Aslında, Türkçe'nin o güzelim deyiş özelliklerinin, hele İstanbul Türkçesi'nin deyiş özelliklerinin, bugünün 'monşer' Bihruz beyleri marifetiyle ne hallere düşürüldüğüne bakıp vahlananların sayısı o kadar az ki ... Üstüne üstlük, bu 'monşer'ler dilin inceliklerinden bîhaber, büyük gazetelerimizin anlı şanlı sayfalarında sahib-i sütun sıfatıyla arz-ı endam etmiyorlar mı?
Va hayfa ki, va hayfa!..
Malum, eskiden, gazetelerimizde, ister fikir gazetesi olsun ister popüler, o sütunlar edip'ler, edebiyat adamları tarafından doldurulurdu. Falih Rıfkı'yı, Peyami Safa'yı, Yakup Kadri'yi anımsayınız. İkdam Gazetesi'nde köşe yazarlarından birinin (1928, 1929 filan olmalı! ) Ahmet Haşim olduğunu düşünüp, daha da hayıflanınız ...