Behice'nin Yarım Kalan işleri romanı ile herkese merhaba. Okur okumaz paylaşmak istedim ve sabahı bekleyemedim. Sinem Sal bir roman yazacak ve ben onu okumayacağım? Olacak şey mi, taş olurum vallahi
Annesinin bahçesindeki gül ağacını annesinin ölümünden sonra miras olarak almak isteyen Ayşe Püren'i ve onun gerçek annesiyle tanışmasını okuyoruz. Behice'nin ölümünden sonra gül ağacı altında bulduğu dilek listesini gerçekleştirmek için yola çıkan Ayşe Püren kalemi güçlü olan yazar olmak için yola çıkan bir editör. Adının anılmasını istemediğim halde maalesef adının Anıl olduğu, kitap boyunca tokatlamak istediğim sevgilisi ve onunla olan ilişkisini de okumuyoruz adeta izliyoruz. 30 bölümden oluşan kitapta Kırmızı Ev ve Benim Bahar Bayramım kısmı beni epey meraklandırdı ve hikayeyi daha bir canlandırdı bende.
Kitabı okurken "Kendi annemi ne kadar tanıyorum? Onun gençlik hayalleri neydi, ne oldu, hala neyi yapıp yapmadığı için pişman? " diye düşündüm ve ileride benim kızım da bunları düşünür diye ondan gizli bir karakter yaşatmak istemediğimi fark ettim.
Hıdırellez'in de hayatımızda olmayana, olacak ya da olmayacak olana karşı sabrımızı ve kendimizi teskin edişimizi sağlayan bir zaman dilimi olduğunu düşündürdü. Her yıl ısrarla aynı ritüeli gercekleştirmek umudumuzu diri tutuyor, son maddedeki gibi " hayatı yaşayayım" dedirtiyor.
Sinem ; içime değen şahsına münhasır cümlelerin ile gönlümdeki tahtını iyice sağlamlaştırdın ki buna zaten ihtiyacın yoktu