Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bilim tapınağında birçok konak vardır, orada oturanlar da, onları oraya getiren güdüler de çeşit çeşittir. Birçoğu bilime, üstün entelektüel güçlerinin keyini çıkarmak için gelirler; parlak deneyimler ve ihtiraslarına doyum aradıkları, kendilerine özel bir spor gözüyle bakarlar bilime. Başka birçok kişi ise beyinlerinin ürünlerini salt faydacı amaçlarla bu altara sunmak için gelirler bu tapınağa. Tanrı’nın bir meleği gelip de bu iki kategoriye ait kişileri dışarı atsaydı tapınak büyük ölçüde boşalır, ama gene de içerde bugünden ve geçmişten bazı adamlar kalırdı... Orada kovduğumuz tiplerden başka tip olmasaydı, içinde sürüngenlerden başka bir şey bulunmayan bir orman olmayacağı gibi, tapınak diye bir şey de olmazdı... Meleğin onayladığı kişilerse... biraz garip, iletişimsiz, gerçekte birbirlerine, kovulanlardan daha az benzeyen, yalnız tiplerdir. Onları bu tapınağa getiren şeyin ne olduğu sorusuna... bir tek yanıt verilemez... günlük yaşamın acı veren kabalığından ve umutsuz kasvetinden, kendi değişken arzularının prangasından kaçmak. İyi huylu bir insan, kendisini hapseden gürültülü çevreden, gözlerin hâlâ temiz kalmış hava içinde özgürce gezindiği ve sonsuza dek kalmak üzere oluşmuş biçimleri sevecenlikle izlediği yüksek dağların sessizliğine kaçmayı özler. Bu pasaj, Albert Einstein adlı genç bir Alman bilimadamının 1918’de yaptığı bir konuşmadan alınmıştı.
Sayfa 155 - AyrıntıKitabı okuyacak
·
71 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.