Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Sonsuzluğa göçmüş bir ünlü Büyük Türkçüden fani dünyada kalan bir diğer Türkçüye gönderilmiş 33 edebi ve tarihi mektubun oluşturduğu elinizdeki "Vefa Demeti" kitaba "Önsöz" yazmak ağır vazifesi bana verildi. Değerli diplomat ve yazar Adile Ayda Hanımefendi'nin bu çok zor işi bana tevcih etmelerini, 193l'den 1975'e kadar, 45 yıl bazen ATSIZ YOLDAŞ imzasıyla, bazen kendi imzamla izinde yürüdüğüm Türkçü ustam Atsız'a olan büyük manevi borcumun küçük bir taksitini ödemek fırsatı sayarak, memnunlukla kabul ettim. Fani dünyaya kara kışın fırtınalı günlerinde gelmiş ve gitmiş (12 Ocak 1905 - 11 Aralık 1975) Hüseyin Nihal ATSIZ'ın, şerefli tarihimiz kadar yaşlı olan Türk Nasyonalizminin şanlı geçmişinde seçkin, müstesna yeri vardır: 25 Ekim 1924'de Ziya Gökalp'in ölümünden ve 10 Nisan 1931'de Türk Ocakları ile TÜRK YURDU'nun kapanmalarından sonra, Türkçülüğün bayraktarı ATSIZ olmuştur; Türk Ocağı ile Türk Yurdu ve Ziya Gökalp tarafından yakılan Türkçülük meşalesini söndürmeyen Atsız, Türk Milliyetçiliğinin devletleştirilmesine de karşı gelmiştir. Türk Ocağı'nın kapatılmasından tam bir buçuk ay sonra, 15 Mayıs 1931'de çıkarmağa başladığı ATSIZ MECMUA ve onu ömrünün son gününe kadar izleyen ORHUN, ORKUN ve ÖTÜKEN dergilerindeki ateşli makale ve şiirleri ile tarihi ve edebi romanlarında, Türk tarihi, Türk edebiyatı tarihi üzerindeki ilmi araştırmalarında hep Türk'ün şanlı geçmişinden akıp gelen milliyetçiliği savunmuş ve Türkçülüğü Türk nesillerine, ebedi bir mefkure olarak kazandırmış, mal etmiştir. Kısa ve öz adıyla TÜRKÇÜLÜK diye anılan Türk Milliyetçiliğinin tarihteki kökü, Orta Asya'dan, Tanrı Dağları'ndan dünyaya yayılmış atalarımıza kadar, gerilere, derinlere gider. Türkçülüğün başlangıcı, bir süre tarihten silinmiş Türk Devleti'nin 639'da 40 yiğitten oluşan gizli ayaklanma kuruluşu ile Çin sarayını basarak yeniden kuruluşuna yol açan (Atsız'ın kaleminden tanıdığımız) Cihan Tarihi'nin en büyük kahramanı Kürşad'lara, yarım yüzyıllık Çin uyrukluğundan sonra 17 kahramanla ilk Türk Kurtuluş Savaşı'na atılan İlteriş Kutluğ Kağan (682-693)'a ve O'nu izleyen Kapağan Kağan (693-716)'a, Böğü Kağan (716) ve Bilge Kağan (716-734)'lara, en eski Türk tarihçisi Bilge Tonyukuk'lara kadar gerilere gider denilirse, bu bir abartma değildir, gerçeğin belirtilmesidir. Zıt şeylerden yoğrulmuş bir milletler halitası sayıldığımız Yüce Osmanlı Devleti döneminde, tarihimizin Orta Asya'dan başladığı gerçeğini, en eski atalarımızın Hunlar olduğunu ve Oğuz Han'ın METE olması gerektiğini Tarih-i Alem'inde ilk kez yazan Büyük Türkçü Müşir Süleyman Paşa'dan Ziya Gökalp'e ulaşan Türkçülük bayrağını, 1931'den 1975'e kadar tam 45 yıl, mefkure ve mücadele kahramanı ATSIZ dalgalandırmıştır. Yetiştirdiği Türkçü ilim, fikir ve mücadele nesillerine Türkçülük için: Bir bölünmez bütün teşkil eden yekpare tarih, yekpare vatan, yekpare millet, yekpare devlet yekpare kültür ve medeniyet fikrini ATSIZ aşılamış, ATSIZ kazandırmıştır. Atsız'ın en büyük düsturlarından biri şudur: Türk Milleti BİR BÖLÜNMEZ Bütündür. Türk töresine sonsuz bağlılığı ile ünlü ATSIZ, Ziya Gökalp'in şu beytini dergilerinde sık sık tekrarlamış, başlık yapmıştır: Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır. Yasamızda yazılı harpten kaçan alçaktır. Dünyadaki Türk vatanının, tarihteki Türk milletinin bölünmezliklerine inanmış ATSIZ, 70 yıllık ömrünü, mahkemelerle hapishaneler arasında, Türk vatan ve milletini bölmek isteyenlere karşı mücadele ile, bir "Milli Çile Destanı" olarak geçirmiştir. Bütün varlığını Türkçülük mefkuresine adamış, Türklük için yaşamış, Türklük için çile çekmiş, Türkçülük uğrunda savaşmış ve can vermiş Atsız'ın şeref dolu hayatı, gerçek bir Gaza Destanı'dır. Yüzyılımızın ünlü Türk bilginlerinden Selcenoğlu İbnül Emin Mahmud Kemal İnal Atsız'ı : "Atlıyı atından indirecek derecede şiddetli yazılar yazan" bir yazar olarak tanıtmaktadır. Büyük hiciv ustası Şair Eşref, bana göre, şu nefis mısraı sanki ömrü belalarla dolu çilekeş ATSIZ'ı tarif için yazmıştır: "Herkese gitmez bela, erbab-ı istihkak arar." Üstat İbnül'Emin'in "Son Asır Türk şairleri"ndeki "NİHAL" "ATSIZ" ve bizim Türk Ansiklopedisi'ndeki "Hüseyin Nihal ATSIZ" maddelerimiz, kuşkusuz, büyük Türkçü Atsız'ın bir GAZA DESTANI olan örnek hayatından çok az bilgiler veren klasik, gelişi güzel biyografi örnekleridir. Vefalı öğrencileri Altan Deliorman'ın "Tanıdığım Atsız" adlı hatıraları ile, Dr. Osman Fikri Sertkaya'nın, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları - Türk Büyükleri Dizisi'nde yer alan "Atsız'ın Hayatı ve Eserleri" araştırması ise, yaşayış ve felsefesiyle bugünkü ve yarınki Türk nesillerine örnek olacak büyük Türkçü Atsız'ın "Gaza Destanı"ndan sınırlı bölümler, şerefli sahneler sergilemektedirler. "Ruh Adam" yazarının ruhunu en başarılı bir kuyumcu ustalığıyla "Böyle idiler yaşarken" adlı çok değerli eserinde en iyi tanıtan aziz dostum muhterem Adile Ayda Hanımefendi'nin bugün "Atsızseverler"e ve Türk gençlerine armağan ettiği, kazandırdığı bu "Vefa Demeti" mektuplar ise, ihtişama tevazu ile erişmenin sırrını açıklamakta ve Usta'nın Çırak'larına mesajını , milli öğütlerini sunmaktadır. Bu mektuplar, Atsız'ın gerçek kimliğini bizzat kendi kalemiyle tablolaştırmaktadır. 12 Mayıs 1964'den 27 Kasım 1975'e, ölümünden tam iki hafta öncesine kadarki ömrünün son 12 yıllık bölümünü yaşatan bu satırlarında uzakları, gerçekleri gören ve gösteren ATSIZ, duygu, düşünce ve değerlendirmesiyle bir ebediyet abidesi halinde dipdiridir. Bunlardan, gelişi güzel şöylece birkaç satırını hep birlikte okuyarak, Atsız'ı daha yakından, daha iyi ve daha tam tanıyalım: "17 Mart 1974: Bugünkü iktidarı nasıl bulduğum hakkındaki sorunuza da cevap vereyim: Hem gülünç, hem tehlikeli. Bunlar hiçbir şey yapamayacaklar ve belki de yeni bir askeri müdahaleye sebep olacaklar. Muhalefet lideri denen köylü ise, aşırı solla, yobazlığın el ele vererek iktidara geçmesinin tek mesulüdür. Başbakanlıktan vazgeçse idi, yine kendi partisi iktidarda olacak; solun, anarşizmin beliren kıpırdamaları gözükmeyecek, vatan hainleri cezadan kurtulamayacaktı". "20 Şubat 1975: Dediğiniz doğru. Artık elimde ne varsa onları doğru, yanlış bastırmalıyım. Mükrimin Halil'in Madrid Kütüphanesi'nde görülecek bir tek kitap yüzünden Selçuklu Tarihini yazmayışı gibi, ben de Türkçü bakışla Türk Tarihi'ni bitirmeden bitmemeliyim. Kaldı ki, benimki ilmi iddiası olmayan, sırf gençlik ve millet için yazılacak olan, fakat yeni bir görüş getiren tarih olacak. Yeni evimin bir dolabından müsveddeleri bulup çıkardım. 1942'de başlamış ve üç defa yazmışım. Biri mufassal, biri orta, biri muhtasar. Şimdi mufassalını ele alarak düzeltmeğe başladım. Bakalım ne olur." "26 Haziran 1975: Milletin ve memleketin halini görüp bezginliğe kapılmakta haklısınız. Ahlakın sukutu, hayvani bir kazanç hırsı, partilerin birbirini yemeleri, dış dünyanın bize karşı takındığı tavır ortaya korkunç bir manzara koyuyor. Fakat buna rağmen ümitler kaybolmuş değildir. Tarihimizde bundan daha müthiş devreleri atlatmış bir millet olarak vartadan kurtulma yollarını bilmekte tecrübemiz var." "2 Ekim 1975: Amerika'ya muhtacız. Fakat ona asla güvenilemez. Vaktiyle Çan-Kay-Şek'i bıraktığı, dün Vietnam'ı bıraktığı gibi, Türkiye'yi de bir anda feda etmesi. işten değildir. Türkiye için tek çare, zaman kazanarak Rusya ile tek başına savaşacak hale gelmektir" Bu mektupların tamamını okuyanlar, onların ayrı ayrı her satır, her cümle ve her kelimesinde Atsız'ın sonsuza uzanan alçak gönüllü varlığından cevherler saklı olduğunu görecekler, bulacaklardır. Bu mücevher koleksiyonu, özel mektuplarını bir cömert Topkapı Müzecisi gibi, gözlerimiz önüne serip, o örnek satırlardaki hakikat iksirini bizimle paylaşarak, gönüllerimize serpiştiren Adile Ayda Hanımefendi'ye biz "Atsızseverler" sonsuz minnet ve şükran borçluyuz. Çankaya : 29 Mayıs 1988 Dr. Fethi Tevet-Oğlu
·
140 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.