Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Baskıyla Hidayet Yerine İlhâm Yoluyla Hidayet
"Şayet Allah isteseydi, hepinizi hidayete erdirirdi” (Nahl.9) Allahü Tealâ'nın bütün insanları iradesiz veya iradeleri zayıf olan diğer mahlükat gibi hidayetle yaratması pekalâ mümkündü. Fakat hikmeti ve kudretinin gereği bu değildi. Amacı ve hedefi; kendi isteği, dileği ve beğenisiyle iyi ile kötü ve doğru ile yanlış arasında tercih yapabilecek irade ve hürriyete sahip bir varlık yaratmaktı. Bu hürriyetin kullanılması için insana ilim ve bilgi kaynakları verildi, akıl ve zekâ bahşedildi, arzu ve irade gücü verildi, içinde ve dışında olan çeşitli güç ve eşyaya hükmetme kabiliyeti bağışlandı. Hem doğru, hem yanlış yolu seçmesine yardımcı ya da engel olabilecek bir takım tuzak ve mükâfatlar sağlandı. Doğuştan itibaren ona doğru yol gösterilmiş olsaydı veya başka bir deyimle, zorla dürüst bir kişi yapılmış olsaydı, yaratılan herşey anlamını kaybedecekti. Ayrıca, özgürlüğünü iyi kullanmasıyla bir insanın varabileceği en yüksek ve faziletli mevkiye varmak da mümkün olamayacaktı. Bundan dolayıdır ki, Allah (c.c.) insanın hidayeti için mecburi ve cebri yolu değil, ilhami hidayet, yani peygamberlerin telkiniyle seçilen yolu uygun gördü. Böylece, bir yandan insanın hürriyetine zarar gelmeden, onun sınavdan geçirebilmesi imkânı doğdu, öte yandan da, nasıl yaşaması ve inanması gerektiğini kendisine sunan ve yaşayan bir örnek olarak peygamberler gönderilmiş oldu.
Pınar YayınlarıKitabı okudu
·
35 görüntüleme
Tozlu Raflar okurunun profil resmi
Hayatta Hidayet Örneğine Duyulan İhtiyaç “0, yere yol gösteren alâmetler koymuştur ve insanlar yıldızlar vasıtasıyla da yollarını bulurlar." (Nahl; 16) Yani, Allahü Tealâ, dünyanın her tarafını aynı şekilde yaratmamıştır. Her bölgeye kendine mahsus bazı özellikler ve simgeler vermiştir. Bunlara farklı sıfatlar sağlamıştır. Bunun birçok faydalarından biri, insanın kendi yolunu ve gideceği yeri bulmakta güçlük çekmemesidir. Yoldaki işaretlerin önemi, çölde yolunu kaybetmiş bir insanın karşılaştığı güçlükler esnasında iyice anlaşılır. Burada insan her an yolunu bulamama tehlikesiyle karşı karşıyadır. Deniz yolculuğu sırasında yol işaretlerinin önemi bir kat daha artar, çünkü böyle bir durumda yol işaretini bulmak oldukça zordur. Ancak Rabbimiz çölde de denizde de bize yolgösterme kolaylığını sağlamıştır. Örneğin, yıldızlar, asırlardan beri insanların yollarını aydınlatmaktadırlar. Bu ayette, tevhid, rahmet ve ulühiyetten bahsedilirken risâlet yani peygamberliğe de kısaca atıfta bulunulmuştur. Bu noktada ister istemez bir soru aklımıza geliyor. İnsanın maddi hayatında yolunu bulabilmesi için bunca tedbirler almış ve imkânlar yaratmış olan bir Yaradan, insanı manevi alanda rehbersiz bırakacak kadar ilgisiz kalabilir mi? Bir kerre, maddi alanda uğranılan zarar, manevi alanda karşılaşılan zararın yanında çok küçük kalır. Üstelik, dağlarda yolumuzu açan, vadi ve yaylalarda yolumuzu bulmak için işaretler koyan, çölde, sahrada ve denizde bize yol göstermek için göklerde kandiller (yıldızlar) bulunduran Yüce Allah'ın ahlâki ve manevi kurtuluşumuz için bize yol göstermediğine, yol işaretleri koymadığına inanmak mümkün müdür? “Musa Firavun'a cevap verdi, Rabbimiz, herşeye yaratılışı verip, sonra ona yol gösteren'dir.” (Tâhâ; 50)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.