Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Esmaül Hüsna دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى
• Allah’ü Teâlâ’ya ancak Esmâü’l-Hüsnâ’dan biri ile dua yapılır ve ancak Esmâü’l-Hüsnâ’dan biri ile zikir edilir. • Örneğin: “Tanrım! Tanrım!” diye dua edilemez ve “tanrı, tanrı” diye zikir edilemez. Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ buyuruyor: • “Esmâü’l-Hüsnâ (en güzel isimler) Allah’ındır. O halde O’na, onlarla dua edin.” (A’râf, 180) • “Yer üzerinde bulunan her canlı fânidir (geçicidir). Ancak celâl ve ikram sahibi olan Rabbinin zâtı bâkidir.” (Rahmân, 26-27) • “Celâl ve ikram sahibi olan Rabbinin ismi ne yücedir!” (Rahmân, 78) • "Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. En güzel isimler O’nundur." (Tâhâ Sûresi, 8) • “...En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar O’nun şanını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.” (Haşr Sûresi, 24) • “De ki ister Allah deyin, ister Rahman deyin, hangisini deseniz olur. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.” (İsrâ Sûresi, 110) • “Eğer (Yunus) Allah’ı tesbih edenlerden olmasaydı, tekrar dirileceği güne kadar onun karnında kalırdı.” (Saffat Sûresi, 143) • “Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz Allah’ı tesbih ederler.” (Enbiya Sûresi, 20) Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem buyuruyor: • “Allah’ü Teâlâ’nın doksan dokuz ismi vardır; kim bunları sayarsa (tek tek okursa) Cennet’e girer.” (Tirmizî-Hâkim-Beyhakî) Diğer bir hadîs-i şerifte de, “Kim bunları ezberlerse” rivayeti vardır. (İbni Mâce) • “Allah’ım! Sana ait olan, kendisiyle kendisini adlandırdığın veya kitabında indirdiğin yahut yarattıklarından birine öğrettiğin yahut ta yalnız senin katında bulunan gayb ilminde, zatına tahsis ettiğin her bir isimle senden (lütuflarını) dilerim.” (A. Hanbel) • “(Allah’ım!) Sana ait olan her isimle senden dilerim. O isim ki onunla kendini adlandırdın. Veya kitabında vahyettin. Yahut yarattıklarından birine öğrettin. Yahut da yalnız Senin katında bulunan gayb ilminde onu zatına tahsis ettin.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1, 391) • أَعُوذُ باللَّهِ مِنَ الشَّيْطانِ الرَّجِيمِ: Allah’ü Teâlâ’nın merhametinden uzak olan gazabına uğrayıp hem dünyada hem de ahirette kovulmuş lânetlenmiş olan şeytanın kötülüklerinden, sığınırım ve rabbimden yardım isterim! • بِسْـمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ. Dünya’da yarattıkları iyilere de, kötülere de herkese rızık ve sayısız nimetler veren hepsine rahmet eden merhamet eden ahirette ise yalnız müminlere merhamet eden ve sonsuz nimetler veren Allah’ü Teâlâ’nın ismiyle başlarım. • اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ العَالَمِينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلٰى رَسُولِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلٰى آلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ. Allah’ü Teâlâ’ya hamd, Rasûlü Muhammed Aleyhisselâm’a, ailesine ve ashabının tümünün üzerine olsun! • سُبْحَانَ رَبِّيَ العَلِيِّ إِلَا َٔعْلَى الوَهَّابِ Ey Yüce Rabb'ım! Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederim. • اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْئَلُكَ، وَاَعُوذُ بِكَ، وَاَتَوَسَّلُ اِلَيْكَ، وَاَتَوَجَّهُ اِلَيْكَ، وَاَتَضَرَّعُ اِلَيْكَ، بِاَسْمٰٓائِكَ الْحُسْنٰى هُوَ اللّٰهُ الَّذِى لٰٓا إلٰهَ اِلّٰا هُوَ. Allah’ım! Sana sığınarak, sana yönelerek, sana yalvararak, senin güzel isimlerini (Esma-ül Hüsna’nı) vesile kılarak, senden istiyorum. • لَلَّهُمَّ إنِّى أَسْأَلُكَ بِأَنِّى أشْهَدُ أنَّكَ أنْتَ اللّهُ إلٰهَ إِلَّا أَنْتَ اَحَدُ الصَّمَدُ الَّذِى لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفْواً أحَدٌ. Allah'ım, şehadet ettiğim şu hususlar sebebiyle senden talep ediyorum: Sen, kendisinden başka ilah olmayan Allah'sın, birsin, Samed’sin (hiçbir şeye ihtiyacın yok, her şey sana muhtaç), doğurmadın, doğmadın, bir eşin ve benzerin yoktur. (Tirmizî Daavât 65 3471; Ebû Dâvud Salât 358 (1493) • اَللَّهُمَّ إِنِّي اَسْأَلُكَ بِاسْمِكَ الْأَعْظَمِ وَرِضْوَانِكَ الْأَكْبَرِ.Ya Rabbi! Senin ismi A’zamını (en büyük ismini) ve en büyük rızanı şefaatçi yaparak senden istiyorum! (Taberani Kenzu’l-Ummal, h. No: 3837) • اللَّهُمَّ إِنِّي أَدْعُوكَ اللَّهَ، وَأَدْعُوكَ الرَّحْمَنَ، وَأَدْعُوكَ الْبَرَّ الرَّحِيمَ، وَأَدْعُوكَ بِأَسْمَائِكَ الْحُسْنَى كُلِّهَا مَا عَلِمْتُ مِنْهَا وَمَا لَمْ أَعْلَمْ، أَنْ تَغْفِرَ لِي، وَتَرْحَمَنِي Allah'ım! Şüphesiz ben seni Allah, diye çağırırım, er-Rahmân diye çağırırım, el-Berr, er-Rahîm, diye çağırırım ve seni bildiğim ve bilemediğim Esmâ-i Husnâ'nın hepsiyle çağırırım ki, beni mağfiret edesin ve bana rahmet edesin! (Müsned, 3/120, 158, 245, 265; 4/ 350, 360; İbn Mace, Dua 9) 001 هُوَ اللّٰهُ الَّذِى لٰٓا اِلٰهَ اِلَّٰا هُوَ Varlığı kabul edilen her şeyin mutlak hüviyeti Allah'tır! Yani, o şeyin hüviyeti Allah'ın hüviyeti ile kaim ve daimdir. Zahirde algılananların hepsi hayaldir ancak hüviyetleri olan O Tek hüviyet gerçektir. Hüvallahüllezi lâ İlâhe İllâ hû! 002 Yâ Allah (Celle Celâlühü): يَا الله جَلَّ جَلآلُهُ Allah, kendisinden başka ilah olmayan… Ulûhiyete mahsus sıfatların hepsini kendinde toplayan ism-i azâm. Her şeyin gerçek mabudu anlamındadır. Diğer isimleri, fiilleri, sıfatları ve tecellileri kendinde barındıran… 003 er-Rahmân (Celle Celâlühü) اَلرَّحْمَنُ جَلَّ جَلآلُهُ Dünyada herkese ve her canlıya acıyan, onları koruyan, esirgeyen ve bağışlayan… Yarattığı bütün canlılara nimetler veren, bütün mahlûkatı rızıklandıran ve bunları Müslüman olsun kâfir olsun hiçbir mahlûkatından esirgemeyen… 004 er-Rahîm (Celle Celâlühü) اَلرَّحِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ En yüce merhametin sahibi olan, bağışlayıcı, sevdiklerine ve müminlere merhamet eden… Kıyamet günü sadece Müslümanlara nimetler verecek sadece, onların günahlarını affedecek ve merhamet edecek sonsuz nimetleriyle onlara cennet hayatı bağışlayan… 005 el-Melik (Celle Celâlühü) اَلمَلِكُ جَلَّ جَلآلُهُ Kâinatın yegâne sâhibi ve hükümdarı, hiç bir şeye ihtiyacı olmayan… Mülkün, her şeyin mutlak hâkimi, bütün kâinatın hükümdarı, gerçek sahibi ve sahip olduğu her şeyin üzerinde tüm tasarrufa sahip olan… 006 el-Kuddûs (Celle Celâlühü) اَلقدُّوسُ جَلَّ جَلآلُهُ Çok temiz, her türlü noksanlıktan uzak, olan. Bütün mahlûkatı maddi ve manevi kirlerden arındıran… Tüm, sınırlılık ifade eden hatıra ve hayale gelen kavramlardan beri olan mukaddes, saf ve temiz olan… 007 es-Selâm (Celle Celâlühü) اَلسَّلَامُ جَلَّ جَلآلُهُ Tüm sıkıntı ve dertlerden uzak huzur halini yaratan. Kullarını her türlü tehlikelerden, korkulardan kurtaran, selamete, emniyete çıkaran ve kendisi her çeşit afetlerden, kederlerden ve bu tür beşeri olaylardan münezzeh olan… 008 el-Mü'min (Celle Celâlühü) اَلمُؤْمِنُ جَلَّ جَلآلُهُ İman nurunu yaratan; bunun getirdiği emniyeti bahşeden; gaybın sonsuz sırlarına açık idraki oluşturan. Kalplerde iman nurunu yakan, onlardaki şüphe ve tereddütleri yok eden, kullarına iman veren, tüm korkularından emniyete kavuşturan, gaybın sonsuz sırlarına açık idraki oluşturan… 009 el-Müheymin (Celle Celâlühü) اَلمُهَيْمِنُ جَلَّ جَلآلُهُ Bütün varlıkları gözetip koruyan… Bütün yarattıklarını ilim ve kontrolü altında tutan, gören, gözetip koruyan, itaatkâr kullarının sevaplarını eksiltmeden, mükâfatlarını daima veren… 010 el-Azîz (Celle Celâlühü) اَلعَزِيزُ جَلَّ جَلآلُهُ Mutlak ve yegâne galip. Galip gelmek ancak onunla mümkündür. Mağlubiyet görmemek Aziz ile meydana gelir. Mahcubiyet duymamak ancak bu ismi ile gerçekleşir. Benzeri ve naziri olmayan. Sonsuz izzet sahibi, mağlup edilmesi imkânsız, her şeye galip, en yüce ve en üstün olan Benzeri ve naziri olmayan… 011 el-Cebbâr (Celle Celâlühü) اَلجبَّارُ جَلَّ جَلآلُهُ Hükmünü tüm varlık üzerine mecbur ederek ister istemez kabul ettiren. Hükmünü tüm varlık üzerine mecbur ederek ister istemez kabul ettiren. Azamet ve kudret sahibi, istediğini yapmaya muktedir olan, ulaşılmaz, azametli, kullarının eksikliklerini tamamlayan, ihtiyaçlarını karşılayan, işlerini düzelten ve bunları yapmakta çok güçlü olan… 012 el-Mütekebbir (Celle Celâlühü) اَلمُتَكَبِّر جَلَّ جَلآلُهُ Büyüklük, yücelik, kibir sıfatlarının hakkıyla yegâne sahibi. Sonsuz büyüklük azamet sahibi, her şeyde büyüklüğünü gösteren ve yarattıklarıyla bunu ortaya koyan… 013 el-Hâlık (Celle Celâlühü) اَلخَالِقُ جَلَّ جَلآلُهُ Her şeyi yaratan, yoktan var eden… Eşi, benzeri, numunesi, misali olmayan şeyi yaratan, yoktan var eden, buna her an devam eden ve yaratmada eşi olmayan… 014 el-Bâri' (Celle Celâlühü) اَلبَارِئُ جَلَّ جَلآلُهُ Her yarattığını diğerinden farklı yeni bir icat ile meydana getiren. Her şeyi kusursuz ve bir örneğe ihtiyaç duymadan birbirine uygun yaratan… 015 el-Musavvir (Celle Celâlühü) اَلمُصَوِّرُ جَلَّ جَلآلُهُ Tasvir eden; her şeye bir şekil ve hususiyet veren. Her mahlûku ezeli hikmetinin gereği suretlerle yaratan. Şekil veren, tasvir eden, her şeye kendine has özellikler ve en güzel şekiller veren… 016 el-Gaffâr (Celle Celâlühü) اَلغَفَّارُ جَلَّ جَلآلُهُ Dilediği tüm suçları, kusurları bağışlayan. Kullarını affeden, mağfireti çok, kullarının günahlarını örten ve bağışlayan demektir. 017 el-Kahhâr (Celle Celâlühü) اَلقَهَّارُ جَلَّ جَلآلُهُ Dilediği her şeyi ortadan kaldıran. Her şeye galip gelen, bütün düşmanlarını ve isyankârları kahredebilecek, herkese ve her şeye her istediğini yapacak güçte olan… 018 el-Vehhâb (Celle Ce lâlühü) اَلوَهَّابُ جَلَّ جَلآلُهُ Karşılıksız olarak ihsanda bulunan. Her türlü nimetleri karşılıksız veren, çok fazla ihsan eden ve çok bağışlayan… 019 er-Rezzâk (Celle Celâlühü) اَلرَّزَّاقُ جَلَّ جَلآلُهُ Bedenlerin ve ruhların gıdasını, bütün yaratıklarının rızkını yaratıp veren; sürekli maddi ve manevi besleyen… Yarattıklarının rızkını yaratan, tekrar tekrar karşılıksız veren ve ihtiyaçlarını karşılayan, maddi ve manevi besleyen… 020 el-Fettâh (Celle Celâlühü) اَلفَتَّاحُ جَلَّ جَلآلُهُ Sürekli yeni aşama kapıları açan, tüm kapanıklıkları gideren… Kullarının her türlü maddi ve manevi sorunlardan kurtarmak için kapıları hikmetle açan… 021 el-Alîm (Celle Celâlühü) اَلعَلِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ Gizli, açık her şeyi çok iyi ve hakkıyla bilen, ilmi ezeli ve ebedi olan. Zatını, sıfatlarını, tüm manalarını ve bu manaların meydana getirdiği her şeyin halini bilen. 022 el-Kâbıd (Celle Celâlühü) اَلقَابِضُ جَلَّ جَلآلُهُ Rızkı daraltan; canlıların ruhlarını alıp hayatlarına son veren… Ruhları kabzeden, İstediğinin maddi ve manevi rızkını daraltan, dilediğine maddi ve manevi darlık veren kudreti altında tutan. 023 el-Bâsıt (Celle Celâlühü) اَلبَاسِطُ جَلَّ جَلآلُهُ Açan, yayan, genişlik veren, sabitliği, kalıplaşmayı, donukluğu kaldıran. İstediğinin maddi ve manevi rızkını açan, genişleten, ferahlık veren donukluğu kaldıran. 024 el-Hâfıd (Celle Celâlühü) اَلخَافِضُ جَلَّ جَلآلُهُ En değersiz hale düşüren. Aşağıya indiren, alçaltan, değerlerini, derecelerini azaltan, zillete düşüren… 025 er-Râfi (Celle Celâlühü) اَلرَّافِعُ جَلَّ جَلآلُهُ Yükselten yukarı kaldıran, Değerleri ve dereceleri yükselten, şeref veren demektir. 026 el-Muizz (Celle Celâlühü) اَلمُعِزُّ جَلَّ جَلآلُهُ İzzet bahşeden, değerli kılan. İzzet veren, yükselten, şereflendiren, aziz kılan… 027 el-Müzill (Celle Celâlühü) اَلمُذِلُّ جَلَّ جَلآلُهُ Zillete düşüren, değersiz kılan, alçaltan, hor ve hakir eden, adileştiren… 028 es-Semi' (Celle Celâlühü) اَلسَّمِيعُ جَلَّ جَلآلُهُ İşitici, gizli açık her şeyi işiten. Tüm yaratıklarının hitaplarını her hali ile algılayan. Kullarının tüm dualarını duyan, mahlûkatının seslerini işiten… 029 el-Basîr (Celle Celâlühü) اَلبَصِيرُ جَلَّ جَلآلُهُ Yarattıklarının hepsinin her halini algılayarak gören. Yarattıklarının hepsinin her halini algılayarak gizli, açık her şeyi bütün incelikleriyle gören onların durumuna vakıf olan… 030 el-Hakem (Celle Celâlühü) اَلحَكَمُ جَلَّ جَلآلُهُ Yegâne hüküm veren ve hükmü kayıtsız şartsız yerine gelen. Hükmedici, hüküm veren, hakkı yerine getiren, haklıyla haksızı kesin sınırlarla ayıran, bilgisi ve adaletiyle nihai hüküm veren… 031 el-Adl (Celle Celâlühü) اَلعَدْلُ جَلَّ جَلآلُهُ Her şeyi ne için var ettiyse, o şekilde ona hak ettiğini veren. Çok adaletli, herkese tam hakkını veren ve hak ile hükmeden; her şeyi ne için var ettiyse, o şekilde ona hak ettiğini veren. 032 el-Lâtîf (Celle Celâlühü) اَلَّلطِيفُ جَلَّ جَلآلُهُ En ince ve zarif bir biçimde lütuf sahibi. Her yapının özünde ve yapısında yer alan bir biçimde mevcut olan. Lütfeden, kerem sahibi olan herkese her istediğini bol bol veren ve bunları karşılıksız yapan… 033 el-Habîr (Celle Celâlühü) اَلخَبِيرُ جَلَّ جَلآلُهُ Her şeyden hakkıyla haberdar olan. Gizli açık her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan… 034 el-Halîm (Celle Celâlühü) اَلحَلِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ Yumuşak ve hoşgörü sahibi. Cezada aceleci olmayan, tövbe etmeleri için zaman tanıyan, kullarına karşı yumuşaklıkla muamele eden, hilm sahibi olan… 035 el-Azîm (Celle Celâlühü) اَلعَظِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ Sonsuzluğuyla azamet sahibi. Sonsuz büyük, yüce, çok ileri, büyüklükte benzeri olmayan demektir. 036 el-Gafûr (Celle Celâlühü) اَلغَفُورُ جَلَّ جَلآلُهُ Merhametinden dolayı suçluları bile küçük düşürmek istemeyen. Suçları, eksikleri örten. Kullarının günahlarını çok bağışlayan, örten, perdeleyen affı, mağfireti çok demektir. 037 eş-Şekûr (Celle Celâlühü) اَلشَّكُورُ جَلَّ جَلآلُهُ Kendisi için yapılan işlere ziyadesiyle karşılık veren. Kullarının şükürlerini kabul eden, kendisi için yapılan az amele çok sevap veren… 038 el-Aliyy (Celle Celâlühü) اَلعَلِيُّ جَلَّ جَلآلُهُ Yüce, fevkalade yüksek. Yücelikte sonsuz, her şeyden üstün, her şeyiyle yüce olan demektir. 039 el-Kebîr (Celle Celâlühü) اَلكَبِيرُ جَلَّ جَلآلُهُ Mutlak büyük, büyüklüğüne eş olmayan, kemalinin ve büyüklüğünün sınırı olmayan… Sonsuz manalara sahip olmasından ileri gelen üstünlük sahibi. EKBER. Üstünlüğüyle ancak kendi kendini değerlendirebilen yüce Zat... 040 el-Hafîz (Celle Celâlühü) اَلحَفِيظُ جَلَّ جَلآلُهُ Koruyan, muhafaza eden, ayakta tutan. 041 Her şeyi koruyan, gözeten, muhafaza eden, denetleyen ve belalardan koruyan… 042 el-Mukît (Celle Celâlühü) اَلمُقِيتُ جَلَّ جَلآلُهُ Bütün var ettiklerinin yapılarına göre gıdasını veren. Bütün canlıların gerekli gıdasını, rızkını ve gereken tüm ihtiyaçlarını gerektiği kadar veren, muhafaza eden ve hiçbir ameli zayi etmeyen… 043 el-Hasîb (Celle Celâlühü) اَلحَسِيبُ جَلَّ جَلآلُهُ İhtiyaçları karşılayan; her an her varlığın hesabını görerek bir sonraki aşamaya, hesabına göre geçirten. Kullarının hesabını görecek olan, onların hayatları boyunca yaptıklarını teferruatlarıyla bilen ve hesap görmek için yeterli olan. Güvenilecek Yegâne varlık… 044 el-Celîl (Celle Celâlühü) اَلجَلِيلُ جَلَّ جَلآلُهُ Zatıyla tüm kemal sıfatlarına sahip; varlığı meydana getirtip hükümran olan. Ululuk, celâlet ve büyüklük sahibi olan… 045 el-Kerîm (Celle Celâlühü) اَلكَرِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ Sınırsız cömertlik sahibi. Çok latif, iyilik, cömert ve ihsan sahibi ve bunları karşılıksız yapan demektir. 046 er-Rakîb (Celle Celâlühü) اَلرّقِيبُ جَلَّ جَلآلُهُ Tüm yaratılanları her an kontrolünde tutan. Yarattıklarını her an takip eden gözeten ve onları kendi başlarına bırakmayan; kontrol eden… 047 el-Mücîb (Celle Celâlühü) اَلمُجِيبُ جَلَّ جَلآلُهُ Tüm yönelenlerin dileklerine cevap veren. Kullarının kendisine yaptığı bütün dua ve niyazlara karşılık veren… 048 el-Vâsi' (Celle Celâlühü) اَلوَاسِعُ جَلَّ جَلآلُهُ Sonsuz genişlik ve tahammül sahibi; nimeti bol olan. İlmi, rahmeti, lütfu, kudreti, af ve mağfireti sonsuz, tükenmeyen, geniş ve rahmeti her şeyi kuşatmış demektir. 049 el-Hakîm (Celle Celâlühü) اَلحَكِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ Her fiilinin altında bir hikmet, bir incelik, bir sebep, bir gerekçe yatan. Bütün işlerinde hikmetli, mevcudatın hakikatine vakıf olan, hüküm sahibi, iş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan… 050 el-Vedûd (Celle Celâlühü) اَلوَدُودُ جَلَّ جَلآلُهُ AŞK kaynağı; her zerrede sevilen gerçek varlık. "Başını ne yana döndürürsen Allah'ın vechini görürsün!" hükmünce görüldüğü her zerrede O'na âşık olmamak mümkün değildir. Çok şefkatli, kendisine yönelen kullarını seven dostluğa ve sevilmeye tek layık olan… 051 el-Mecîd (Celle Celâlühü) اَلمَجِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ Şanı, namı yüce olan... Şanı büyük, şerefli, yüksek, hâkimiyeti ikramı sonsuz ve her şeye galip olan… 052 el-Bâis (Celle Celâlühü) اَلبَاعِثُ جَلَّ جَلآلُهُ Ölümden sonra ölüleri diriltip kabirlerinden çıkaran. Peygamberler gönderen. Öldükten sonra dirilten ve insanlığa hidayet için Peygamberler gönderen… 053 eş-Şehîd (Celle Celâlühü) اَلشَّهِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ Gerçekleşen hiçbir şeyi kaçırmayarak her şeye şahit olan, her şeyin, her olayın gerçeğini gören... Her yerde, her zaman hazır olan, her şeyi gören, ondan hiçbir şey saklı olmayan ve hiçbir şeyi unutmayan, ilminden asla bir şey kaybolmayan, bütün şeyler ilminde hazır olan… 054 el-Hakk (Celle Celâlühü) اَلحَقُّ جَلَّ جَلآلُهُ Gerçekte yegâne var olan... Hakkı ve hakikati otaya koyan onun varlığını koruyan, varlığı hiç değişmeyen, hiç yok olmayan, ibadete layık olan ve gerçek olan… 055 el-Vekîl (Celle Celâlühü) اَلوَكِيلُ جَلَّ جَلآلُهُ Kendisini vekil tutanların işlerini en mükemmel biçimde neticeye ulaştıran... Kendine tevekkül eden kullarının işlerini gören, onlara yardımcı olan ve her isteklerine vekâlet eden… 056 el-Kaviyy (Celle Celâlühü) اَلقَوِيُّ جَلَّ جَلآلُهُ Tüm kuvvelerin oluşmasını sağlayan tek kuvvet sahibi... Gücü ve kuvveti sonsuz, her şeye gücü yeten, kudretli ve güçlü… 057 el-Metîn (Celle Celâlühü) اَلمَتِينُ جَلَّ جَلآلُهُ Sonsuza dek, kendisine herhangi bir zaaf gelmeksizin sapasağlam kalan... Çok sağlam, güçlü, kuvvetli, sarsılmaz ve kendisine güvenilen… 058 el-Veliyy (Celle Celâlühü) اَلوَلِيُّ جَلَّ جَلآلُهُ Yardımcı, hami, dost, sevdiklerine arka çıkıp onları kemale ulaştıran... Müminlerin, sevdiği kullarının dostu olan demektir. 059 el-Hamîd (Celle Celâlühü) اَلحَمِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ Hamd ve sena kendisine ait olan... Başkasının hamd etmesi mümkün olmayan... Allah, kendi kendisini hakkıyla bilip, değerlendirebilir. Övgü Allah'a aittir! Sena, övgü Allah'a aittir! Çok övülen, çok şükredilen her varlığın kendi diliyle şükür ettiği, şükür ve hamda tek lâyık olan… 060 el-Muhsî (Celle Celâlühü) المُحْصِي جَلَّ جَلآلُهُ Sonsuz varlıkları her zerrelerine kadar özellikleriyle bilen, sayan... Yarattıklarının sayısını tek tek ve her yönüyle bilen. 061 el-Mübdî (Celle Celâlühü) اَلمُبْدِئُ جَلَّ جَلآلُهُ Kâinatı ve tüm içindekileri, bir benzerleri mevcut olmadığı halde yoktan var eden... Yarattıklarını ilk olarak maddesiz ve örneksiz olarak yaratan demektir. 062 el-Muîd (Celle Celâlühü) اَلمُعِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ Yaratılmışları ortadan kaldırdıktan sonra yeni bir biçimde yeniden var eden. Yarattıklarını öldürdükten yok ettikten sonra tekrar dirilten… 063 el-Muhyî (Celle Celâlühü) اَلمُحْيِ جَلَّ جَلآلُهُ Hayata kavuşturan, can veren... Hayat verici, ilk yaradılışta, öldükten sonra yine diriltmede ve bütün aşamalarda hayat, sağlık ve yaşamak için gereken her şeyi veren demektir. 064 el-Mümît (Celle Celâlühü) اَلمُمِيتُ جَلَّ جَلآلُهُ Ölümü tattıran, can alan... Yarattığı bütün canlıların ölümünü yaratan… 065 el-Hayy (Celle Celâlühü) اَلحَيُّ جَلَّ جَلآلُهُ Sonsuz dirilik, canlılık sahibi... Ezeli ve ebedi olarak diri, canlı olan, zati hayat olarak tek, her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten… 066 el-Kayyûm (Celle Celâlühü) اَلقَيُّومُ جَلَّ جَلآلُهُ Kendi varlığı ile kaim olup, tüm mevcudatı kendi varlığı ile varlık sahnesinde çekip çeviren ayakta tutan. Gökleri, yeri ve her şeyi ayakta tutan, başlangıç, son gibi oluşlardan münezzeh, daima var olan... 067 el-Vâcid (Celle Celâlühü) اَلوَاجِدُ جَلَّ جَلآلُهُ Vücuda getiren, zengin ve daima mevcut olan. Ne kadar ve neler bağışlarsa bağışlasın hiç bir şeyi eksilmeyen, sonsuz zenginlik sahibi... 068 el-Mâcid (Celle Celâlühü) اَلمَاجِدُ جَلَّ جَلآلُهُ Şan, şeref, yücelik sahibi... Azametli ve şerefli, rahmeti, ihsanı ve keremi bol, lütuf ve cömertliği seven, şanı yüce, ulu… 069 el-Vâhid (Celle Celâlühü) اَلواحِدُ جَلَّ جَلآلُهُ Tek, eşsiz, zatında, sıfatında ve fiiliyatında eşi benzeri ve ortağı olmayan… Cüzlerden parçalardan meydana gelmemiş ve cüzlere parçalara ayrılması mümkün olmayan; öyle bir sonsuz sınırsız ki; dolayısıyla kendisinden gayrının varlığından söz edilemeyen TEK... 070 es-Samed (Celle Celâlühü) اَلصَّمَدُ جَلَّ جَلآلُهُ Kendisine herhangi bir şeyin girmesi, çıkması, eklenmesi mümkün olmayan ve bütün ihtiyaçlardan uzak olan... Herkesin kendisine muhtaç olduğu, kendisinin kimseye ihtiyacı olmayan, noksanlardan münezzeh olan… 071 el-Muktedir (Celle Celâlühü) اَلمُقْتَدِرُ جَلَّ جَلآلُهُ Kudreti her şeye yeten... İstediğine istediğini yapamaya gücü yeten, mutlak kudret sahibi demektir. el-Kâdir (Celle Celâlühü) اَلقَادِرُ جَلَّ جَلآلُهُ 072 el-Mukaddim (Celle Celâlühü) اَلمُقَدِّمُ جَلَّ جَلآلُهُ İktidarı tüm varlıkta geçerli olan... Mutlak tasarruf sahibi... Gücü her şeye yeten, yarattıkları üzerinde istediğini yapmaya gücü yeten… Dilediğini öne geçiren... İstediğini maddi ve manevi alanda öne alan, şerefini arttıran… 073 el-Muahhir (Celle Celâlühü) اَلمُؤَخِّرُ جَلَّ جَلآلُهُ Dilediğini geri bırakan, erteleyen... İstediğini maddi ve manevi alanda arkada bırakan, cezaya müstahak olanların cezalarını da erteleyen… 074 el-Evvel (Celle Celâlühü) اَلأوَّلُ جَلَّ جَلآلُهُ Başlangıcı olmayan; ilk... Varlığının evveli, başlangıcı olmayan, her şeyden önce olan… 075 el-Âhir (Celle Celâlühü) الآخِرُ جَلَّ جَلآلُهُ Sonu olmayan; sonraki... Varlığının sonu olmayan, her şey yok olduktan sonrada varlığı devam edecek, ebedi olan… 076 ez-Zâhir (Celle Celâlühü) اَلظَّاهِرُ جَلَّ جَلآلُهُ Apaçık ortada olan; algılanabilen... Görünen, varlığı bütün yarattıklarından anlaşılan, varlığından şüphe duyulmayan… 077 el-Bâtın (Celle Celâlühü) اَلبَاطِنُ جَلَّ جَلآلُهُ Gizli, ortada olmayan; algılanamayan... Gizli, varlığı her şeyden gizli olan ama gizli olan her şeyi bilen buna rağmen varlığı kesinlikle yarattıklarıyla bilinen… 078 el-Vâli (Celle Celâlühü) اَلوَالِي جَلَّ جَلآلُهُ Her şeyi tedbir ve idare eden... Yarattıklarının her işini yürüten, kâinattaki her şeye sahip, malik ve tasarruf hakkı kendisine ait olan, her şeyi idare eden… 079 el-Müteâlî (Celle Celâlühü) اَلمُتَعَالِي جَلَّ جَلآلُهُ Yücelikten yüceliğe eriştiren; sonsuz sınırsız yücelik sahibi zat... Çok yüce, çok üstün olan, üstünlüğü bildiğimiz hiçbir şeyle ölçülemeyecek olan demektir. 080 el-Berr (Celle Celâlühü) اَلبَرُّ جَلَّ جَلآلُهُ Varlıklara kolaylık ve istedikleri iyilikleri veren... Kullarına karşı çok şefkatli, lütfu, ihsanı, keremi, iyiliği ve bahşetmesi bol olan, kullarının kolaylığını ve rahatlığını isteyen… 081 et- Tevvâb (Celle Celâlühü) اَلتَّوَّابُ جَلَّ جَلآلُهُ Tövbeleri kabul eden ve Yaptıklarına pişman olanların bağışlanma taleplerini kabul eden... Günahları bağışlayan… 082 el-Müntekîm (Celle Celâlühü) اَلمُنْتَقِمُ جَلَّ جَلآلُهُ Bir diğerine zarar vereni yaptığının karşılığıyla ödeştiren... Kullarının suçlarının karşılığını adaletiyle cezalandıracak, müstahak olduklarının karşılıklarını verecek olan, haksızlıklara uğramışların intikamlarını alacak olan… 083 el-Afüvv (Celle Celâlühü) اَلعَفُوُّ جَلَّ جَلآلُهُ Sınırsız sonsuz biçimde dilediğini affeden... Günahları yok eden... Çok bağışlayan, affı bol, kullarını her zaman affeden ve affedecek olan… 084 er-Raûf (Celle Celâlühü) اَلرَّؤُفُ جَلَّ جَلآلُهُ Son derece merhametli, acıyan... Kullarına çok şefkat, merhamet eden, onlara acıyan, onları esirgeyen ve lütufkâr… 085 Mâlikü'l-Mülk (Celle Celâlühü) مَالِكُ المُلْكِ جَلَّ جَلآلُهُ Tüm boyutlarıyla mevcudatın TEK sahibi... Mülkün gerçek, ebedi sahibi ve onun üzerinde tasarrufa sahip tek olan… Her şeyin önünde boyun eğdiği yüce varlık ki bütün varlıklarına her an türlü türlü ikramlarda bulunan... 086 Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm (Celle Celâlühü) ذُو الجَلَالِ وَالإكرَامِ جَلَّ جَلآلُهُ Büyüklük, celal, azamet, şeref aynı zamanda lütuf ve kerem sahibi… 087 el-Muksit (Celle Celâlühü) اَلمُقْسِطُ جَلَّ جَلآلُهُ Her şeyi birbirine denk, uygun ve yerli yerinde yapan... Zalimden mazlumun hakkını alan... Adaletle hükmeden ve yaptıklarında her zaman bir uygunluk bir uyum bulunan, hakkı sahibine daima veren… 088 el-Câmi' (Celle Celâlühü) اَلجَامِعُ جَلَّ جَلآلُهُ Dilediği tüm manaları, dilediği anda ve dilediği yerde toplayan... İstediğini istediği zaman istediği yerde toplayan, bir araya getiren… 089 el-Ganiyy (Celle Celâlühü) اَلغَنِيُّ جَلَّ جَلآلُهُ Yegâne zenginlik sahibi... Çok zengin, gerçek zenginliğin sahibi, başkasına ve hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ama her şey ve herkes ona muhtaç olan… 090 el-Muğni (Celle Celâlühü) اَلمُغْنِي جَلَّ جَلآلُهُ Her manada ve boyutta zenginleştiren; zenginlik veren... İstediğini zengin eden, kullarının tüm ihtiyaçlarını gideren… 091 el-Mâni' (Celle Celâlühü) اَلمَانِعُ جَلَّ جَلآلُهُ Önleyen, engelleyen… Olmasını istemediği şeyleri engelleyen… 092 ed-Dârr (Celle Celâlühü) اَلضَّارُّ جَلَّ جَلآلُهُ Elem ve zarar verici şeyleri yaratan… Her şer kabul edilenin gerçek var edicisi. Hikmet gereği dilediğine bela ve zarar veren. Fayda ve yarar sağlayan şeyleri yaratan… 093 en-Nâfi' (Celle Celâlühü) اَلنَّافِعُ جَلَّ جَلآلُهُ Faydayı meydana getiren, yararlandıran... Her hayır kabul edilenin gerçek var eden... 094 en-Nûr (Celle Celâlühü) اَلنُّورُ جَلَّ جَلآلُهُ Aydınlatan, idrak ettiren, kendisiyle irşad olunan. Her hayır kabul edilenin gerçek var edicisi... 095 el-Hâdi (Celle Celâlühü) اَلهَادِي جَلَّ جَلآلُهُ Hidayet eden; gerçeğe yönlendiren; gerçeği görmeyi sağlayan. Aydınlatan, idrak ettiren, kendisiyle irşat olunan. Nuru ışığı yaratan, istediği gönülleri iman nuruyla nurlandıran, âlemleri aydınlatan… 096 el-Bedî' (Celle Celâlühü) اَلبَدِيعُ جَلَّ جَلآلُهُ Bir benzeri olmayan şeyleri icad eden... Zatı, sıfatı, fiillerinde benzeri olmayan... 097 el-Bâkî (Celle Celâlühü) اَلبَاقِي جَلَّ جَلآلُهُ Varlığının sonu olmayan, ebedi olan. Sonsuza dek yegâne var olan... Bâkî; ebedî olan; varlığının sonu olmayan... Örneği ve benzeri olmayan, emsalsiz şeyler yaratan. Bir benzeri olmayan şeyleri icat eden. Zatı, sıfatı, fiillerinde benzeri olmayan... 098 el-Vâris (Celle Celâlühü) اَلوَارِثُ جَلَّ جَلآلُهُ Tüm varlıkların gerçek tek varisi... Allah Teâlâ, yaratılmış bütün varlıkları yok ettikten sonra; bütün mülklerin, servetlerin gerçek sahibi, her şey onun olacak… 099 er-Raşîd (Celle Celâlühü) اَلرَّشِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ Her varlığı var ediş gayesine uygun bir biçimde hedefine ulaştıran; olgunlaştıran... Doğru ve hayırlı yolu gösteren, bütün işleri bir hikmete ve sebebe göre sonuçlandıran… 0100 es-Sabûr (Celle Celâlühü) اَلَّصَبُورُ جَلَّ جَلآلُهُ Sabırla, rızası olmayan şeylerin neticesini bekleyen... Çok sabırlı kullarını hemen cezalandırmayan onların tövbe etmelerinin bekleyen demektir. • اَلّذِي لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفوًا أَحَدُ.O (Allah Celle Celâlühü) ki doğurmadı ve doğurulmadı, O'na bir denk de olmadı.  لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِير.Allah’ü Teâlâ’nın benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. • اَللَّهُمَّ صَلِّ أَفْضَلَ صَلَاةٍ عَلٰى أَسْعَدِ مَخْلُوقَاتِكَ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ عَدَدَ مَعْلُومَاتِكَ وَمِدَادَ كَلِمَاتِكَ كُلّمَا ذَكَرَكَ الذَّاكِرُونَ وَغَفَلَ عَنْ ذِكرُهُ الغَافِلُونَ.Allah’ım yaratılmışların en bahtiyarı olan Efendimiz Muhammed Sallallâhü Aleyhi Veselleme; onun ailesine ve sahabesine, bildiklerin sayısınca, kelimelerin mürekkebi miktarınca, seni ananların her anışında, gafillerin seni zikirden her gaflet edişinde en üstün salâtların ile salât eyle! Derleyip Hazırlayan: Yaşar Akkaş
·
951 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.