Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

“HİTLER ÖLMEDİ, YERİNE BENZERİ GEÇİRİLDİ” EFSANESİ
Hitler’in ölmediği, onun yerine bir benzerinin intihar etmiş gibi gösterildiği rivayeti uzun zaman zihinleri meşgul etmiştir. Ancak, Amerikan ve İngiliz istihbarat subayları tarafından yapılan soruşturmalar sonunda bu rivâyetlerin asılsız olduğu, Hitler’in öldüğü anlaşılmıştır. Hitler’in en yakınında bulunan kişiler, hem de en son anlarında, en yakınında bulunan kişiler bu soruşturmalara tâbi tutulmuştur. Bu insanlar, birbirinden habersiz ve tamamen ayrı olarak sorguya çekilmişlerdir. Amerikalı Araştırmacı Yazar William Shirer: “Başlangıcından Düşüşüne Kadar III. Reich” adlı eserinde “Hitler’in kemikleri bulunamadı.” diye yazmaktadır. Hitler’in şoförü Kempka da o sorgulardan birinde yanık kemiklerin Rus bombaları tarafından dağılıp kaybedildiğini söylemiştir. Alman milleti milyonlarca insanını Hitler’le birlikte sürüklendiği bu macerada yitirmiş, bedelini çok pahalıya ödemiştir. Ancak şu var ki, İkinci Dünya Savaşı sonrasında bütün dünyayı ilgilendiren konu bu değildi. Milyonlarca insanın mahvolmasına neden olan bir tek kişinin akıbeti akıllarda soru işareti bırakıyordu: “Hitler öldü mü, yoksa sağ mı? “ Hitler’in biyografisini yazan İngiliz tarihçi Alan Bullock bazı sonuçlara varmıştır; eserin bir yerinde şöyle demektedir: “Hitler ile Eva’nın kalıntıları, Ruslar’ın durmak bilmeyen bombalamaları sonunda, öteki cesetlerin kalıntıları ile karışmış olabilir. Zira en şiddetli bombalama bile, bir insan vücudundan hiçbir iz bırakmayacak derecede etkili olmaz; mutlaka geride bir şeyler kalır. Hitler ile Eva’nın naaşları yan yana Şanselöri bahçesine gömülmüştü ve Şanselöri 2 Mayıs’ta işgal edilinceye kadar aralıksız bombalandı. Neticede, Hitler’in ölümünü reddetmeye imkân vermeyecek şekilde ispatlayan bir delil mevcut değildir.” Şimdi, bu düşünceyi kuvvetlendirme niteliğinde olarak kullanılan başka bir tarihi olaya çevirelim dikkatlerimizi: “26 Mayıs 1945, Mareşal Joseph Stalin Moskova’da Kremlin sarayında Harry Hopkins’i kabul ediyor. Hopkins, Amerika Cumhurbaşkanı Franklin D. Roosevelt’in özel temsilcisidir. Hitler’in meşhur ve mükellef sığınağı, daima Almanca adı ile anılan “Bunker”ini Rus orduları üç hafta önce işgal etmiş. Savaş, Japonya cephesinde, Pasifik Denizi’nde devam ediyor, Avrupa, sessizliğe doğru yöneliyor. Söz, yavaş yavaş Hitler’e doğru kayıyor.. Stalin, muhatabını hayret içinde bırakan şu hükmü veriyor: “Bormann, Göbbels, Hitler, belki de Krebs, kaçtılar, saklanıyorlar.” Stalin ile Hopkins on bir gün sonra tekrar görüşeceklerdir. Rusya diktatörü, önceki sözlerini teyit ediyor ve Hitler’in sağ bulunduğundan emin olduğunu söylüyor. 16 Temmuz 1945’de Stalin, Potsdam Konferansı’ndadır. Birleşik Amerika Dış İşleri Bakanı James Byrnes’e aynı sözleri tekrarlarcasına, Hitler’in sağ olduğuna inandığını hatta belki İspanya’da, belki Arjantin’de bulunduğunu ifade ediyor. Bunlar Stalin’in şahsi zan veya kanaatleri midir? Stalin, her sözünü tartarak söyleyen bir liderdir. Üstelik en kuvvetli istihbarat teşkilâtına sahiptir. Byrnes, sonraları şöyle yazmıştır: “Stalin, Hitler konusunda, daha önce Hopkins’e söylediklerini tekrarladı. Führer’in kaçıp bir yerde saklandığı fikrindeydi. Hatta Sovyetler tarafından yapılan ısrarlı ve dikkatli araştırmaların hiçbir sonuç vermediğini tekrarladı. Hitler’in ne kalıntıları bulunabilmiş, ne de öldüğü ispat olunabilmiş.” Şimdi bir de 1945 yılının 9 Haziran’ında, Berlin’de, Mareşal Jukov’un basın toplantısını hatırlayalım. Jukov şöyle konuşmuştur: “Durum karışıktır. Mesele üzerindeki esrar henüz kalkmamıştır. Hitler’in naaşını teşhis edemedik. Akıbeti hakkında kesin olarak hiçbir şey diyemem. Pist çok müsaitti; belki de son anlarda, Berlin’den havalanıp gitmiştir. “ Mareşal Jukov’dan sonra, aynı basın konferansında Albay Berzarin konuşmuştur. Berlin kumandanlığına getirilen, bir de generallik yetkisi taşıyan Berzarin, ağzı açık dinleyen yüzlerce gazeteciye: “Hitler’in öldüğünü teyit edemeyiz. Gerçi, birçok ceset bulduk. Bunlar içinde Hitler’in cesedi bulunabilir. Ama kesin olarak hiçbir şey söyleyemeyiz. Benim kanaatimce Hitler, Franco’ya sığınmıştır.” diyordu. İşte bütün bu beyanlardır ki, gerçekleri bir sis perdesinin ardına gizlemiş, her şeyi çok belirsiz bir hale sokmuş, elde maddî delil de bulunmayınca bunlardan “Hitler Muamması” doğmuştur. Durumu daha da karıştıran, bundan sonraki gelişigüzel iddialardır. Birçok gazete ve dergi, esrarengiz bir denizaltından bahsetmeye başlamıştır. Güya böyle bir denizaltı, Führer’i Arjantin’e kaçırmıştır. Bütün bu rivâyetler, özellikle Ruslar’ın, yani Stalin’in, Jukov’un ve Berlin Kumandanı’nın beyanlarıyla doğmuştur. Hatta, Avrupa müttefik orduları Başkumandanı General Eisenhower bile Berlin’in düşmesinden sonrasında Hitler’in öldüğüne inandığı halde, birdenbire Jukov’un basın toplantısına dayanarak, bu kanaatini terketmiştir. Bunu, Eisenhower, “Times” gazetesine verdiği bir demeçte belirtmiştir. Aradan birkaç ay geçecek, 1945 sonbaharında, yine Eisenhower, İngiliz gazetecilerine, Hitler’in sağ olduğunu sandığını söyleyecektir. İngiliz hükümeti, aynı senenin sonlarında bu konuda araştırma açmıştır. Araştırma görevi bir profesöre verilmiştir. Profesör, askerî istihbarat teşkilâtı üyelerindendir. Adı H. R. Trevor Roper’dir. İngilizler’in bu araştırmayı başlatmaları sebepsiz değildir. Çünkü savaş kazanıldıktan sonra Sovyetlerle gerginlikler başgöstermiştir. Öyle bir durum doğmuştur ki, günün birinde, 1945 Eylül’ünde Ruslar, İngilizleri, Hitler ve Eva Braun’u İngiliz işgal bölgesinde, Berlin’de saklamakla itham etmişlerdir. İngiliz hükümeti serinkanlılığını bozmamış, fakat böyle bir araştırmaya hak kazanmıştır. Profesör Trevor Roper derhal işe koyulmuş ve meşhur “Führerbunker” de, yani Führer Sığınağı’nda bulunmuş olanları sorguya çekmiştir. Sonuç, Hitler’in öldüğü neticesinde yoğunlaşmıştır. Ama ortaya net bir sonuç çıkmamıştır. Madalyonun diğer yüzü de vardır: Stalin de, Jukov da, Barzanin de Hitler’in öldüğünü pekâlâ biliyor fakat maksatlı olarak öyle konuşuyorlardı. Sovyetler’in İngilizleri ithamı bile, bu manevranın icaplarından biridir. Bu iddia, zaman içerisinde hak kazanmıştır. Oysa Prof. Trevor Roper, soruşturmaları neticesinde, Hitler’in ölmüş bulunduğu kanaatiyle konuştuğu General Eisenhower’den “Gerçi Hitler’in yaşadığına inanmadığı, fakat Rus dostları onun hayatta olduğunu temin ettikleri” cevabını almıştı. Hitler’in ölümü meselesini inceleyen çeşitli tarihçi ve yakın tarih yazarları özellikle ve önemli şu olay üstünde durmuşlardır: Göbbels, karısı ile birlikte intihar etmiştir. Bundan önce altı çocuğunu öldürmüştür. Böyle bir felâkete, Hitler ölmese ya da ölüme gitmeseydi, ne Göbbels, ne de herhangi bir kimse cesaret edebilirdi. Hitler’in Blaschke adında bir dişçisi vardı. Dişçinin asistanları Fritz Echtmann ve Kate Heusemann, Mayıs 1945’te bir erkek çenesinin dişlerini incelemeye getirmişlerdir. Bunlar, Hitler’in dişlerini açıkça teşhis etmişlerdir. Cornelius Ryan “Son Savaş” adlı ünlü eserinde, Kate Heusemann ile Fritz Echtmann’ın 1963 yılında iki resim çizdiklerini belirtiyor. Bu resimlerde dişçiler, Ruslar’ın kendilerine gösterdikleri çenede Hitler’in dişlerini nasıl teşhis ettiklerini belirtmişlerdir ve sonradan yayınlanan belge ile resimler de, bu iki dişçinin gerçeğin ta kendisini ifade ettiklerini göstermiştir. Bunlardan başka, Hitler’in yaveri Guenshe ile şoförü Erich Kempka arasında 30 Nisan 1945 tarihinde yapılan bir telefon görüşmesi vardır. Kempka, yaptıklarını yazmış ve bırakmıştır. Başlık şöyledir: “Ben Hitler’i Yaktım.” Telefon görüşmesi şöyledir: Guensche şoföre hitap ediyor: - Mümkün olan süratle bana iki yüz litre benzin getir! - Niçin? Ne yapacaksınız? - Şimdi telefonda anlatamam sana. Ama en çabuk şekilde bana lâzım bu benzin. - Bende bir damla bile kalmadı. Tiergarten’e gidip, yere gömülü yedek benzinden temin etmeliyim. - Nasıl yaparsan yap. Yeter ki bana öğleden önce bu iki yüz litreyi getir. Kurtarma kapısı önüne koy. Kempka emre itaat eder. Bombardımanların harap ettiği arabaları araştırır, depolarında kalmış benzinleri toplar. Neticede güçlükle de olsa yüz seksen litre temin etmiştir. Öğle üzeri, Führer Sığınağı’na bu benzinle girer. Prof. Trevor Roper’in anlattığı “Führerbunker” yani Führer Sığınağı son derece ilginç bir yeraltı yapısıdır. Bu sığınak, on beş metrelik bir beton tabakası altındadır. Sığınağa inmek için otuz yedi basamağı inmek gerekir. İçinde küçük, pek de rahat olmayan on sekiz oda vardır. Bu odalara ortadaki bir koridordan gidilir. İçeride lavabolar, muhafız odaları, imdat telefonları ve motor odaları var. Orta koridor, bir nevi konferans salonu vazifesi görmektedir. Orada, her gün Hitler, kurmaylar toplantısına başkanlık ederdi. Sol tarafa bir kapı açılır ki, buradan içeriye girince üst üste altı oda vardır. Bu odalar Hitler ile Eva Braun’un özel dairelerini teşkil eder. Eva Braun için bir salon, bir yatak odası, bir banyo dairesi, bir tuvalet kabini vardır. Hitler ise bir yatak odası ile bir çalışma odasına sahiptir. Altıncı oda, bir çeşit bekleme odasıdır. Yine solda iki kapı vardır ki, birisi küçük bir oyun odasına açılır, öteki kapıdan ise, köpeğin odasına girilir. Oyun odası küçük toplantılara tahsis edilir. Köpek odasında, Führer’i korumakla görevli dedektifler oturur. Koridorun sağında doktorlara ait odalar, bir de hasta bakıcı odası vardır. Yine koridorun ucunda bir küçük bekleme yeri gardrop işini görür. Oradan ötede, dört beton kat inildikten sonra, şanselöri bahçesine çıkılır. Bu kapı kurtarma kapısıdır. Şimdi tekrar, madalyonun öbür yüzü dediğimiz “Hitler ölmüştür” sonucuna varan hususları incelemeye devam edelim: 1963 yılı 17 Nisan’ında, yani olaydan on sekiz yıl sonra, Profesör John Erikson ile Cornelius Ryan, Mareşal Vasil Şokoloski’ye şunu söyletmişlerdir: “Hitler ile Eva Barun’un cesetleri, Sovyet birlikleri tarafından mezarlarından çıkarılmışlardır.” Tarih Mayıs 1945. Bir sene sonra, yani 1964’te Mareşal Jukov -ki Hitler’in sığınağını ele geçiren birliğin kumandanıdır- savaş hatıralarını yayınlamıştır. Bu hatıralarda Jukov şöyle yazmıştır: “Sekizinci ordu birlikleri Şanselörinin avlusuna girdikleri zaman, dumanlar içinde bir halı görmüşlerdir. Bu halıda Hitler’in yanmış cesedi vardı.” Tarih 2 Mayıs 1945’dir. Bir de Almanlar’ın Der Spiegel gazetesinin muhabiri vardır; adı Erich Kuby. Bu muhabir, Sovyet Yarbayı Klimenko ile konuşmuştur. Klimenko, yüksek kumandanlık tarafından Adolf Hitler ile çevresindekileri aramaya memur edilen komando birliklerinin kumandanıdır. Klimenko, Hitler’in cesedini kendisinin bulduğunu söylemiştir. Belirttiği tarih ise 4 Mayıs 1945’tir. Bütün bu beyanlardan sonra ortaya çıkan şu oluyor: “Hitler, sığınağında 30 Nisan 1945’te ölmüştür. Naaşı kötü bir şekilde yakılmış, kül haline getirilmiş, bir bombanın açtığı çukurda mezar şekline konularak gömülmüştür. Mezar ve ceset, oraya az zaman sonra gelen Sovyet birliklerince bulunmuştur. Sovyetler’in adlî tabipleri tarafından yapılan otopsi sonunda, bu cesedin Hitler’e ait olduğu anlaşılmıştır.”
·
66 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.