Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İnsanlıkla ilgili bir şiir düşle­dim..
Aklımda tutacağım; iyi olacağım ve ölümün düşünce­lerime egemen olmasına engel olacağım çünkü iyilik ve kardeşçe sevgi bunda yatıyor; yalnızca bunda. Ölümün izleri yaşamın içinde sürer; öyle olmasaydı yaşam diye bir şey de olmazdı. Ama bedeni ve yaşamı tanıyan ölümü de tanır. Oysa, bu tam sayılmaz, eğitsel bağlamda bir başlangıç. Öbür parçasını, yani karşıtını da göz önünde bulundurmak gerekir çünkü ölüme ve hastalığa olan ilgimiz yaşama duyduğumuz ilgi­nin ifadesinden öte bir şey değil. Tıbbın hümanistik yönü­nün yaşamdan ve hastalıktan söz ederken kullandığı kibar Latince adları bir düşünün. Bu büyük ve önemli bir sorun­salın yalnızca bir gölgesi; ben şimdi bunu tümüyle destek­leyen biri olarak adıyla sanıyla ifade edeceğim: yaşamın sorunlu çocuğu, insanın kendisi ve durumu ve devleti. Düzlüklerden buralara savrulduktan sonra, buradakiler arasında onunla ilgili çok şey öğrendim - neredeyse solu­ğum kesildi. Sütunumun dibinden kuşbakışı oldukça iyi görebildim. Kibar, akıllı ve saygın bir toplum ve insanın doğasıyla ilgili bir hayal gördüm - o sırada da arkalarında­ki tapmakta o kanlı şölen sürüyordu. O güneşli toplum dehşete duydukları sessiz saygı nedeniyle mi birbirlerine o kadar kibar ve anlayışlı davranıyorlardı? Ne kadar akılcı bir karara varmışlardı büyük bir yüreklilikle! Bu konuda onların tarafını tutacağım, Naphta’nm ya da Settembri- ni’nin değil - ikisi de palavracı. Biri şehvet düşkünü ve siv­ri dilli, öbürü de ha bire akıl borusunu çalıp bir bakışıyla delilerin aklını başına getirdiğini sanıyor. Ne büyük saç­malık ve katılık! Ahlaktan öte bir şey değil bu, dinsizlik ol­duğu kesin. Naphta’nın tarafını da tutmayacağım; onun di­ni de, Tanrı’yla Şeytan’nın, kötülükle iyiliğin guazzabug- lio’su - bir insan bunun içine balıklama dalacak ve mistik bir biçimde yok olup gidecek. Benim iki eğitmenim! Tar­yışmaları ve çelişkileri bir guazzabuglio'dan, savaş çığlıkla­rından öte bir şey değil - birazcık aklı başında ve dindar bir insan onlara kapılmaktan sakınır. Gerçek soyluluk­muş. Soyluymuşlar! Yaşam ve ölüm, hastalık ve sağlık, ruh ve doğaymış! Bunlar gerçekten birbirine karşıt şeyler mi? Soruyorum size: Bunlar sorun mu? Hayır, bunlar sorun de­ğil, soyluluk sorunsalları da değil. Ölümün izleri yaşamın içinde sürer; öyle olmasaydı yaşam diye bir şey de olmazdı. Homo Dei statüsü de bunun içinde - ölümün izlerinin ve aklın tam ortasında bir yerde, mistik toplumla havalı bireycilik arasında bir yerlerde. Buradaki sütunumdan bun­ların tümünü görebiliyorum. İnsan böyle bir durumda ol­duğuna göre, kendine karşı saygın, iyi ve içtenlikli olmalı ve yürekli davranıp kendisiyle iletişim kurmalı çünkü soy­lu olan o, karşıtlar değil. İnsan karşıtların efendisi, tüm bu karşıtlar o var diye var; demek ki o karşıtlardan daha soy­lu. Ölümden de daha soylu; ölüme göre fazla soylu. Ona zi­hinsel özgürlüğünü veren de bu. Yaşamdan da daha soylu; yaşama göre fazla soylu. Ona yüreğindeki inancı veren de bu. Kafiye de tutturdum işte! İnsanlıkla ilgili bir şiir düşle­dim. Aklımda tutacağım; iyi olacağım ve ölümün düşünce­lerime egemen olmasına engel olacağım çünkü iyilik ve kardeşçe sevgi bunda yatıyor; yalnızca bunda. Ölüm bü­ yük bir güç. Önünden, şapkanı çıkarıp biraz öne eğilerek parmaklarının ucuna basa basa geçersin. O törensel kır­malı yakasını takar, sen de ona saygını göstermek için si­yahlara bürünürsün. Akıl onun yanında aptal kalır çünkü akıl erdem demektir, ama ölüm özgürlüktür, karmaşadır ve şehvettir. Düşüm aşk demiyor, şehvet diyor. Ölüm ve aşk - bunlarda kafiye tutturmak olanaksız, bu aykırı ve yanlış bir kafiye olur. Aşk ölüme karşıdır ve yalnızca o ölümden daha güçlüdür; akıl değil. Ölümlü düşünceleri veren odur; akıl vermez. Biçimin kaynağı da aşk ve iyiliktir; anlayış ve dostlukla dolu bir topluluğa, güzel insanlar­dan oluşan bir devlete biçim ve kültürünü veren de odur - kanlı şölene sessiz saygıyı veren de. Ah, ne kadar da aydın­lık bir düş gördüm ve ne kadar da güzel ‘kralcılık’ oyna­dım! Aklımda tutacağım. Ölüme olan bağlılığımı sürdüre­ceğim ama ölüme ve geçmişe bağlılık düşüncelere ve eylemlere egemen olursa bunun kötülük, karanlık şehvet ve insanlıktan nefret demek olduğunu da hiç unutmayaca­ğım. İnsan, iyilik ve aşk adına, ölümün düşüncelerine egemen olmasına izin vermemelidir. Ve bu düşünceyle uya­nıyorum. Düşümün sonuna geldim; amacına ulaştı. Uzun bir süredir: Hippe’nin bana göründüğü yerde, balkonum­da, her yerde bu gerçeği arıyordum. Beni bu karlı dağlara çeken de bu arayıştı. Artık ona sahibim. Düşüm bana bunu öylesine açıkça anlattı ki, hiç unutmayacağım. Evet, çok sevinçliyim ve içimde sıcaklığını hissedebiliyorum. Kalbim neden deli gibi çarptığını biliyor. Bir cesedin tırnak­larının uzaması gibi yalnızca fiziksel nedenlerle çarpmıy­or, ruhum gerçekten mutlu olduğu için yapıyor bunu. Düşümün gerçeği beni canlandırdı; Porto şarabından ya da herhangi bir içkiden çok daha etkili ve genç yaşımda ölümcül olabilecek bir düş gördüğüm bu uykudan bir an önce uyanabilmem için aşk ve yaşam gibi damarlarımda akmaya başladı. Uyan, uyan! Aç gözlerini!
Büyülü Dağ
Büyülü Dağ
·
193 görüntüleme
Sevgican okurunun profil resmi
Büyülü Dağ da Kar* başlıklı bölümden bir pasaj.. Bu pasaj esaslı bir incelemeyede es geçilmeyecek ve bana göre bütün bir kitabın ruhu, kalbi gibi bir bölümdü. Öncelikle kendim için sonra da kitap ile ilgilenen okurlar için not aldım. Resimler Büyülü Dağ 1982 yapımı olan filmden .. Kitapta çok geçen şezlong ve dinlenme kürlerini temsil eder. 🌠
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.