Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Radyo konuşması 3
Karşınızda Meclis'in kalender, kravatsız Milletvekili: Osman Yüksel Serdengeçti!... Bağrı yanık kardeşiniz, sizlere sesleniyor. Aziz kardeşlerim Yıllardır ve yıllardır bizden olmayanların yüzünden ağzımız yandı; yüreğimiz yandı, tabanımızın altı yandı; başımız yandı. Yandık gittik kül olduk... Hep onlara kul olduk. Aslı olduk, Kerem olduk. Sıtma olduk, verem olduk. Çemen olduk, Yemen olduk, Fîzan olduk, ozan olduk, Kore olduk, yara olduk. Yıllardır ve yıllardır, onlar yediler, biz baktık; onlar dediler biz dinledik. Onlar yaşadılar biz inledik. Onlar suyun öte tarafından geldiler... "Bu vatanı biz kurtardık; bu milleti biz yarattık" dediler. Yaradan'a sığındık; sustuk. Bizi susturdular! Fakat artık susmayacağız. Konuşuyoruz, konuşacağız. Millî Hareket başlamıştır. Aziz kardeşlerim Bağrı yanık Anadolu çocukları! Biz senin derdinle dertlendik, davanla davalandık; sevdanla sevdalandık. Bizi dinle, daha doğrusu kendini dinle. Ey Anadolu'nun bin yıllık sahibi: Türk milleti! Kendine dön!.. Kardeşlerim: 1071 Malazgirt'ten bu yana, biz bu topraklar için kaç nesli birden harcamışız. Milyonlarca şehidin kefensiz yattığı bu toprakları bugün, yabancılara peşkeş çekenler var: Siyaset yoluyla çekenler var. Ticaret yoluyla, riyaset ihtirasıyla çekenler var. Turizm perdesi arkasında düşmanlarımıza bu topraklar üzerinde tarihî haklar hazırlayanlar var. Gün geçmez ki, turizm sevdalıları, vatan topraklarının altından, yabancı eski bir devrin kalıntılarını çıkarmasınlar ve bu kalıntılara bir nevi kutsiyet izafe etmesinler!.. İzmir'de Efes'te, bir "Meryem Ana" efsanesi uydurdular. Orasını Hristiyanlığın mukaddes yerlerinden biri hâline getirdiler. Meryem Ana'dan sonra ortaya Noel Baba çıktı. Antalya'da. (Noel Baba benim hemşehrim imiş de haberim yok!..) Antalya'yı Antakya takip ediyor. Antakya'daki kiliseler onarılıyor. Yabancılar bunu bizim turizm damarımıza basarak yaptırıyorlar. Bizim paramızla, bizim emeğimizle... Bu aziz vatanı, bir eski Roma, bir eski Bizans ülkesi hâline getirmek istiyorlar. Bir gün gelecek diyecekler ki "Ey barbar Türkler, siz bu topraklara sonradan geldiniz. Bakın bizim anamız da burada, babamız da... Siz kim oluyorsunuz?" Kardeşlerim: Böyle bir gün gelebilir. Allah etmesin, böyle şeyler olabilir. Biz kendi ellerimizle yabancılara tarihî haklar hazırlıyor, Makaryos'un iddialarını teyit ediyoruz. Kardeşlerim A.P. iktidarı bütün ısrarlarımıza rağmen, Fethin, Fatih'in mabedi Ayasofya'yı ibadete açmadı. Papa'yı, devlet adamlarımız İstanbul'a kadar giderek karşıladılar. Papa cenapları, lâik Türkiye'nin devlet adamlarıyla birlikte Ayasofya'ya girdi. İstavroz çıkardı; dua etti. Buna mukabil Ayasofya'da iki rekât namaz kılan, imanlı üniversite gençleri karakollara götürüldüler. Eski Yunan'ı, Roma'yı, Bizans'ı yalnız eserleriyle değil, âdet ve an'aneleriyle yaşatmaya çalışıyoruz... Esir pazarları kuruyor, kızlarımızı soyarak, bu pazarlarda teşhir ediyor, turistlere satıyoruz!... Bütün bunlar A.P. iktidarı zamanında olan işler... Diğer taraftan, modernlik perdesi arkasında, Batının ne kadar müzahrefâtı varsa, memlekete soktuk. Moda adı altında, bu giyiniş, düşünüş, yaşayış tarzı bizi bizden, Türklüğümüzden, Müslümanlığımızdan uzaklaştırmış, yeni Türk nesillerini -bilhassa aydınlarımızı- dejenere etmiştir. Büyük şehirlerde görüyorsunuz: Uzun saçlı oğlanlar. Kısa etekli, mini etekli kızlar, kadınlar. Şakaklarından ağızlarının içine girercesine bırakılıvermiş favoriler. Kafedanslarda, kafeteryalarda kafa çeken, dans eden genç çocuklar, orta okul kızları.. Bir tarafta Amerika, diğer tarafta Rusya, Çin-Maçin... Mao hayranlığı. "Moskova'dan Sevgilerle" isimli filmler. Yabancı, zararlı neşriyat... Fuhşiyat... Türk düşmanlığı, tarih, mukaddesat düşmanlığı. Bütün bu rezaletlere "Dur" diyecek, kuvvetli, kudretli bir ses lâzım... İşte bu "Milliyetçi Hareket"in sesidir. Millî hareketçiler diyor ki: Ey Türk kendine gel, Kendine dön!.. Vaktiyle Çanakkale'yi topla tüfekle geçemeyen kuvvetler, şimdi başka kanallardan kolayca geçmesini bildiler. Türkiyemiz bir uçtan bir uca, yabancı zevklerin, yabancı eserlerin, yabancı fikirlerin bir panayırı hâline gelmiştir. Biz buna kültür emperyalizmi diyoruz. Kültür emperyalizmi, siyasî askerî emperyalizmden daha tehlikelidir. Çünkü milletler topla, tüfekle, zorla yok edilemezler. Fakat, yabancı ideolojilerin, yabancı zevklerin propagandası içinde kendilerini kaybeder, erir giderler. İşte Milliyetçi Hareket, bu zaruretten doğmuştur. Mehmetçik, nasıl vatan sınırlarını askerî, siyasî emperyalistlere karşı müdafaa ediyorsa, bizler, Milliyetçi Hareket'in imanlı askerleri, milli kültür sınırlarımıza dikilerek, bizden olmayan her şeyi, bizim olan bu topraklara sokmayacağız... Sokulmuş olanları da sınır dışı edeceğiz. Türkiye'yi yeni baştan, Türk için, Türk'e göre kuracağız. Kardeşlerim Milliyetçi Hareket Partisi arı-duru-diri, tertemiz bir partidir. Bizim içimizde tek mason, tek komünist ve tek siyonist yoktur. Biz bütün, "ist" lerden, "pist"lerden uzağız. Onun içindir ki, Milliyetçi Hareket doğduğu günden itibaren birçok düşmanlıkları üzerine çekmiştir. A.P. yöneticileri, diğer partileri bırakmış bizimle uğraşıyorlar. Milliyetçi Hareket'in imanlı, namuslu, vatansever liderine katil, cani, hırsız diyorlar... Türk milleti huzurunda bunları ispata davet ediyorum: Eğer bunlar bu iddialarını ispat edemezlerse, dünyanın en alçak, en rezil, en deni insanlarıdır. Şimdilik şu kadarını söyleyelim ki; Alparslan ve arkadaşları, ihtilale girmemiş olsalardı, iktidar aşırı solun elinde idi... Süleyman Demirel, Başbakanlığı rüyasında bile göremeyecekti.. Sarı zarfı elden ele dolaştıranlara deriz ki: İhtilal den hemen sonra kurulan koalisyon hükümetinin başı İnönü idi. Alparslan Türkeş böyle bir şey yapmış olsaydı, İnönü bunun hesabını Türkeş'ten sorar mıydı, sormaz mıydı? Bu hususu Türk milletinin yüksek takdirine bırakıyorum. Onlar ne derlerse desinler kervan yürüyecektir. A.P.li kardeşlerimizi bu mason ekibinin elinden kurtaracağız. Onların korktuğu başına gelecektir. Daha şimdiden Müslüman Türk halkı bu akıncı partiye akın etmektedir. Biz Müslüman Türk'ün öz nizamını kuracağız. Süleyman Bey artık milleti aldatamayacaktır. Seçimlerde hocalarla bir olan Süleyman Demirel, seçimlerden sonra localarla iş birliği yapıyor. Yalandan arada sırada bir namaz kılıyor. Falan yerde falan zaman namaz kılacagi en az bir hafta evvel, dindar çevrelere yayılır, fabrika temeli atılacakmış gibi hazırlıklara başlanır. Hazreti Süleyman da âlâyıvâlâ ile namazını kılar, borcunu eda eder. Bunlar resmi politik namazlardır. Müslüman ge çinen, kıratın arpalığından yemlenen, çimlenen din-iman bezirganı, Cennet-Cehennem komisyoncusu bir takım dergi ve gazetelerde de Başbakanın bir secdesini bine çıkarır ve onbinlerce lira alır. Bunlar bir taraftan Yahudilere-siyonistlere, masonlara ateş püskürürler, söverler, sonra da tutar hemen hepsi mason olan yeminlilerin başı Demirel'i överler. O Süleyman ki, dini bütün bir Müslüman olan, Müslüman Anadolu esnafının oylarıyla Odalar Birliği Başkanlığına gelen zatı, zorla kapıları kırıp kolundan tutarak attırmış, yerine, seçilmeyen bir masonu oturtmuştur. Böylece sandıktan çıkan bir zata, kasadan çıkan, Yahudi kasasından çıkan zatı tercih etmiştir. Esasen Süleyman Demirel'i genel başkanlığa getiren de yine aynı kuvvettir. İki gün içinde meçhul bir adam malûm olmuş, Türkiye'nin en büyük partisinin başına geçmiş oturmuştur. Kıratın yuları kimin elindedir, Demirel'i kimler idare ediyor? Bu hâdise bunu iyice göstermiştir. Şimdi başka bir Bakanlık koltuğunda oturan ve bir kulüp çalıştıran, bir zamanlar Diyanet İşlerini tedvire memur bir vekil, Diyanet İşleri Reisi'ni tıpkı Demirel'in Odalar Birliği Başkanı'na yaptığı gibi kolundan tutup atmış, sonra da gazetelere şöyle bir beyanat vermiştir: "Bizim nazarımızda bir Diyanet İşleri Reisi ile alelâde bir tapu memurunun hiçbir farkı yoktur." Aynı zat Meclis'te yaptığı bir konuşmada "Bizim lâiklik anlayışımız tıpkı Halk Partisi'nin laiklik anlayışı gibidir. Aramızda hiçbir fark yoktur" Bunları yapan, yaptıran kimdir, kimlerdir? Seçim sandığından çıkan Demirel Süleyman mı, hapishaneden çıkan berbat Süleyman mı? Ehvenişer fetvacıları, din simsarları buna ne buyurur? Milliyetçi Hareket'in başını ve onun dava arkadaşlarını halka dinsiz gibi gösterip A.P.ye oy toplayan bu toplayıcılar, çerçiler, acaba milletin bu hâdiseleri unuttuğunu mu sanıyorlar? Bu tek yüzlü hakikate iki yüzlü parayı tercih edenler, bu kiralık kalemler, bu satılmış vicdanlar, Müslüman Türk milletinin tek ümidi olan, sinesinde bütün mücahitleri toplayan bir iman ocağına, davası yolunda çarmıhlara gerilmiş, zincirlere vurulmuş, kollarında kelepçeler şehirlerden şehirlere sürülmüş bu inanmış adamlara çamur atmaktan utanmazlar mı? Türkiye'de azan, azıtan komünistleri yerle yeksan edecek tek kuvvete, Milliyetçi Hareket'e, onun imanlı gençliğine "Türkeş'in piçleri" diye nasıl hitap ederler? O imanlı bağrı yanık Anadolu çocukları ki, bu yolda kanlarını akıtmışlar, oksijen çadırlarına dahi girmişlerdir. Nâmertlere karşı mertçe Allah yolunda, millet yolunda, vatan yolunda kendilerini feda eden bu gençlere karşı çıkmak, onları kötülemek, milliyetçilikle, Müslümanlıkla bu, nasıl bağdaşabilir? Kendilerine üstadın bir sözünü hatırlatırım: "Düşmanımın düşmanı benim dostumdur." Müşterek düşmana karşı bir ve beraber olacağımız yerde, bizi gazeteleriyle, çıkardıkları broşürlerle, yaydıkları alçakça dedikodularla yıpratma yolundadırlar. Bu yol Hak yolu, Allah yolu değildir. Milliyetçi Hareket'e karşı gelenler elbet bir gün helâk olacaklardır. Bunları, bu din simsarlarını Suudi Arabistan Kralı dahi kurtaramayacaktır. Aziz Türk milleti: Şimdiye kadar ne olduysa olmuştur. Çile dolmuştur. Vakit saat gelmiştir. Milliyetçi Hareket başlamıştır. Sen de ortaya atıl, Milliyetçi Hareket'e katıl. Oyunu rastgele verme... Sonra oy diye ağlarsın da son pişmanlık kâr etmez. Bir oydan ne çıkar deme... Her şey bire bağlı. Ona bağlı... O olmasa da biz olmalıyız... İşte anla, biz o yoldayız... Kardeşler: Seçim listelerinde bir sürü hayvanlar var. Sakın şaşma... Bu hayvanların altına düşme. Üç Hilal'li Fatih'in bayrağının altına gel... Damgayı oraya bas... Ambleminiz Hilal olsun. Vereceğiniz oylar helâl olsun. Kardeşlerim. Ekim 1969
Sayfa 70
·
164 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.