Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

112 syf.
·
Puan vermedi
BENDENİZ, KARTAL, MAZHAR LÜTFİ, MÜMTAZ: MAVİ GÖZLÜ DEV
Öncelikle herkeslere merhaba. Uzun zaman sonra tekrardan inceleme yazmak müthiş bir şey. Yazmaya açmışım meğer. Neyse bu incelemeyi bana yazdıracak olan en önemli sebebime gelelim: Öğretmenim. Kitap, edebiyat, sanat, müzik, felsefe, din ve daha neler neler konuşurdum onunla. Dergi rica etmiştim bir keresinde ödünç vermeyi kabul etmişti :) ama "Memleketimde gidince getiririm." dedi. Getiremedi. Kitaplar alırdı, ağır kitaplar. Bana gösterirdi hep. "Yeni okuyacaklarım bunlar Nida." diye. Yaşına rağmen gerçi yaşla alakası var mıdır tartışılır ama çok bilgili, kültürlü, kendini aşmış bir adamdı. Bizim Spinoza'mız, Sokrates'imizdi o. Sohbet ediyorduk yine bir gün her zamanki gibi. Nâzım'dan konu açıldı bu sefer. Bana çok şey anlattı. Hep anlatırdı. Ben öğrenmeye açtım, o öğretmeye açtı. Hayran hayran dinledim her zamanki gibi. Sonra bi' video önerdi bana. Hatta kağıdı uzatırken "Ben çok etkilendim belki videodan belki de öneren kişiden dolayı." demişti. 6-7 satır yukarıda getiremedi dedim. Çünkü kaybettik 6 Şubat depreminde. Cansız bedeni 6 gün sonra çıktı. Çok rahat bir adamdı. Tenis oynarken sol eli cebinde oynardı hep. Kahvesini sigarayla içerdi. Bir dersimizi hatırlıyorum. Birisi derste "Hocam ben ölünce kim üzülüyor, kim benim için ağlıyor, kim özlüyor bilmek isterdim. Onları görmek, duymak isterdim. Ya siz istermiydiniz?" diye sormuştu. O da "Ya ölünce arkamdan kim ne yapmış bana ne. Yaşarken çektiğimiz yetmedi bir de ölünce de mi onları çekeyim. Hem ben daha çok gencim. Ne ölümü yaa." demişti. O belki bilmek istemiyordu ama onu özleyen çok kişi var. Tanışmamışken ona ihtiyacım olduğunu bilmiyormuşum. Hayatıma girince anladım. Bana çok şey kattı. Ona çok şey borçluyum. Anlatmaya devam edersem satırlar daha uzar da gider. Ben bana önerdiği videoyla başlamak istiyorum. E o zaman buyrun.. 1827 yılında Almanya'nın Magdeburg kentinde bir müzik öğretmeninin oğlu dünyaya gelir. Çocuğa Karl Detroit adını koyarlar. Baba müzik öğretmeni, annenin mesleği bilinmiyor. Lakin bildiğimiz bir şey var: o evde huzur yok. Kavga, kavga ve her gün kavga. Karl Detroit yakınları tarafından bu huzursuzluktan etkilenmesin diye yetimhaneye veriliyor. Ne acı değil mi? Anne babası var ama çocuğa faydaları yok. 12 yaşına geldiğinde Detroit, gece yarısı yatakhanenin bir penceresinde çarşafları birbirine düğümlüyor ardından aşağı sarkıtıyor. Ve yetimhaneden kaçıp Hamburg'a gidiyor. O yıllarda büyük bir liman kenti ve dünyanın dört bir yanına gemiler kalkıyor Hamburg'dan. Karl Detroit bir gemide miço olarak işe başlıyor ve Almanya'yı da terk ediyor. Detroit'in bindiği bu gemi 3-3,5 ay Akdeniz limanlarında mekik dokuyor. Bir bahar sabahı Marmara Denizi'nden İstanbul'a giriş yapıyor. Gemi İstanbul'a geldiğinde Karl Detroit güverteden denize atlıyor ve Kız Kulesi'ne doğru yüzüyor. Kule o yıllarda cüzzamhane olarak kullanılmakta. Tabii artık Karl Detroit Kule'de. Almanlar Detroit'i geri istiyorlar. O yıllarda Sadrazam Ali Paşa yaşamakta. Ve paşa duyuyor ki Alman gemisinden bir çocuk Kız Kulesi'ne yüzmüş. İşte o çocuğu yanına çağırıyor. Ve soruyor ona "Neden kaçtın, derdin neydi?" Detroit anlatıyor "Yetimhanedeydim, dayak vardı. Artık burada kalacağım ve gitmeyeceğim." Sadrazam tekrardan soruyor "Gemi Akdeniz'in bütün limanlarına uğradı. Neden o limanlarda bunu yapmadın İstanbul'da yaptın bu işi? Neden İstanbul? Bana bu sorunun yanıtını ver." Detroit parmağıyla pencereyi gösterip "Şu suyun içindeki kule var ya onu çok beğendim." Sanki Kız Kulesi Karl Detroit'in denize düşmüş oyuncağı. Almanların tüm ısrarlarını geri çeviren Sadrazam Detroit'i kendi nüfusuna geçiriyor. Artık o Alman vatandaşı değil. Ali Paşa Detroit'e diyor ki "Öyle ki burada yaşayacaksın bizim gibi olmasın. Bundan sonra sana Mehmet Ali diyelim." Mehmet Ali askeri okula gider, çok iyi bir eğitim alır. Ardından Kırım Harbi gerçekleşir ve o Mehmet Ali Paşa olur. O sığındığı ülkenin bir paşasıdır artık.Mehmet Ali Paşa... 1878 Berlin Antlaşması'nda bizi temsil eden heyette bu 12 yaşında Kız Kulesi'ne yüzen çocuk da var. Bu demek oluyor ki yıllar yıllar sonra 12 yaşındaki Karl Detroit doğduğu ülke olan Almanya'ya geri dönmüş lakin bu sefer bir Osmanlı paşası olarak. Berlin'de kaldıkları otelin lobisinde Mehmet Ali Paşa diyor ki arkadaşlarına "Ben bu diyarda dünyaya geldim, gözlerimi burada açtım. Birdaha buralara gelmek nasip olmayabilir. Magdeburg yakın. Şu dünya gözüyle son kez doğduğum kenti bir kez daha göreyim." Tabii bu duyuluyor. "Paşa buralıymış. Yetimhaneyi ziyaret edecekmiş." Yetimhane sabunlu sularla yıkanıyor. Kapıda herkes el pençe divan duruyor. Kapıdan içeri girip bir ağacın karşında duruyor. "Şu dalda bi salıncak vardı. Şu havuzda az kurbağanın canını yakmamıştık." Yıllar sonra yatakhaneye çıkıyor değişen tek şey o artık bir Osmanlı paşası. Mehmet Ali Paşa Almanya'dan geri dönerken Arnavutluk'ta eşkıyalar tarafından yolu kesilip linç edilerek öldürülüyor. Mehmet Ali Paşa İstanbul'da evlenmiş 4 kız olmuş. Onlardan biri Leyla Hanım. Leyla Hanım'ın da bir kızı oluyor Mehmet Ali Paşa'nın hiç görüp sevemediği torunu Celile Hanım. Celile Hanım'ın da bir oğlu oluyor bu çocuk büyüyecek ve Türkçeye birbirinden güzel şiirler kazandıracak olan Nâzım Hikmet olacak. İşte Nâzım'a nasıl gelinir şimdi anlaşıldı mı? Kendisi 13 yaşındayken dayısının Çanakkale Savaşı'nda kaybeder. Milli Mücadele yıllarında ise Mustafa Kemal'i destekler. Şehit dayısı için sipere koşamayacak olan Nâzım, şimdi Mustafa Kemal'e koşacak kadar büyüktür. "İstanbul'un denizinin dibinde kefalden, uskumrudan, torikten çok denizaltının kaymaması umurumda değil. Anadolu'ya gidiyorum, Mustafa Kemal Paşa'ya!" 1924'te yurduna Türkiyesine geri döner. Nâzım'ın bir davası vardır, tutkuyla bağlı olduğu davası. Fikirlerini açıkça belli eden ve bundan korkmayan hir adamdır. "Sen yanmasan, Ben yanmasam Biz yanmasak Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?" Nâzım 1938 yılında tutuklanır. Neden? Yazdığı şiirlerden dolayı mı? Dönem Atatürk yılları. Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşadığı dönemde Nâzım'ın şiirleri ders kitaplarındaydı. 38'de tutuklanır. Ömer Deniz adlı bir öğrenci bir sinema çıkışı Beyoğlu'nda Nâzım Hikmet'e yazdığı şiirleri uzatır. Suç mu? Ya şairin şiirleri ders kitabında dedim ne suçu? "Benim şiirlerimi de okur musunuz" diyor Ömer Deniz. Tutuklanıyor Ömer Deniz ile Nazım Hikmet. "Orduyu isyanı teşvik ettirme suçuyla" Nâzım Hikmet savunmasında "Benim de bir nefer olmaktan onur duyduğum ve emperyalizmi dize getiren ordumuz eğer kendisini bu çocukla isyana teşvik ettireceğime inanıyorsa, eğer gerçekten inanıyorsa, bu doğrudur." O mahkemede Nâzım'ı suçlu bulan 5 hakimden 4'ü hukuk eğitimi almamıştır. "Hapishanede 67 gündür haksız yere ve delili olmayan ağır bir ithamla yatmanın azabı içindeyim. Ben Cumhuriyet'in Mustafa Kemal'in Türkiye'ye getirdiklerinin ne büyük hizmetler olduğunun idraki içindeyim. Komünist olmam, Mustafa Kemal Paşa'ya saygı duymama, Anayasadaki altı ilkeye sahip çıkmama mâni değildir." Nâzım Hikmet İstanbul, Çankırı, Bursa ve Ankara cezaevlerinde 12 yıldan fazla yatar. En güzel eserlerine tutsakken yazar. "Ben içeri düştüğünden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya Ona sorarsanız 'lafı bile edilmez                                 mikroskobik bir zaman' Bana sorarsanız                     'on senesi ömrümün' 8 Nisan 1950'de açlık grevine başlar Nâzım. Ve der ki: "Hak aramanın keyifli sevinci içindeyim. Ve asıl bu hakkın ben ölsem bile, nasıl olsa günün birinde tecelli edeceğini düşünmek, buna inanmak, bundan emin olmak gibi bir bahtiyarlığım var. Hiç kimseye şantaj yapmıyorum. 13 yıldır sürüp giden adli bir hatanın düzeltilmesi için, hayatımı ortaya koymaktan başka imkanım kalmadığından bu son çareye başvuruyorum. Türk milleti hak ve hakikat uğrunda ölmesini bilen nice insan yetiştirmiş ve yetiştirecektir." Bunun üzerine Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat da 3 günlük açlık grevine başlar. 1950 yılında çıkarılan af yasasıyla Nazım özgürlüğüne kavuşur. 25 Temiz 1951 meclis kararıyla Türk vatandaşlığından çıkarılır. Bundan böyle Moskova'da yaşayacaktır. Eserleri 50'den fazla dile çevrilir. Artık "Dünya Şairi"dir o. Ama Nâzım'a bir tek kendi yurdu sessiz kalır. 3 haziran 1963'te vefat eder. Nâzım Vera'ya ölmeden önce der ki: "Bizim barışmamız ölümünden sonra olacak. Ülkeme dönmem için ölmek zorundayım." Öyle de olmuştur. 2 yıl sonra yasaklı olan kitapları Türkiye'de yayımlanır. Ölümünden 46 yıl sonra da 5 Ocak 2009 yılında vatandaşlığı geri verilir. Lakin her şeyi kaybettikten sonra kıymet veren bir millet olarak Nâzım'ı da öldükten sonra baş tacı ettik. Ne dersiniz yıllar yıllar önce Almanya'nın Magdeburg kentinde bir yetimhanenin birinci katında bulunan yatakhanesinde bir gece yarısı bir pencere önünde 12 yaşındaki bir çocuk olan Karl Detroit, bütün arkadaşları uyurken kimlerin hayatlarını birbirine düğümlüyordu? Video linki: youtu.be/Q2XG4L-oV1o Video linki: youtu.be/DNSmrvzOXtE Nâzım'ı yaşarken anlamadık. Çoğu yazar, şair gibi. Ama yine Nâzım'ın da dediği gibi "Her daim kendin ol. Sen, seni anlayana mucizesin." Benden bu kadar. Başka bir incelemeye kadar kendinize iyi bakın, sağlıkla ve esen kalın :)
Henüz Vakit Varken Gülüm
Henüz Vakit Varken GülümNazım Hikmet Ran · Yapı Kredi Yayınları · 202223,3bin okunma
·
534 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.