Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

712 syf.
9/10 puan verdi
Sanat eserleri ve sanatçılarla kurulan bağ, sanatçının hayatının ve iç dünyasının bir yansıması olarak sanat ve sanatın ölümsüzlük ve zamanla ilişkisi üzerine çok güzel bir roman Sahipler. 1986 yılında, İngiliz Edebiyatı bölümünde doktora yapmış bir araştırmacı, tezinin konusu şairle ilgili okumalar yaparken söz konusu şairin daha önce keşfedilmemiş mektuplarına denk gelir. Mektuplarda yazılanların peşine düşünce, yavaş yavaş aralanan sır perdesiyle, çok sevdiği ve yıllarca şiirleri, metinleri üzerine çalıştığı şairin hayatıyla ilgili büyük bir sırrı keşfetmeye başlar. Şairin hayatının bu karanlıkta kalan bölümünü günlükler, mektuplar, anı defterleri gibi farklı kaynaklar aracılığıyla aydınlatmaya çalışan karakterle beraber de 1850’ler İngiltere’sine gideriz ve roman iki koldan devam eder. Byatt, bir yandan yirminci yüzyılın sonlarına doğru akademide yaşanan çekişmeler, hırs, rekabet konularına da temas eden bir hikâye aktarırken diğer yandan da on dokuzuncu yüzyılın ortasında kurgusal bir şairin gizemli ilişkiler ağının düğümlerini çözdüğü ikinci hikâyeyi, ilmek ilmek ördüğü detaylarla okurun önüne seriyor. Her iki hikâye de gerek dil gerekse atmosfer olarak geçtikleri dönemin ruhunu gayet başarılı şekilde yansıtıyor. Yine her iki dönemin de karakteristik özellikleri ve sorunları arka plan olarak çok güzel işleniyor. Yazarın özellikle on dokuzuncu yüzyıldaki bilim ve dinin değişen rollerini ele alışı ile mektup ve günlük gibi birkaç farklı türde ilerlettiği hikayede gizemin dozunu ayarlayarak detayları zekice serpiştirmesi çok hoşuma gitti. Dil, anlatım ve üslubu ustalıklı kullanımı ise hayran olunmayacak gibi değil: Hem bir karakteri diğerinden ayıran, ona has dil ve üslup kullanıp, hem de iki karakterin zamanla birbirinden etkilenmelerini dil ve üsluplarına yansıtmak gibi zor bir işi çok iyi kotarmış. Ama romanın esas meselesi daha da ilginç bana göre. Resim, şiir, mektup ya da kurgusal bir düzyazı, bir sanatçının ortaya çıkardığı sanat eseri onun dünyasını, hayatını ne kadar, nasıl yansıtabilir? Ya da tersten gidecek olursak bir sanat eserinden hareketle onu yaratan sanatçıyı çözümleyebilir miyiz? Öyleyse bunun ne kadarını yapmaya hakkımız var? Sanatçı olduğu için bir insanın elinden çıkan her şey tüm insanlığa mal olmuş bir sanat eseri sayılabilir mi yoksa onun da her insan gibi özel alanı, saygı duyulması gereken mahrem bölgesi olmalı mıdır? Çok hayran olduğu, belki hayatını eserlerine vakfettiği, bu nedenle artık kendini özdeşleştirdiği bir sanatçı için kim bu mahrem alana girmemeye ne kadar karşı koyabilir? Daha doğrusu böyle bir mahremi nasıl idrak eder, edebilir mi? Peki sanatçının özel hayatındaki kimliğiyle hemhal olmak insanı ona daha çok mu yaklaştırır yoksa aksine ondan uzaklaştırır mı? Tüm bunları muazzam irdelemiş Byatt. Okurun ilgisini ve merakını sürekli diri tutan, akıcı ve gerek detayları gerekse anlatımıyla güçlü bir kurgu çıkarmış ortaya. Çok keyif aldım.
Sahipler
SahiplerA. S. Byatt · Can Yayınları · 201622 okunma
·
1.356 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.