100. incelemem en sevdiğim kitap için ve bu tabii ki tesadüf değil...
100. incelemeyi herhangi bir kitaba yazmak istemedim. Bana kitap okumayı sevdiren, hayatımı, mesleğimi belirleyen o kitap için yazmak istedim. Bir süredir kitap okumakta zorlanıyordum,
Çalıkuşu yine bana okumayı sevdirsin istedim; öyle de oldu, sayfalar aktı gitti sanki...
Bir çocuk sevdim, adı Çalıkuşu...
"Ben böyle yürek görmedim böyle sevgi
Şimdi çocuk büyümekte günbegün
Bütün hüzünleri okşadı birer birer
Gizli bir ümide sarılarak biraz küskün."
Sezen Aksu sanki bu şarkıyı Çalıkuşu için yazmış... Ve bu satırlar kitabı özetlemiş gibi.
Kitap Feride'nin çocuk yaşlarından itibaren kendini anlatmasıyla günlük olarak başlıyor. Feride yerinde duramayan, daldan dala atlayan bir çocuk olduğu için ona Çalıkuşu lakabı takılıyor. Çalıkuşu küçük yaşta annesiz babasız kalınca teyzelerine emanet ediliyor ve bir Fransız okulunda yatılı olarak öğrenim görüyor. İlerleyen zamanda teyzesinin oğlu Kâmran'la nişanlanıyorlar, okul bitince evlilik hazırlıkları yaparken düğününden bir gün önce gelen bir davetsiz misafirin sözleriyle Feride bir seçim yapmak durumunda kalıyor?.. Gitmek mi kalmak mı?.. Aşk mı, gurur mu?..
Kitabın sonunu yazmayacağım tabii ki ama olayların asıl başladığı bölüm, beni ve hayatımı etkileyen bölüm bu bölümü olduğu için bahsedeceğim. Feride her şeyi geride bırakıp, Anadolu'nun en ücra yerlerinde öğretmenlik yapmak için gidiyor. Gittiği yerlerde ahırı bile bir okula eğitim yuvasına dönüştürüyor, öğrencilerini kendi çocukları gibi görüyor...
(Kitabı ilk olarak ortaokul yıllarında okumuştum, o yaşlarda rol model önemlidir, Feride benim rol modelim oldu, onu gözümde öyle canlandırdım öyle sevdim ki, onun gibi köy öğretmeni olmak istedim... Çok yürekten istemişim ki oldum.)
Feride gidiyor gitmesine ama gittiği her yere kalbini de götürüyor.
"Kâmran, ben sadece senden değil, senin olduğun yerlerden de nefret ediyorum." S:175
Önce katıksız bir öfke, nefret duyuyor...
Peki zaman yaralarını iyileştirecek midir, yoksa o yara daha derinden mi hissedilecektir?
"Yara sıcakken acımaz, hemşireciğim. Hele bir kere soğumaya başlasın." S:190
"O vakit, sadece gözlerim ağlamıştı. Bu gece gönlüm ağlıyor." S:338
Gönlündeki boşluk zamanla geçmek yerine daha da büyüyor sanki.
Tüm yaşadıklarından sonra Feride'nin bir sözü var ki, yürek dayanmaz...
"Hangi ümide sarılsam elimde kalıyor, neyi seversem ölüyor." S:469
Ah Çalıkuşum, neler yaşadın, neler kaybettin...
"-Ben, dün akşam mühim bir karar verdim.
-Neye?
-Yaşamaya.
-Bu ne demek?
-Gayet sade, kendimi öldürmemeye."S:471
Tüm yaşananlara rağmen öyle güçlü, öyle metanetli ki...En zoru da yaşamak değil midir bazen? Her şeye rağmen yaşamak...
Öyle güzel seviyor ki Feride... Öyle ince, öyle derinden...
"Söyle bana Feride, bu kadar derin bir vefayı, bu kadar ince bir ruhu, bu küçük Çalıkuşu göğsünün neresine saklamıştın?...."
S:539
Kitap için ne desem, nasıl anlatsam hissettiklerimi anlatmaya yetmeyecek. Kitabın tek bir kötü yönü var: Bitmesi.
Kitap bittiği için gözlerim doldu, bırakmak istemedim hiç.
Çünkü;
"İnsan birini sevmek felaketine uğradı mı esir gibi bir şey oluyor." S:76
Esir gibi bir şey oldum fakat bu ne güzel bir esaret Ya Rabbi...
Son olarak
Reşat Nuri Güntekin bir erkek olarak böyle bir kadın karakteri nasıl yaratmış, nasıl duygularını böyle anlayabilmiş, anlatabilmiş?.. Yazara hayranlığımı dile getirmek istiyorum. İyi ki yazmış, iyi ki bizlere Çalıkuşu'nu bırakmış, birçok hayata dokunmuş ...
Sözü çok da uzatmadan en sevdiğim kitapla ilgili sözlerimi noktalıyorum. Mutlaka okuyun kitap dostlarım hem de gecikmeden, duygularınızı kaybetmeden...