Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

96 syf.
·
Puan vermedi
Barışçı anarşist, şiddet karşıtı savaşçı, soylu ama asla bir aristokrat değil, din satmayan bir Tanrı aşığı, salon dininden muaf bir mütedeyyin, zenginliğin şımarıklığıyla mücadele eden bir minimalist, koftiden bir hümanizmi reddeden samimi bir insancı, özgür ama sorumlu, hür ama liberal değil, pasif ama tembel değil, orta yolcu ama tarafsız değil... Kısaca Tolstoy peygamberlerin çağdaş temsilcisi. Tolstoy varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Ama bu onu seçkinliğin şımarıklığına değil, kibar çevreler ile "fikren" savaşmaya sevk etti. Liberteryanların içi boş hak taleplerinden nefret etmekle geçti ömrü. Pragmatizmin yapmacıklığına olan tiksintisinden bahsetti eserlerinde. Tolstoy insanın birey olarak Tanrıya olan bağlılığını, devlete ihtiyaç duymaması için yeterli bir sebep olarak görür. Dolayısıyla devleti kullanışsız hale getirecek kadar kuvvetli bir inanca sahiptir Tolstoy. Toplumun, devleti ancak samimi bir din anlayışı ile gereksiz kılabileceğini öğütler. Aksi takdirde devlet bireyin ve toplumun ayağında bir pranga olarak kalmaya devem eder. Bu bağlamda Tolstoy iflah olmaz bir anarşisttir. Bir kavga adamı olarak ömrünü mücadeleye adayan Tolstoy, hayatı boyunca sanattan edebiyata, bilimden dine, fikirden eyleme kadar putlaştırılan, gerçek mânâsından koparılıp, özünden arındırılan her olguya karşı dövüşür. Teorik alanda silahı düşünceleri iken, pratik alanda da Tolstoy'un en büyük silahı yaşantısıydı. Tolstoy'un yaşantısı ile, kavga ettiği adamların yaşantısını kıyaslayınca aklıma Dücane Cündioğlu'nun şu sözü geldi: "Allah'tan Kitap'tan dem vuran adamın ne dediğine değil ne yediğine bak, çünkü dediği iddia, yediği ispattır." Bir anlamda Tolstoy lükse olan nefreti ve minimalizme olan sempatisiyle haklılığını ispat etmiş oldu. İnsanların maddeyle olan koşulsuz bağlarından duyduğu antipatiyi, mütevazı yaşantısı ile yansıttı. Not: Tolstoy'un zenginliğe/zenginlere karşı duyduğu nefretin kaynağı, yoksulluğu kader addetmesi değil. Zenginlik ile yoksulluk/zenginler ile yoksullar arasındaki o devasa uçurumun sebep olduğu adaletsizliktir. Tolstoy'un sınıf farkına olan karşıtlığı, onun sosyalizme liberalizmden daha yakın olduğunu gösteriyor. Tolstoy'un Tanrı aşkı kaderciliğin pasif din anlayışından değil, emeğin aktif inanç anlayışından kaynaklanıyor. Dolayısıyla Tolstoy, iradesini Tanrıya teslim etmenin kolaycılığına kaçan miskin salon dindarları gibi olmaktansa, altmışına geldikten sonra ormana giden Hindular gibi olmayı tercih etmiştir. Tolstoy'un kader anlayışı tüm işi Tanrıya yükleyen dinciler gibi hazıra konmak değil, Tanrı ile ortak bir iş yapmaktır. Sanırım Tanrı, Tolstoy'u dengenin önemini kavrayalım diye özellikle yarattı :) Tolstoy'un hayatı Tanrı ile ortak çalışmasının ürünüdür. Dolayısıyla Tanrı görev dağılımı yaparken de Tolstoy'a yaşadığı o hayatı vermiştir. Umarım görevini yerine getirmenin mükâfatını almakla meşguldür. • • • Olay örgüsüne, karakterlere değinip spoiler vermeden, konusuna, ana fikrine değinip kolaya kaçmadan kitap hakkında kendi felsefî çözümlemelerimi paylaşmak isterim. Tolstoy kitapta ahlakı temellendirirken bunun fıtratla alâkalı olduğunu, ahlakın yaratılışın bir ürünü olduğunu, ahlakın Tanrıyı zorunlu kıldığını, inançtan bağımsız bir ahlakın içinin boş olduğunu, Tanrı aşkından bağımsız bir ahlak anlayışının samimiyetsiz olduğunu, dolayısıyla samimi bir din anlayışından tenzih edilen ahlakın gösteriş olduğunu belirtir. Tolstoy, Tanrı'nın olmadığı bir yerde ahlaktan söz edilemeyeceğinden bahseder. Dolayısıyla Tanrısız bir ahlakın, sevginin değil menfaatin, yani hoşgörünün değil çıkarın ürünü olduğunu düşünür. Tolstoy'un minimalizmi ise çoktan feragat etmeyi değil, aza kanaat etmeyi gerektirir. Tolstoy'un nefsi, olmayanı oldurtmamaya çalıştığı için değil, olanla yetinmeyi başardığı için güçlüdür. Hatta çoğu zaman mevcuda bile tahammül edemez Tolstoy. Bu yüzden karısının güç düşkünlüğü, çocuklarının lüks merakı evden kaçmasına yol açar. Biri Tolstoy'a "Aşk ne ustam, hayatın sırrı ne?" diye sormuş, üstat da bu kitabı yazmış sanki. Anlamın, mânânın, farkında olmanın yüceliğinden bahsetmiş. Zamana, mekana maruz kalmak yerine, hükmetmenin mümkün olacağına ve bunun yollarına çokça yer vermiş kitapta. • • • Tolstoy yerinde bir sorgulamanın doğuruyu bulmak için ilk adım olduğunu, cevabı bulup bunun haklı gururu ile güç zehirlenmesi yaşamak yerine hakkı bulup, onu hayata uyarlamayı, soru işaretinin aslında ehemmiyetini buradan alması gerektiğini vurgular. Bu yüzden Tolstoy kitapta sürekli bir arayış içerisindedir. Tolstoy her kesime hitap eder. Örneğin mülk sahibini kibrinden vururken, mülksüzü de yokluğu kader addettiği için eleştirir. Kiliseyi dini kullandığı için reddederken, kilisenin kullandığı değerleri de gerçek anlamına kavuşturmak için uğraşır. Bilimi dinin, bilim adamını Tanrı'nın yerine koymanın anlamsızlığından bahsederken, bir yandan da bilimin gerekliliğinden bahseder. Sanatı taklitten kurtarmaya çalışır. Edebiyatı edebin bir ifadesi olarak görür. Tolstoy'un arafta oluşu asla tarafsızlığından beslenmez. Onun orta yolculuğu "her şeyden biraz" faydacılığı değil, dengede durabilmenin zorluğundan beslenir. Herkese ve her şeye şirin gözükebilmek gibi bir ölçüsü yoktur Tolstoy'un. • • • Kısaca, Tolstoy kitapta ezilenin ezilmişliği üzerinde dururken, ezenin de ezişinin sebeplerine değinir. Genel olarak insani değerleri çok iyi işler kitapta. Bunu hikayeler üzerinden yapması Tolstoy'un edebi maharetini gösterir. Vermek istediği mesajı hikayedeki olay örgüsünün gücü ile birleştirip sunar. Aynı düzlemde yaşanan farklı hayatların hikayesini yazar Tolstoy.
İnsan Neyle Yaşar?
İnsan Neyle Yaşar?Lev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2019190,8bin okunma
·
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.