Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

336 syf.
9/10 puan verdi
Siyatik, Anna Karenina, Beethoven, melon şapka ve daha nicesi adına...
Belki de dünya, yüzyıllardır tekrar edilip duran ahmaklıkların yüzü suyu hürmetine dönüyordur ha? Bütün ahmaklıklarımızdan arınmamızın, dünyanın sonunu getirmesi işten bile değildir belki de... P.M. Yine ne yazacağımı bilmediğim, aynı zamanda çok şey de söylemek istediğim bir kitaba rast gelmiş bulundum. Benim için kötü bir durum değil, aksine, bu o kitaptan muhteşem bir haz duyduğumu ifade ediyor. Hani o kadar hayran olmasam bu satırların mükemmelliğine, yererken hiç de elimi korkak alıştırmaz, hemen her satırından kendime malzeme çıkarırdım. Ki bunu da iyi becerdiğimi biliyorum. Ama sabahtan beri doğru bir giriş yapma girişimlerim sonuçsuz kalınca, ben de kaderime razı gelip, söyleyemediklerimi neden söyleyemediğim çabasına giriştim. Neyse, azıcık kitaba eğilelim de yazdıklarımızın bir anlamı olsun değil mi ama? Tomas, Tereza, Sabina, Franz, Marie-Claude... Her biri aşkın farklı bir boyutu. Her biri, birbiriyle rastlantısal, alelade, kimi zaman planlı programlı, kimi zamansa kaderin cilvesi tadında bir araya gelen, birbiriyle alakasız ruhlar... Kimi bir araya gelişler, bir kutsal kitaptan alınan metne atfen gerçekleşmiş gibi, kiminin sebebi sadece ufak bir detaydan ibaret, kimininkiyse birçok önemsiz detayın zoraki toplamından mütevellit... Bir araya gelişler, birliktelikler, anlaşmazlıklar, fikir ayrılıkları, ayrı dünyalara ait oluşların farkında oluşlar, akabinde de ayrılıklar... İstemli veya istemsiz... Kimi zaman tekrar bir araya gelişlere gebe kopuşlar... Yazarın öyle güzel bir anlatımı var ki, her bir ana karakterini ve duygu durumlarını, tıpkı ana karakteri Tomas gibi bir cerrah edasıyla titizlikle kesip biçiyor, bütün duygusal açlıklarını, doygunluklarını, bunların kaynaklarını, geçmişlerinden tutup getirdikleriyle harmanlayarak bizlere kanlı canlı sunuyor. Özellikle ikili ilişkileri irdelerken, bizi her iki tarafın da penceresinden manzarayı seyretmeye davet ediyor. Ki bu çok önemlidir, zira iki kişinin hayatını masaya yatırıyorsanız, olaya ikisinin de gözünden bakabilmeniz elzemdir. Öbür türlü, kimi dinliyorsanız ona hak vermeniz pek tabii mümkün. Roman, akışı itibariyle karakter bazlı bir roman. Yani öyle olaydan olaya sürüklendiğimiz veya ne bileyim, dekorun tadına vardığımız bir roman değil. En azından benim bakış açım bu yönde. Ayrıca, her ne kadar romanı, geçtiği dönem ve siyasi koşullardan bağımsız değerlendirmek mümkün olmasa da, ben kitabın bu taraflarından çok, karakter psikolojilerine ve aşk dediğimiz kısmına odaklanarak okumaya özen gösterdim. Geri kalan kısmı zaten biraz, "tarih tekerrürden ibaret" kalıbına uygun. Bu kısımları okurken zaten, "ne kadar da günümüze benziyor" diyerek altını çizeceğiniz birçok anekdot bulacaksınız. Karakter işlemelerinin ve yaşananların arasına, yazarın serpiştirdiği detaylar ise muazzam. Tespitler, tarihsel, mitsel detaylar, gözlemler, kafamıza vura vura ayıktıran, ya da öldüren paragraflar... İyi ki ne yazacağımı bilmiyorum demişim, neyse... Okuyunuz efenim, pişman olmazsınız. Kundera ile ilk yolculuktu, son olmayacağını temenni ediyorum, umarım da olmaz... Bu yolculuktan geriye kalanlar da, Tanrı'nın Cennetini Yeryüzünde İsteyen, Uzun Dolaşmalardan Sonra Dönen, "Es muss sein!" diyen bir avuç ruh oldu biz okurlara...
Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği
Varolmanın Dayanılmaz HafifliğiMilan Kundera · Can Yayınları · 201910,4bin okunma
·
480 görüntüleme
Canaokumalar okurunun profil resmi
Kaleminize sağlık, ivedilikle listemize alındı öyleyse🙂
Post Mortem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.