Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bilmiyorum, ne kadar gittik. Arkadan ince bir kadın sesi haykırdı. Döndük, yalınayak genç bir köylü kız, ağlayarak, ellerini sallayarak bize doğru koşuyordu. Ben hemen anladım; fakat İhsan, ancak çocuk yanımıza geldiği zaman hatta kendi atının başını yakaladığı zaman anladı. "Babamı gavurlar öldürdüler, anam yok, dedem yok, beni nerelere bırakıyorsunuz," diyor ve mütemadiyen ağlıyordu. İhsan biraz rikkatle fakat çok canı sıkılmış bir tavırla Kezban'ı geri çevirmek için iknaya çalışıyordu. İlk defa o gün, Ayşe bizi gördü ve alakadar gözlerle bu sahneyi takip etti. Kezban kani olmuyordu. "Gitmicam, gitmicam! Tüfeng atamam mı, elin şehrinden karılar gelir de ben gelip bir iş tutamam mı!" diyordu. Hakikat, yeşil gözleri öyle genç bir ihtirasla tutuşuyordu ki, bu küçük mahlukun herhangi bir ihtilalci gibi dövüşebileceğine kaniydim. İhsan onu sonra gelip alacaklarını, şimdi dönmesini tavsiye ettikçe o coşuyor ve haykırıyordu: "Amanın anam, içim yanıyo, ben galaman, ben galaman." Ayşe bu genç ıstıraptan müteessir miydi, bilmiyorum; arabadan atladı geldi, başını okşamak, teskin etmek istedi. Kezban'ın gözlerindeki ateş bütün bütün tutuştu; onu nefretle, şiddetle itti. Şimdi Ayşe arabadan inince yere atlayan İhsan'ın kolunu yakalamış, gözleri gözlerinde yalvarıyordu: "Beni de al, sen nereye varırsan ben de varırım. Her işini idem, guzum, guzum, ben bu şehir garısı gibi, hastaya da baharım..." diye başlayan uzun nutkunda İhsan'ın eğilmeyen soğuk inadıyla birdenbire meyus, tozlara çömeldi. Başı ellerinde sarsıla sarsıla ağlıyordu, herkes garip bir sarsıntıyla zavallı çocuğa bakıyor ve ne diyeceğini bilmiyorlardı. Hatta gençlerden biri, "Beraber alsak olmaz mı efendim," diyecek oldu. O zaman İhsan en ağır, en dürüst sesiyle birdenbire emreden, hükmeden bir reis, bir erkek oldu: "Bana akıl öğretmeyiniz, bu çocuğu bu halde nereye götürürsünüz? sen de, Kezban, kalk bakayım, haydi kalk, şimdi yürü, geri dön, ben yapacağımı bilirim." Kezban, İhsan'ın sesiyle kalktı, yaşlı gözleriyle ona sinmiş bir çocuk gibi baktı. Evvela bir şey söylemek istiyordu; sonra karşısında hala sert ve amir duran erkek nazarları altında eridi. Sesi ve kalbi kırılmış fakat hala ağlayarak döndü, köyün yolunu tuttu. İhsan, "Herkes hayvana!" diye emir verdikten sonra elini uzattı, Ayşe'yi arabaya bindirdi. Arabanın basamağının başında bir an durduklarını, birbirlerinin gözlerine baktıklarını zannediyorum. Kezban'ın yaşları bana da çok dokunmuştu; tozlu yolda yalnız metruk, kalbi kırılmış dönen çocuğun yeisi bana da sirayet etmişti.
·
29 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.