Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

144 syf.
·
Puan vermedi
Aristo'nun felsefesi
Sizi uzun bir yolculuğa çıkaracağım . Siz de okurken benim gibi bazen şaşıracak bazen onaylarcasına baş sallayacaksınız . Her dalda dokunuşu bulunan filozofun felsefesini okurken yeni şeyler öğrenecek ya da bildiğiniz şeyi size hatırlatacaktır. Derin bir nefes aldıysanız okumaya başlayabilirsiniz Aristo tümelden yola çıkılarak tikeli kavrama sorusunu ortaya atan ilk kişiydi. Aristo şöyle diyor "her nesne belli özelliklere ya sahiptir ya da değildir. belli bir şeyde var olan ya da olmayan bu özelliklere ya da genel kavramlara Kategoriler ismini verir,on kategoriye ayırır bunlar:varlık, nicelik, nitelik, ilişki, zaman,yer ,konum, iyelik,etken ve edilgen olarak açıklar. Bu kategorilerden ilki yüklemin eş-uzamlı olup olmadığını belirler .Öznenin ve yüklemin eş-uzamlı olup olmaması sonucunda düşünceler, çıkarımlar ve kıyaslamalar oluşur. İkinci analitikte aristo tümden gelim(dedüksiyon) öğretisini sunuyor. Ona göre bilimin görevi olayların nedenini kavramaktır. Tümden gelim ve tümevarım birbirine ters işlemlerdir ve ikisi birlikte bilimi oluşturur. Gerçeğe her zaman her yerde gözlemle değil düşünceyle ulaşılır gözlemse bizi gerceğin varlığına, yani onun belirli olaylar içerisinde bulunduğuna ikna eder. Potansiyel olarak  zihin kapasitesi bütün genel kavramları içerir. Gerçekten de onlara sadece öğrendiği zaman sahip olur. Aristo ideaları ve kavramların varlığını değil, bu varlığın maddeden ayrı olmasını kabul etmiyor. Ariatonun tümden gelim yöntemine örnek olarak bütün insanlar aciz,her diktatör kötü insandır, o hâlde bütün diktatörler acizdir. Aristonun gözlem ve deneye yatkınlığına rahmen  tutarlı ve düzenli bir ampirist olamadı. Aristonun doğa hakkındaki çalışmaları skolastik düşüncenin temellerini attı. Doğaya kendi hayal ürününü atfetme isteği sonucunda Aristo yıldızların gök kubbete sıkı sıkı iliştirildigini, ışık ve sıcaklığın göklerin dönmesinden meydana geldiğini dünyanın ise hareketsiz olduğunu söylüyordu ve bunlar doğru değildi .O , maddenin sonsuz olduguna inanıyor. Her özne ayni zamanda hem saklı olanak hem de gerçektir;hem madde hem de formdur .yani genç biri küçük bir çocuğa göre daha yapılıdır ama aynı genc bir yetişkine göre henüz tam şekillenmemiştir .Aristonun çalışmalarinin büyük bir kısmı akroamatik içeriklidir. Aristo doğanın her zman tek bir amaca hizmet ettiğini söylüyor. Yani kırlangıcın yuvayı sadece bir amaç uğruna ördüğünü söylüyor. Aynı şey bitkilerin beslenmek için yeryüzüne değil toprak altına kök salmasında da gözlemleniyor. Bu çelişkiyi doğruda iki ilkenin varlığıyla açıklıyor;madde ve şekil. Eğer tabiat körü körüne hareket ediyorsa,sapmalar ve hatalar yapıyorsa bu maddedendir ki tanrının  maddeyi kötü hareket ettirdiğini kabul etmek gerekiyor. Aristoya göre dünya evrenin merkezindedir çünkü dünyalık olan her şey evrenin bir noktada yoğunlaşmasını ister. Yaşlandığında bundan büyük pişmanlık duymuştur bilime büyük zarar verdiği için. O yaşamın kendiliğinden var olduğuna inanır. Dünyanın deveranları  konusunda hiç bir fikri olmayan aristo ,organik yaşamın ve türlerin sonsuz olmalarına ihtimal verirdi. Doğanın nihai amacını erkeğin yaratılmasında görüyordu. Acaba kendi cinsiyeti kadın olsaydı yine böyle egolu bir düşünceye sahip olur muydu?. Bir kadının doğumunu bir miktar ucubelik olarak görüyordu ve bu fenomeni oluşmaya başlayan insan organizmasinin tam olarak gelişme imkânı bulamadığıyla açıklıyordu. Ayrıca oğlunun babasına benzememesini de normal bulmuyordu. Yaşadığı dönemde hakim olan dogmatik düşüncelerin baskısından dolayı bu kanıya varmış olduğunu düşünüyorum ve devam ediyorum yazıma. Ona göre doğanın geri kalanı, insanoğlunun ortaya çıkışı için bir tür hazırlık görevi görür, onun tüm amacı insandır. Aristoya göre bu ,doğadaki her şeyin insana hizmet ettiği gerçeğiyle ispatlamaktadır. Gerek biyoloji gerekse zoolojiyle yakından ilgilenen bir filozofun insanı diğer tüm varlıklardan üstün görmesi beni şaşırttı. Onlar bizim için yaratılmadı . Mark Twain'nin dediği gibi "biz onlara hükmettik ama bizden daha aşağı varlıklar oldukları için değil yalnızca biz insanlar gibi konuşamadıkları için kendimizi daha zeki ve üstün gördük." Aristotelesin ahlak öğretimindeki bütün düşünceler, iyiliğin sıradan dünyevi hayatın şartları altında insan için önemi üzerine kuruludur. O insanın hem kendisi hem de başkaları için en faydalı olan ,aşırılıklara gitmeden ölçülü davranmanın, orta kararı seçme yeteneği olduğunu fark etti. Bu ölçülü davranmayı etiğin ana ilkesine getirdi. Aristo için ideal olan ,hakiki insana yakışır şekilde yaşamaktır. Aristo çileciligi doğru bulmuyor, insan Önüne olağanüstü zor, içinden çıkılamaz, çözülemez ahlâkî sorunlar getirmiyor  fakat başını dik tutmayı ve alçak bir davranışa ölümü tercih edilmesi gerektiğini öğütlüyor. Bu Süleyman'ın sözüyle tamamen örtüşüyor :"kendini mahvetmek istemiyorsan ,ne aşırı doğru ne de aşırı bilgili ol. Erken ölmek istemiyorsan ,aşırı derecede ahlaksız ve deli olma." Aynı şeyi Shakespeare de söylüyor:" tatlı bal ,tadından dolayı ölümcüldür ve iştahı bozar, o yüzden gerçek sevginin sevdiği gibi yavaş seviniz. Çok hızlı olan ,aynı çok yavaşın geldiği gibi, geç gelir. Aristoteles;erdemliligin tutkuların dizginlenmesinde ve akıl aracılığıyla onların yönetilmesinde olduğunu ileri sürüyor. O bütün tutkuların ve duyguların aşırı ve birbirine zıt olanlar arasında dalgalandığı fikrine göre hareket ediyor. Yani tutkular üzerinde yetersiz hakimiyetten kaynaklanan ahlâkî hataların da zıt olduğu anlamına geliyor. Her davranışın karşısında tamamen zıt başka bir yanlış davranış bulunuyor. Örneğin cimrilik karşısında savurganlık, korkaklık karşısında delice cesaret vs. Aristo bir tutkunun diğerinin gelişimine engel olmaması için zapt edilmesi gerektiğini söylüyor . kitap okumakla ya da kuralları ezberlemekle ahlaklı duruşa sahip  olunamayacağını ahlakın gündelik yaşam deneyimleriyle öğrenilmesi gerektiği görüşündedir. O hiç bir yönetim biçiminin kusursuz olduğunu söylemiyor ancak o her halükarda halkın eğitim derecesine ve ülkenin özelliklerine göre uygun olması gerektiğini söylüyor. Ona göre en mutlu devlet bir ya da bir kaç kişi olmasına bakılmaksızın erdem sahipleri tarafından yönetilen devlettir. Kusursuz bir insanın bulunabilme ihtimali birkaç mükemmel insanın bulunabilme ihtimalinden daha  yüksek olduğu için, Aristoteles monarşiyi ve aristokrasiyi demokratik yönetim biçimine tercih ederdi. Sokrates'ten etkilendiğini belli ediyor bu düşüncesinde. Aristo devletin bireylerin özel hayatına müdahale etmesini istiyor. Mesela devletin evlenen insanların sağlıklı çocuklar doğması için elverişli yaşta olmalarına dikkat etmesi gerektiğini belirtiyor. Ona göre erkek 37 kadın ise 18 yaşında olmalıdır. Görüyorum ki devletin her şeye dahil etme arzusu günümüzde de varlığını şaşılacak derecede koruyor. Devam edelim. Ona göre elli yaşındaki bir erkeğin zihinsel kapasitesi doruğa ulaşır, sonraysa düşüşe geçer. Sonrasında devletin, ailelerin sahip olabileceği çocuk sayısını da belirlemesi gerektiğini söylüyor. Bunun dışında Aristo  eğitimde müziğin önemine de değiniyor . O bize müziğin çeşitli duyguları aşıladığını ,onları geliştirdiğini ve güçlendirdiğini savunuyor. Müziğin amacının ruhu yükseltmek olduğunu ancak modern zamanda müziğin insan terbiyesinde herhangi bir rol oynamadığını söylüyor. Müziğin özgür insanın uğraşı olduğunu belirtiyor. Ayrıca ona göre okul çocuklara  vatandaş olmayı öğretmemeliydi çünkü bu okulun değil ebeveynlerin görevi olduğunu düşünüyor. İktidar ve kölelik hakkındaki düşüncelerine geçecek olursak o şöyle diyor: iktidarın ve boyun eğdirmenin başlangıcı, toplumsal hayatın sadece gerekli değil aynı zamanda faydalı koşulları arasına da giriyor. Böylece insanların doğuştan itibaren kimin boyun eğmek için doğduğu, kimin ise hüküm sürmek için yaratıldığı belli oluyor. Her canlı ruh ve bedenden oluşur. Onların arasındaki ilişki ruhun emrettiği, bedenin ise itaat ettiği şeklindedir. Bedenin ruha itaat etmesi hem ruh hem de beden için faydalıdır oysa eşitlik ya da buna zıt bir ilişki zararlıdır. Erkek tabiat olarak kadından daha üstündür bu yüzden kadını yönetir kadınsa ona itaat eder. Doğa hür insanlar ve köleler arasında ayrım yapmak isterken onların bedenleri arasında da ayrım yapar. Yani kölelerin bedenleri güçlüdür ve hayat için gerekli olan her işte kullanılabilirler. Eşi üzerinde hükümdarın aristokratik bir devleti yönettiği gibi hüküm sürer. Kocanın eşiyle ilişkisi,eşit olmayan iki kişi arasında dostane bir birlikteliktir. Ama burada aristonun önüne sorular çıkıyor. Köleler için Başka daha üstün faaliyetler uygun mudur? Uygunsa, o zaman kölelerin özgür insanlardan farkı ne olacak? Bir kadının her şeyde kocasına itaat etmesi gerekiyorsa o zaman o aklı başında, cesur olabilir mi ? Ona göre bazı insanlar sadece bedenen bazılarıysa sadece ruhen özgürdür. Doğuştan köle olanların doğuştan efendi olanlara hizmet vermesi adaletin gereğidir. Ama doğuştan köle olanları kanunen köle olanlardan ayırmak gerektiğini söylüyor. Aristo kölelik sisteminin savunucusu olarak tanımlanır. Bu onun meşhur sözüyle tamamlanır "mekik kendi başına çalışabilseydi hiç  kölelik olmazdı".kendi kölelerinde bile doğuştan köle olmayanları azat etmiştir. Bu durumun yanlış anlatıldığını düşünüyorum çünkü o köleleri alt sınıf olarak görmüyordu hatta kendisi bile bir köleyle evlenmiş ve kölelerle yakın arkadaşlık kurmuştur.        Aristo mantık biliminin kurucusudur ve kurulmasına katkı bulunmadığı bir bilim dalı neredeyse yoktur. R harfini boğazdan teleffuz ederdi ki bu o günlerde aristokratik kişiliğin bir alametiydi. Filozoflar içinde zengin bir kütüphaneye sahip olan ilk kişiydi .Aristoteles teoride her zaman tümevarım yöntemini uygular , pratikteyse dogmasına sadık kalmayarak,  platona yaklaşmıştır . Aristoteles kütüphanesini öğrencisi Theophrastus'a bıraktı . Öğrencisinin ölümünden sonra kütüphanesi ve eserleri cahil akrabalarına  kaldı. Kitaplar iki yüz sene boyunca kapalı bir bodrumda kalmış ciltler kurtlanmıştı. Atinayı  fethedenler kütüphaneye el koydu ve romaya naklettiler. Yıpranmış el yazmaları yineden yazıldı fakat büyük bir bölümü Jül Sezar hükümdarlık döneminde yandı sonra onun Organon adlı eseri papazların eline geçti. Ancak onun yalnızca formalite mantığını kullandılar onun fiziği ve metafiziği ise uzun süre yasaklandı 1210 yılında Aristonun pariste bulunan tüm eserleri yakıldı. O dönemlerde Aristo'nun felsefesinin öğretilmesi katolik din adamlarının ısrarıyla gerçekleşiyordu. Protestanlar da Aristo'nun öğretilerini kendi lehine kullanarak onu sevdiler. Aristonun en büyük yorumcusu Philipp Melanchton oldu .Fen bilimleri özgürce yayılınca dini kesim tarafından yapılan Aristoteles'in bu kutsaması kaçınılmaz tepkilere neden oldu . Ardından Aristoteles okul ve üniversitelerden tamamen çıkarıldı. Aristo'nun öğretileri hakettiği değeri göremedi bunun üzerine pierre  simon laplace şöyle diyor: Ptolemaios'un ünü Aristoteles ve Descartes hatıralarıyla aynı kaderi paylaştı; onların hataları ve yanılgıları ancak kör bir coşku haksız öfkeye dönüştüğünde anlaşıldı. Bilimde bile sonuç itibarıyla en başarılı devrimler hiçbir zaman ihtiras oyunları ve katı tarafgirlik olmadan gerçekleşemedi . Nihayet bitirdiğim bu yazımı sabırla okuyacaklara şimdiden  teşekkür ediyorum. Umarım okurken rahatsız olmaz , Filozof'a bazı düşüncelerinden dolayı küsüp kendinizi onun kapsamlı bilgisinden mahrum bırakmazsınız . Eminim aklımıza gelmeyecek mantıklı açıklamaları vardır. Ayrıca farklı kaynaklardan aklınıza takılan soruların doğru cevaplarını bulacağınızdan şüphem yok. Merakla araştırmanızı temmeni ediyor ve keyifli okumalar diliyorum.
Mantık Bilimin Kurucusu Aristo
Mantık Bilimin Kurucusu AristoElizaveta Litvinova · Etkin Yayınevi · 201819 okunma
·
197 görüntüleme
Tavsancik okurunun profil resmi
Şu ana kadar gördüğüm en uzun inceleme ve güzel olmuş, ellerinize ve düşüncelerinize sağlık.
ZEHOJEN okurunun profil resmi
Teşekkür ederim :) Sıcağı sıcağına yazdığım için su gibi aktı aklımda kalanlar. Ben bile beklemiyordum bu kadarını.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.