Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

"Sözün kısası Sartre’ın büyüklüğünü yapan, okurlarına tanıtacağı bir evreni oluşudur. Elbette herhangi bir evren değildir bu. Sartre’a özgü bir evrendir. Sartre’ın evrenidir. Öbürleri gibi bu evren de kurguyla (fiction) yansıtılır, unutulmaz bir sürü saplantıyla belirtilir. Diyeceğimiz, nasıl ki Kafka’nın bir dünyası, Faulkner’ın bir dünyası varsa, Sartre’ın da bir dünyası vardır: Bizi onun gücüne inandıran bu dünyadır. Tanıtalım bu dünyayı: Saçma ve iğrenç bir evrenle ve serseri, biçimlenmemiş, çarpılmış bir bilinçle yüz yüze gelen bir dünyadır bu. İnsanın 'susamadığı halde içtiği' bir dünya; bütün çıkış yolları kapalı bir dünya… O kadar ki doğa bile kendisiyle konuşulamayan, arlanmaz bir kitledir burada: Güneş dahi uğursuzdur, üzünçtür; bahar sağlığa aykırı bir mayalanıştır; deniz soğuk ve kara bir düzeydedir. Görüldüğü üzre dış evrenden kopup kaçan bu dünya, daracık insancıl sınırlar içinde yayılır. Dışarıya kapalı bir oda gibidir. İçeriye hiçbir rüzgâr giremez. İnsan bedeninin kokusu, duman, ter, sıcaklık ve ışık gittikçe artan bir boğucu hava yaratır orada."
Gaeton Picon
Gaeton Picon
Asla uyuşamayacağız. Hayır uyuşmaya çalışmışlığımdan söylemiyorum bunu. Anlam dünyalarını kuvvetlendirme uğraşıyla, hevesle onların kapılarını çalan bizim çocuklara gözüm kayıyor. Sartre ve batakhane ahbaplarının anti kolonyalist tavırları, marksistlikleri ne de heyecanlandırıyor bizim çocukları. Ezikliklerine, komplekslerine nasıl da katık yapıyorlar onların bulantılarını. Ne de kıymet veriyorlar, nasıl da ululuyorlar... Sayısız metin ve o metinleri anlamak için okunan şerh metinleri. Anlama rehberlerinin anlama rehberleri... Bu sırada güneşle, toplumla, tarihle kavga, uykusuzluk... Ayrılmaz yoldaşlar alkol, uyuşturucu ve ethique deviyasyon, degradasyon, dekadans. Zincirleme ad tamlaması gibi, zincirleme hastalık felsefesi. Sartre ve dönemdaşı olan pek çok Fransız yazar/düşünür -sevgilisi Beauvoir dahil-, Cezayir'in bağımsızlığını destekledilerse de, ırkçılığın karşısında durdularsa da, beslendikleri geçmiş ve gelenek vasıtasıyla oluşturulan kavramların neredeyse tamamı, bedenime uymayan kıyafetlerden farksız. Bulantılarına tanık olmak ve anlamlandırmak dahi bünyemde bunaltı sebebi. Dolayısıyla tüm bu lakırdılarım; Sartre'a yönelik bir eleştiriden ziyade, yerli okurun usulsüz yönelişine bir anlam veremeyiştir. Sözü tekrar Gaetan Picon'a bırakıyorum: "Sartre’ın yarattığı kişilerin özgürlüğü nedir? Bu kişilerin gücü dünyadan kaçmakta, kendinden kopmakta, baskı yapan şeylerden sıyrılmakta, onları yok etmekte görülür. Ama kopmak gerçekte bir kurtuluş, bağsız olmak bir kaçış değildir ki. Hem insanın kopup kurtulduğu bu dünyada –kişiyle sıkıntı arasında– yalnızca hiçlik, yalnızca özgürlük yokluğu mu vardır? İkisi arasında yalnızca bir boşluk bulunduğu nasıl doğrulanabilir? Özgürlüğü bir kurtuluş olarak yaşamamız için Sartre’ın bu boşluğu ne ile dolduracağımızı bize göstermesi gerekirdi; istememek ve inkâr etmek özgürlüğüne inanmak ve bağlanmak özgürlüğünü de eklemesi gerekirdi. Yazık ki Sartre bunu yapmaz. Nitekim Sartre’ın kişileri bir şeye bağlanmazlar. Kendi özgürlüklerinden çok başka şeylere inanırlar: Sevmek ve hareket etmek için değil, seçmek için seçerler. Oysa, bulantıyı yenmek için değerden yoksun bir özgürlükten başka şeyler –sözgelimi özgürlüğün bağlanabileceği– bulmak gerekir. Ama bu değerler o evrende nasıl ortaya çıkacak, o kapalı kapıları sarsabilecek tutku nereden gelecek? Bilmiyoruz. Çünkü Sartre’ın dünyasında ne renk vardır, ne gerçek kurtuluşa özgü bir özgürlük sesi ne de bir özgürlük çağrısı. Bunların olmayışı, o koca eser için göze görünür tek tehlikedir gerçi; ama saplantı payının gitgide artması, istem payınınsa gitgide azalması da bir talihtir onun için. Diyeceğimiz onun talihi kendine bağlılığındadır: Bir yaşayış bildirisi (message) olmaktan çok, bir dünya görüşü olduğunu bilmek zorundadır." Son olarak, Sartre'ın niçin bir yaşayış bildirisine sahip olmadığını, olamayacağını kendi kaleminden -ve tahminimce en çok alıntılanan- sözleriyle aktarayım ve iç döküntümü sonlandırayım. Varoluşçuluğu(nu) temellendirmeye çalıştığı Varlık ve Hiçlik eserinin kaynağı; yani saplantılarını, sıkıntılarını, tiksintilerini akademi dışına taşımak için yazdığı Bulantı, son derece münasip bunun için: “ 'Düşünüyorum da', diyorum gülerek, 'hepimiz şurada oturmuşuz o değerli varoluşumuzu sürdürmek için yiyip içiyoruz.' Oysa, var olmaya devam etmemiz için hiçbir, hiçbir neden yok.”
Bulantı
Bulantı
syf. 167
·
118 görüntüleme
Mehmet Emin Alperen Kılıç okurunun profil resmi
Simon dö Bouva'nın kıçını gördüğümden beri Firenk varoluşçuluğunu daha iyi anlıyorum. Görmez olaydım.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.