Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

I also want to graduate from the University of Disconnectus Erectus.
Artık tek başınıza üzülmeyin, ne olur? Birlikte üzülelim. Her şeyi yeniden yaşayalım. Üçümüz birlikte dolaşalım. Onu adada görmek isterdim. Birlikte çiçek toplamıştık yıllar önce. Öyle olsaydı. Siz elele tutuşmuş gidiyorsunuz. Bana da gösterseydi manastırı. Ahşap bir manastır mıydı? Ne düşüneceğimi bilemiyorum. Düşünebildiğim gün yazsam mı dersiniz? Para yapar mıyım bu işten? Mühendislikteki kadar? Az da olsa razıyım. Herhalde birinin teklif etmesini bekliyorum. Bana her şeyi anlatın. Burhan’ı bile anlatın. İçimdekileri size tarif edemem. Uzun boylu mu desem, geniş yürekli mi desem, bir ay sonra mı desem, bir yıl sonra mı? Sana bir yol görünüyor oğlum Turgut. Bana her şeyi anlatın: birlikte yola çıkalım. Her şeyi anlattı Günseli. Daha anlatın. Daha anlattı. Her şey karıştı. Karışsın. Daha heyecanlı oluyor. Banka reklâmları kadar heyecanlı. Artık bu yalancı dünyayı beğenmiyorum. Çiçeklerden papatyayı, insanlardan Selim’i beğeniyorum. Şimdiye kadar yapılan bütün teklifleri reddettim. Şimdi ben teklif ediyorum. Duygularımı hangi kalıba dökeceğimi bilemiyorum. Bir rahibe bulursam, ben de manastıra çekilebilirim. Ruhunu dinlendirmek için Selim de çekilebilir. Hep birlikte çekiliriz. Siz yemekleri yaparsınız, ben de alışverişi. Selim dinlensin. Sizden öğrendiklerini düşünsün. Acaba ona her şeyi öğrettiniz mi? Çiçeklerin adlarını da öğrettiniz mi? Hangi mevsimde hangisi açar, hangisi uzun zaman dayanır, dört yapraklı yonca var mıdır, yoksa bir efsaneden mi ibarettir, hangi çiçek güneşi sever, hangisi evde solar? Güneş nereden doğar, batışı nereden seyredilir? Sabahları insanlar kahvaltı ederler ve traş olurlar. Hiç birini bilmiyordu. Dans etmeye gelince, başlıbaşına bir mesele. Selim usulüne göre öğrenemez, ancak müziğe ayağını uydurabilir; dikkat edin ayağınıza basmasın, üzülür. Saç taramak diye bir şey vardır. Bilir misiniz, üniversiteyi bitirdiğimiz zaman, hepimiz nasıl saçlı sakallı kocaman bebeklerdik. Bilemezsiniz. Anlatınca olmaz. Yaşamak diye bir problem yoktu bizim için. Böyle bir problem çözmedi asistanlar tatbikatlarda. Sonunda hepimizi kurt kaptı tabiî. İnsan taklidi yaptığımız için, kurtlar bizi adam sandı. Dünyanın hiç bir yerinde böyle bir rezalet görülmemiştir. Az gelişmiş aşklar ülkesi olarak dünya milletleri arasında ön sıraları işgal ediyoruz. Birleşmiş Milletler istatistiklerine göre ancak Nijerya ve Gana bizden daha az gelişmiş. Aşık olma oranı yüzbinde kırkiki. Beş yıllık plân yüzde yüz gerçekleştiği takdirde bu oran bindokuzyüzseksende yüzbinde seksenaltı olacak. Gene yeterli değil. Plânlama örgütünde herkes evli olduğu için, meselenin üzerinde çok durmuyorlar. Beş yıllık plânın uygulanmasına geçeli bizim sınıftan yalnız Güner âşık oldu: o da bir bar artistine. Cinsî aşk olduğu için sayılmadı. Aşkta geriyiz de başka şeylerde ileri miyiz sanki? Yalnız trafik kazalarında birinciyiz. Buyrun bakalım. Binde dört onda iki. Gururumuza dokunuyor. Selim kadar olamıyoruz. Ayrıca, büyük şehirlerde bir bakıma yüksek görünen bu oran, köylere doğru gittikçe azalıyor. Millî gelirin dağılımı gibi. Aşk sağlığı enstitüsünün bültenine göre, bir yıl içinde sadece onikibinyediyüzonaltı muhallebicide buluşma, yedibinsekiz durakta buluşma (bunun binsekizyüzyirmibeşi gerçekleşmemiş), bindörtyüzaltmışiki çeşitli açık yer gezintisi (parklar, kırlar, adalar v.s.) ve yalnız altıyüzoniki sinema locası olayı tespit edilmiş. Buna gizli aşkları da ekleyin (bültende Selim’in adına raslanmadığı için, bunu gizli aşk olayları arasında düşünebiliriz.) Gizli aşk sayısının da, ihtimal hesaplarına göre dörtbinaltıyüz kadar olduğu tahmin ediliyor. Emniyet genel müdürlüğünün tespit ettiğine göre de (yuvarlak olarak) yüzyirmialtıbinsekizyüz bakıp da iç geçirme, kırkdörtbin otobüs ya da dolmuşta hafifçe temas, dörtbinikiyüz peşinden gidip de vazgeçme, sekizyüzelli eve kadar izleme ve onbeşbinyediyüz uzaktan âşık olma ve sadece (bu sayı kesin) sekizyüzondört ümitsiz aşk olayı kaydedilmiş. Bu arada, park bekçileri, seksenikibin kadar çifti düdük çalarak, tabanca çekerek ve benzeri tehditlerle korkutmuş. Parklar, bahçeler ve kırlar genel müdürlüğüne göre de, altmışbin papatya sevgi falı için koparılmış ve âşıkların üzerinde uzandığı yirmisekizbin metrekarelik bir sahanın çimleri ezilmiş. Tahmini zarar, yarım milyon lira civarında. Uzun sözün kısası, nefes alışın bile izleniyor Selim. Manastıra çekilmekten başka çare yok. Onun istatistiği henüz tutulmamış. Yalnız, geleneklerimize uygun görülmüyor. Medreseye çekilseydin, daha millî olurdu. Ne iyi olduğunu bilemezsiniz gelişinizin Günseli. Bu bilgileri, sizden başka kime verebilirdim? Yoktan neler yarattığımı görüyorsun. Bütün az gelişmişliğime rağmen, elimden geleni yapıyorum. Sen bir cümle söyle, ben ondan neler çıkarırım şaşarsın. Selim de öyle söylerdi. Sen Selim’e bakma. Asıl şimdi görmeliydi beni. Selim baba, oğlunla iftihar ediyor musun? Derslerine iyi çalışmış mı? Ezberini iyi söylüyor mu? Babasının sözleri hep kulağında çınlarmış. Ders çalışmıyor bu çocuk, diye durmadan homurdanırmış Numan Bey. Bu çocuk kitap yüzü açmıyor, bu çocuk kitap yüzü açmıyor. Ben de açmıyorum canım Selim. Gene de tutunamayanlar üniversitesinden mezun olmayı hayal ediyorum. Orta dereceyle tabiî. Diploma töreninde ‘Onlar’ marşını söylerdik hep bir ağızdan. Bunları yazmalıydın Selim. İnşallah bir dahaki sefere Turgut. Sen şimdi aklında kalanlarla idare ediver. Bir daha gelecek misin? Biz oldukça kalabalıklaşıyoruz. Günseli bir, ben iki, Olric’i de sayarsak üç... Diğer isimler aklıma gelmiyor şimdi. Elbette daha kalabalığızdır da ben tanımıyorum. Henüz vaktim olmadı. İyi bir tören yaparız. İşçileri filân da kamyonlara bindirip getiririz. Gazetecileri de kandırırız; sayıyı biraz yüksek gösterirler. Diploma töreni için geleceksin herhalde. Başka türlü izin vermezler sana tabiî. Orada işin başından aşkındır. Çok dosya birikmiştir senin yokluğunda. Ben de burada çok çalışıyorum Selim. Gözüme uyku girmiyor. Sana çok iş bırakmamağa çalışıyorum. Bazı dosyaları kapattım bile. Yazıp çiziyorum gece yarılarına kadar: dairedeki mühendis olmak isteyen memur gibi. Onu da unutmayın sakın. Bana da sık sık yaz olur mu Selim? Yazdıklarını beğenmiyordu. Ne dediniz? Yazdıklarını size okuyor muydu? Evet. Bana okurken suratını asıyor, beğenmediğimi söylemem için ısrar ediyordu. Anlamıyorsun, derdi. Bütün bu yazdıklarım uydurma. Aklımdan geçenleri yazmaya cesaret edemiyorum. Alışılmış kalıplar içinde bocalıyorum. Kalıbım yok benim: biçimsiz bir şeyim ben. Eriyip dağılıyorum yazarken. Olmuyor. Bana uzak gelen yaşantıları düzmece bir biçimde anlatmaya çabalıyorum. İçinden geldiği gibi yazsan, içinden geldiği gibi anlatsan Selimim. Olmaz. Deli derler adama sonra. Hemen damgayı yapıştırırlar. Daha kötüsü, hiç bir şey demezler. Ya da, bütün çıkardığın gürültünün sonunda bunu mu yazacaktın derler; ayrıca içim o kadar karışmış ki sahtelikleri ayıklayıp temizleyemiyorum. Bütün suç, savaş yıllarında yediğimiz kara ekmeğin. Bizi iyi beslemediler. Sonra da yağlı yemekler verdiler. Beynim yağ bağlamış olacak. Büyük ve güzel şeylerin dışarı çıkmasına izin vermiyor. Korkuyoruz. Düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. İnsan olmaktan korkuyoruz. İnsan yerine bir yığın kuklalar yaratıyoruz. İnsana benzetirsek, onlara acımaktan korkuyoruz. İşin içine bir kere acıma girerse, ondan bir daha kurtulamamaktan korkuyoruz. Sen de korkuyor musun Günseli? Senin için korkuyorum sadece Selim. Doğru değil. Ben bunu gerektirecek bir şey yapamadım sana. Bir sürü gevezelik ettim. Bitmesi gerekirdi bunların artık. Yeni sözler, yeni yaşantılar bulacağımı sanıyordum. Bu acılar, yüreğimi paslandırmış oysa. Sevmek zor geliyor. Alışmamışım: yoruluyorum. Her an sevdiğimi düşünemiyorum. Bazan atlıyorum. Boşluklar oluyor. Bunları boş sözlerle doldurmaya çalışıyorum. Oysa ben her an sana bakmak, bir sözünü kaçırmamak; bir kıpırdanışını, yüzünün her an değişen bütün gölgelerini izlemek, her an yeni sözler bulup söylemek istiyorum. Her mevsimde, her gittiğimiz yerde, insanlarla ve insanlarsız, aşkın değişen yansımalarını görmek istiyorum. Bütün bunlar beni yoruyor. Sen orada duruyorsun ve beni seyrediyorsun sadece. Senin için sevmek, su içmek gibi rahat bir eylem. Ben, her an uyanık olmalıyım. Sayfa: 449-450-451-452-453
Sayfa 451 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
·
196 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.