K*rdistan meselesinde düşmanın Türkiye'de iki ayağı vardı. Biri Diyarbakır'daki Şeyh Sait, diğeri İstanbul'daki Seyyid Abdülkadir. Kendisinin Hazreti Muhammed sülâlesinden geldiğini iddia eden bu şahıs aslen Vanlıydı ve o bölgede büyük etkisi vardı. Milli Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasını takiben kapatılmış olan, fakat aslında faaliyetini gizli gizli sürdüren K*rdistan Teali Cemiyetinin Başkanlığı'nı yapmıştı. Abdülhamit, Kürtleri elde bulundurmak için çeşitli ihsanlarla (iyiliklerle) Abdülkadir'i bir sadık bende haline getirmek istemiş, Ayan azalığına (üyeliğine) getirmişti. Abdülkadir, Damnat Ferit Paşa Hükümeti'nde de Şurayı Devlet Reisi (Danıştay Başkanı) olarak görev almıştı. Abdülhamit, Abdülkadir'e, devletin yüksek katlarına verdiği görevlerle sağladığı manevi kazançları, maddi kazançlarla da sağlamlaştırmayı unutmamış, zamanımda Emniyet Müdürlüğü'nün bulunduğu bina ile Nafız Nezareti (Bayındırlık Bakanlığı) Muhasebecisi Sadi Bey'in Caddebostan'da deniz kenarında ve çok geniş bir bahçe içindeki büyük köşkünü de ucuz fiyatla satın almasına yardım etmişti. Damat Ferit Paşa'nın, Amerika Cumhurbaşkanı Wilson'un "Giresun'un doğusundan başlayarak Erzincan'ın batı ve güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölü'nün kuzeyinden geçen bölgenin Ermenilere bırakılması teklifine yatkın bir tutum göstermesi" de "Bağımsız K*rdistan" hayalcilerinin ekmeklerine yağ sürüyordu. Böylece kendilerini "Ermenistan yerine Müslüman bir K*rdistan kurulmasını istiyoruz" şeklinde savunma imkânı buluyorlardı. Ama gayelerini gizlemek için başvurdukları bu gayretler lafta kalmaktan öteye gidemiyor, haince çabaları aklı başında bütün vatandaşlar tarafından biliniyordu.