Esasen görülüyor ki, yalnız kısmen hıristiyan feylesoflarla daha çok müslümanlık, klâsik spritualisme ve Kant gibiler, ölümden sonra ruhun bireysel karakterlerini muhafaza ederek devam edeceğine inanmanın her şeyden evvel ahlâksal disiplin ve tanrısal kudretin büyüklüğü namına uygun olacağını düşünmektedirler.
Diğer inananlardan bir kısmı, şekil değiştirmenin ebediliğini, bir kısmı da canlı bir ilke (prensip) nin devamını, veya bir şerefin ölmezliğini, tabiatın devamlılığını ve nihayet bir kısmı da evrensel ve mutlak varlığın bünyesine dönüşü müdafaa etmektedirler.
Bu suretle kabul edenler de reddedenlerden daha kuvvetli bir delile mâlik olmadıklarını ispat ettikleri gibi, bunun bir iman konusu olmaktan başka bir gerçekliği olmadığını da anlatmış olurlar.