Hayranlığıma hayranlık kattıran adam, üstat Sezai Karakoç. Kitaplarını okumak her defasında farklı hissettiriyor bana. İncilerin dizilip zarif ve güzel bir kolye yapılması gibi kelimeleri adeta dizmiş şair. Etkileyici, manevi aşkla yazılan birbirinden güzel ve derin hislere boğan bir eser...
Hızır'ın dilinden dünya tasvir ediliyor. Sezai Karakoç 40 gün boyunca deniz kenarında bir saatini ayırıp Hızır ile randevusundan doğan ve sonsuzluğa karşı haykırılan şiirler. İnsan adeta bir zaman yolculuğuna çıkmış gibi hissediyor. Çok güzel dizeler var.
Sezai Karakoç Hızırla Kırk Saat 2 adlı şiirinde modern kentlerin sevimsizliğini, insanların sevgisizliğini ortaya koyarken sadece şehrin atlarını sevimli bulur:
Bir kentten daha geçtim
Buğdayları yakıyorlardı
Yedikleri pirinçti
Birbirlerine açılan borular gibi üfürüyorlardı
Sonra birbirlerinden borular gibi çıkıyorlardı
Pirinçler gibi çoğalıyorlardı
Atlarını yalnız atlarını cana yakın buldum
Öpüp çıkıp gittim yelelerini
İyi ki tanıdım seni, iyi ki geçtin bu dünyadan...
Kabrin nur, mekanın cennet olsun üstat.