Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

344 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
56 günde okudu
Hayatın Eylülü
Eylül ayının ilk günü okumaya başlamak için ayırmıştım bu kitabımı. İlk olarak, esere inceleme yazmaya başlamadan önce belirteyim Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı olduğunu unutmamak gerekir. Bu yüzden ,psikolojik bir roman olması sebebiyle kişilerin duygu durumlarını derinlemesine ele aldığından hızlı ilerlemiyor. Fakat kişilerin analizleri duygu durumları çok iyi anlatılmış. Mehmet Rauf bu kitabını Halit Ziya'ya ithafen yazdığını belirtiyor. Yeni evlenecek bir gencin heyecanını anlatırken Halit Ziya'da beliren bir burukluk bu kitabın çıkış noktasını oluşturu. Kitaptaki şu cümleler açıklayabilir belki. Eee, sonbahar bu... Artık bu kadar güzellik ve sıcaklık verdikten sonra! Eylülden daha ne beklenir. Eylül, malûm ya, hüzün ve yağmur ayıdır.” Bu söz, Suad’a hayatının bu dönemi, ömrünün, kadınlığının eylülü gibi geldi. Eylül! Birkaç gün hava ne kadar güzel olsa bu kadarcık geçici bir güzelliğe bile minnettar olmak gereken bir ay. Eylül, esef ve özlem ayıdır. İçine birkaç günlük kış saldırısından acı düştüğü için, o güzel havaların, devamlı yazın, artık nasıl geçtiğini bir mazi olduğunu hissettiren bir ay... Onun hayatı da öyle değil miydi? Son günlerin güzelliği ile beraber, şimdi yine imkânsızlığa, yine hüzün ve sıkıntıya düşmemiş miydi? Tıpkı şimdi ki gibi, nasıl yaz günleri elindeki mutluluktan habersiz geçip ilk kış hücumuyla kederlenirse, o da biraz önce anlayıp eski günlerin hasretini çekmemiş miydi? Tekrar hayatına başlamak arzusu, bugün tekrar yaz olmasını istemek gibi değil miydi? Bir senedir onu hırpalayan endişelerin, hüzünlerin ne olduğunu artık iyice görüyor, “İşte benim eylülüm!” diyordu. Kitapta hepi topu 8 karakter var. Süreyye evin oğlu, Suat ise evin gelini. İlk başlarda okurken bilsem dahi aklım Süreyya deyince kadına, Suat deyince erkeğe gidiyordu. Ama sonralara doğru alıştım. Yazar neden böyle bir çatışma yapmış bulamadım ama illaki bir nedeni vardır diye düşünüyorum. Aile büyükleri, evin kızı Hacer ve damdı ile aynı konakta yaşayan Suat ve Süreyya beş yıldır evlidir ve bir yaz mevsiminde kendilerine Beykoz civarlarından bir yalı kiralarlar. Bütün baharı ve yazı orada geçirirler. Bu yalıyı kiralamada Süreyya'nın kuzeni olan Necip onlara çok yardımcı olur. Necip evin oğlu gibidir adeta ve sürekli konağa gelir gider, yatıya kalır. Aileden sayıldığı için çok sevildiğinden de ötürü Suat ve Süreyya tarafından sürekli yalıya davet edilir. Bazen de kendi çıkar gelir. Necip hiç evlenmemiş ve gerçek aşkı bulamamış, bir çok kadınla beraber takılmış, gezmiş ama evlenecek kadar sevmemiş bir adamdır. Suat ile Süreyya'nın bu mutlu evlilik tablosu onu çok etkiler. Necip ilk başlara, bu mutlu çiftin yanında, kendinin böyle bir aşkı bulamadığından böyle bir mutluluğa erişemediğinden dolayı üzüntü duyardı ama belli etmezdi. Onların mutluluğu hoşuna giderdi ama onların mutluluğu onda eksik olanı, o gerçek aşkı bulamayışını, yalnız oluşunu hatırlatırdı hep. Yalıya taşındıktan sonra Necip Süreyya'yı çok şanslı görmeye başladı. Çünkü onun hiçkimsede bulamadığı aşkı Süreyya Suat'ta bulmuştu. Ona sahip olamadığı için ve hiç bir kadının Suat'a benzemediğinden onun gibisini asla bulamayacağını düşündüğü için Süreyya'yı hep şanslı görmeye kendini de zavallı bedbaht olarak görmeye başlar. Sonraları gözünün önünde yaşanan bu mutlu evliliğin sebebinin sadece Suat olduğunu düşünmeye başlıyor, çünkü Süreyya müzikten estetikten hiç anlamıyordu ve Suat piyano çaldığında Necip'in çok hoşuna gidiyordu. Süreyya ise ya bir kanepede uykuya dalıyor ya da hiç oralı olmuyordu. Hatta Süreyya kendine bir sal kiralamıştı ve sürekli denize açılıyordu. Suatı ise evde hep tek bırakıyordu. Necip'e göre bu hiç hoş değildi. Süreyya'nın denize açılmalarına denk gelipte Suat ile yalnız kalan Necip keşke Suat benim eşim olsaydı diye hep içinden geçirir. Ve Necip Suat'a, içinden kendine bile söyleyemediği aşkı büyütmeye başlamıştır bile. Necip'in aşkının farkına varan Suat'ta bu ilgiye karşılıksız kalamaz. Birbirlerine aşık olurlar fakat kavuşamazlar. Hatta Necip Suat'ı görmeme kararı alınca ateşlenip yataklara düşer. Suat'ın da eski neşesi ve canlılığı kalmamıştır artık. Bir gece konakta yangın çıkar. Suat hariç herkes dışarı çıkabişmiştir. Konak yanarken Süreyya karısını kuttarmak ister fakat alevlerin arasına nasıl atlayacağını düşünürken Necip çoktan içeri girmiştir. Fakat Necip ve Suat bu konaktan sağ çıkamazlar. Kimselere anlatamadıkları gizli(yasak) aşkı içinde büyütüp kavuşamamanın acısıyla yanıp kavrulurlarken, konakta çıkan yangın onları ölümle kavuşturmuştur. Peki namus? diye sorduğumda kitaptan aldığım cevap budur. ''Evet, namus, ana babasından büyüklerinden duyduğu, kitaplarda okuduğu namus. Bütün insanî kanunların şart ve gayesi olarak tanıtılmış olan namus en sonra gelebiliyor, 'Namus... Herkesin söylediği, fakat kimsenin rastlamadığı bir çeşit kuş olmalı...' diye omuz silkiyordu.'' Severek okuduğum okurken okumanın tadına vardığım bir kitaptı. Umuyorum kiz sizler de beğenirsiniz. Herkese çok kitaplı, bol okumalı günler diliyorum.
Eylül
EylülMehmet Rauf · İthaki Yayınları · 202139,6bin okunma
··
94 görüntüleme
Büşra Koç Çiçekli okurunun profil resmi
Uzun bir inceleme oldu. İncelememi okuduğumda kitabı tekrar hatırlayabileyim istedim. Geçtiğimiz Eylül ayında okuyup incelememi paylaşmadan kaydetmişim. Son noktaları koyup ağustos ayında paylaşabildim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.