- Beyaza beyaz, siyaha siyah dediğim için hapse gireceğim. Türkiye'yi bölmek isteyenler bölücü değil de, "bölmek istiyorlar" dediğim için ben bölücüyüm... Mantığa bakın.
Ve karamsar bir tonla devam etti:
- Zararı yok. Zaten hayattan bir şey beklemiyorum artık. Ölüm saati de çalmak üzere. Ha içeride ölmüşüz ha dışarıda...
1975 yılında Atsız'la mektuplaşmamız daha hızlı bir tempo kazandı. Otuz şu kadar mektubundan onikisi 1975 yılına aittir.
Taşındığı Bostancıdaki ev Atsız'ın başına bela olmuştu. Dertler, problemler arasında bunalırken, yalnız, yapyalnızdı. Bir kaç yıl önce kendisini terkedip Almanya'ya yerleşen Hanımından boşanması o yıl içinde sonuçlanmıştı. Oğullarından da vefa ve bağlılık görmüyordu. Esasen biri babasınınkine zıt ideolojilere sapmıştı, öteki ise Türk olmayan bir kızla evlenmek istediğini bildirerek babasını üzmekte idi. Bana son mektubunu yazdıktan on dört gün sonra, ben cevap yazmağa hazırlandığım sırada... Atsız artık yoktu.