Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Doğuşundan Günümüze İslam Felsefesi
Mevlana Celaleddin Rumi Suruş bir Rumi uzmanıdır. Suruş'un dini ilimlerle ilgili gö­ rüşleri niçin Rumi'ye bu kadar değer verdiğine işaret etmektedir. Burada, farklı bir ilim türünü veya daha doğrusu, ilme farklı bir erişim yolunu göz önünde bulundurmamız gerekiyor. İşrakile­ ri incelerken, bir dereceye kadar 'sezgisel' olan bilginin önemini gördük. Bu daha çok Sufi mistik geleneğinde geçerli bir olgudur. Hiçbir Sufi epistemoloji geleneği, Celaleddin Muhammed Belhi veya daha meşhur ismiyle Rumi'ye (Mevlana'ya) (1207-1273) atıfta bulunmadan edemez. Rumi burada bilhassa önemli bir misaldir, zira eskiden müftülük yapmıştır, yani dini ilimlerde uzman olarak kabul edilmektedir ve aynı zamanda bir şair ve mutasavvıftır, dolayısıyla batıni ilimlerin bir temsilcisidir. Rumi, Horasan eyaletinin kuzeyindeki Belh şehrinde dün­ yaya geldi. O zamanlar Belh gelişmekte olan bir şehirdi. Sınırları içinde bulunan 40 cami, şehrin büyüklüğü ve dini hayat hakkında bir fikir vermektedir. Rılmi'nin ailesi Belh'te nesiller boyu yaşadı ve asil soylarına hep hürmet edildi. Acem değil Arap soyundan geldiklerini söylediler. Nesillerinin ilk halife Hazreti Ebu Bekir'e kadar uzandığını öne sürdüler. Ancak Belh, Moğollar tarafından istila edildi. 12 yaşındaki Rumi, ailesiyle birlikte şehri terk etmek zorunda kaldı. Doğruluğu şüpheli olan bir rivayete göre, 1221 yı­ lında Şam'da, Rılmi'nin babasının arkasında yürüdüğünü gören büyük filozofve mutasavvıfİbn Arabi (1165-1240), "Hayret, bir umman, bir göle takılmış gidiyor." demiştir. Bu hikaye uydurul­ muş da olsa, hem filozof hem de mutasavvıflar için Rumi'nin önemiyle ilgili bir mesaj taşır. Aile önce Bağdat, Mekke ve Şam'a yolculuk yapmış, daha sonra o zamanlar Selçuklu hanedanlığının başkenti olan Konya'ya yerleşmiştir. O zamanlar Konya'da nis­ pi bir barış ve emniyet hakimdi, bu yüzden Moğollar'dan kaçan çok sayıda büyük düşünür, mutasavvıfve sanatçı için sığınılacak güvenli bir liman olmuştu. Konya'nın Bizans geçmişi sebebiyle Türkler bu şehre Rum diyarı derdi, bu yüzden Celaleddin, Rumi olarak adlandırıldı. Rumi'nin babası 1230'da vefat etti. Aradan çok geçmeden Rumi, babasının eski bir talebesi olan Burhaneddin Muhakkik Tirmiz'e intisap etti, yani onu piri (manevi rehberi) olarak kabul etti. Pir zamanla, Rumi'yi tasavvufun bütün nefis mertebelerinde süluk ettirdi ve sonunda Rumi de bir pir oldu. Selçuklu sultanı da dahil olmak üzere, kendi müritlerini cezbetti. Rumi, müritleri ta­ rafından 'Mevlana' (Efendimiz) olarak adlandırılır. Mevlevilik za­ manla şu an da mevcut olan meşhur bir tarikatin ismi haline geldi. 39 yaşında, Rumi'nin hayatında bir devrim gerçekleşti. Rumi'ye göre kamil insanı hakkıyla temsil eden, Şemseddin Tebrizi adında gizemli bir gezgin Konya'ya gelmişti. Tarikatte, hakikate vasıl olmanın en önemli vesilelerinden biri, kamil insan kavramıdır. Bu karmaşık düşünce, İbn Arabi'yle irtibatlı olarak, aşağıda ayrıntılı bir biçimde izah edilmiştir. Özetle, birçok mu­ tasavvıf, kamil insanı, Allah'ın canlı bir tecellisi olarak görür. Bu açıdan insanın konumuna büyük bir saygı gösterilir, zira insan, ahsen-i takvim sırrını taşır. Tasavvufta kamil insanla birlikte ya­ pılan ilim arayışı, Allah'la birlikte olmaya veya ilahi nurun altın­ da olmaya denktir. Tasavvuf yolunda en yüksek kemalat için mücahede vardır. Nihai gaye, ehadiyet cilvesine mazhar olmak, yani bir aynaya bakıldığında sadece ilahi sıfatları görmektir. Kamil insan teması, Rılmi'nin şiirlerinde yer yer gündeme gelir. Bu yüzden, bu önemli arayış dikkate alındığında, Rumi ile Şems arasındaki yakın ilişkinin sebebi anlaşılır. Bu dostluk Rılmi'nin müritleri arasında kıskançlık doğurmuş ve Şems 1247 yılında ortadan kaybolmuştur. Şems'e ne olduğu bilinmiyor, an­ cak Rılmi'nin müritlerinin bu konuda rol oynadıklarına dair tah­ minlerde bulunuluyor. Rılmi'nin oğlu, Bahaddin Muhammed Veled (veya tam teslim olmuş manasında 'Çelebi'), bu kaybın Rılmi'yi nasıl etkilediğine dair şu şiiri yazdı: Bir an olsun musiki dinlemekten ve sema yapmaktan beri kalmadı. Ne gündüz ne de gece istirahat etti. Hem müftü oldu hem şair; Hem zahit oldu hem aşkla sarhoş. Bu üzümün şarabı değildi, münevver ruhlar sadece nur şara­ bı içer. (Nicholson 1998: 22) Bu şiir üzerinde durup Rılmi'nin arayışına dair verdiği ipuç­ larına bakmaya değer. Öncelikle, müzik dinleme ve sema yapma­ ya atıflar var. İlk defa Rılmi'nin oğlu tarafından kurumlaştırılan Mevlevi tarikati, dünyada daha çok, hüzünlü neyin eşlik ettiği se­ masıyla meşhur olmuştur. Sema yapan bu müritler 'semazen' ola­ rak adlandırılır, zira bu tefekkür şekli, etrafında dönmeyi gerektirir ve bu da insanın, kamil insana doğru yolculuğunu temsil eder. Bu tür bir dini bilgi arayışı, teologların yalın ve şeriatla bo­ yanmış hukuki arayışından, hatta birçok filozofun soyut teoriler geliştirmesinden tamamen farklıdır. Bununla birlikte bu tür bir arayış, pek çok Sılfı için marifetullaha, dolayısıyla hakikate giden yollardan biridir. Roy Jackson 1 3 3 Çelebi'nin şiirinde, Rılmi'nin müftülükten şairliğe doğru tekamülüne de atıfvardır. Muhataplarını günümüze kadar mef­ tun etmeye devam eden şey, muazzam şiirleridir.
·
77 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.