Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Güler misin, Ağlar mısın?
Aziz Nesin'in ön sözüyle kitabı okumaya başlıyoruz. Aziz Nesin kitabı "acı acı gülerek" okuduğunu belirtmiş. Zannediyorum okuyan herkes içinde gülmekle ağlamak arası bir burukluk duymuştur. Uğur Mumcu 12 Mart Muhtırasında hem kendi başına hem de yakınlarının başına gelenleri esprili bir üslupla anlatmış. Daha önce hiç okumamıştım Uğur Mumcu'yu, mizahi bir yönünün olduğunu bilmiyordum öğrendiğim iyi oldu. Üslubu diğer kitaplarını da okuma isteği uyandırdı. İşin acı veren tarafı o dönem memleketimizde yaşananları okumak. Hukukun nasıl ayaklar altına alındığını okumak. Bir çok aydının haksız yere yargılandığı hatta işkence gördüğünü okumak. Kitaptan örnekler vereyim 12 Mart'da hukukun keyfi olarak nasıl eğilip büküldüğüne: Mumcu'nun deyimiyle anayasayı tangur tungur edenlerden birisi de İstanbul Sıkıyönetim Savcısı Albay Selahattin Fırattı "83 Deniz Subayı" davasında 83 idam istemişti. Uğur Mumcu'nun bir yazısında "Ordu uyanık olmalı" demesinin ardından ona açılan Ordu'ya hakaret davası. Sebebi ise ordunun uyanık olmadığını kabul etmek "Türk Ordusu uyanıktır" gibi hazırlanan bir rapor. Tutuklanma kararı çıkıyor ve hapiste Prof Uğur Alacakaptan, Doçent Mukbil Özyörük ve Asistan Adil Özkol da var. Uğur Mumcu'nun bir yazısında ''hoşgelişler ola'' türküsündeki ''soldan sağa salla bayrağı düşman üstüne'' mısrasını kullanması üzerine komünist düzeni getirmeye çalışmaktan hakkında dava açılması. Ne büyük suç! Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Hukuku Profesörü Mümtaz Soysal'ın Piyade Kıdemli Albay izzettin Avlar'ın başkanlığındaki mahkemede yargılanması gülünç geldi değil mi? Daha gülünç olan kısım Soysal'ın altı yıl sekiz ay hapse mahkum edilmesi. Ah şu sıkıyönetim mahkemeleri yok mu bir hukuk profesörünün ders kitabında komünizm propagandası yapması gerekçesiyle bir albay onu hapse mahkum edebiliyor. Tersini hayal edince ayrı komik duruyor bir hukukçunun bir albayı taarruz, savunma konularında sorguya çekmesi mesela. Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi de en çok ölüm cezası veren mahkemelerdendi. Hem Ankara, hem de İstanbul Sıkıyönetim Mahkemelerinin her ikisinde de yargılanan sanıklar da vardı Ruhi Koç ve Atilla Sarp. İkisinin de idamı isteniyordu. Ruhi Koç'un "Ankara'da da İstanbul'da da idamımız isteniyor. herhalde Eskişehir'de asarlar." demesi beni epey güldürdü. Uğur Celasun, Hakan Tekinalp, Caner Güçal, Timur Ertekin, Selçuk Eralp gibi gençlerin de herhangi bir suçtan mahkumiyetlerini gerektirir hiçbir kanıt olmamasına rağmen idamları istenmişti. İdam kararları iptal edilse de bu gençlerin işkence yoluyla sorgulanması çok acı. Altan Öymen, Emil Galip Sandalcı, Erdal Öz, Abdi Yazgan, İlhan Kalaylıoğlu da gözaltına alınarak işkence gören isimlerden.Sandalcı, TRT dış yayınlarını bir kitap haline getirdiği için, "komünizm propagandası" yapmak, "hükümete hakaret etmek" gibi gerekçelerle suçlanmış. Öymen, Mamak ak Tutukevinde, yarısı çöplük olarak kullanılan bir hücreye kapatılmış gözü bağlı olarak sorguya çekilmiş. Sandalcı,Yazgan ve Kalaylıoğlu da tutuklanıp, tuvaletin yanındaki penceresiz bir odaya kapatılmış. Bir olay daha var okurken duygulandığım. Avludaki buzları kırmak için mahkumlar dışarı çıkarılıyor. Mumcu ve Alacakaptan da var. Kazma buza saplanmış, geriye çekilirken, Alacakaptan'ın bel sinirleri oynamış disk kayması oluşmuş. Ellerine kelepçe takılarak Askeri Hastane'ye götürülmüş. Alacakaptan, elini beline götürecekken, Metin Denli: - Esas duruşa geç. Bir Türk subayının karşısındasın! demiş. Alacakaptan, bu olaydan sonra hiç doktora uğramamış. Türkiye'nin en genç dekanı 33 yaşında profesör olmuş bu adam. Yaşıtları asistanlık yapıyor. Suçu neydi ki böyle bir muamele görüyordu? Sıkıyönetim mağdurlarından birisi de ambalaj kağıdı. Evet efendim yanlış okumadınız bildiğiniz ambalaj kağıdı. Yazar Erdal Öz, kitapları sardığı ambalaj kağıdında, Marks'dan, Engels'den, Guevera'dan ve Atatürk'ten sözler vardı. Mahkeme ambalaj kağıdında komünizm propagandası bulmuştu.Tek mağdur o değildi polisler bir öğretim üyesinin odasında barut bulunduğunu söylemişti. Zavallı profesörün odasındaki çiçekler için ince elenmiş topraktı. Diğer problem de mantar ve uyuz hastalığının yayılması bütün tutuklular baştan aşağı soyularak uyuz olup olmadıklarına bakılmış sebebi banyoda yıkanmak için bir kova su verilmesi yüzündendir. Bu suyla, keselenme sabunlanma,temizlenme zor üstelik bazen hiç su verilmiyormuş. Oktay Etiman da İstanbul'dan Ankara cezaevine getirilmiş bir isteği sekiz aydır yıkanmamasından dolayı banyo yapmak için izin. Tabii daha yeni geldin ulan ne bu acele denilip reddediliyor. Nihat Erim başbakan olunca Devrim Dergisini basmış, derginin sahibi Cemal Reşit Eyüboğlu'nu, başyazarı Doğan Avcıoğlu'nu, Yazıişleri Müdürü Uluç Gürkan'ı gözaltına aldırmıştı. Komik olan Nihat Erim'in Devrim Dergisi kitaplığında üç kitabı olması. Dahası da var kitap kısa ama içindekiler derin. Okumak isteyen olursa pdf atabilirim. Son sözleri Uğur Mumcu'ya bırakıyorum: Öldürüldük ey halkım unutma bizi!.. Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi... Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi. Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...
Sakıncalı Piyade
Sakıncalı PiyadeUğur Mumcu · Um:ag Yayınları · 20192,001 okunma
·
1 artı 1'leme
·
322 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.