soğuk anların çarçabuk geçişinde
vahşi gözlerin suskunlukla
duvar örüyor etrafıma
kaçıyorum senden yol sapaklarında
kırları yıldız tozunda görebileyim diye
ışık pınarlarının suyunda yıkanayım diye
sıcak yaz günlerinin ebruli sisinde
eteğimi yabani zambaklarla doldurayım diye
köy evlerinin damından horoz seslerini duyayım diye
kaçıyorum senden kırların eteğinde
yeşilliklere ayağımı sağlam basayım diye
ya da çimenlerin soğuk çiyini içeyim diye
kaçıyorum senden, terk edilmiş bir sahilde
kayıp kırların göğündeki karanlık buluttan
denizdeki fırtınaların baş döndüren dansını izleyeyim diye
uzak bir günbatımında
yabani güvercinler gibi kanatlarımın altına alayım diye
çölleri, dağları, gökyüzünü
kuru çalıların arasından
kırlardaki kuşların mutluluk şarkılarını duyayım diye
kaçıyorum senden,
arzu şehrinin yolunu bulayım diye
ve şehrin derinliklerindeki düş sarayının ağır, altından kilidini
senden uzakta açayım diye
lakin gözlerin yolları karartıyor
sessiz çığlıklarıyla
sırrının karanlığında durmaksızın
duvar örüyor etrafıma
elbet bir gün
kaçar kurtulurum kuşkulu bakışın etkisinden
saçılırım, rengârenk düş çiçeklerinden saçılan koku gibi
geze rüzgârının saçlarındaki dalgadan akar
güneşin kıyısına dek giderim
sonsuz huzurla uykuya dalmış bir âleme
altın renkli bir bulutun yatağına kayarım yumuşacık
ışık huzmeleri saçılır mutluluğun göğüne
küme küme âhenk tarhları
ben oradan sarhoş ve hür
gözümü dikip bakarım
büyüleyen gözlerinle yollarını kararttığın âleme
bakarım büyülü gözlerinle
sırların karanlığından durmaksızın
etrafına duvar ördüğün âleme