Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Francis'in evinde geçirdiğimiz hafta sonları en mutlu zamanlarımızdı. O sonbahar ağaçların renkleri hemen dönmüştü ama hava ekim ayının ortalarına kadar ılık kalmıştı; kır evindeyken vaktimizin çoğunu dışarıda geçiriyorduk. Arada sırada isteksizce yaptığımız tenis maçları dışında (topu kortun dışına fırlatınca uzun otları raketlerimizin ucuyla aralayarak oyalana oyalana kaybolan topu arardık) spora dair hiçbir şey yapmazdık; kır evinin havası çocukluğumdan bu yana hiç hissetmediğim o muhteşem atalet duygusunu uyandırıyordu içimde. Şimdi dönüp bakınca görüyorum ki orada olduğumuz zamanlarda neredeyse durmaksızın içiyorduk - öyle bir oturuşta içmezdik hiç, kahvaltıda Bloody Mary kadehlerini yudumlayarak başlayan içki saati yatana kadar sürerdi, yani o uyuşuk halimiz her şeyden çok bundan kaynaklanıyordu muhtemelen. Okumak için bahçeye bir kitap çıkarsam da neredeyse sandalyeme oturur oturmaz uyuyakalırdım, sandalla göle açıldığımda da çok geçmeden kürek çekmekten yorulur ve kendimi bütün öğleden sonra suyun üstünde sürüklenmeye bırakırdım. (Ah, o sandal! Bugün bile arada sırada, uyumakta güçlük çektiğimde kendimi kıçtaki tahtayı başıma yastık yapmış o sandalın içinde uyuklarken, sular usulca sandalın gövdesine çarpar ve huş ağacının göle sarkan sarı yaprakları yüzümü süpürüp geçerken hayal ederim.) Bazen biraz daha çaba gerektiren bir şeyler yapmaya kalkışırdık. Bir keresinde Francis, teyzesinin komodininde bir Beretta ve bir mermi kutusu bulduğunda kendimizi atış talimi yapmaya kaptırmış (yıllarca koşmak zorunda kaldığı yarışları hatırlatan silah sesiyle irkildiği için tazıyı mahzene kapatmak zorunda kalmıştık), çekiştire çekiştire avluya çıkardığımız hasır bir kahve sehpasının üstüne dizdiğimiz cam kavanozlara ateş edip durmuştuk. Ama gözleri uzağı hiç görmeyen Henry yanlışlıkla bir ördeği vurup öldürünce bu eğlence kısa sürede sona erdi. Bu olay onu çok sarsmıştı, silahı hemen bir kenara kaldırdı. Diğerleri kroket oynamayı severdi ama Bunny'yle ben bundan pek hoşlanmazdık; ikimiz de bu oyunu bir türlü kavrayamamıştık, ne zaman oynamaya kalkışsak topa golf oynarmış gibi vurup onu paramparça ediyorduk. Ara sıra kendimizi pikniğe gidecek kadar ayağa kalkmaya zorlardık. Başta her zaman çok hevesli olurduk, detaylı bir menü hazırlar, kendimize uzak ve ücra bir yer seçerdik ama her seferinde günü saktan pişmiş, uykulu ve biraz da sarhoş bir halde, piknik eşyalarını toplayıp eve giden o uzun yolu yürümeye üşenerek bitirirdik. Genelde bütün gün çimlerin üstünde uzanıp termosa doldurduğumuz martinilerimizi içer, karıncaların ipe dizilmiş siyah boncuklar gibi marş marş kirli pasta tabağına yürümelerini izlerdik, ta ki martinilerimiz bitip güneş batıncaya kadar; işte o zaman akşam yemeği için karanlıkta süklüm püklüm eve doğru yürümek zorunda kalırdık.
Sayfa 112Kitabı okudu
·
31 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.