Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

64 syf.
·
Puan vermedi
Kitabın sonsöz bölümünde Mythili G, Rao nun yazdığı bölümden daha iyi bir inceleme olamaz sanırım: Osamu Dazai'nin 1939'da yazdığı Öğrenci Kız - yaşı bilinmeyen bir öğrenci kızın ağzından anlatılan ince ve büyümüş de küçülmüş bir kısa roman - gösterişli ve dönemine göre kışkırtıcıydı. Aradan geçen yüz yıla yakın sürenin ardından kitabın ileri görüşlülüğü âdeta ürkütücü geliyor; bu kitapla ilgili neredeyse hiçbir şey eskimemiş gibi, özellikle de ergenliğe giden yolda bulunduğu yerde kusursuzca korunan anlatıcının kendisi. Okuldan eve yürürken kendini hâlâ anlamsız şarkılarla ve yaratıcı düşlerle eğlendirecek kadar genç olsa da çocukluğunun hızla sona erdiğinin farkında olacak kadar yetişkin. "Gitgide bir yetişkine dönüşen kendim hakkında elim kolum bağlı olduğu için üzgündüm," diyerek ifade ediyor durumu. Öğrenci Kız'ın tamamı bir gün içerisinde geçiyor ve anlatıcının, sabah mahmur gözlerini ilk açtığı andan itibaren günün duygusal iniş çıkışlarla dolu olacağı açıkça anlaşılıyor: “Sabahların utanması yoktur. Çeşit çeşit üzücü anı aklıma düşer, katlanılmaz bir hâl alır. Hiç sevmem, hiç hem de! Sabahları en çirkin hâlimleyimdir,” diye yakınıyor. Sabah düşünceleri bilhassa müphem. Öğrenci kız hayallere ve ani duygu değişimlerine düşkün, uçarı bir anlatıcı; iç dünyası büyük oranda hayal gücü ve dürtüleriyle yönetiliyor. Fakat başıboş düşüncelerinin bir sınırı var. Gün ilerlerken anlatıcı, dikkatini çevresindeki dünya ve kendisinin onun içindeki yeri üzerine daha ağır sorulara yöneltiyor. Burada Dazai'nin, döneminin kısıtlayıcı toplumsal kuralları ve beklentilerinin üzerine bir eleştiri sunma isteği netlik kazanıyor. Bu paragraflardaki eleştirisinin özgünlüğüne rağmen kitabın çağa uygunluğu da özellikle göze çarpıyor. Dazai'nin anlatıcısının en yoğun kurgularının çoğunluğu toplu taşımada vuku buluyor; toplu ulaşımın aşağılık saygısızlıklarının dürüst betimlemesinde Öğrenci Kız bilhassa zamanının ötesinde hissettiriyor. Anlatıcı otobüsteki yabancılara hayretle bakıyor ("Otobüste çirkin bir kadın gördüm.”) Onları yargılıyor ("Çok kirli, çok pis.”) Dünyaya karşı hissettiği sevecenliğinin itişip kakışan kalabalığın karşısında büzüşmesine tanık oluyor. “Belki toplu taşımayı kullanmamalıyım,” diye düşünüyor. Toplu taşıma kullanmak onu çocukluğunun sona erişiyle yüz yüze getiriyor (örneğin, oturmak için onunla yarışan diğer yolcular ona tıpkı bir yetişkine davranacakları gibi davranıyor) ve ona eşlik eden yolcuları incelerken ilham eksikliği hissediyor. Bu eleştiride ayırt etmesi zor olan, Dazai'nin kadınlara karşı tutumu. Anlatıcısı cinsiyeti üzerine düşünmemeyi tercih ediyor ve bunun yerine kendisini yaşamın doğası üzerine, kuşkusuz bir kadın ve (ergenlik çağına giden köşeyi dönerken) cinsiyetiyle birlikte gelen hususi zorluklarla yüzleşmeye yeni yeni başlıyor. Yaşamında kızlara özgü basit hazlar var -iç çamaşırlarına gizli gizli gül desenleri işliyor ve bir arkadaşıyla gizlice gidip saçlarını yaptırıyor - ancak masumiyeti çoktan büyük oranda sarsılmış durumda. Trende bakışlarını ve düşüncelerini kendine saklıyor. ("Ama içlerinden birine ufacık da olsa gülümsersem, sadece bu bile adamlardan birinin beni kendine eş olarak seçmesi ve benim zorla evlendirilmem anlamına gelebilir.”) Kaba bir grup işçi ona homurdanarak müstehcen şeyler söylediğinde kendi içine çekiliyor.“... neredeyse ağlayacaktım,” diyor. “Böyle önemsiz bir şeye üzülmemek için bir an önce güçlenmek ve daha saf olmak istedim.” Bu “saf olmama” düşüncesi anlatıcının birçok kez bahsettiği bir şey; sürekli tekrarlanan bir endişe kaynağı. “Kendim de bir kadın olduğumdan kadınların içindeki pisliği çok iyi biliyor ve dişlerimi gıcırdatacak kadar nefret ediyorum,” diyerek gözlem yapıyor bir noktada. Dazai genç anlatıcısının, bir kadın olmanın tabiatı gereği kirli bir şeyler içerdiği düşüncesini içselleştirmesini sağlayarak hatalı mı davranıyor? Anlamak zor. Kitaptaki diğer yetişkin kadınlar —anlatıcının annesi, öğretmeni ve ablası - vakur, ulaşılmaz ve bilinmez, yaşamdaki görevlerinin ciddiyeti içinde kaybolmuş durumdalar. Anlatıcının kadınlığın tabiatı üzerine vardığı yargılar samimiyetin değil, tahminlerinin bir sonucu. Öğrenci kızın örnek alacağı farklı bir birey varsa bile Dazai bunu hiçbir zaman başkahramanına -veya okura - göstermiyor. Öğrenci Kız, Çavdar Tarlasında Çocuklar ile karşılaştırılıyor ve bu ikisinin arasındaki paralellikler oldukça bariz. Öğrenci Kız'da dünyanın genç gözlemcisine göre, sakat köpeğinden (“Zavallılığına katlanamadığım için bilerek kötü davranıyorum,”) annesinin arkadaşlarına kadar neredeyse her şey iç karartıcı (kendisi “berbat” olduğunu söyleyebilir). Anlatıcının babası yeni ölmüş ve o bu kayıp üzerine yalnızca kısa bir süreliğine düşünse de yükü açıkça omuzlarında hissediyor. Öğrenci Kız, Çavdar Tarlasında Çocuklar'dan bir onyıldan fazla bir zaman önce yayımlanmıştı fakat ele aldığı konuların çoğu —ergenlik sıkıntıları, kültürel beklentilerin boğucu ağırlığı, yetişkinlerin güvenilmezliği, bireyselliğin otantik dışavurumunun zorluğu - son derece benzer. Öğrenci Kız'ın Çavdar Tarlasında Çocuklar'la keskince tezat oluşturduğu yer ise anlatıcısının ergenlik çağının kargaşasına nasıl tepki verdiği: Holden'ın görünüşte başkaldırdığı yerde Öğrenci Kız'ın anlatıcısı, iç monoloğunun dikte ettiklerine tamamen aykırı olmasına rağmen annesi, öğretmenleri ve arkadaşlarının beklediği senaryoya yakından bağlı kalıyor. Duyduğu sıkıntıları sessizce içinde yaşıyor. Bu uçurum, kısmen, anlatımındaki münasebetsiz —neredeyse endişe veren derecedeki öznefreti açıklıyor, Annesinin misafirlerine yemek servis ettiği, annesine masaj yaptığı ve çamaşırlarını yıkadığı bir gün saf olmaması ve utanç vericiliği üzerine düşünmeden edemiyor, “Ben kötü bir kızım,” diye ekliyor bir noktada, Onun ergenlik çağı sıkıntısının mübalağası, en azından kısmen birey ve toplum arasındaki daha büyük bir mücadelenin yerini tutuyor. “Kendi kişiliğim gibi olan bir şeyi gerçekten gizlice seviyorum, sevmeye devam etmek İstiyorum ama gerçekten kendime ait bir şey olarak somutlaştırmaya korkuyorum,” diyerek itiraf ediyor öğrenci kız. Dazai'nin anlatıcısı etrafındaki dünya üzerine şaşırtıcı derecede akıllıca gözlemler yapacak zekâya sahip fakat dünya ile arasındaki ilişki hakkındaki hisleri güvenilmez; bu hisler çılgınca bocalıyor ve öğrenci kız her iniş ve çıkışı bütünüyle ifade edecek yetenekten yoksun, Bu kopukluk Öğrenci Kız'ı bu kadar büyüleyici yapan şeyin bir parçası. Aynı zamanda anlatımın üzerine uğursuz bir gölge düşüren şeyin de bir parçası: Tıpkı anlatıcısı gibi Dazai de son derece hassas ve çelişkili bir gençti ancak ölüm üzerine düşler kurmaktan fazlasını yaptı. Dazai birçok sefer kendisini öldürme girişiminde bulundu ve Dazai'nin biyografisini dolduran çeşitli intihar girişimlerinin ışığında (nihayetinde Dazai hayatına son vermeyi başardı) genç anlatıcısının bunaltıci öznefretini yazarın kendi ruhundaki daha karanlık bir şeylerin bir itirafı olarak okumamak hayli zor. Öğrenci Kız'ı bu kadar etkili bir eser yapan, bu sosyal eleştiri, değişken düşler ve okurun zihninden uzaklaştıramadığı biyografik göndermelerin tuhaf bir birleşimi. “Giderek herkes gibi alelade biri oluyorsun,” diye belirtiyor bir noktada anlatıcının bir tanıdığı; görünüşe göre Öğrenci Kız'ın endişe yüklü anlatıcısı pek de cazip bir ahbap değil. Ergenlik dönemi ümitsizliğini betimleyen eserler üzerinde bilgili olan çağdaş okura öğrenci kızın iç dünyası da “alelade” görünebilir. Dazai'nin olduğu kadar çağının ötesinde olan Öğrenci Kız'ın endişeleri ve sallantılı duyguları yetmiş yıl sonra da oldukça tanıdık görünüyor. Ancak okuru şaşırtacak çok az çey olsa da hayran kalınacak pek çok şey içeriyor. Öğrenci Kız'ın başkahramanı beklenen bir başkaldırıda bulunmuyor; sessizce dışa vuramadığı duygu ve düşüncelerle boğuşuyor. “Beni bir daha görmeyeceksiniz,” diye alay ediyor anlatıcı kitabın son cümlesinde. Bu yaptığı, hakikatten daha uzak bir noktada olamayacak tek gözlem. 2012
Öğrenci Kız
Öğrenci KızOsamu Dazai · İthaki Yayınları · 20228,2bin okunma
·
1 artı 1'leme
·
154 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.