Araplarda "Beni-mahabbet- Sevgioğulları" denen bir kabile var. Temmuzun güneşinden başka giyimleri, cihanı yakıp yandıran yalımdan başka içimleri olmıyan, avlandıkları zaman, ancak kendilerini vuran bu kabile ulularından birinin bir oğlu, bir başkasının da bir kızı doğuyor. Bir gecede doğan bu iki çocuğun erkeğine "Aşk'', kızına "Hüsn" adını veriyorlar ve bunları, birbirine nişanlıyorlar. Aşk'la Hüsn, okuma çağına gelince "Edeb" denen mektebe gitmiye, "Munla-yı Cünun" denen her kayıttan kurtulmuş hocadan ders okumaya başlıyorlar. Aralarındaki sevgi, bu mektepte başlıyor.
Hüsn, arada bir Aşk'ın halvet-gahına gitmektedir; bazı kere her ikisi, içinde "Feyz" havuzu bulunan "Mana" gezinti yerine uğramaktadırlar . O bahçenin mihmandarı, "Suhan" adlı, her şeyi bilen, anlayan bir ihtiyardır. Fakat kabile içinde "Hayret" adlı biri, ikisinin bir arada bulunmasına engel oluyor. Birbirinden ayrılan Aşk ve Hüsn, Suhan vasıtasiyle mektuplaşırlar. Aşk'ın Gayret adlı bir lalası, Hüsn'ün de İsmet adlı bir dadısı vardır. Gayret'in de tensibiyle Aşk, kabile ulularına gidip Hüsn'ü ister. Kabile uluları bu isteği alayla karşılarlar ve nihayet, Kalb ülkesine gidip ardaki kimyayı getirmedikçe Hüsn'e kavuşamıyacağını söylerler ve yolda, bin çeşit bela bulunduğunu, bin başlı rengarenk bir ejderhanın, bir ateş denizinin, o denizden geçmek için mumdan yapılmış gemilerin, daha ötede bin yıllık Gam harabesinin, Matem sarayının, çeşit çeşit cinlerin, devlerin, gulyabanilerin, kapkaranlık gecelerin, geçilmez çöllerin mevcudiyetini haber verirler.
Aşk, Gayret'le yola çıkar: Fakat ilk adımda dibi derin mi derin bir kuyuya düşerler. Kuyuda bir cadı vardır. Semirsinler de sonra yiyeyim diye bunları hapseder. Bu arada Suhan yetişir; kuyunun dibinde, üstünde İsm-i a'zam yazılı bir ip olduğunu, cinlerin bundan haberleri bulunmadığını, onu bulup çıkmalarını söyler . İpi bulup kurtulurlar. Fakat bu sefer de yolları Gam harabesine uğrar. Burada çok çetin bir kış hüküm sürmededir. Ordaki ihtiyar bir cadı Aşk' a gönül verir; olmayınca da onu çarmıha gerer. Tam bu sırada gene Suhan yetişir; Aşk'a, Hüsün'den bir kılıç, bir de at, Gayret'e de iki kanat getirir. Gene yola koyulurlar. Yolda cinlerle, gulyabanilerle savaşırlar.Derken ateşdenizine çatarlar; kıyısında mumdan yapılmış gemiler vardır . Cinler, onlara binmelerini teklif ederlerse de kabul etmezler. At, semender gibi süzülüp ateş denizini aşar; Gayret de uçarak geçer; Çin ülkesinin kıyılarına varırlar. O sırada al gagalı bir dudukuşu şekline bürünen Suhan gelip Aşk'a, Çin padişahının Hüş-rüba adlı kızına kapılırsa onu, Zat'us - Suver kal'asına hapsedeceğini haber verir. Fakat Aşk, Hüsn'e benzettiği Hüş-rüba'ya gönlünü kaptırır. Hüş-rüba onu Zat'us - Suver'e götürüp hapseder;
kal'aya girdikleri kapı silinip yok olur; Gayret'le orada mahpus kalırlar. Gene Suhan yetişir. Aşk'a kal'ayı ateşe vermesini söyler. Kal'ayı ateşe verip kurtulurlar. Aşk artık perperlşan bir haldedir. Derken bir kutlu sabah doğar. Suhan bir hekim kılığına gelir; o arada Gayret kaybolur. Suhan, Aşk'ı alıp Kalb kal'asına götürür. Kal'anın bir yanı denize, bir yanı karaya karşıdır. Her yanında beş kapısı vardır; her kapıda bekçiler beklemektedir. Çeşit çeşit renklerde elbise giyinmiş müjdeciler gelir. Aşk, Suhan'la Hüsn'ün sarayına ulaşır. O anda Hayret, İsmet, Munla-yı Cünun v.s de gelirler; Mana gezinti yeri de görünür. Suhan, cadıyı öldürenin, yolları arıtanın, dudu şeklinde gelip öğüt verenin, sülün şeklinde görünenin, hekim kılığında gelenin hep kendisi olduğunu söyler ve sen der, yanlış bir yol tutmuştun; Aşk, Hüsn'dür, Hüsn de Aşk; birliğe ikilik sığmaz; bu dertlere, yanlış düşüncen yüzünden uğradın. Artık gelenlerin hepsi geride kalır; Hayret, Aşk'ı alıp Hüsn'e götürür; gayb perdeleri açılır. Galib,
Buldı hu mahalde kıssa, pâyân
Bundan ötesi değil nümayan
Sad şükr ola Hayy-ı la yemuta
Kim erdi söz alem-i sükuta
Beyitleriyle hikayeyi bitirir.
2101 beyit olan ve teşhis esasına dayanılarak yazılmış bulunan bu mesnevi, gerçekten de edebiyyatımızda eşsizdir.Kitabı okudu