Gönderi

Daha çok bildiğini zannettikçe daha az huşu, merak, saygı, sevgi duyarsın. Varoluş o zaman sönük, tatsız görünür; artık içinde sırlar yoktur. Elbette dışta sır kalmadığı zaman, içte de şiir olmaz. İkisi birlikte yürür, paraleldir: dışta sır, içte şiir. Din meraktan doğar, merakla yaşar. Din merakla başlar ve daha fazla merakla son bulur. Felsefeyle din arasındaki fark budur; her ikisinin de başlangıcı meraktadır, fakat sonra yolları ayrılır. Din sırları incelemeye başlar ve o sırların derinlere indiğini fark eder. Ne kadar çok bilirsen, o kadar az bilirsin ve bilginin son noktası cehalettir. Tamamen cahilleşir, hiçbir şey bilmezsin. Bir masumiyet haline erişilir. O masumiyet halinde, şiir mükemmelliğe ulaşır. O şiir, dindir. Felsefe dine karşıdır; felsefecilerin söylemeye devam ettikleri şeye rağmen. Aslında dinsel bir felsefe olamaz; bütün felsefeler dine karşıdır; çünkü bütün felsefeler bilgiyi arar, oysa din olmayı araştırır. Bunlar taban tabana zıt boyutlardır: bilgi yüzeyseldir, çevreyle ilgilidir; olmak merkezidir, esastır. Olmak senin yok olman demektir, bilgi senin çok fazla var olman demektir. Bilgi bir ego yolculuğudur, olmak egosuzluktur.
Sayfa 132 - Butik YayıneviKitabı okudu
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.