Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

NOTLAR: Bu sebeple bugün Batı düşüncesi denildiğinde anlaşılan şey, daha ziyade modern düşünceyi karakterize eden; - hümanizm, -teknoloji ve yöntem düşüncesi -özgürlük ve eşitlik kavramları -mekanik evren tasavvuru -ilerlemeci tarih anlayışı -sekülarizm -pozitivizm gibi hususlarda karşılığını bulmaktadır. Klasik Batı düşüncesinde (Antik Yunan, ve Hristiyanlık etkisindeki dönem) evren, öğeleri birbirleriyle ve bütünle bağlantılı organik bir yapı olarak tasavvur edildiği için, farklı bilgi alanları birbirlerinden yalıtılmamıştır ve felsefe bütünün bilgisi olarak anlaşılmıştır. Yine organik evren anlayışının bir uzantısı olarak, klasik Batı düşüncesi, her varlığın bir amaca sahip olduğunu ve doğal olarak bu amaca yönelik hareket etmesi gerektiğini kabul etmiştir. Felsefi terminolojide "teleoloji" veya ereksellik olarak kavramlaştırılan söz konusu anlayış, fail sebepleri merkeze alan ve geleceği, geçmiş ve şimdiye referansla açıklama amacı güden mekanist yaklaşımların aksine. ereksel (gai) sebepleri temele almak suretiyle, geçmiş ve şimdiyi gelecek aracılığı ile açıklayan bir yaklaşıma karşılık gelir. Klasik Batı düşüncesinde yeryüzü kesin bilginin alanı olarak düşünülmemiş yani matematiksel mükemmellik yeryüzünü aşan bir alanın niteliği olarak kabul edildiği için içinde yaşanılan dünyanın ölçülüp biçilebileceği anlayışı söz konusu olmamıştır. Modern Batı düşüncesinin ilk ve en temel özelliği (klasik Batı düşüncesinden farkı) hümanizmdir. Gerçekten de o insan aklını öne çıkarıp aşkınlaştırması ve hakikatin bilgisinin kaynağı olarak insanı (insan aklı) merkeze alması sebebiyle hümanist bir karakter arzeder. Onda hümanizm, şu halde "aklı insan varlığının tek ve en yüksek değer kaynağı olarak gören. bireyin yaratıcı ve ahlaki gelişiminin rasyonel ve anlamlı bir biçimde doğa üstü alana hiç başvurmadan. doğal yönden gerçekleştirilebileceğini belirten ve bu çerçeve içinde insanın doğallığını. özgürlüğünü ve etkinliğini ön plana çıkartan" felsefi bir tutumu dile getirir. Mekanik evren anlayışının açık bir sonucu da. modern Batı düşüncesiyle birlikte "teleolojik" evren görüşünün terkedilmesinde yansımasını bulur. Buna paralel olarak, sebep-sonuç ilişkisinin ön plana çıktığı modern Batı düşüncesinde, " niçin" sorusu yerini "nasıl" sorusuna bırakır. Herakleitos ve Parmenides'le birlikte karşımıza çıkan bir husus da, kendilerinden önceki filozofların vurguladıkları görünüş-gerçeklik ayırımın epistemolojik bir boyuta taşımalarıdır. Bu husus ise duyu-akıl veya deneysel bilgi-rasyonel bilgi karşıtlığına denk gelecek bir ayırım olan episteme-doxa ayırımıdır. Bu ise Ockhamlı'nın, gerçekliğe bakışı son derece deneysel olmasına karşın, evreni vahyin kendisine sunduğu ilahi bir bakış açısıyla kavramaya çalışan bir teolog olarak kavradığı anlamına gelir. Daha sonraları bilimsel olan ile dini olanı birbirinden büsbütün ayrı varlık alanları şeklinde algılayan düşüncelerin ve dini olanın bireysel bir iman, dolayısıyla bireysel bir dindarlık meselesi olduğu yollu Protestan teolojisinin arka planında Ockhamlı William'ın söz konusu yaklaşımı yatmaktadır. Eflatun ve Aristo felsefeleri Batlamyusçu dünya merkezli evren anlayışı ekseninde kilisenin yorumlarını haklılandıracak şekilde kullanılarak. organik ve hiyerarşik bir varlık anlayışı tesis edilmiştir. Hiç kuşku yok ki. modern düşünce nin teşekkülünde öncelikli hususların başında "yeniden doğuş" anlamını taşıyan Rönesans düşüncesi gelmektedir. Her ne kadar geçmişten tam anlamıyla bir kopuştan çok. din felsefe ve mitolojinin iç içe geçtiği bir görünümde karşımıza çıksa da. Rönesans düşüncesinin bir yandan Ortaçağ'dan kopuşa işaret etmesi diğer yandan da modern dönemde ön plana çıkacak olan tartışmaları başlatması bakımından modern düşünceyi hazırladığı söylenebilir. Rönesans ve Reformasyon: Batı düşüncesi tarihi bağlamında Rönesansın XIV-XVI yüzyıllarda. skolastik felsefenin çözülmesiyle birlikte ortaya çıkan kültürel ya da entelektüel açıdan büyük ölçüde klasik kültürlere dönüşte belirginleşen tarihi bir dönemi ifade ettiği söylenebilir. Kültürel bakımdan Doğu kökenli barut, matbaa ve pusulanın Batı'ya girişinin yol açtığı değişikliklerle il işkilendirilen ve ilk olarak İtalya'da başlayan Rönesans antik dünyanın ilgi ve ideallerine sanat ve edebiyat başta olmak üzere bir dönüş ü ifade eder. Zira Ortaçağ ruhunun entelektüel katılığına ve skolastik düşünceye baş kaldırıyı ifade eden Rönesans, entelektüel özgürlüğün teşekkülü bakımından da öncelikli olarak, Antik Yunan ve Roma'ya ait pagan dünyanın kültürel büyüklük ve zenginliğine yönelik takdir duygularındaki yükselişe tanıklık etmiştir. En belirleyici özelliği dinden bağımsız bir kültür inşa etmek ve insanın merkeze alındığı bir paradigma ekseninde insan ve dünya ile ilişkili bir felsefe kurmak olan Rönesans hümanizmi, bilime ve insan aklına atfettiği değere bağlı olarak, daha sonra zuhur edecek olan bilim sel paradigmaya olan katkısı sebebiyle, aynı zamanda seküler yani dünyevi bir kültürün doğuşunun da habercisi olarak görülebilir. Sakrat öncesi felsefede episteme-doxa. Eflat un'da idealar dünyası-gölgeler dünyası. Aristo'da madde-form. Ortaçağ'da bu dünya-öte dünya, Descartes'ta özne-nesne. Kant'ta numen-fenomen ve pozitivist felsefelerde olgu-değer olarak karşımıza çıkan bütün ayırımlar. bir yandan varlık ve hakikatin doğasının ne şekilde algılandığına diğer yandan da Insanın hakikatle ilişkisinin ne şekilde tesis edildiğine ve bu ayırımiara uygun olarak elde edilen bilginin doğruluk değerinin belirlenmesine işaret eden bir anlam içeriğine sahiptir
·
82 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.