Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

144 syf.
·
Puan vermedi
Gırnata’nın berrak göğü altında ilk kez bir ağaca tırmandığın, kuşların peşinden koşarken dizini yaralayıp ağladığın ,gençliğini tarlalarında esen rüzgarın yüze değen yumuşaklığını hissederek anımsadığın , muhabbet duyduğun, hislerini paylaştığın, ailen bildiğin, atalarını gömdüğün topraklara; bedeninde gezinen ve damarlarında hayatının nabzını tutan ruha, vatanının hikmet yüklü kokusuna veda etme korkusu… Sana ait olanı senden almaya azmedenlere duyduğun derin öfke… yaşam ülküne, inanç özgürlüğüne göz dikenlere , ruhunun asıl sahibine bağlılığını, O’na ibadet etme hakkını senden esirgeyenlere karşı ölümü hiçe sayarak verdiğin mücadele… Son Endülüslü olmak… Kitabımızın asıl olay örgüsü Ali’in , Endülüs’ün son beş gününün anlatıldığı anı metnini okumasıyla başlar.Bu yazılarda dikkat çeken isimlerden biri olan Ebu Musa’nın şehadeti öncesinde sarfettiği sözler okuyucuya yaşanan olayların vehametini aktarıyor.”Kalplerimiz gözyaşı dökmek için değil, kan damlamak için yaratıldı. Gırnata'yı kurtarmamızın imkansız olduğunu düşündüğünüzü görüyorum. Fakat asil ruhlar için hala bir alternatif var. O da şerefli bir ölümdür." Küçük bir çocuğun cami avlusunda, Ebu Musa ile omuz omuza çarpışırken şehitlik arzusuna kavuşan babası için değil ezan yerine haç sesini işitecek olmanın verdiği üzüntü ile ağladığını görüyoruz. O nasıl bir yürektir ki inancına duyduğu güçlü bağ baba sevgisinden daha ağır basıyor. Ve küçük yaşına rağmen neyi kaybetmekle yüzyüze olduğunun farkına varabiliyor. Bir dilencinin tüccara "Bizler karşılık beklemeksizin ona toprağıyla karışan terimizi ve kanımızı sunduk, ona ruhumuzu sunduk. Peki sizler ne sundunuz?!" derkenki feryadına şahit oluyoruz Ve bu metinleri okurken kendi hikayesine dalıp giden Ali’inin, Son Endülüslünün, başından geçenlere gözyaşlarımızla eşlik ediyoruz. Ölümün zorlu, yaşamın çetrefilli gölgesinde sinesindeki parıltıyı rahiplik cüppesiyle örtünerek gizlemeye çalışmanın ağırlığını görüyoruz Ali’nin sözlerinde. Okur olarak sayfaları çevirirken dahi kapıldığımız dehşete, bizim gibi kanlı canlı bir insanın bizzat tanıklık etmesi bizi kendi yaşamımız üzerine ciddi bir sorgulamayla yüzleştiriyor. Ailesi ,en yakın arkadaşları ve soydaşları gözleri önünde İbrahim(a.s) misali ateşe atılırken gözyaşı dökmenin bile ulaşılamaz olabileceğini, inancın bir kararlılık tohumu olduğunu ve o tohumun imtihan sancısıyla beslenerek yeşerdiğini öğreniyoruz. Hıristiyan-Batı’nın ihtiras dolu kılıcıyla dayandığı boğazın, Beni Ahmer devleti değil İslam’ın hikmet pınarından süzülerek gelen medeniyet öğretisinin dünyaya bahşettiği ilahi-kulluk ideası olduğunu tarihin susturulmuş satırlarından üzülerek okuyoruz. Sürgüne mecbur bırakılan ve ağır işkencelerle katledilen milyonlarca insanı, inancını gizleyerek koruyan moriskolu müslümanları zihinlerden, kitaplardan ve nihayetinde tarihten silmeye kalkışan güruhun,firavunvari hareketleri her dönem devam ettiği gibi Kur’an’ın övgüyle bahsettiği Ashab-ı uhdud da mücadelesini sürdürecektir. Bizler tarafımızı verdiğimiz her kararda yenileyerek belirliyoruz. Hayatı iki uç noktasıyla, zalimlik ve mazlumlukla, korkaklık ve cesurlukla, müminlik ve kafirlikle, irademiz doğrultusunda idame ettiriyoruz. O dönemlere nazaran şimdinin konforlu hayatının gevşekliğe yol açmaması için yapılabilecek tek şeyin daima iki keskin uç arasında konumlandığımızı bilerek seçimde bulunmamız olduğunu düşünüyorum. Çünkü müslümanlar olarak en büyük zaafımız umarsızlığımızdan, gevşekliğimizden ve yaşananları yeteri kadar ciddiye alamamamızdan, olanları gündemimizde kısa süreliğine ve yüzeysel olarak tutmamızdan geliyor. Bizler albenili dünya içinde hülyalara dalıyor, tatmin araçlarına her şeyimizi feda ediyoruz. Nice ufak mevzuları gözümüzde büyütüyor bazen çaresizliğe kapılıp tavizlerde bulunuyoruz.Endülüs'te kaybettiğimiz yalnızca toprak parçası ve öldürülen insanlar değildi. O coğrafyada doğan her bebeğin fıtratından koparılması, nesillerin kalıcı bir yalnızlıkla kuşatılmasıydı. Yöneticilerin ihmalkarlığı, halkın gerekli çabayı gösterememesi, diğer devletlerin yardımının eksik kalması o dönemdeki müslümanların hatası olduğu gibi şimdilerde asıl değerlerimizden uzaklaşarak sürdürdüğümüz yaşam da gelecek nesillerin bizi suçlu bulacağı hatalarımızdan olacaktır. Şimdimizin yarının bir parçası olduğunun ve aldığımız her nefese karşılık sorumluluklar yüklendiğimizin bilincinde bir gençlik Endülüs'ün ilim ahlakını çağlara taşıyacaktır. Endülüs'ü bölgesel değerinden ziyade ifade ettiği mana bilimsel üstünlüktür. Bizlerin sahiplenmediği her kulvarı, küfür milletinin silah olarak kullandığının farkına vararak çalışmalar yapmamız gerektiğini düşünüyorum Sözlerimi kitapta geçen bir şiirle noktalamak istiyorum . ”Ey ibret dolu geçmişten ibret alacak yerde, günübirlik işlere dedikodulara batmış kişi! Sen uyu bakalım. Ama zaman için ne demek uyku ne demek dinlenmek”
Son Endülüslü
Son EndülüslüAhmed Emin · Etiket Yayınları · 2018221 okunma
·
63 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.