Gerçeklik ilkesi inançlaşmış-düşünce yapısıdır ve
bu düşünce yapısı modern toplumlarda toplumsal, ekonomik, politik ve kültürel yaşamı
yönlendirmektedir. İki yüzyıllık bir süre içerisinde ortaya çıkan ve oluşan bu ilke 1960’lı yıllardan
itibaren içeriğini ve anlamını yitirmiş ve gündelik yaşamı belirleyemez hale gelmiştir. Bu süreçte
insanlar bu ilkeye yabancılaşmış ve uzaklaşmıştır. J. Baudrillard, gerçeklik ilkesini yani bir
anlamda amaçlarını, umutlarını, geleceğe yönelik düşlerini yitiren bir toplumun mevcut sistemi,
düzeni ve yaşamı yeniden üretmekten başka bir seçeneğe sahip olamayacağını ve bunun olsa olsa
simülasyon evreni olabileceğini ifade etmektedir. Tarihsel anlamda var
olan gerçeklik yok olmak üzeredir. Gerçekliği yok eden şey ise sistemin kendisidir. Sistem sahip
olduğu gelişme ve aşırı gelişme mantığı çerçevesinde gerçekliği yeniden üreterek ona bir son
vermektedir. Sistem teknoloji sayesinde hipergerçeklik yaratmıştır. Gerçeklik bu sayede
sanallaşmakta ve yok olmaktadır. Dünya kökten bir yanılsamadır.
Bir simülasyondur. Gerçeklik ise simülasyonla üretilip çoğaltıldığı için her zaman fazlasıyla var
olacaktır. Ancak gerçekliğin kendisi de bir simülasyon örneğinden başka bir şey değildir
(Baudrillard, 2006b, ss. 30-31). Teknik başarılar sayesinde aşırı bir gerçeklik durumu
yaratılmıştır. Sanal gerçekleştirme içinde gerçeğin ötesine geçilmiş bulunulmaktadır. Dünya
modernleşme sonucunda özgür bırakılmıştır. Böylece bugün dünya beklentilerin de ötesinde bir
gerçekliğe yani hipergerçekliğe kavuşmuştur.