Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Yola Dair Birkaç Not
Uzun yollardan geldim. Uzun yol ne demek sâhi?  Yolu uzun kılan nedir? Yolun uzunluğunu kilometrelere hasredemem kesinlikle; yolun metafizik bir uzunluk oluşu yola bir olgunluk katmıyor mu? Uzun yolu ciddiye alışımız ve saygı duyuşumuzda, ismini çoktandır unuttuğumuz bir kemâl arayışı olamaz mı? Uzun yolun zahmeti, kat edilen uzunluğun ardından ulaşılacak rahmete değmez mi?  Yolların insanlar, şehirler, iklimler, yağmurlar, hayaller, rüyalar arasında dolaştığını fark ettim. Varlıkla yokluk arasında uzanıyormuş yollar; bazen varlığa daha yakın ve bazen yokluğa. Ben yolun hayal şeridini kullandım genel olarak. Bir yanı korkuydu bu şeridin, bir yanı ümit. Ne varım diyebildim, ne varlığımı inkar edebildim. Hiç sollama yapmadan kendi şeridimi takip ettim. Orta Anadolu yollarında Karadeniz yağmurlarıyla ıslandım mesela, Bolu'nun virajlarında köyümün, varlığımın bir yönüyle teşne olduğu toprak parçasının hatıralarıyla doldum. Bazı yerlerde güneş daha yakıcıydı, bazı yerlerde yağmurların aynı mânâ için farklı ağladığını işittim. Çamurun rengi farklıydı gittiğim yerlerde ama insanın içinde mayalı çamurdan Göynük'te Akşemsettin, Konya'da Mevlana, Şems-i Tebrizî ve Sadreddin Konevî zuhur ediyordu. İnsanın içinde yağan yağmur, yine insanın içinde nuranî bir varlığın neşv ü nemâsına yol veriyordu. Yol, yağmur ve çamur... Hepimizin içinde, varlığımızla gelen üç kelime... Nereye gitsek bizimle, hangi yola vursak içimizde.. Susadım yollarda, yollar susarken içimde. Yollarda sustum ve yollar konuştu bana. Kim yazabilecek bir gün gerçek bir yol hikâyesini? Ne kadar uğraşsam da doğru kelimeleri bir araya getirip bir yol hikâyesi yazmayacağımı biliyorum. Çünkü yollar dağınık kelimelerden, devrik, yüklemsiz, öznesiz ve nesnesiz cümlelerden oluşuyor. Aynı yolda ilerleyen iki kişinin yolu ve yolculuğu gerçekten aynı mıdır? Bir yolcu yağmurun sesine çevirir güzergâhını, diğeri yağmurda ıslanan kuşların neşesine. Sâhi nedir yağmurun sesi? Gökten inen yağmurun sesini işitebilen var mı aramızda? Yağmur taneleri yapraklara, çatılara ve sair varlığa düşünce işitiyoruz yağmurun sesini. Göğe ait lisanın lehçelerinden bir lehçe yağmur; dünyamızdan bir varlığa temas edince işitiliyor ancak. Hz. Resul'e temas eden vahiy yağmurundan nasıl haberdar olabilirdik yoksa... Nefes bir yol içimizde ve yol bir nefes... Nerede biteceği bilinmez ve bu bilinmezlik korku ile ümit arasında tutar insanı. Bazen ikisini de unutur insan; nefes aldığını hatırlamaz, yolda olduğunun farkına varmaz. İkisi olmadan da yaşayamaz insan; ne nefessiz kalabilir ne yolsuz. İkisinde de hayat var insan için... İkisinde de hayal var insanın varlığını dolduran, nefessiz ve yolsuz yapamaz insan. Her yol ve her nefes kişinin kendiliğine ve kendi yalnızlığına açılan bir kapıdır.  Nice virajını geçtim yolların. Sonu görünmeyen, düğüm düğüm dürülen ve yumak gibi çözülen, hayatımın sessizliğine temas eden dönüşler. Bazen yolun herhangi bir noktasında hiç var olmamış olmak isteğini hissettim. Vardım; var olmanın bilincini yitirdiğim, bir ara cümle olarak hikâyemin herhangi yerine, bir noktalı virgülün ardına sığınıp uyku ile ölüm arası bir boşlukta sımsıkı gizlenmek istedim. Vardım; ama bir bulut, bir ağaç, bir taş, bir kuş kanadı, çılgınlığını akışına gizlemiş bir dere, hayata kimsenin görmediği bir yerde tutunan bir ağaç kökü, son uykusuna direnen mangal közü, bir ceviz yaprağına tutunan bir yağmur damlası, uzaklarda saklambaç oynayan çocukların saydığı sayılar olmak isteği duyuyordum. Uyuyan bir bebeğin dudağında beliren bir gülümseme, eski ahşap bir evin duvarında gaz lambası asılı olan paslı bir çivi, serin bir ikindi rüzgarıyla sallanan bir tül perde, bir misketin bir baska miskete çarptığında çıkardığı ses, üzerindeki yazı silinmiş bir kumanda düğmesi, bu yazıyı yazanın İstanbul'daki masasında duran kitabın arasındaki ÖSYM logolu kalem... Dedemin bana bıraktığı köstekli saatin zembereğindeki yorgunluk, yıllar önce aldığım kitabın ilk sayfasında artık bana ait olmayan bir imza... Vardım, saçma sapan ve alakasız gibi görünen tüm yazdıklarımda vardım. Dedem ve babannemin mezarı başında okuduğum Yasin'de, bir gelincik çiçeğini dalından kopardığım zaman dökülen yapraklarında, saate bakışımın ardından zamanı kaybedişimde, Süleyman Paşa Camiinde kıldığım iki rekat namazın selamında... İplikçi Camiinin şadırvanında yankılanan sesimde, Karatay Medresesinin turkuaz çinilerinde, Karaman'ın bir köyünde çökmüş mezarlar ve yabani otların örttüğü sessizlikte...  Daha ne kadar uzar bu yazı... İçimin yolundan şimdilik dökülenler bunlar... Şimdi... Birazdan geride kalacak... Ben yazdıklarımın ve yazmadıklarımın pişmanlığını duyacağım belki... Evet pişmanlığım da ben! Beni nasıl da yeniden inşa ediyor pişmanlıklarım... Hepsi içimde biriken yollardan geçiyor....
·
313 görüntüleme
Tilmiyz okurunun profil resmi
.. "Arıyoruz alemin iç yüzünden zihnimize Yansıyan bir tasarımla gerçeği." .. Aramak, illa bulmak için miydi? görmek, duymak.. diri tutacak ne idi? Yürüyoruz, ayaksız kalmamak için. "Yol canlılıkla mukayyet"..
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.