Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Oğuz Han Menkıbesi.
Oğuz dini, "Oğuz Han" adlı bir kahramanla başlar. Türk an'anesi, "Oğuz Han"ın şeceresini bu suretle zaptetmiştir: Türklerin ilk ceddi "Türk Han", yahut "Ebülce Han" dır. Çadır yapmasını iptida düşünüp icat eden bu zattır. Bunun: "Tutuk", "Amlak", "Barsacar", "Çigil" namında dört oğlu oldu. "Türk Han" dan sonra yerine "Tutuk" geçti. Bu bir gün geyik avlamıştı. Geyiği kebap ederken bir parçası yer düştü. Meğer orası tuzla imiş. Kebap tuzun verdiği çeşni ile gayet lezzetli oldu. "Tutuk" bu lezzetin topraktan geldiğini anladı. Bu suretle "tuz"u keşfetti. "Tutuk" tan sonra "Köyük Han" ve "İlçi Han" reis oldular. Bunlardan sonra "Dib Yabgu Han"61 tahta çıktı. Bunun "Bogu Han" olduğunu ve ilk Türk dini[nin) bunun tarafından tesis edildiğini gördük. "Dib Yabgu" dan sonra, birtakım hükümdarlar gelip geçiyor. Nihayet "Alınca Han" tahta çıkıyor. Bunun zamanında itikatlar bozuluyor, ibadetler terk ediliyor, mukaddesata riayet kalmıyor. "Alınca Han"ın iki oğlu vardır: "Moğol Han", "Tatar Han" Moğol, "Bogu ili"; Tatar, "Tat Eri" suretinde tahlil olunabilir. "Tat", "cahili" demektir. Demek ki bu devirde Türkler, "mümin" ve "cahil" namlarıyla iki kısma ayrılmışlar. Bu iki şehzadenin isimleri, bu iki kısmın unvanları olsa gerek. "Moğol Han"ı, şimdiki Moğolların ceddi addetmek hatadır. Çünkü göreceğimiz veçhile, Oğuz Han ve umum Türkler bunun torunları addolunuyor. "Tatarlar"ın ise, o zaman Mançurya'da sakin bulunan "Avar", "Suvar", "Cucuan" kavimlerinin ecdadı olduğunu göreceğiz. Moğol Han'ın ahfadı ile Tatar Han'ın torunları arasında uzun zamanlarca muharebeler olduğunu da göreceğiz. Moğol Han'ın dört oğlu vardır: "Kür Han", "Küz Han", "Or Han", "Kara Han"62. "Oğuz Han" işte bu "Kara Han"ın oğludur. "Oğuz" dünyaya gelince üç gün üç gece anasının rüyasına geldi. "Hak dini kabul etmezsen açlıktan ölürüm de sütünü emmem!" dedi. Anası dini kabul etti. "Oğuz" ondan sonra sütünü emdi. Oğuz, bir yaşına gelince, babası adet veçhile bir ziyafet yaptı. Kavmin bütün büyüklerini davet etti. Bunlara "Oğlumuz bir yaşına geldi. Buna bir ad koyunuz!" dedi. Bunlar söz söylemeye meydan bulmadan Oğuz derhal lakırdıya başladı: "Benim adım Oğuz' dur dedi" Bunun üzerine ona bu adı verdiler. Oğuz evlenecek yaşa gelince, babası ona kardeşi "Kür Han"ın kızını aldı. Oğuz kızı kendi dinine davet etti. Kız babasının anasının dininden ayrılmayacağını söyledi. Oğuz bu kızdan ayrıldı. Babası ona ikinci amcasının yani "Küz Han"ın kızını aldı. Onunla da aynı netice vukua geldi. Oğuz bir gün avdan dönerken, bir çeşme başında kızların çamaşır yıkamakta olduklarını gördü. Bunların arasında üçüncü amcası "Or Han"ın kızını yanına çağırarak, konuştu. Diğer amcaları kızlarından kendi dinine girmedikleri için ayrıldığını, eğer bu dini kabul ederse, kendisi ile izdivac etmek istediğini söyledi. Kız dedi ki: "Ben hangi dinin hak olduğunu bilmem. Fakat sana itimadım vardır. Sen hangi dinde olursan ben de o dini tercih ederim." Bunun üzerine babasına müracaat ederek bu üçüncü kızla evlendi. Bir gün Oğuz uzak yerlere ava gitmişti. "Kara Han" ailesine bir ziyafet çekti. Söz arasında Oğuz'un niçin evvelki zevcelerini istemediğini sordu. Gelinler Oğuz'un teklifini anlattılar. Mesele tehlikeliydi. Kara Han, kavmin ulularını çağırarak müşavere etti. Oğuz'u avda yakalayıp öldürmeye karar verdiler. Kara Han haber göndererek kavmini ava davet etti. Bu meseleden haber alan küçük gelin Oğuz'a hemen işi bildirdi. Oğuz da kendi taraftarlarına haber gönderdi. Fakat bunlar azlıktılar. Kara Han'ın kardeşlerinin birçok oğulları vardı. Bu aralık onlar da hep Oğuz'un tarafına geçtiler. Oğuz onlara "Uygur" namını verdi. Nihayet muharebede Kara Han kimin attığı bilinmeyen bir okla vuruldu. "Oğuz" babasının tahtına çıktı. Oğuz hükümdar olduktan sonra dini muharebelerine başladı. Birer birer büyük Türk budunlarını kendi dinine ithal etti. Bu muharebelerin tafsilatı, Gimi'ü 't-Teviirih'te yazılıdır: "Oğuz Han"ın "Gün Han", "Ay Han", "Yıldız Han", "Gök Han", "Dağ Han", "Deniz Han" namlarında altı oğlu oldu. Bunlardan Oğuz ilinin altı "oguş"u vücuda geldi. İlk üç şehzadeden doğan oguşlara "Boz Ok", son üç şehzadeden doğan oguşlara "Üç Ok", denildi. Birinciler "Oğuz ili"nin sağ kolunu teşkil etti. Menkıbe bu taksimatın sebebini şu suretle anlatıyor. Bir gün "Oğuz Han" büyük oğulları Gün, Ay, Yıldız Hanları gün doğusu tarafına, küçük oğulları Gök, Dağ, Deniz Hanları gün batısı tarafına ava gönderdi. Bunlar birçok avlarla beraber buldukları şeyleri de getirdiler. Büyük kardeşler bir altın "yay", küçük kardeşler ise üç altın "ok" bulmuşlardır. "Oğuz Han" altın yayı üçe taksim ederek, her birini büyük şehzadelerden birine verdi. "Size Boz Ok denilecek. Oğuz ilinin sağ kolunu teşkil edeceksiniz. Ok, yaya tabi olduğu için, hükümdarlık sizin soyunuzda kalacak; küçük kardeşlerinizin soyları vezir ve emir olarak onlara tabi olacaklardır." dedi. Üç altın oku da, küçük şehzadelere vererek ve "Siz de Oğuz ilinin sol kolunu teşkil edeceksiniz! Ve büyük kardeşlerinize tabi olacaksınız!" dedi. Sonra her şehzadenin dörder oğlu dünyaya gelmekle, her oguş dörder boya ayrılmış ve Oğuz ili, yirmi dört boyu muhtevi olmuştur. Bu teşkilatın mahiyetini ileride göreceğiz. Oğuz Han, Oğuz İli'ni tanzim ettikten sonra bunlara altı müttefik budun da iltihak etti. Bunlar "Uygur", "Karluk", "Kanglı", "Kıpçak", "Kalaç", "Ağaç Eri" budunları idi. Dernek ki Oğuz ilinin, altı oguşu ile altı da ulusu vardı. "Oğuz Menkıbesi" Uygurca bir metinde başka bir şekilde anlatılıyor. "Radloff"tan naklen Köprülüzade Fuad Bey'in Türk Edebiyatı Tarihi'nde (Kitap 1, sahife 59) şu sı1retle icmal edilmiştir: "Oğuz doğduğu zaman yüzü mavi, ağzı ateş gibi kırmızı, gözü, saçı v e kaşları siyah bir dünya güzeliydi. Annesinin memesinden ilk sütü emdikten sonra bir daha emmedi. Yiyecek istedi, lakırdı etmeye başladı. Kırk günde büyüdü; dolaşıp oynuyordu. Oğuz'un ayakları öküze, vücudu kurda, göğsü ayıya benzerdi. Böğürleri kıllı idi. At sürüsü güder, beygire binerek izinsiz avlanırdı. Günler geceler geçti. Delikanlı oldu. O sırada bu memlekette büyük bir orman vardı. İçinde dereler, ırmaklar akardı; hayvanlar, kuşlar çokhı. Bu ormanda büyük bir canavar da vardı; beygirleri parçalayıp yer, insanları yutardı. Kahraman Oğuz, bunu öldürmeye karar verdi. Bir gün mızrak, ok, yay, kılıç, kalkan ile beygire atlayarak ava gitti. Bir geyik yakaladı. Bu geyiği bir av kırbacıyla ağaca bağlayarak çekildi, gitti. Sabah oldu. Gün doğarken oraya geldi. Lakin canavar onu almıştı. Bunun üzerine bir ayı yakaladı, altın işlemeli kemeriyle bir ağaca bağlayarak çekildi, gitti. Sabah oldu: Gün doğarken oraya geldi, lakin canavar, onu da almıştı. Artık Oğuz ağacın altına yerleşti. Canavar tekrar gelince başıyla Oğuz'un kalkanına çarptı. Oğuz, mızrağı ile onun kafasına vurarak öldürdü. Kılıcıyla da kafasını kesti, çekildi, gitti. Tekrar geldiği zaman bir akbabanın onun barsaklarını yemek için geldiğini gördü: Onu da öldürdü. Oğuz bir gün tanrıya ibadet ediyordu. Birdenbire ortalık karardı: Gökten mavi bir ışık düştü, güneşten ve aydan parlaktı. Oğuz ona karşı gitti: Bu ışığın ortasında tek başına bir kız ohıruyordu. Çok güzeldi, başında Kutup Yıldızı gibi yanan parlak bir işaret vardı. O kadar güzeldi ki gülünce mavi gök de gülüyor, ağlayınca mavi gök de ağlıyordu. Oğuz onu görünce aklı başından gitti. Sevdi aldı. Günler geceler geçti. Oğuz'un bu kızdan üç oğlu oldu, "Gün", "Ay", "Yıldız" isimlerini verdiler. Oğuz bir gün ava gitmişti. Uzaktan bir gölün ortasında bir ağaç kapısında yalnız bir kız gördü. O kadar güzel ki görenler bayılır, süt veya kımız olup akardı. Oğuz onu görünce aklı başından gitti; sevdi, aldı. Günler, geceler geçti. Oğuz'un bu kızdan üç oğlu oldu. "Gök", "Dağ", "Deniz" adını verdiler. Oğuz Han bir şölen (yani umumi bir ziyafet) yaptı. Şölenden sonra tiginlere ve halka emretti. Ve dedi ki: "Ben artık sizin hakanınızım, siz bana hizmet edeceksiniz." Sonra, dört tarafa emirler vererek, hakanlardan itaat diledi. "Bana tabi olanlara hediyeler verip, dost bileceğim. Olmayanları düşman bileceğim" dedi. O vakitler sağ tarafta 'Altın Kaan" vardı. Oğuz'a hediyeler, altınlar, gümüşler, akik ve zümrütler gönderdi. Solda "Urum Kaan" vardı. Birçok ordulara, şehirlere malikti. Bu kaan, Oğuz'un fermanını dinlemedi. O vakit Oğuz ordusunu hazırladı. Sancağını çekti, atına bindi. Kırk gün sonra "Buz Dağ" eteklerine geldi. Bir sabah Oğuz'un yurduna63 gün ışığına benzer bir ışık girdi. İçinde boz tüylü, boz yeleli erkek "kurt" göründü ve Oğuz'a yol göstermek istediğini söyledi. Ondan sonra kurdun arkası sıra gittiler. Nihayet kurt "İdil Müren" kenarında durdu. Oğuz'un askeri de durdu. Orada siyah bir adada cenge giriştiler. Nehrin suyu, kan damarı gibi kıpkırmızı oldu. Nihayet "Urum Kaan" kaçtı. Memleketi, hazinesi, halkı Oğuz'a kaldı. Onun "Urus Bey" adlı bir kardeşi vardı. Urus Bey, oğluna dağ tepesinde "Tering Müren" arasında müstahkem bir şehir ısmarlamıştı. Oğuz o şehre doğru yürüdü. Urus Bey oğlu haber gönderdi. "Bizim saadetimiz senin de saadetindir. Tanrı bu toprağı sana bağışlamış, ben sana başımı verir, saadetimi feda ederim" dedi. Bundan onun adı da "Saklab" oldu. Tekrar ordusu ile "İdil"i geçti. Orada bir büyük hakan yaşıyordu. Oğuz onun da ardına düştü; "İdil Suyu'ndan akacağım" dedi. Orduda "Uluğ Ordu Eşputeng" isminde bir tigin vardı. Burası çok ağaçlık bir memleket olduğundan onlardan kesti. Ağaçların üzerine binerek nehri geçti. Oğuz, gülerek dedi ki: "Sen de benim gibi bir hakan ol, sana "Kıpçak" densin" Tekrar yoluna devam etti. Bu aralık boz tüylü, boz yeleli kurt tekrar göründü: "Ordu ile yürüyerek tiginleri, halkı buraya getir, ben önden size yol göstereceğim" dedi. Yürüdüler. Oğuz Han, vadide bir [alaca]64 aygıra bindi, onu pek seviyordu. Fakat at çölde gözden kayboluverdi. Burada yüksek bir dağ vardı. Tepesi daima karlı olduğundan "Buz Dağ" derlerdi. Oğuz atının kaçmasına çok kederlendi. Orduda büyük kahraman bir tigin vardı. Yüksek dağa tırmandı. Dokuz gün sonra Oğuz'a atını getirip verdi. Her tarafı kar ile bembeyaz olduğundan Oğuz ona bir çok hediyelerle beraber "Karluk" adını verdi. Ve birçok tiginlerin üzerine han yaptı. Tekrar yola düzüldüler. Yolda bir büyük ev gördü. Damı altından pencereleri halis gümüşten ve demirdendi. Kapısının anahtarı yoktu. Orduda "Tomurdu Kağul" adlı akıllı bir adam vardı. Oğuz ona: "Burada kal, aç, sonra orduya gel." dedi. Ve "Kalaç" adını verdi. Tekrar yola düzüldüler. Yine bir gün boz saçlı, boz yeleli kurt birdenbire durdu. Ordu da ona uydu. Burası ekilir bir ova idi. "Çürçit"65 derler idi. Burada büyük bir kavim yaşardı. Birçok beygirleri, sığırları, inekleri var idi. Birçok altın ve gümüşlere, elmaslara maliktiler. Bunlar, Oğuz'a karşı çıktılar. Ok ve kılıçla şiddetli bir cenk oldu. Oğuz galip geldi, Çürçit hanının başını kesti, ahalisini itaate aldı. Burada birçok mallar ele geçti. Lakin yük hayvanları, katır, öküz pek azdı. Oğuz'un ordusunda, "Barmakluk Çözdüm Bilig"adlı akıllı bir adam vardı. Hemen bir kağnı yaptı, malları oraya doldurdu. Hayvanları da koştu. Herkes onun gibi arabalar yapıp eşyasını yükletmeye başladı. Oğuz Han bunu görüp güldü ve ona "Kanglı" = "Kağnılı" adın(ı] verdi. Tekrar yürüdüler. Boz saçlı, boz yeleli kurt önde idi. "Tankut" ve "Şakım" memleketine gittiler. Birçok cenklerden sonra Oğuz oraları da ele aldı. Gayet gizli bir köşede çok zengin, çok sıcak bir memleket vardı. Adına "Baçak"66 derlerdi. Burada birçok vahşi hayvanlar, av kuşları yaşardı. Ahalinin yüzü siyahtı. Hakanı "Mazar" adlı birisi idi. Oğuz onu da yendi, kaçırdı, memleketini zaptetti. Oradan atına binerek memleketine, yurduna döndü. Oğuz Han tarafında beyaz sakalı, koyu saçlı, pek akıllı bir ihtiyar var idi. Pek anlayışlı, pek iyi düşünür bir adam idi. Bir bakıcı olan bu adamın ismi "Uluğ Türk" idi. Bir gün rüyasında bir "altın yay" ve "üç gümüş ok" gördü. Bu alhn yay doğudan batıya kadar uzanıyor ve bu üç ok gece tarafına uçuyordu. Uyanınca bunları Oğuz'a bildirdi ve bir nasihat etti. Oğuz onun nasihatini tutarak, ertesi sabah büyük kardeşleri, küçükleri çağırdı. Dedi ki: "Artık ihtiyarladım. Benim için artık hükümdarlık kalmadı. Gün, Ay, Yıldız, siz güneşin doğduğu tarafa; Gök, Dağ, Deniz, siz de gece tarafına gidiniz!" Çocuklar bu emri yaptılar. Gün, Ay, Yıldız birçok hayvanlar ve kuşlar öldürdükten sonra altın bir yay buldular ve babalarına getirdiler. Oğuz, yay'ı üçe ayırdı: "Ey büyük kardeşler, yay sizin olsun, yay gibi oku göğe fırlatınız!" dedi. Öbür üçü birçok hayvanlar ve kuşlar öldürdükten sonra, çölde bir bir "gümüş ok" buldular ve babalarına getirdiler. Oğuz oku üçe ayırdı: "Ey küçük kardeşler, ok sizin olsun. Yay oku atar. Siz de ok gibisiniz" dedi. Bunun üzerine büyük bir kurultay topladı. Herkesi çağırdı. Obasının sağına kırk kulaç uzunluğunda bir sırık dikti, tepesine bir altın tavuk ve tavuğun ayağına beyaz bir koyun bağladı. Sol tarafına, kırk kulaç uzunluğunda bir sırık dikti. Tepesine bir gümüş tavuk ve tavuğun ayağına bir siyah koyun bağladı. Sağ tarafta "Boz Oklar" oturuyordu. Sol tarafta "Üç Oklar" oturuyordu. Böylece kırk gün kırk gece eğlendiler. Bundan sonra Oğuz yurdunu oğulları arasında taksim etti: "Ey oğullarım, çok yaşadım, mızrakla çok cenk ettim, çok ok attım, çok aygırlara bindim. Düşmanları ağlattım, dostları güldürdüm. Gök Tanrı'ya her şeyi feda ettim; size de yurdumu veriyorum" dedi. Dede Korkud Kitabı'nm birinci Oğuznamesinin mevzuunu teşkil eden "Boğaç Han" da "Oğuz Han" olmak melhuzdur. "Boğaç", "boğa" kelimesinden müştaktır. Boğaç onbeş yaşına gelinceye kadar adsızdı, bu yaşta, döğüş için hazırlanmış bir boğayı mağlı'.l.p ederek öldürdükten sonra, "Boğaç" ismini aldı. Babasının kırk yiğidi Boğaç'ı kıskandıkları için, "izinsiz ava çıkıyor" diye aleyhinde iftirada bulundular. Babası onu öldürmek için bir sürgün avı tertip etti. Avda oğlunu okla yaraladı. Halk kitapları arasında Şah İsmail isminde bir kitap vardır ki bunun kahramanı "Oğuz Han" dan başka bir şey değildir. Şah İsmail de on beş yaşına kadar adsız kalıyor. Ona da babası düşman oluyor, o da "Oğuz Han" gibi üç kızla evleniyor. Bu dört misalin mukayesesinden, Oğuz Han Menkıbesi'nin müşterek bir şekli çıkarılabilir
·
293 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.