Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

1167 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
50 günde okudu
Raymond Kevorkian Fransa’da doğmuş bir Ermeni tarihçi. Okuduğum bu kitabı, döneme ilişkin okuduğum tüm eserlerin içinde, Ermeni olaylarını en başından sonuna kadar belgelere ve dönemdeki diğer gelişmelere de yer vererek anlatan en kapsamlı eser. Bir tarih kitabı bu; 1.200 sayfalık bitmez tükenmez araştırma hiç de kolay okunmuyor. Ama benim gibi tarihe meraklıysanız ve üzerinde okuyup düşünmeniz istenmeyenlerin altındaki bit yeniğini araştırma gibi bir merakınız var ise, sabredip okumanızı öneririm. Üstelik yenilerde gündeme düşen Ermeni cemaatinin sansasyonel Disney Channel dizi sansürünün sebebini de merak ediyorsanız… Buyurun… Kitap Jön Türkler ve Ermeni siyasi liderlerin Abdülhamit’e karşı reform isteyen ortak hareketlerini inceleyerek başlıyor; İttihat ve Terakki’nin yönetime gelmesiyle değişen havayı kokluyor; Dünya Savaşına giriş yılları ve Ermeni tehcirine yol açan ortamı tarifliyor; tehcir sırasında olanları şehir-şehir, kasaba-kasaba sorumluluları ve bilinen kurbanlarıyla açıklıyor; kampları ve 2. soykırımı, yani tehcir edilenlerin gittikleri Suriye çöllerinde öldürülmelerini anlatıyor; savaşın kaybedilmesi sonrasındaki yargılama sürecini aktarıyor ve yeni Cumhuriyetin kuruluşu aşamalarında yaşananlarla eseri noktalıyor. II. Abdülhamit, kaybı Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne dair en önemli sinyallerden biri olan Osmanlı-Rus savaşının hemen öncesinde gelir iktidara. İmparatorluğun yıkılmaya başladığını görür; Yunanistan bağımsızlığını ilan etmiştir, imparatorluktan ayrılan Mısır ekonomik olarak atak yaparak diğer uluslara örnek teşkil etmektedir, Girit ayrılmak üzeredir, Makedonya kaynamaktadır, Arap yarımadası neredeyse tamamıyla kontrol dışıdır. Gidişatı geri çeviremeyeceğini bilse de, yeni ve uzlaşmacı bir tutum almak yerine baskı, zorbalık ve zulümle bir müddet daha idare etmeyi seçer. İmparatorlukta zaten -Rumların Yunanistan bağlantısını düşündüğümüzde- Türklerin dışında sadece Ermeniler, Kürtler ve Lazlar kalmıştır: Ermenilerle bitmek-tükenmez itişme böyle başlar. Yetkin ve zengin Ermeni halkının da imparatorluktan ayrılacağından ve Ortodoks Ermeni-Rus yakınlaşmasından korkan Abdülhamit, Ermeni siyasi hareketlerini yasakladığı gibi irili-ufaklı tüm Ermeni kalkışmalarını da büyük şiddet ile bastırır. Bu kısa vadeli hesap sorunu daha da çözümsüz hale getirir; zira Ermeni aydınlarının çoğu yurtdışında buluşur ve uluslararası toplumun desteğini alırlar. Bu dönem, sürgündeki Jön Türkler ve Ermeni liderlerin bir araya geldiği, güçlerini birleştirdiği ve bireysel özgürlükleri, laikliği ve eşitliği hedefleyen liberal bir devlet kurma yönünde ortak çalıştıkları bir dönemdir. Temmuz 1908 devrimi, yani 2. Meşrutiyet’in ilanı ilk dönüm noktasıdır. Ermeni direnişçiler birçok yerde İTC ve valilerce kahraman gibi misafir edilir, Ermeni örgütler silah bırakır, İTC ve Ermeni devrimci hareketi özellikle doğuda birlikte meşrutiyet propogandası yaparlar. Görüntüde İTC liderleri ile Ermeni liderleri kolkoladır; ancak İTC gizlice devlet kadrolarına sızmaya, Ziya Gökalp öncülüğünde Türkçülük ideolojisini her şehre kurduğu dernekler vasıtasıyla yaymaya başlamıştır. 1909’daki 31 Mart Vakası ikinci uyarıdır. Gerici bir ayaklanma gibi gösterilse de, İTC’ye muhalif çok sayıda Türk gazeteci ve liberal politikacının devreden çıkarıldığı bir temizlik operasyonuna döner ve İTC çok az bir çaba ile muhalefetin tamamından kurtulur. 1909 Adana olayları ise son aşamadır: Bu da irticai bir ayaklanma olmasına rağmen bölgedeki Jön Türk militanlarının katliamlarda bariz sorumluluğu vardır; asayişi sağlamak üzere Dedeağaç'tan gönderilen birlikler katliama karışmışlardır, vahşet çok büyüktür. Hilmi kabinesi olayların sorumlularını idam eder, ancak peşi sıra İTC’nin baskısı ile kabine düşer. İşte bu aşama, radikal Türk milliyetçiliğine savrulan İTC ile Ermeni liderler arasındaki kopma noktasıdır. Balkan Savaşları, bu büyük trajediye giden yolun en önemli ve son dönemecidir. İTC kadrolarının çoğu Batı Trakya’lıdır ve onca iddialarına rağmen küçük çetelerle baş edemeyen İTC komutanları kısa bir sürede doğup büyüdükleri toprakları kaybederler. Bu yetmezmiş gibi Anadolu topraklarına büyük bir Balkan göçü başlar. Hem ekonomik, hem de sosyal olarak yönetilmesi zorlu bu göç dalgası, müslümanların hala 1. sınıf vatandaş olduğu toplumda, imparatorluğun zengin Hristiyan uluslarının elindeki toprakların ve diğer maddi varlıkların giderek göze batmasına neden olur. Aynı dönemde Ermeni liderleri de kendi toplumları için artan tehlikenin farkındadır ve bir çıkış umudu ile en yanlış hamleyi yapıp, o zamana kadar kısmen mesafeli durdukları -zira Çarlık’ın bağımsız bir devlet kurmalarına izin vermeyeceğini düşünürler- Rusya’nın desteği ile 6 vilayette özerklik isterler. Yaptıkları, yaşadıkları sorunları siyasi zemine taşıma isteğinden kaynaklıdır; ancak gerginliğin giderek arttığı bir dönemde bu kadar iddialı bir talebi, hem de dış devletlerin baskısı ile kabul ettirmeye çalışmaları halkın büyük çoğunluğu tarafından düşmanlık olarak algılanır. Bir yıldan fazla süren bilek güreşinin sonunda Ermeni kurumları istedikleri planı onaylatmayı başarırlar, ancak bu arada hükümet liberallerin elinden radikal bir Jön Türk kabinesinin eline geçer. İşte bu topraklarda yaşayan tüm ulusların geleceğin etkileyen İTC yönetimine kapıları, hiç istemeden de olsa, Ermeniler böyle açarlar. 1913 başında Enver ve ekibi İTC’yi, İTC de ülkeyi tamamen ele geçirir. Ermeniler şaşkındır; iki Ermeni siyasi hareketinden Hınçaklar teröre dönme kararı alır, Taşnaklar ise hala siyasi çözüm peşindedir. Bir oldu-bittiyle Almanların yanında ve Ruslara karşı dünya savaşına girilmesiyle ortam daha da gerilir. İTC Taşnaklara, Rusya’da savaşmaları ve cepheyi geriden karıştırmaları karşılığında bağımsız Ermenistan sözü verir. Yakın zamanda Rusya’nın siyasi desteğini almış olan Ermeni liderler şaşkındır; tümüyle arada kalmışlardır; kendileri gibi Ortodoks olan Rusya’ya saldırmayı reddederler. Dolayısıyla İTC de artık onlara güvenmez. İşte imparatorluğun çalışkan, becerikli, eğitimli halklarından biri, birçoğunun hiç haberi olmadan yapılan bu yanlış siyasi hamleler sonucu, kamuoyu gözünde böyle “hain” damgasını yer. İTC bu halkın tehcirini, gerçekten de Rus cephesinin gerisindeki güvenliği düşünerek mi başlatmıştır? Resmi tarih bunu söyler, ancak yaşananlar başkadır. Tehcir başlamadan 6 ay önce, sadece Doğu’da değil, tüm yurtta hazırlıklar başlar; Teşkilat-ı Mahsusa kurulur, Kasım 1914’te hapishaneden mahkumlar salınarak Teşkilat-ı Mahsusa kadrolarına alınır, illere sorumlu parti sekreterleri atanır. Üstelik tehcir sadece sınıra yakın yerlerde değil, tüm vatandaşlara, neredeyse geride tek bir kişi kalmayacak şekilde uygulanır. Terkedilen evlere zaman geçirmeden muhacirler yerleştirilir. Kevorkian kent/kasaba detayında tehcir detaylarını verir. Yüzlerce sayfalık bu kısım gerçekten can yakıcı detaylar içeriyor. Özetle sabık Doğu Anadolu vilayetlerinde tehcir, halkın yürüyerek çöle sürülmesi sırasında kademeli olarak öldürülmesini içerir. Doğu Karadeniz kıyılarında öldürme işlemi denize atarak yapılır. Bu nedenle bu yörelerden nihai hedefe ulaşabilen çok az sayıda insan olur (%10-20). Batı Anadolu ve Trakya Ermenileri Adana’ya kadar trenle seyahat edebildikleri, nispeten daha rahat bir yolculukla kamplara ulaşırlar (%80-90). Uygulanan plan yaklaşık her yerde aynıdır: Erkekler -bedel ödeyerek askerlikten muaf olan 16-50 yaş arası, diğerleri zaten askerdedir- amele taburlarına alınır. Tehcir duyurusu yapılır ve Ermenilerin varlıklarını satmaları yasaklanır. Şehrin/kasabanın önde gelenleri tutuklanır, metruk mallar komisyonları toplanır ve mallarına el konur. En zengin ailelerden başlayarak, kadınlar, çocuklar ve yaşlılardan oluşan gruplar, Jandarma ve Teşkilat-ı Mahsusa refakatinde tehcir edilirler. Geçtikleri yörelerde yerel çetelerin eline bırakılırlar ve soyulmaları ya da katledilmeleri seyredilir. Genç kadınlar ve küçük çocuklar kaçırılır. Yerlerine, Balkan göçmenleri yerleştirilir. Sınıra uzak iç Anadolu ve batı bölgelerinde, düşmana sınır ötesi destek verecekleri suçlaması ile tehcir yapılamayacağından, biraz daha farklı bir yöntem izlenir: Önce devrimci bir komploya karıştığı iddiası ile birkaç kişi tutuklanır, bu bahane edilerek ev aramaları yapılır, silah bulduk açıklaması ile tehcir başlatılır. Ermeniler zengin bir halktır, dolayısıyla çok sayıda hırsızlık ve yolsuzluk vakası da olur. Metruk mallar komisyonları malların 1/3ü devlete, 1/3’ü partiye, 1/3ü katkısı olan memurlara ve çetecilere verilecek şekilde dağıtımı ile görevlidir. Hatta işi sürgünler çetecilere ve köylülere bırakılmadan önce varlıklarının aslan payını almak ve İTCye aktarmak olan Emniyet Komisyonları da kurulur. Bir çok yerde amaç tehlikeyi uzaklaştırmak değil yağmadır. Soyulmaya ya da öldürülmeye razı olmayıp direniş örgütleyen az sayıdaki Ermeninin -zira genç erkeklerin hepsi ya öldürülmüştür, ya da askerdedir- ”isyan çıkardığı” haberleri İstanbul basınını süsler. Halk, tehcirin bu kadar acımasızca ve kapsamlı yapıldığını bilmez, İTC’nin ”iç düşman” söylemine inanmayı tercih eder. İTC Ermenilere yardım edilmesini; mallarına göz kulak olunmasını ya da anlaşmalı devirleri, evlerinde sürgün saklayanları, hatta onlara yardım edenleri dahi affetmez. Bu arada 1916 baharında Ruslar gelir, Doğu illerini işgal ederler. Ruslarla birlikte savaşan Ermeni birlikleri boşaltılan yurtlarına intikam seferleri yapar, 20-30.000 civarındaki Ermeniyi de bölgeye yerleştirir. Bizim resmi tarih yazımımızdaki ”Ermeniler Türklere işkence etti” haberlerinin çoğu bu döneme aittir. Aklın ve vicdanın tümüyle rafa kalktığı bu can pazarında insanlığa dair yapılan suçlar had safhadadır. Çarlık rejiminin yıkılması ile Rus işgali sona erer ve bu sefer, tekrar Ermeniler Rus topraklarına kaçarlar. 1916 Rus işgalinin ve tüm cephelerde işlerin kötü gitmesinin de etkisi ile, Suriye çöllerine varmış olan Ermeni gruplar ikinci bir kıyıma uğratılırlar. Artık amaç, Anadolu’yu etnik açıdan homojenleştirmek ve Ermenilerin geri dönüp malları ve yiten canları için tazmin talebinde bulunmalarını önlemektir. Toplam 880.000 kişi (nüfusun %40’ı) Suriye çöllerine ulaşmışken, yeni yapılan kıyım -ki sürgünleri sürekli bir kamptan diğerine sürerek ve salgın hastalıklarla savaşmayarak yapılmıştır- sonucu sadece 200.000 kişi hayatta kalır. Bazı illerde valiler tehcir kararlarını uygulamazlar ve İTC yönetimi tarafından hemen değiştirilirler. Yine de Erzurum’da valinin yardımıyla varlıklarını çek olarak yanlarına alan, böylece uzun süre hayatta kalmayı başaran gruplar mevcuttur örneğin. Kütahya ermenileri, vali ve Türk halkının itirazları sonucu tahliye edilmemiştir. İTC’nin 3lü kadrosundan Cemal Paşa da Ermeni tehcirine karşı çıkar ve bulunduğu Suriye’de Talat’ın birçok emrini uygulamaz. Kevorkian bu dönemde Cemal’in, kötü gidişatı görüp Batılı devletlerle, Suriye-Beyrut-Lübnan topraklarında kurulacak bir devletin başı olma şartıyla savaşı bitirme pazarlıkları yaptığını söyler. Kevorkian’a göre bu bölgeyi aralarında paylaşmayı hedefleyen Fransız ve İngilizler anlaşamayınca plan uygulanmamıştır. Savaş yenilgiyle sonuçlandıktan sonra kurulan Divan-ı Harp, suçluların bir kısmını yargılar ve cezalandırır; hatta birkaç idam cezası da verir. Adaletin gecikmesinden dolayı bir kısım İTC’liyi de İngilizler Malta’ya sürgüne gönderir. Ancak bu cezaların, Ermenilerin başlarına geleni hak ettiklerini söyleyen İTC ekiplerince yoğun şekilde protesto edildiğini de belirtmeliyiz. Öyle ki, bu mahkemelerde ısrar eden, ancak Anadolu direnişi güçlenince yurtdışına çıkan Damat Ferit, vatan haini olarak damgalanır. Kevorkian’a göre Mustafa Kemal bu tehcir planının hiçbir noktasında yer almaz. Ancak kurmaya çalıştığı cumhuriyetin ilk kadroları, İTC’nin suça bulaşmış epey sayıda üyesini içerir. Tehcir suçlusu olup idam edilen, sürgüne giden ya da hayatını kaybedenlerin ailelerine maaş bağlar. Enver-Talat mirasını reddetse de, genç cumhuriyet yapılanlarla hesaplaşmaya ve hayatta kalan Ermenilerin ve kiliselerin varlıklarını iade etmeye razı değildir. Günümüzdeki Disney protestosunun sebebi de budur. Raymond Kevorkian olayları, parti-devletin yönetimini inceler şekilde kaleme almış. Dolayısıyla devlet sorumluluğunu ve bireysel sorumluluğu daha ilk başta birbirinden ayırmış. Bu, bizim tarih yaklaşımımızda ön plana çıkan “ama onlar da bizim insanlarımızı öldürdü“ gerekçelerine çok yer vermemesinin ana sebebi. Zira devletin kendi vatandaşına karşı işlediği suçlar ile bireylerin işlediği suçları birbirinden ayırmazsak, gerçeğe ulaşamayacağımızı vurguluyor. Katılıyorum. Yine de kitaba yönelik en önemli eleştirim burada yatıyor: Ermeni örgütlerin, çoğu kitapta referans verilen yabancı elçilik yazılarında da belirtilen, “ihtiras“ları ve “saldırganlıklar“ından pek fazla bahsetmemesi bence önemli bir eksiklik. Bu eylemler Abdülhamit ya da İTC basını tarafından abartılmış ve manipüle edilmiş olabilir, ama yok değiller. Böylesi kapsamlı bir tarihi değerlendirmede, tarafsızlık adına, mutlaka bulunmaları gerekirdi. İkinci eleştirim ise tınısına… Kevorkian bir Ermeni tarihçisi olarak yorumlarında taraf tutuyor. Bu, bizim alışmadığımız bir tarz değil; bizdeki tarihçiler de genelde “tarafsız“ olduklarını iddia edip mutlaka kendi taraflı yorumlarını gömerler metinlere. Kevorkian’ın bu tarzı “gerçekten aynı toprakların evladıyız biz“ hissiyatımı güçlendiriyor bu yüzden. İmkanınız varsa okumanızı öneririm. Tarihte yaşananlara dair kendi yorumunuzu oluşturabilmeniz için. Bugün yaşanan bazı olayları daha iyi anlayabilmeniz için. Ve de hayatlarını kaybeden, bir mezarı bile olmayan binlerce bebeğe, çocuğa, yaşlıya, sakata, hiç günahı olmayan nicelerine sessiz bir saygı duruşu için; rahmet dileğiyle… Kıyımı yapan çetecilere ilişkin de bir notum var. Çetelerin çoğunluğu, İTC tarafından organize edilmiş Çerkezler. Rusların eziyetlerinden dolayı yurtlarını bırakıp Anadolu’ya sığınmak zorunda kalan Çerkez ulusu için, Ruslara yakın ve aynı onlar gibi Ortodoks Ermenileri bir nefret objesine dönüştürmek, demek ki çok kolay olmuş. Doğu Anadolu’da yerel Kürt aşiretler ve köyler, Karadeniz’de de Lazlar katliamlara katılmış. Bizim resmi tarihimiz suçu daha çok Kürt çetelere atar, bu da sonraki yıllarda yapılan bir tercih olsa gerek.
Ermeni Soykırımı
Ermeni SoykırımıRaymond Kevorkian · İletişim Yayıncılık · 201516 okunma
··
684 görüntüleme
Seda okurunun profil resmi
Cânım Bıdık... Bu eseri okuma sürecini yakınen takip ettim ve bu incelemeyi dört gözle bekledim.. Nakış gibi işlemişsin arkadaşım. Konuya olan hassasiyetimi biliyorsun zaten, bir de makale görevi üstlendim ki tehcire dair, alıntıların, incelemen ve tavsiyen ilaç gibi geldi şu aşamada, muhakkak istifade edeceğim. Keşke şu platformda senden birkaç tane daha olsa...Eline, gözüne, yüreğine ve donanımına sağlık cancağızım...
AkilliBidik okurunun profil resmi
Sevgili Seda, Çok teşekkür ederim arkadaşım:) Koltuklarım kabardı, çok mutlu oldum, sağol, varol:) Açıkçası böylesi uzun bir eseri bitirmem epey sürdü, notlarımı da sadece kendime saklamak istemedim. Zira bence kitap kronolojik anlatımı ve referans çeşitliliği ile mükemmel bir kaynak. Bizim resmi tarih yazımımız kimi zamanlar kronolojiyi es geçer -ya da bilerek karıştırır-, halbuki işin özü orada saklıdır. Dolayısıyla zor, ama keyifli bir okuma deneyimi oldu benim için. İlk kez okuduğum şeyler de oldu; Cemal Paşa'nın savaşı bitirme karşılığı Kuzey Arabistan'ın yönetimine talip olması gibi. Tehcirin 2. aşamasında da neredeyse ilk sürgündeki kadar can kaybı olduğu gibi. Tabii kitabı okurken bol bol Wikipedia'da da gezdim, dolayısıyla bir tarih projesi yapmış gibi hissediyorum şu an. Okuyacaksan sana şimdiden kolay gelsin. Ben bir müddet tarihe ara veriyor ve romanlarıma dönüyorum:)
Zeynep Çiçek Coşkun okurunun profil resmi
Uzun lakin doyurucu hiç sıkılmadan okudum güzel detaylı bol tarihli bir inceleme olmuş kaleminize ve yüreğinize sağlık hocam📚👌🏻👏
AkilliBidik okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim bu uzun incelememi sabredip okuduğunuz için... Daha kısa yazmak isterdim ama beni etkileyen tüm noktaları da belirtmeden geçemedim.
B. okurunun profil resmi
Baya detaylı ve bu detaylardan faydalandığım bir inceleme :) elinize sağlık. Size
Musa Dağ'da 40 Gün
Musa Dağ'da 40 Gün
kitabını tavsiye edecektim, baktım okumuşsunuz :)
AkilliBidik okurunun profil resmi
Evet onu da okudum. Hatta orada hikaye edilen 40 günlük direnişten bu kitapta da bir paragrafta bahsediliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.