Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Falih Rıfkı Atay'ın kitabına verdiği isimden yola çıkarsak, "Atatürk ne idi?" sorusunun cevabı bence bu konuşmada gizlidir. 21 Aralık 1937 tarihli bu konuşmanın gösterdiği Atatürk şudur: 1. Türkiye gibi, diğer İslam ülkelerinin de bağımsız olmasını çok istemektedir: "Ben söylüyorum ki, İslam âlemi ve Suriye milleti ve devleti tamamıyla ve katiyen bağımsız olmalıdır." 2. Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı yöneticilerinden, Suriye ve Irak'a bağımsızlık verilmesini istemesi, yalın gerçekçiliğinin, şaşırtan öngörüsünün ve açık sözlülüğünün kanıtıdır. Çünkü o, daha I. Dünya Savaşı öncesinde artık Osmanlı'nın dağılma sürecinin önlenemeyeceğini görmüştür. Atatürk'ün dediği yapılsaydı belki sonraki savaşlarda on binlerce vatan evladı kaybedilmeyecek, Anadolu ve civarı daha iyi savunulacağı için Türkiye işgal edilmeyecek ve belki de bağımsız Suriye ve Irak emperyalizmin pençesine hiç düşmeyecekti. Tarih acı tecrübelerden sonra Atatürk'ü haklı çıkarmıştır. 3. Genelde tüm İslam dünyasının, özelde ise Suriye'nin bağımsızlığı için emperyalist ülkelere karşı bizzat mücadele etmeye söz vermiş, yemin etmiştir: "Hepimiz Müslümanız. Yemin ederim ki, Namusum üzerine söylerim ki, bırakmam. Çok temenni ederim ki, Fransız hükümeti aklını başına toplasın. Namusum üzerine söylüyorum, bırakmam. Kendileri bilirler. Fakat daima Türkiye Cumhuriyeti'nin arzu ettiği şey, Suriye'nin bağımsız bir İslam devleti olmasıdır. Fakat Fransızlar bunu istemiyorlar. Suriye'yi kıskıvrak ellerine almak istiyorlar. (…) Eğer Suriyeliler isterlerse ben bunu (Suriye'nin bağımsızlığı) yapacağım. Ben ve hükümetim sizin tam bağımsızlığınızı istiyoruz. Eğer Fransızlar engel olursa, Fransızlara da söyleyecek sözlerimiz vardır. Ona da kefilim. Suriyelilerin ordusu yoktur. Fakat bizim ordumuz kâfidir. Söz veriyorum: İcap ederse girerim ve sonra yine çıkarım." Atatürk bu son sözleriyle Suriye'yi istila amacı gütmediğinin de altını çizmiştir. Suriye'yi işgal etmeyi değil Suriye'nin emperyalizmden kurtulup bağımsız olmasını amaçlamıştır. Hep göz ardı edilmesine rağmen, Atatürk en az Hatay'ın anavatana katılması kadar, dost ve kardeş ülke Suriye'nin bağımsızlığını da istemiştir. 4. Müslüman ülkelerin Fransızlarla, İngilizlerle dost olmaları için, onların da Müslüman ülkelerin bağımsızlığına saygı duyması gerektiğini söylemiştir: "Fransızlarla, İngilizlerle, herkesle dost olalım, fakat benliğimizi kaybetmeyelim. Onlar da artık bizim varlığımızı, kıymetimizi anlasınlar, Bağımsızlığa hürmet etsinler." 5. Hatay meselesini bir şeref ve namus meselesi olarak görmüştür: "Hatay nedir? Küçük bir şey! Ben onu bize verin demiyorum. Bu mesele benim için namus meselesidir. (…) Bu meseleyi halledeceğiz, bu namus meselesidir. Bunun için en büyük tehlikeyi bile göze aldım." Dünyadaki ilk anti emperyalist savaşın önderi Atatürk, 1937'de de tıpkı 1921-1922'deki gibi işgalci emperyalizmin üstüne atlamaya hazırdır: Bir Müslüman ve kardeş ülkenin, Suriye'nin tam bağımsızlığı için Fransa'ya çok ağır sözlerle meydan okumuştur: "Fransızlar akıllarını başlarına alsınlar!"," Fransızlar, evvela kendileri adam olsunlar!", "Eğer Fransızlar engel olursa Fransızlara da söyleyecek sözlerimiz vardır!", "Fransızlar Suriye'yi terk edeceklerdir." Ayrıca Atatürk'ün, Kurtuluş Savaşı yıllarında Irak ve Suriye örgütleriyle geliştirdiği bir Irak-Suriye-Türkiye Konfederasyon Planı vardır. Bu planı, Atatürk'ün 1937'de Suriye Başbakanı Cemil Mardam'a söylediği yukarıdaki sözlerle birlikte düşününce ortaya müthiş bir Atatürk vizyonu çıkmaktadır: "Bağımsız Suriye" ve "bağımsız Irak" hayali maalesef Atatürk'ün sağlığında gerçekleşmemiştir. Ancak Atatürk, o günün geleceğinden emindir. Ankara'da 26 Mart 1933 günü Mısır Büyükelçiliği'ni ziyaret edip gün ağarana kadar Mısırlı yetkililerle yaptığı görüşmede güneşin ilk ışıkları belirirken şu öngörüde bulunmuştur: "Doğu'dan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün günün nasıl ağardığını görüyorsam, uzaktan bütün Doğu milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak olan daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları şüphesiz ki terakkiye (ilerlemeye) ve refaha müteveccih (yönelmiş) olarak vuku bulacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen manileri yenecekler ve kendilerini bekleyen istikbale ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir. Size bu sözleri söyleyen cumhurreisi değil, sadece Türk milletinin bir ferdi olarak Mustafa Kemal'dir. Bu hususa bilhassa nazarı dikkatinizi çekerim." Tam bağımsızlığın; tam bağımsız Irak'ın ve tam bağımsız Suriye'nin ne anlama geldiği, Irak ve Suriye'nin bugün içinde bulundukları bölünmüşlüğe ve iç savaşa bakınca çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Sayfa 327 - İnkılap YayınlarıKitabı okudu
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.