Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Freud
_Söz ile Sihir eskiden aynı şeydi; sözlerin sihirli güçleri vardır. _Sevgi ve sinir doğru orantılıdır. _Aşk yoktur; libido vardır. Aşık insan deIidir. _Dünün mutsuz çocukları, bugünün psikopatlarıdır. _Hiçbir önerme, kendi kendisinin kanıtı olamaz. _Sanat, çocukluk tecrübelerinin büyüklüğe aktarılmasıdır. _Birbirimize ne kadar yakınlaşırsak yakınlaşalım en sonunda arada kapatılamaz bir boşluk kalacaktır. _Bir insan bir yere bakıyorsa orada ilgilendiği bir şey vardır. Bir insan bir yere hiç bakmıyorsa orada ilgilendiği bir şey kesinlikle vardır. _Garip değil mi? Ulaşamayacağın kadar yüksekte sandığın kişiler, aslında eğilemeyeceğin kadar alçaktadır. _Garip değil mi? İnsan kötü bir şey yapacağını hissettiği zaman, mutlaka vicdanını susturacak bir sebep bulur. Hoşa gitmeyen bir fikrin doğru olmadığını düşünmek insanın doğasında var. _Eğer üzerinizde saldırgan bir izlenim bırakıyorsam, bu sadece kendimi savunmak istediğim içindir. _Kendinizi kıyaslamak zorunda olduğunuz tek kişi, geçmişteki sizsiniz. _Fazla önemli olmayan bir karar verirken lehte ve aleyhte her şeyi gözden geçirmeyi faydalı bulmuşumdur. Ama eş ya da meslek seçimi gibi hayati konularda, karar bilinç dışından gelir. İçimizde bir yerlerden. Özel hayatımızın önemli kararlarında, sanırım, mizacımızın derinlerindeki ihtiyaçlara göre davranmak en iyisidir. _Travma, kendini hipnotize etme gibidir. Yetki travmadadır ve travmaya uğrayan kişinin farkında olmadan garip davranışlar sergilemeye başlamasına sebep olur. Charcot _Phocion (Atinalı devlet adamı) bir seferinde bir konuşmasını yaptıktan sonra alkışlandığı zaman arkadaşlarına dönüp sormuş: "Bu kadar aptalca ne söyledim ben? _Kelebek, aşk ve dönüşümün simgesidir; Kartal, özgürlük ve cesaretin; Köpek, karşılıksız aşk ve sadakatin; Kurt, disiplin ve ruhun özgürlüğünin. Puro ise bazen sadece bir puro değildir. Ağzınızdaki sigara başka anlamlara geliyor mu? Bir çeşit yetişkin emziği? Bir zamanlar aç veya kaygılı hissettiğinizde emdiğiniz anne memesi ya da bir penis? _İlkel insan hâlâ bizim çağdaşımızdır. Bize bıraktığı anıtlar ve araçlarla, sanatıyla, dinsel ve masalsı, efsanevi öyküleriyle. _Travmalar sadece kişinin yaşadığı tecrübeler değil, doğuştan var olan arkaik kalıntılardır. Hayvanlardaki içgüdülerin karşılığı, insanda ilkel mirastır. _İlkel insanların hükümdarlarına karşı aldıkları tavırda, ruh hastalıklarında her zaman görülen belirtiler vardır. _Öğrenme dürtüsü, üstün gelme gereksiniminin yücelmiş bir biçimidir. _3 Düşünce Sistemi: 1- Animistik. 2- Dinsel. 3- Bilimsel. İnsanlar arasında, bütün varlıkların kendileri gibi olduğunu düşünme ve her nesneye, alıştıkları içten bilinçli oldukları nitelikleri yükleme yolunda bir eğilim vardır. _Uygarlığın en önemli tarafı maddi servet değildir. Önemli olan, idealizme, bilim ve sanat yaratılarına olan katılımdır. Uygarlık becerisi, tekil insanların, kendilerine acı gelse de dürtülerden vazgeçmeye katlanmalarını gerektirir. Böylelikle kendi toplum karşıtı eğilimlerini aşacaklardır. _Kadınların nesne seçimi bakımından erkeklerden farklı olarak yaslanma tipini seçmedikleri için kadınların nesneleri kendileridir, erkeklerinki ise kendini besleyen kadınadır. Bu yüzden erkek saplantılı biçimde sevebilir lakin kadının ihtiyacı olan sevmek değil sevilmektir. _Histeri, bastırılan duyguların abartılı şekilde kendini göstermesidir. Toplumsal histeride ise toplu olarak aşırı tavırlar sergilenmesi halidir. _Hiç şüphesiz kader, seni hastalığından kurtarmayı benden daha kolay başaracaktır; ama senin histerik acılarını ikimizin ortak bir umutsuzluğuna dönüştürebilirsem, bu işten kazançlı çıktığına sen de kendini inandırabileceksin. _Biri beni dövdüğü zaman, ona karşı kendimi kolaylıkla savunabilirim; ancak, biri beni övdüğü zaman, ona karşı tamamen savunmasızım. _Goethe: İnsan soylu, iyi ve yararlı olsun. Kendisini yukarı doğru çok yükseltirse rüzgarlar oynar onunla. _Akıl bir buz dağı gibidir; % 70’i suyun altında olduğu halde yüzer. _Düşmanımızı alt etmenin zevkine onu küçük, aşağı, değersiz ya da gülünç kılmak suretiyle -ve hiçbir çaba harcamayan üçüncü şahsın da kahkahalarıyla buna tanıklık ettiği- dolambaçlı bir yol izleyerek ulaşmayı başarırız. _Özgürlük esprileri, espriler de özgürlükleri üretir. _Erkek çocuklarda saçma veya aptalca şeyler yapma eğilimi doğrudan doğruya anlamsızlıktan alınan hazdan kaynaklanmaktadır. _(Baskı ve yasaklar, arzuyu şiddetlendirir. Libidonun boşaltılamaması kaygıyı yaratır. Libidoyu boşaltmak için de bilinçli ve bilinçsiz değişik yollar vardır. Örneğin rüyalar, biriken enerjiyi açığa çıkararak insanı rahatlatır. Espriler de bastırılmış olan arzuların serbest bırakılmasından doğacak haz yaşantısının bir ilk evresi olarak da değerlendirilebilirler. Alkol, baskıyı azalttığı için, özellikle dinlerde yasaklanmıştır.) _Medeniyetin ilk şartı adalettir. Medeniyetin kurucusu ilk defa mızrak atmak yerine küfür kullanmış olan insandır. _Gebe kadın bazı hayvanların etini yemez çünkü korkaklık gibi özellikler çocuğa geçmesin. _Mutluluk dediğimiz şey, yoğun bir şekilde bastırılmış olan ihtiyaçların kısa süreliğine tatmin edilmesinden başka bir şey değildir. _Vicdan, içimizde alevlenen arzunun, dış dünya tarafından reddedildiğinin iç dünyamız tarafından algılanmasıdır. _Yaşamın amacı ölümdür. Kendini öldürme arzusu, daha derinde; başkalarını öldürme arzusunun projeksiyonudur. _En gülünç olanı da, insanların sizi eskisi gibi kullanamadığında, değiştiğinizi söylemeleri. _Gözü ve kulağı olan kişi hiçbir ölümlünün sır tutamayacağına kendini ikna edebilir. Dudakları sessiz kalsa, parmak uçları çıtlatır. _İş meselesi insanı ya köle ya da vezir yapacak konulardan biridir. İstemediğin bir işte çalışmanın acısı serçe parmağı çarpmaktan bile fenadır. Çünkü çarpmanın acısı birkaç dakika, sevmediğin bir işte çalışmanın acısı ömür boyu sürer. _Ensest, ırkı zayıflatma etmeni. (Ekzogami: Ensest yasağı. Endoğami: Ensest serbestliği) _Baba korkusu hayvanın ve ya başka bir şeyin üzerine kaydırılmıştır. Evindeyken sokaktaki köpeği gören çocuk ağlamaya, uslu duracağım ne olur bir şey yapma demeye yani baba korkusunu köpeğe aktarmıştır. Çocuk kitapta gördüğü eşekarısından çok korkar. Biz bu korkunun nedenini henüz çözemedik.(Jung arketip) _Ana baba çocuklarıyla genç kalır. Çocuklarının yaşamını yaşama yoluyla kendini onlarla bir sayar, onların heyecanlarını kendi heyecanı yapar. _Meissner: Freuda kendini yeni musa ile özdeşleştirmiştir. O artık yeni bir din ortaya koyan, halkını vaadedilmiş psikolojik özgürlüğe taşıyan bir mesihtir _Şarlatan hekim: Eğitimi olmadan psikanaliz yapan amatörlere denir. Konuşmaya dayalı terapi, kişinin duygusal semptomlarını ve kaygısını azaltıyor. Günah çıkarma işleminden başka bir şey değil. _Para, mutluluk getiremez çünkü mutluluk, çocukluk arzularının tatmin edilmesidir; para da bu arzuların nesnesi değildir. _Seviniyorsunuzdur; bununla birlikte, bir şey kazanmış olmayacaksınız, çünkü yaşayacağınız sıkıntı daha büyük. Fransız: Kötü bir şeyden kaçarken beterine düşmek. _Önyargıların bazen doğrulanabileceğini, bizi boşuna bir uğraşmadan kurtardıkları için yararlı kabul edildiklerini sezeriz. _Ket vurmak, bir şeyin gerçekleşmesine ya da yeni bir bilginin öğrenilmesine engel olmak demektir. Fikirlerin karıştırılması. Yanlış aktarım. 2’ye ayrılır. İleriye ket vurma - eski bilginin yeniyi bozması. Geri tam tersi. _Dil sürçmeleri 2’ye ayrılır; birincisi ‘ya aslında öyle demek istememiştim’ şeklinde kıvırmaya çalıştığımız; ‘ikincisi ise ‘yanılmalı edimler’ yani yanlışlıkla yaptım dediğimiz. _Zayıf ve duygusal kalbinin etrafına çelikten bir duvar ör, onları dinleme ve etrafındaki çürük kulübeyi yık yıldızlara uç. _Çalışmalarımızda bize acayip görünen bir durum tek başına karşımıza çıktı mı, bunda bir iş var deyip hemen birincisinden daha dikkat çekici ikinci bir acayipliği arayıp bulmaya ve birincisinin yanına koymaya çalışırız. _Ruh hekimlerine göre hç kimse sağlıklı ve sayrısal (patolojik) eylemleri aynı amansızlıkla egemenliği altında tutan yasalara boyun eğmenin kendisini utandıracağı kadar büyük değildir. _Tarih öncesinin tarihi geçmişi yansıtmaktan çok, içinde yaşanılan zamanın düşünce ve isteklerini dile getirmişti; tarih yazmaya nesnel bir bilip öğrenme tutkusuyla değil, çağın insanlarını etkilemek, onları özendirip teşvik ederek daha yüce bir aşamaya çıkarmak ya da yüzlerine bir ayna tutmak amacıyla girişilmişti. *_Kendimizi gerizekalılığın baştan çıkarmalarına kaptırmak için akıl, esaretinden kurtulacağımız bir düşman olur çıkar. Diplomalı hekime karşı şarlatanı ortaya çıkaran odur; eleştirmeyi uyutan, algıları yanıltan, hurafelere sahip çıkan odur. _Bir zaman gelecek ve bizler tüm ümitlerimizden tek tek vazgeçmek zorunda kalacağız. İşte o vakit anlayacağız ki bir zamanlar körü körüne bel bağladığımız ümitler, aslında hayatımıza daha fazla acı ve zorluk katan yanılsamalardan başka bir şey değil. _Bütün olgularda 2 karşıt etmenin aynı sürecin 2 ayrı yolunu oluşturacak şekilde birlikte etki gösterdiği doğrudur. İnsan bir şeyden haz alabilmek için o şeyin yokluğunu, ısdırabını tatmaya muhtaç; açlık gibi, soğuk gibi, yalnızlık gibi ama istenen bir kere ele geçti mi verdiği haz sönüp gidiyor. 2 dayatmanın çarpışmasından uyuşma sonucu başka oluşlar doğduğunu da bilirsiniz. _İnsanlık, bilimin elinden iki kez darbe yemiştir ve naif öz sevgisinin incinmesinin acısını yaşamak zorunda kalmıştır. Birincisi, dünyanın merkezi olmadığını, akıl almaz büyüklükte bir dünyalar sistemi içinde sadece bir nokta olduğunu anladığında; ikincisi, biyolojik araştırmalar özel yaratılmışlık ayrıcalığını elinden alıp soy kütüğünü hayvanlar alemine düşürdüğünde. _Hayat çok zordur; karşımıza bir sürü acı, hüsran ve imkansız vazifeler getirir. Yarıştırıcı çareler olmadan hayatın üstesinden gelemeyiz. bu çarelere üç örnek sayabiliriz: acımızı hafifletecek güçlü saptırmalar, acımızı geçirecek ikame mutluluklar ve acıya karşı bizi duyarsızlaştıracak uyuşturucu maddeler. İnsan hayatının anlamını ve değerini sorgulamaya başladığı anda hastalanır; çünkü ikisinin de nesnel bir varlığı yoktur. Bu soru tatmin edilmemiş bir libidonun, başka bir şey olduğunun itirafıdır ki bu da üzüntü ve depresyonla sonuçlanacak bir mayalanma sürecidir. Ah, hayat kolay değil! Benlik, kendi güçsüzlüğünü karşısında dehşete kapılır. Gerçek karşısında ürküntü, benüstü karşısında vicdan korkuları, İd karşısında nevrotik bunaltılar yaşar. ___ _Hızla birbirine bağlanan düşünceler kavrıyor beni. Geçmiş zamanlar içinden çekip götürüyor. _Ruhsal yaşamdaki her şey birbirine zincirleme bağlıdır ve bir bütünlük içindedir; yaşamımız, rüyalarımız, umutlarımız, çocukluk travmalarımız, canlılığın dölütsel başlangıcı, nöronların izlediği yol vs. _Freud, “bedeni henüz oluşmamış bir ruh gibi” boşlukta süzülerek, “kendi içindeki dış ülkede” analizlerini yaptığını söyler. _Freud’un derinlere nüfüz edip insanın ruhunu okuyan bakışlara sahipti. Freud eski yol göstericilerinin sihirli bakışlarını, Brücke’nin ölümü ortadan kaldıran korkunç mavi gözlerini, Charcot’ un hipnotize eden görsel güçlerini kendine mal etmişti. Freud, kahramanlarına tekinsiz bir görme gücü atfetmişti; rüyasında Brücke’yi yakıcı bakışları ölümü ortadan kaldıran biri olarak görmüştü. Charcot ise hipnotik gözleriyle adeta sihir yaparcasına histeri semptomlarını ortaya çıkarıp yok edebiliyordu. _Freud'un bazı yetenekleri: Her türlü duygusal yontuculuğa kapıları kapayan titiz ve sabırlı gözlem, devrimci nitelikteki radikalizmi, kesin nesnellik yanılgılarına karşı her türlü duygusallıktan uzak amansızlığa, zamanın beğenisi açısından «yakışıksız» ruhsal fenomenlere karşı saldırgan ilgi, en basit ruhsal dışavurumları bile incelenmeye değer bulan ayrıntı merakı, bir kez ele alınan konulardan uzun süre vazgeçmemeyi ve deneysel malzemeye daha sonra kuramsal yoldan yaklaşmadaki şaşmazlık, yufka yürekliliğe karşı alerji, ahlaksal gerçekçilik ve fatihlere özgü mizaç, bütün iç ve dış direnmelere karşı bulgulamaları üzerinde yılmak bilmeyen amansız ısrar, sağlam ve son derece verimli bir ruh, bir çalışma ekonomisiyle kimi kavram sistemlerini tümüyle temellendiren sarsma yeteneği ve beri yandan başka alanlardaki bir sürü geleneksel görüşü olduğu gibi bırakma gücü, en ince dışavurumca nüansları bile algılayabilen bir dil duyarlığı, gerekirciliğin(Determinizm, Neden-sonuç) varlığını sürdürdüğüne şaşmaz biçimde inanmak, yeteneklerinden birkaçıdır. ****** _Melankoli, sebepsiz yere hüzünlü bir tepkidir ve bir tür yastır. Melankolik kendine ıstırap vermekten bir tür zevk alır; kendisini acımasızca eleştirir, küçük düşürür. Melankoliye neden olan olaylar, aşağılanmışlık, küçümsenmişlik, görmezden gelinmişlik ya da hayal kırıklığına uğratılmışlıktır. Kendisi gibi aciz biriyle arkadaş, akraba ya da evli oldukları için insanlara merhametini sunar ama bu merhamet gerçekte onların kendisi gibi değersiz biriyle birlikte oldukları için suçlamadır. Utanç duymazlar çünkü kendileri hakkında söyledikleri onur kırıcı her şey, diplerde bir yerlerde, başka biri hakkında söylenmiştir. Böylesi değersiz insanlara yaraşır tevazu sergilemekten de uzaktırlar. Melankolik birinin, ezilmiş biriyle aynı biçimli davranışlar sergilememesi çarpıcıdır. Kendi benliğinin teşhiriyle tatmin bulur. Melankoliğin öz suçlamaları, bir başkasına daha uygundur ve bunların o nesneden hastanın kendi egosuna kaydırılmış olduklarını görüyoruz. Melankoli, benliği ele geçirir ve tüm enerjisini boşaltır, uyumasına izin vermez. İyileştirici işlev, tıpkı yasın, nesnenin ölü olduğunu ilan etmek ve yaşamaya devam etmeye ikna etmek suretiyle egoyu nesneden vazgeçmeye yöneltmesi gibi, müphemliğin her bir mücadelesi de nesneyi kötüleyerek libidonun nesneye yönelik saplantısını gevşetir. Gerçekliğe saygıdır günün kazananı. ___ _Totem: Kutsal sayılan herhangi bir şey. Tanrılar, putlar, uğur getiren eşyalar, dilekler, dua, kara kedi, 13 sayısı vs. totemdir. Olması istenen dileklerin, kutsal varlıklar aracılığıyla yerine gelmesi için totemler devreye sokulur. Totem yapabilmek için, şans getirdiğine inanılan bir sözün söylenmesi ya da hareketin yapılması gerekir. Sözlü totemler: Maçta 3 3 3 diye bağırmak totemdir. Bazı görüşlere göre saplantı bozukluğu rahatsızlığının belirtisidir. _Klan-boy totemi: Milleti bir arada tutan güçlü bir büyüdür. Bir hayvan, ağaç, insan olabilir. Ona dokunan, onun hakkında konuşan lanetlenir, cezalandırılır. İnsanlar totemin soyudur. _Kurban edilen hayvan eski totem hayvanıdır, yani ilkel tanrının kendisidir. Onun öldürülmesi ve yenmesiyle oymağın bireyleri de kutsanıyorlar ve tanrıyla benzerliklerini sağlıyorlardı. Büyünün sürmesi için yinelenmesi gerekir. Bir bedeviyle kurban etini yiyen artık onun kardeşi olmuştur. _Gebe kadın bazı hayvanların etini yemez korkaklık gibi özellikler çocuğa geçmesin. Ölenin ardından çocukların ruhunda yeniden doğduğu düşünülür ve aynı adlar verilir. _Kardeşler, totem olan babayı kurban edip yemeleri sonucu onun güçlerini de almışlardır. İnsanlığın belki de ilk bayramı olan totem kurban şöleni, bu cinayetin birçok şeyi, toplumsal örgütlenmeyi, ahlâk kurallarını ve dini başlatan bu unutulmaz olayın yinelenmesi ve anılması olmuştur. _Tabu: Kutsal ve dokunulmaz kabul edilen ilkel yasaklar. Tabular, önceki bir kuşağın daha sonraki bir kuşağa zorladığı kurallardır. Korku hazdan daha güçlü gelmektedir. Tabunun çiğnenmesi suçlunun kendisini de tabu yapar. Tabular elektrik kaynakları gibidirler ve çok bulaşıcıdırlar. Tabular şeytanların etkisine karşı duyulan korkulardadır. Tabulu olan şey şeytanlıdır. _Kral tabusu: Yöneticiler ülkelerini tılsımlarıyla korur. Devlet adamlarının korumalarla dolaşması tabudan kaynaklıdır. İlk krallar sadece yönetici değil, kutsallığı olan, ülkeyi koruyan insanlara şans ve huzur getiren kimselerdi. Eğer ülkede kaos, fakirlik, savaş varsa kralın kutsallığı sorgulanır ve bağlılık, dinsel saygı kesilir. Nefret ve aşağılamaya dönüşür. Kral utanç verici bir biçimde yerinden kovulur; canını kurtararak kaçabilirse şükretsin. Dün tanrı diye tapınılan kral, ertesi gün bir suçlu gibi öldürülebilir. Eğer kralları onların tanrısı ise, onların koruyucusu da olmalıdır. Kutsallığın yüküyle ezilen krallar, ilk rahip-krallığın bir ruhani, bir de cismani güce ayrılmasında bulur. Normal krallık bu şekilde, ruhani ise tabu olarak kalmaktadır. Halkın onlara verdiği tanrılaştırmalara karşın bilinç dışında yoğun bir nefret eğilimini yaşamakta olduğu görülür. İlkel insanların hükümdarlarına karşı aldıkları tavırda, ruh hastalıklarında her zaman görülen belirtiler vardır. Bu rahatsızlığa yakalanan hasta, başına gelen her yıkımın sorumluluğunu kolayca hükümdara yüklemek için, o kişinin gücünü erişilmeyecek derecelere yükseltir. Hükümdarlarına yağmura, güneşe, rüzgârlara egemen olma gücünü yükledikten sonra, iyi bir ürün bekledikleri halde doğanın kendilerini aldattığını görünce hükümdarı öldürerek hınçlarını alırlar. Çocuk baba ilişkisi tıpkı ilkel ile kral ilişkisi gibi, insan tanrı da örnektir. Ölenin ardından çocukların ruhunda yeniden doğduğu düşünülür ve aynı adlar verilir. ___ _Animatizm: Doğanın ruhlandırılması. Animistik evrede insan, tanrıdır; dinsel evrede tanrılara inanır; bilimsel evrede ise insan küçüklüğünü kabul etmiştir. Animistik evre narsizm, dinsel evre, aileye baş eğme evresi; bilimsel evreyse, gerçekliğe erişmek. Sanat, animizmden gelen bir sihirdir. Saf duyguyu düşünceleri yansıtır, sanatçı sihirbazdır. Animizm, sihri cinlere ve şeytanlara yüklemiştir ve bunlar insanın iç dünyasını yansıtır. İlkel insandaki hayal gücü olan sihir, tanrılar yaratırken, modern zamanda sanatçılar eserler yaratırlar. _Zihinde kurulan bir ilişkiyi gerçekte olan bir ilişki sanmak. Düşmanın bebeğini yapıp ona zarar verince düşmana da zarar vereceği düşüncesi. ___ _Erkek sadist, kadın mazoşisttir. Erkek, etkin; kadın ise edilgindir. Kadına en çok acı veren erkek, kadının efendisi olur. Erkek cinsellik hücresi etkindir, devingendir. Dişi hücrenin peşine düşer. Yumurtacık ise devinimsizdir, edilgindir. Erkek ele geçirmek istediği dişiyi hırsla kovalar, yakalar ve onun içine girer. Toplumsal kurallar kadını, saldırgan içgüdülerini içetıkmaya zorlamaktadır ki, yıkıcı eğilimleri erotikleştirmeyi başaran mazoşik eğilimler bundan ileri gelmektedir. _Sadizm, cinsel dürtünün saldırgan bileşenlerinin yoğun hale gelmesidir. Mazoşizmin, özneye geri dönen bir sadizm. ___ _Cinsellik - Fetiş_ _Sevginin tüm çeşitleri libidodur. Cinsel içgüdülerdir. _Cinsellik herkesin hem en zayıf hem de en güçlü yanıdır. _Schopenhauer "Seks gerçekten bütün davranışların görünmez noktasıdır _Cinsellik tüm aktivitelerin yegane motivasyonudur. Milyonerler ve hayalperestler ateşli bir aşkla aynı şeyi isterler; değerini göstermek ve ulaşmak; sahip olmak. Bir devrimci aşkına ulaşmak için dünyanın yarısını yakmaya hazır biridir. Onun için devrim dahi bir tür cinselliktir. Toplumsal mücadele ve güç mücadelesi de bilinçaltında bir kadın için verilen mücadeledir. _Cinsel doyum uykusuzluğa karşı en iyi devadır. Süt-ninelerin kendilerine bırakılmış çocukları, onların üreme organlarını okşayarak uyuttukları bilinir. _Fetişizm: Cinsel nesnenin yerini alan şeyler. Bu yerini almalar, ilkel insanın tanrısını canlandırdığı fetişle kıyaslanabilir. Ayaklar ve saçlar kuvvetli bir koku çıkarırlar. Hoş olmayan bir hale gelmiş koku alma duyularından vazgeçilince bunlar fetiş değerine yükselirler. Ayak fetişizminde her zaman kirli ve kötü kokan ayaklar cinsel nesne olurlar. Ayak penisin yerini alır. _Kadın ayağı fetişi, bir zaman el üstünde tutulan, ama günün birinde elden çıkıp giden kadın penisinin yerine geçirilmiş bir simge anlamını taşır. _Gece kirlenmesi: Cinsel perhiz durumlarında, üreme aygıtı gece bir boşaltma yapar; cinsel birleşmenin yerine, aldatıcı düş koyarak amacına varır. _Andreas Salome, çocuğa, anal işlevliği ve onun ürününü yasaklayan ilk yasağın, onun bütün yaşantısında etkili olduğunu saptamıştır. Anal o andan başlayarak atılan'ın, yaşantıdan ayrılanın simgesi (sembolü) olarak kalır _Cinsel aşırılıklara karşı tinsel barajlar: utanma, iğrenme ve ahlak. Bu sapıklıklar normalden öyle uzaklaşır ki, onlan hastalıklı saymaktan alamayız kendimizi. Cinsel itkinin dirençleri (utanma, iğrenme, eziyet, acı) yenerek yaptığı işlerde (pislik yalama, ölüye tecavüz) olduğu gibi. _Psikanaliz alanından, aşılmasına izin verilmeyen bir sınırın ötesine, narsist libido ülkesine bakar gibiyiz. Narsist libido veya ben libidosu, büyük bir depo gibi görünüyor _Türkler, cinsel hazza her şeyden fazla değe veriyorlardı ve cinsel bozukluklarla karşılaştıklarında ölüm korkusu karşısında duydukları kabullenilmişlikle çelişen bir umutsuzluğa kapılıyorlardı. Cinsel bir hasta intihar etmişti. Türkler inanılmaz şekilde kaderci ve doktorun dediği her şeyi kabul ediyorlardı. Yapacak bir şey yok deyince ne diyelim kader. _Bir şeyin hazzını çıkarmak isteyen insan, doğal olarak elden geldiğince rahat bir konum alır. Açlık ve sevgi gibi iki temel içgüdü için de değişmeyen bir kuraldır bu. Eskiçağ'da yaşamış uluslar, yemeklerini de yatar konumda yerlerdi. Bugün cinsel birleşmede bulunmak istediğimiz zaman, bizler de bizden önceki atalarımızın yaptığı gibi rahat bir konumda olmaya bakarız. Yatay konumun seçilmesi, bu konumda uzunca bir süre kalınmak istendiğini açığa vurur bir bakıma. _Kadınlarda bir penis bulunmadığı öğrenilir öğrenilmez, söz konusu özlem tersine dönüşerek yerini nefrete bırakır ve bu nefret buluğ yıllarında pisişik iktidarsızlığa (impotens), kadın düşmanlığına (misogni), ve sürekli eşcinselliğe yol açabilir. Çocuğun ruhunda silinmeyen izler bırakır. _Ruhta yerleşen tüm izlenimlerin doğasında saklı yok edilmezliği düşünürsek, cinsel organları baş tacı edişteki ilkel biçimlerin günümüz insanlarının yaşamında da varlığını sürdürmesi bizi şaşırtmamalıdır. _Babasız büyüyen erkek çocuk, annesine karşı sevgisini bilinçdışına itip kendisini annesinin yerine koyar ve onunla özdeşleşir; kendi kendisini model alarak, bu modele benzerlik açısından sevi objelerini seçmeye yönelir. Böylece eşcinsel bir karakter kazanır; çocukken annesi kendisini nasıl sevmişse, o da şimdi başka oğlanları öylece sever _İnsanlar bilinçdışında sünneti iğdişle bir tutmuştur. Yahudi nefretinin bir nedeninin de burada aranacağının kesinlikle benimsenmesi gerektiği kanısındayım. Sanılarımızı insan soyunun tarih öncesi yaşamına taşımayı göze aldık mı, sünnetin başlangıçta iğdişin yerini aldığını ve onun yumuşatılmış bir biçimi olduğunu söyleyebiliriz. _Dostluk ve hayranlık aşka dönüşür. Sanatçı izleyici, öğretmen öğrenci gibi. Tutku, doyum sağlamak için cinsel içgüdülerin belli bir objeye yöneltilmesidir. Doyumda sönüp gitmek, cinsel sevginin bir yazgısıdır. _Cinsellik kitle bağlarını koparmakta ve din adamlarınca yasaklanmaktadır. Engellenen cinsellik kişiyi nevroza sokar ve toplumdan soyutlar. ___ _Sanat_ _Sanat, çocukluk tecrübelerinin büyüklüğe aktarılmasıdır. _Cinselliğin çeşitli kaynaklarından akıp gelen aşırı uyarılmalar başka alanlara sapma ve oralarda kullanılma bulurlar. Sanat üretiminin kaynaklarından biri budur ve sanatçı olarak o denli verimli kişinin karakterinin analizi, yaratma, sapıklık ve nevroz arasında. _Sanatsal yaratılar özdeşleşme duygularını, yüksek değer verilen duygusal yaşantıları paylaşma fırsatı sağlayarak yükseltir. Bu yaratılar, kişinin kendi özel kültürünün başarılarını resmedip kültürün ideallerini çarpıcı bir biçimde kişiye anımsattıklarında, onun narsistik doyumuna da hizmet ederler. ___ _Büyü_ _Büyüsel ilkeler (E. Tylor): _Tasarıdaki bir bağlantıyı gerçek sanmak. _Bir düşmana zarar vermek için başvurulan en yaygın büyü süreci, onun, herhangi bir maddeden şeklini yapmaktır. Tylor'un, büyünün karakteri konusundaki sözleriyle ("zihinsel bir bağlantıyı gerçek sanmak " ) Frazer'in aynı anlamdaki şu sözlerinin ne denli yerinde olduğu anlaşılıyor: "İnsanlar, düşüncelerinin düzenini, doğanın düzeni sanıyorlar. Bu bakımdan, düşünceleri üzerinde sahip oldukları veya sahip göründükleri denetim, onlara, eşyayı da denetleme olanağı veriyor." _İlkel halklarda her zaman büyü rol oynamış. Yağmur ve bereket büyüleri gibi _(İncil'in, canlı şeylerin resmini yapmayı yasaklaması, dininin kınadığı büyüyü bir araçtan yoksun etme düşüncesinden doğmuştur.) _Uzaduyum(telepati), büyüde apaçık kendini göstermektedir. _Benzerlik ve yan yanalık, çağrışımsal süreçlerin ana ilkesi olduğundan, büyüsel kuralların bütün çılgınlığını, düşünce çağrışımı biçimler. ___ _Yahudilik - İslam_ _Yahudilik bertaraf edilirse, kaynağını Yahudilikten alan Hristiyanlık ve İslam da bertaraf edilecektir. Müslümanlık da Museviliğin kısa bir tekrarıdır. Museviliğe bir öykünme olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü Resülullah başlangıçta Museviliği bütünüyle benimsemek gibi bir amaç taşımaktaydı. Doğu dinleri atalar kültüdür. Muhammed başlangıçta Yahudiliği kendisi ve halkı için kabule niyetlenmişti. Tek büyük primal babanın yeniden elde edilişi Araplar’ın özgüvene kavuşmasına neden oldu onları büyük başarılara taşıdı. Allah Araplar’a Yehova’nın Yahudiler’e davrandığından daha cömert davrandı. _Musevilik bir mısır firavun dinidir. Firavunlarda sünnet bir soyluluk sembolü, sünnetsizlik ise cenabetlik. Musa Yahudileri kendi kavmi yapmıştı. Yehova Kaba, dar görüşlü yerel bir tanrıydı belki; zorba ve kana susamış biriydi. _İsa, yeniden dirilen Musa ve primal baba olarak ortaya çıkmıştır. Mezmurlar Akhenaton’a aittir. İlkel kabileler kendilerini en üstün kabile sayarlardı. Bu gelenek en üstün ırk Yahudilerdir olarak yeniden canlandı. Bir baba, evlatlarından birini ötekilerden üstün tutuyorsa, öbür kardeşlerin kıskançlığa kapılması bizi şaşırtmamalıdır. Musevilik bir baba diniydi. Hıristiyanlık ise bir oğul dini kimliğiyle ortaya çıktı. Komşulardan aldığı ana tanrılığı yeniden diriltmiş, çok tanrıcılığı kamuflajla bünyesine yerleştirmiş. ___ _Benlik_ _Ben bir kabuktur. İç alemin modifiyeli halidir. _Hayallerimiz de arzularımızın bir formudur. Düşünce, arzunun çarpıtılmış bir biçimidir. _Her kim evrendeki ilişkiler örgüsünün görkemini ve bunda saklı zorunlulukları sezmeye başlarsa, o kimsenin kendi küçük ben'ini yitirmesi işten değildir. _Hiçbir şey kaza veya tesadüf değildir. Zihnimize öylesine gelen hisler bile aslında bilinçaltına ait bir arzunun anlaşılmaz biçimidir. Sevgilinizin evinde eşyalarınızı unutmuş olmak belki sizi zora soktu ama belki de bu, oraya geri dönmek istediğinizin bir belirtisidir. _Benlik-Ego, bilinçaltının vaktinde değişmiş bir parçasından başka bir şey değildir. Ben, bu haz ilkesini tahtından indirir ve onun yerine gerçeklik ilkesini koyar. Ben'in id ile bağlantısı binicinin atı ile olan bağlantısına benzetilebilir. Amacımız, ben'i kuvvetlendirmek, onu benüstünün karşısında daha bağımsız kılmak. Ben bölünebilir. Bölünmüş olan parçalar sonradan yeniden birleşebilir. Bir kristali yere atalım, içten çatlayacaktır. Bu çatlaklı yapı akıl hastalarının da yapısıdır. Eski uluslar deliliğe saygı ve korkuya dayalı bir değer vermişlerdir. Deliler dış gerçeği algılayamazlar. Salt bundan dolayı iç gerçek üzerine bizden çok daha fazla şey bilirler. Hayalleri gerçeğe dönüşür. Özdeşleşme yani Ben'in yabancı bir Ben'in kimliğine girmesidir. Benüstü ruhbilimsel bir biçimde algıladığımız her şeyi temsil etmektedir. _Kişiliğin çeşitli bölümlerinin, ülkelerin sınırlara ayrılması gibi kesinlikle birbirinden ayrılmış olduğunu sanmayınız; Modern ressamların birbirine karıştırılmış renkleri ona daha uygun gelir. _Üstben tüm baskıcı gelenekleri sürdürür bir aile görevindedir. Benlik ise efendinin takdirini bir özgürlük ve doyum olarak hisseder, suçlamalarını ise vicdan azabı olarak duyumlar. Üstben’e içgüdüsel bir isteği kurban eden Ben, özverisine karşılık Üstben tarafından daha çok sevilmeyi bekler. Çocukta “usluluk” ve “yaramazlık” diye bakılan şey, ileride toplum ile Üstben anne ve babanın yerini aldığında “iyi” ve “kötü”, erdemli ve erdemsiz diye nitelendirilir. _Aşağılık duygusunun ciddi erotik kökleri vardır. Çocuk sevilmediğini fark edince kendini aşağı hisseder, yetişkin için de bu böyledir. Gerçekten aşağı olarak kabul edilen tek organ tamamlanmamış penisle, küçük kızın klitorisidir. Fakat aşağılık duygusunun başlıca nedeni Ben'le benüstünün ilgisinde aranmalıdır. _Çocuk analiz edilirken, aynı zamanda ana-baba üzerinde de analiz çalışması yapılmalıdır. Çocukta benüstü yoktur. _İdeali benlik= Olmak istenen ben. Özdeşleşmeyle kişi başka bir nesnede kendisini görebilir ve ona yöneltilen saldırılar, özsuçlamalar olarak kendine döner. ___ _İçgüdü_ _İçgüdü öğretisi sanki bizim mitolojimizdir. Yüce efsane yaratıklarıdırlar. Marksizim de dinin yerini almış, derebeyler şeytandır, kurallar cennete götürür. Sonu da diğer dinler gibi çöküş olacaktır. _Kişi komplekslerini yok etmeye değil onlarla uyumlu olmaya mücadele etmelidir. Dünyadaki davranışlarını uygun şekilde yönlendiren onlardır. _Bellek taraflıdır. Çocukluk izlenimleri saklanır ve gelecekte hiç fark etmeksizin kararlarımızı etkiler _Bazı şeyleri unutmak için baskılarsam, benzer diğer şeyleri de unutuyorum. _Dil sürçmesi çoğu zaman insanın gizlemeye çalıştığı fikirdir. Bilinçaltında yüzen veya dolaşan konuşma imleri-saplantıları bulaşarak işlerlikle yer değiştirirler. _İnsanlık yalnız şimdiki zamanda yaşamaz; geçmiş, ırkın ve halkların geleneği benüstünün ideolojilerinde yaşarlar. _İçgüdüsel alışkanlık haz ilkesinden daha güçlüdür. Kendi felâketlerinin bilinçsiz yaratıcıları olduklarını gösterir. Kuşlar sürekli göç eder. Bu bir alışkanlıktır. _Çocuğun benüstü-bilinçdışısı, ana-babalannın hayallerine göre değil de, onların benüstü'lerinin hayallerine göre oluşmaktadır ve kuşaklar boyu sürecek gelenek oluşur. Bir kalabalık, benüstülerine aynı kimseyi yerleştirmiş olan başka başka bireyler birliğidir. Bu ortaklaşa nokta sayesinde benlerinde birbirleriyle özdeşleşmişlerdir. _Bunaltıyı doğuran içetıkma değildir. Bunaltı içetıkılmayı doğurur. _Yaşam cansız bir varlıktan doğduğu gerçekse, o zaman bir kez daha yaşamı yok ederek nesneleri inorganik duruma dönüştürmek olan bir içgüdünün de bulunması gerekir. _Anal, oral, fallik, latens- genital evreler_ Her evre bir iz bırakarak başka evreye geçer. Bazen de önceki evrelere doğru gerileme olur _Bir insanın çocukluğuna ilişkin şu ya da bu yaşantıyı anımsadığını sanması hiç de önemsiz görülemez; kendisinin bir anlam veremediği anı kalıntılarının gerisinde, genellikle ruhsal gelişimin alabildiğine önemli özelliklerini içeren paha biçilmez hazineler yatar. _İnsanların, çocukluk anılarına ilişkin olarak kurdukları düşlemler (fantazya), daha önceki dönemlerde kalan unutulmuş küçük gerçek parçalarına dayanır. Goethe, konu komşunun kışkırtması üzerine evdeki irili ufaklı çanak çömleği nasıl sokağa fırlattığını ve bunların nasıl sokakta kırılıp parçalandığını söyler. Çanak çömleğin sokağa atılmasının majik bir davranış diye görülmesi gerektiğini, bu davranışın hoşlanılmadık bir kişiyi hedef aldığını ve ikinci bir oğlun Goethe'nin annesiyle arasındaki candan ilişkiyi sürekli bozamayacağına ilişkin bir zafer duygusunun dışavurumu sayılacağını ortaya koydu. _3 ya da 4 yaşındaki izlenimler ruhta yerleşerek sonradan hiçbir olayın silip atamayacağı davranış biçimlerinin doğmasına yol açar. _Bilinçli dediğimiz eylemler, kalıtımsal etkenlerden oluşan bilinçsiz bir özden alır kaynağını. Bu öz atalara ilişkin ırksal ruhu oluşturur. ___ _Sapıklık_ _Her insan sapıktır ve birkaç istisna dışında, sevgili insan kardeşlerim beş para etmeyen değersiz varlıklardır. Tüm kalbimle buna inanırım. En sağlıklı insanlarda bile sapıklık eksik değildir ve bu normal süreçtir ki sapıklıklarını bastıranlar bunu nevrozla öderler. Nevroz, sapıklığın negatifidir. Normal sayılan kişi ise benim için anormaldir. Sapıkların, uygun koşullar altında uygulamaya dönüşen uyduruları; paranoitlerin, başkalarına yansıttıklan korkular; histeriklerin, psikanalizle arazları ardından ortaya çıkarılan bilinçsiz imgeleri, birbirine, en ince ayrıntıya değin uyar. _Başka alanlarda normal davrananların, cinsel yaşantı alanında neden sapkın itkilerin en dizginsiz olanının egemenliği altında sayrı (hasta) olarak göründüğü anlaşılmaz bir durumdur. _Tüm kalbimle şuna inanıyorum: Birkaç istisna dışında, sevgili insan kardeşlerim beş para etmez, değersiz varlıklardır. _Leonardo, insanı hayvanlar aleminin efendisi değil, yırtıcı canavarların en azgını diye nitelerdi. _Çocuk, her şeyden önce utanmazdır ve kültürsüz bir kadın gibi davranır. Ustalıklı bir baştan çıkarıcının yönetimi altında, bütün sapıklıklardan zevk alabilir. Fahişeler de, çocuksu sapıklığı, mesleklerinde uygularlar. _Psikonevrozlarda, değişik itkilerin gelişmesi sonucu pozitif sapıklığın(etkin) incelenmesi negatif sapıklık(edilgin) üzerine bilgi verir. ___ _Düş_ _Biz dahi, düş ile mistizm arasında birçok bağ bulunduğunu yadsımaya çalışmıyoruz. _Düş, gecenin çocuğudur. Gizli düşünceler biçimlenir ve renklenerek farklı şekillere girerler. İçeatılan heyacan kılık değiştirerek başkaldırır. Yarıkları, çatlakları doldurarak düşü yorumlarız. _Telepati: Sanki her şey, gerçekten hiçbir şey olmadığı halde, telefonla alınmış gibi geçer. Bunda psişik bir telsiz-telgraf oluşundan söz edilebilir. Böyle olayların ne denli akla sığmaz gibi göründüklerini söylemek tümüyle gereksizdir _Düşünceler, uzaklık tanımadığından, uzaysal olarak birbirinden çok ayrı noktalarla, zamansal olarak çok ayrı noktaları, bir bilinç eyleminde kolaylıkla birleştirdiğinden, büyüsel dünyayı da, uzaduyumsal (telepatik) olarak yerel uzaklığın ötesine geçirir, eski bir birlikteliği, şimdiki bir bağlantı gibi gösterir. ___ _Algı_ _Her şey algıdır. İnsanların dünya görüşleri farklıdır. O halde şu ya da bu görünüşe katılıp, katılmadığımızı bilmenin pek az önemi vardır, çünkü onların tümü de aynı eşitlikte doğru ya da yanlıştır. Algıda belirleyici faktör genelde arzu edilen şeyi görmektir. İnsan, yeni bir şey öğrendiğinde bu eğer kanaatlerine aykırıysa ona karşı koyar. Belli bir süre tereddüt eder, kendini savunan deliller bulmaya çalışır, kendisiyle mücadele eder, ama neticede bu yeni şeyi kabullenir. Egonun aklî yönünün duygusal yönünü yenmesi için zamana ihtiyaç vardır. _Agnozi, duyusal bilgiyi işleme yetersizliğidir. Genellikle özel bir duyu ya da hafıza kaybının olmadığı durumlarda nesneleri, kişileri, sesleri, şekilleri, kokuları tanıma yeteneğinin kaybıdır. ___ _Leonardo_ _Leonardo, insanı hayvanlar aleminin efendisi değil, yırtıcı canavarların en azgını diye nitelerdi. Pazardan satın aldığı kuşlara özgürlüklerini bağışlamaktan ayrı bir zevk duyardı. "Büyücülük" ile ilgilendiği gibi bir kuşkunun da kendisine karşı beslenmesine yol açıyordu. -Büyük sevgiler, doğrusu, sevilen'in adamakıllı tanınmasından kaynaklanır. Sevi objesi yeterince tanınmadı mı, yeterince sevilemez ya da hiç sevgi duyulmaz ona karşı. _Leo, uzun süredir içte alıkonulmuş duygunun ırmaktan ayrılıp kendisinden beklenen işi gördükten sonra serbest bırakılan bir kol gibi ansızın özgür akıp gitmesine izin vermiştir. _Kişi, cinselliği baskılayarak libidosunu bilim ve sanat üzerine yoğunlaştırır. Leonardonun doğasının çekirdeği ve bu doğada saklı yatan giz budur. Libido işin başından başlayarak yüceltilme konusu yapılır ve önce bilip öğrenme tutkusuna, sonra da güçlenerek araştırı içgüdüsüne dönüşür. Düşünceler cinselleştirilir ve düşünsel eylemleri gerçek cinsel olaylardaki haz ve korkuyla donanır. Bu, nevrotik düşünü saplantısından arınmaktır ve düşünceleri farklı alanlara yönlendireren bir yüceltme girişimidir. _Horapollols şöyle der: "Akbabalar havada uçarken ansızın durur, dölyollarını açarak rüzgarın kendilerini döllendirmelerini sağlarlar." akbabaların varlığı ve döllenme biçimi Meryem Ana'nın kutsal bekaretinden kuşku duyanlara karşı bir silah gibi kullanılmıştır. _Leonardo'da bilinçdışına itilmiş libido'nun dışavurum biçimleri olan kılı kırk yararlık ve paraya düşkünlük, anal erotizmden kaynaklanan karakter özelliklerindendir. _ _Gustave Le Bon_ _Kitle, insan yığını demektir. Bilinçsiz, kişiliksiz, düşüncesiz, iradesiz, akılsız, sorgulamayan, menfaatçi, muhafazakar, vicdansız, sorumluluktan uzak, uyuşuk zihinli, yenilik karşıtı, sinirli, kolay kışkırtılan insan yığınlarıdır. Bu özellikler çocuklarda, delilerde, canilerde ve ilkel insanlarda da görülür. Kitle hiç kimsenin çok şey olduğu yerdir. Kitleler uyurlar, düşünmezler. Mantıklı şeyler onları harakete geçirmez. Dahiler her çağda hurafelere inanan kitle tarafından ezilmiştir. _Kitlelerin liderleri onların tanrısıdır. Liderler nevrozlu yarı deli kimselerden çıkar. Dar kafalı liderler kitleleri daha çok çeker. Kitle, çobanından vazgeçmeyen bir sürüdür. Onlar adına düşünecek efendilerinin peşinden giderler. Lider isterse çok cahil, ilkel biri olsun iradesiyle kitleleri peşine takar. _Kitleler güce hayrandır ve iyiliği zayıflık olarak gördükleri için yabancıdırlar. Üstün gördükleri iradeli kişiye aşırı sevgi, tam itaat ve onun görüşlerini kabullenmeyenlere karşı düşmanlık. Baskı altında rahat ederler. Kendilerini ezen insanlara hayran olurlar. Zayıf bir hükümete ayaklanan kitle, güçlüye karşı esir gibi eğilir. Kitleler, körü körüne itaat ederler, hoşgörüsüzdürler ve bütün bu özellikler dini bir şekle sahiptir. Kitle tüm iradesini kaybettiği için iradeli bir lidere taparlar. Akla uygun olmayan nutuklar insanlara çekici gelir. Kitlelerde özgürlük gerekliliği değil esirlik gerekliliği vardır. Kitle kültüründe insanlar sorumluluktan kurtulur. Zihin uyuşukluğu insanlara bulaşır. Kitlelere mutlaka bir din lazımdır. Kitleler ateisliğe teşvik edilseydi ateislik bir tarikat haline gelirdi. Hatip onları ateşlemek için eski mucizeleri hayali olaylar gerçekmişçesine anlatır. Kitleler kolaylıkla cellat olabilirler. Ateşe verilecek bir saray ya da yakılacak bir adam mı var. Kitleler kışkırtılarak hemen harekete geçerler. Saçma bir masala inanan kitle onunla özdeşleşir ve o masal gerçekliğe dönüşür. İşledikleri cinayet sonrası kendilerini kahraman olarak görürler. En küçük sevgi büyük bir ihtirasa, en küçük bir soğukluk da büyük bir kine dönüşür. _Bir toplum, geçmişin meydana getirdiği canlı bir organizmadır. Irkın ruhunu atalardan kalma bilinçaltı(ırsi) özellikler temellendirir. Kavimler karakterlerine göre yönetilirler. Demokrasi amerikayı uçururken afrikayı batırır. _Mikroplar bir canlıyı nasıl çürütürse, kitleler de ülkeyi öyle çürütüp yıkımı hızlandırırlar. Seçimlerde kitle kültürü tehlikelidir. Kışkırtılmış kitlelerin seçimleri tehlikelidir ve bir medeniyeti yok ederler. Buna engel olunmalı. Kitleler uygarlık merdiveninden aşağı doğru inerler. Uygarlıklar küçük ve seçkin kişilerce meydana getirilmiştir. Kitleler tarafından değil. _Bazı kelimelere karşı akıl mücadele edemez ve kitle bu kelimelere karşı derin bir saygı duyar. Birçokları buna doğanın gücü ya da gizemli güç derler. Özgürlük, eşitlik, sosyalizm... Dindarların kutsalına benzetilebilir. _Vatandaşların acizliği ve kayıtsızlığıyla hükümet gücüne güç katıyor. Devleti, itaat edilen bir tanrıya dönüştürüyor. _Yeniçağdaki yeni güç kalabalıkların gücü olacaktır. Eskiden krallar yöneticiydi artık kitleler. _İnançların saçmalığı onların değerini de arttırır. Gerçekte olmayan gerçeğe üstün gelmiştir. _Bir devleti kurabilmek için yüzyıllar gerekir. Yeni anayasa yapmak boşa çabadır. Kökleşmiş bir gelenek olmadan uygarlık olmaz. Gelenekler yavaş yavaş değiştirilmezse ilerleme mümkün olmaz. Irkın sarsılmasını önleyen şey ırkın geçmişten gelen ruhudur. _Napolyon: Vendee harbini kendimi katolik göstererek kazandim, kendimi müslüman gösterdikten sonra mısır'a yerleştim. Papanın nüfuzunu yayacağımı söyleyerek italya'daki papazları elde ettim, eğer yahudi bir kavime hükmetseydim, süleymanın mabedini yeniden inşa ederdim. __ _Freud – Kitle Psikolojisi_ _Kitle, ilkel insan topluluğunun yeniden dirilişidir. Kitle psikoloji ilkel insan psikolojisidir. Bilinçsiz davranışlar ve menfaatçilik ilkel insan özellikleridir. Kitle yasasına göre gerizekalılar, üstün zekalıları kendi seviyelerine çekerler. Kitle, arsız bir çocuk gibidir. Kitle içerisinde birey Orjinalitisinden vazgeçiyor. Kitlede bir heyecan ortaya çıkmışsa tüm kitle bu heyecana sürüklenir. Bireysel heyecan karşılıklı endüksiyon (ateşleme) yoluyla şiddetlenir. Kötülerle kötü olmak güven verici görülür. Vicdanlarını devre dışı bırakarak hazza odaklanırlar. Kitlenin önderi hala o ilk insan topluluğundaki korkulan ilk babadır. Kitlede hala otoriteye düşkünlük vardır. İtaate susamışlık içerisinde yaşar. Kitle bağımlı, babası ise özgürdür. Baba narsistir, sadece kendisine hizmet edenleri sever. _Peygamberler hipnatizördür. Hipnoz uyanıkken rüya görmektir. “Kafasından uydurduğu kahramanının başardığı işleri anlatmaktaydı. Bu kahraman da aslında kendisinden başkası değildi. Dinleyiciler de ozanın kahramanıyla bir özdeşleşmeye gidebiliyordu.” İpnoz durumuna sokulan kimse için ipnotizör tek objedir. İpnotizörün yaşamasını istediği şeyleri denek'in sanki bir düşteymiş gibi yaşar. İsa birleştirici güçtür. O oradan alınırsa kitle dökülür. İsa komutan baba, kitle ise kardeştir. Birbirlerine libido bağlarıyla bağlılığıdır. Korkunun neden olduğu panik libidoyu gevşetip, tahrip eder ve bulaşım yoluyla kitleyi dağıtır. Yangın, silahlı soygun. _Bir organizmadaki hücreler nasıl bir araya gelerek tek bir varlık oluşturmuşsa, psikolojik kitle de bir an için birbiriyle kaynaşmış aynı türden öğelerin oluşturduğu geçici bir varlıktır. _İnsanların büyük çoğunluğu, hayran olacakları, karşısında boyun eğecekleri, onlara hükmedecek ve hatta bazen kötü davranacak bir otoriteye ihtiyaç duyarlar. _Kişi, borç yükü altında ezilen sefil olabilir ama bunun karşılığında bir Roma yurttaşıdır, diğer ulusları yönetme ve kendi yasasını kabul ettirme görevinde onun da bir payı vardır. Öte yanda, ezilen sınıflar efendilerine duygusal olarak da bağlanabilir, özdeşleşebilirler. Düşmanlıklarına rağmen onlarda kendi ideallerini görebilirler. Bazı uygarlıkların nasıl olup da bu kadar uzun süre varlıklarını sürdürebildiklerini anlaşılıyor. Kültürel ideal tarafından sağlanan narsistik doyum, kültür düşmanlığıyla mücadelede başarı sağlayan güçler arasında da yerini alır. Bu doyum, yalnızca kültürün yararlarının tadını çıkarmakla kalmaz, kültürleri dışındaki insanları hakir görme hakkının, ıstırabını çektikleri haksızlıklara karşı bir telafi sağlaması nedeniyle ezilen sınıflarca da paylaşılır. ___ _Din_ _Din, yaygın bir tür ruh hastalığıdır; saplantı nevrozudur, çarpıtılmış masallardır, gerçeğin inkarı sonucu oluşan toz pembe yanılsamalar sistemidir, uydurmadır, hurafedir, putperestliktir. Bu putlar ise kendi fantezilerimizdir. Dine karşı olan şeye hakikat denir. Tanrı ise abartılmış bir baba figürüdür. Din, ırkın karakteridir. _Laiklik, uygarlıktır. Dinsel düşünce ise ilkelliktir. İnsanlar ilkellikten, uygarlığa eğitim ve bilgi yoluyla rahatça geçeceklerdir. Uygarlığı zenginleştirebilecek hazine, dinsizlik eğitimidir. Eğitim yalnızca akla dayanmalıdır. Uygarlığın uyguladığı baskı uygarlık düşmanlığına neden olur. Kitlenin bir azınlık tarafından denetiminden vazgeçmek ne kadar olanaksızsa, uygarlığın işleyişinde zordan vazgeçmek de o kadar olanaksızdır. Çünkü kitleler tembel ve bilinçsizdirler; içgüdüsel feragatten hoşlanmazlar. _Avrupada dinin etkisi azaldı çünkü bilim gelişti. _İşte bu kulağa çok hoş geliyor. Tüm yanılsamaları reddederek dünya üzerindeki varlığını katlanılabilir hale sokmayı başarmış bir insan ırkı. _Din, koruyucu bir saplantı nevrozudur. Nevrozu bireysel bir din, dini ise evrensel bir saplantı nevrozu olarak tanımlayabiliriz. Dindarlar çocuklar gibi koruyucu baba evindedirler. Ateistler ise çocukluktan çıkıp baba evini terk etmiş ve hayata atılmış kişilerdir. İnsan sonsuza kadar çocuk kalamaz. _Sütnine çocukları, din adamları halkı uyutur. _Amerikadaki deneyde, her türlü uyuşturucuyu yasaklayarak, insanları dinle uyutmaya çalışıyorlar _Algı ve bellek yan yana bulunur. Bilinçli ruhsal süreçlerin yanında bilinçdışı ruhsal süreçler bulunmaktadır. Dinin kaynağı da bu bilinçdışı ruhsal süreçlerdir. _Dinsel doktrinlerin hangi dönemlerde ve ne türden insanlar tarafından yaratılmış olduklarını aşağı yukarı biliyoruz. İlkel dini adetlerin tanrıdan değil de insan kaynaklı olduğunu anladığımız vakit, bunların değiştirilmesinin yasak olduğu hükmü de geçersiz kalacaktır. _ _Cehalet cehalettir; cehaletten herhangi bir şeye inanma hakkı çıkarılamaz. _Dini eleştirmenin yasaklamanın tek bir nedeni, dinlerin ardında yatan temelsizliğin farkında olunması. _Eğer bilseydik, inanmazdık. Korunma içgüdüsü, inancın nedenidir. Hiç kimse dinlerinn gerçek olduğuna inanmaya zorlanamaz. _İnançlı kişi, dinin öğretilerine belirli duygusal bağlarla bağlıdır ve herhangi bir tartışma nedeniyle kendi inancından vazgeçmeyecektir. On yıllar boyu uyku ilacı almış bir insan, bundan yoksun bırakılırsa elbette uyuyamaz. Bu insanlar, dinin tehditlerinden gözleri korkup yıldıkları için uygarlığın hükümlerine boyun eğmemektedir. ___ _Nevroz – Nörotik - Sinirsel bozukluk_ _Nevroz, psikolojik rahatsızlıklara verilen genel bir isimdir. Nevrotik ise bu rahatsızlığı yaşayan kişileri ifade eder. Nevroz, gerçekliğin doyumsuzluklarından düşlem dünyasının zevklerine sığınma isteğidir. Ruhsal bir düşünceyi gerçek bir nesneye dönüştürmek nevrozlu delilere özgüdür. Nevrozlar, ben ile libido arasındaki uzlaşmazlıkların sonucudur. Herkeste biraz nevrotiklik vardır. Sevgi ve şefkat isteğinin artması gibi nevrotik durumlar herkeste ortaya çıkabilir. Psikolojik bozuklukların hafif belirtilerle ortaya çıktığı ve gerçeklikten kopuşun olmadığı durumlara psikonevroz denmektedir. Temelinde kaygılar yatar. Güvensizlik, kaygı, huzursuzluk, aşağılık hissetme, nefret, çekingenlik, odaklanamamak, plansızlık, aşırı derece şefkat ihtiyacı, saldırgan ve düşmanca tutumlar, bilinçaltı korkuları, anormal seks davranışları… Fiziksel belirtiler; kasların aşırı gerilmesinden dolayı titreme, terleme, baş dönmesi, kalp çarpıntısı… Psikolojik belirtiler; nedensiz yere üzülme, küçük şeyleri büyütme, sosyal fobi, kuruntu ve huzursuzluk, ani öfkelenme… _Yasaklar arzuyu şiddetlendirir. Bastırılmış duygular asla ölmez; sadece diri diri gömülür ve sonradan daha korkunç şekillerde tezahür ederler. İnsanlık hangi filizi köreltilmek istenmişse, o filiz daha gür büyümüştür. Zayıf yanlarımızı kabullenerek kendimizi güçlü kılabiliriz _Nevrozun enerji kaynağı cinselliğin bastırılmasıdır yani cinsel içe tıkma (utanma, günah…) _Düşmanın bebeğini yapıp ona zarar verince düşmana da zarar vereceği animistik düşünce. Zihinde kurulan bir ilişkiyi gerçekte olan bir ilişki sanmak. _Sapıklık normal süreçtir. Çocuklar sapık doğar, nevroz, sapıklığın yerini alır. Gençken günahkâr, yaşlılığında sofu. _Nevroz, sapıklığın negatifidir. Tüm nevrozlularda bilinçsiz olarak bir eşcinsel eğilim vardır. Aşkın kine, tatlı heyecanın düşmanlığa dönüşmesinin nedeni olan şey, libidodaki bu kıyıcılık öğesidir. Her etkin sapıklık edilgin sapıklığa eşlik edecektir; bilinçsizliği içinde teşhirci olan kimse, aynı zamanda bir seyredicidir de, sadist eğilimlerin içe tıkılması yüzünden acı çeken kimse, mazoşist eğilimlerden türeyen marazı semptomlara yatkınlık gösterecektir. Libidonun akışı, ana yatağından dönen bir ırmak gibi durur ve o zamana dek kullanılmadan kalmış yan yollara sapar ve güçlenir. _Çocuklar, sevilen kimsenin yokluğu ya da libidosu doyuma erişmediği anda bunaltıya döner. Doyuma ulaştırılmamış bir libido yüzünden nevrozlu bir yetişkin ise bunaltıları içinde bir çocuk gibi davranır. _Psikonevrozların çoğunda, geriye itme baş gösterir ve libido, ana yatağı kaymış bir ırmak gibi davranır. O zamana değin belki de boş kalmış yan kollardan akmaya koyulan bir ırmak gibi. Böylece, psikonevrozların, görünüşte o denli büyük (herhalde negatif) bozukluk eğilimi yan kollarda koşullanmış, herhalde o kollarla güçlenmişbir bozukluk olmalıdır. _Nevrozun formülü: Travma -kendini savunma- uyuklama evresi, geriye itilmiş nesnenin kısmen dönüp gelişi. Nevrozlu hasta, eski bir travmaya takılıp yineleme saplantısı ile sürekli geçmişe bağımlı kaldığı için tutukluk yaşar. Aşırı şevkat gören çocuk hep bunu arayacak ve tacize uğrayan kız da hayatı boyunca bununu için teşhirci obje olacaktır. Feci bir kazadan yara almadan kurtulan bir kişi bile travmatik nevroza maruz kalır ve bir kaç haftalık “Yumurtlama dönemi”nden sonra ruhsal semptomlar meydana gelir _Doyurulmamış libidonun bunaltıya döndüğünü söyleyebileceğimi sanıyorum. İnsanın korktuğu şey, elbette kendi libidosudur. Demek ki nevrotik korku iki noktada gerçek korkudan ayrılmaktadır: Önce tehlike içte olduğundan ve sonra da nevrotik korku bilinçli olmadığından dolayı. 3 bunaltı: Gerçek bunaltı, nevroz bunaltısı ve vicdan bunaltısı. _Nevrozlar, bir yandan, büyük toplumsal, sanatsal, dinsel ve felsefesel ürünlerle çarpıcı ve derin bir uzlaşma göstermektedirler. Öte yandan bu ürünlerin bozuk biçimleri gibi görünmektedirler. Histeri, bir sanat yapıtının zorlama nevrozu, dinin paranoya manisi, felsefesel sistemin bozuk biçimidir. _Nevrozların toplumsal olmayan yapısı, genetik olarak, onların, doyurucu olmayan gerçekten, bir fantezi dünyasına kaçmalarıyla sonuçlanır. Nevrotiklerin kaçtığı bu gerçek dünyada, insan toplumu ve onların ortaklaşa kurduğu kurumlar egemendir. Gerçekten kaçış, aynı zamanda, insani topluluktan kaçıştır. _Aşırı bir şefkat, zorlanma nevrozlarında çok yaygın olarak görülür. _Öğrencilerde sınav korkusu, güç bir ödevin gerektirdiği dikkat, cinsel belirtiler gösterir. _Nevrozlu bildiğinden fazlasını söylemek zorundadır. _Psikonevrozlar, cinsel itki(güdü) gücüne dayanırlar. Brauer _Dinsel illüzyonlar, nevrozlara karşı koruyucudur. Birer kaledir. _Bunaltı nevrozu nöbetlerinde kişi iç daralması, korku yaşar, göğsü sıkışır, terler, boğazı tıkanır, hızlı nefes alıp verir. _Histerik Nevroz: _Fobik nevrozda kişi kendine dönük bir tehlike olmadığı halde bazı durumlar ve nesneler karşısında aşırı korkuya kapılır. _Depresif nevroz dönemlerinde kişilerde yaşama isteği olmaz. Hayata anlamsız ve boş gelir. _Obsesif-Kompulsif Nevroz - Saplantı nevrozu: İnsanın belirli düşüncelerden kurtulamayarak sinirli bir hal alması olayıdır. Saçma ve abartı düşüncelerin durmadan tekrar etmesi durumudur. _Nevrotik ankisiyete: Nedensiz korku ve panik, uykusuzluk ve sinirlilik hali, alınganlık, huzursuzluk, evham, konsantrasyon bozukluğu, kasların aşırı gerilmesi ve titreme, olumsuz bakma. __ _Kaygı_ _Kaygı, tehlikeli bir olay karşısında karşı koyma direnci gösterememe sonucu psikolojik yapıda bilinçsizce gelişen bir duygudur. Kaygı, bir tehlike sinyalidir. Kaygı, sahip olduğumuz enerjinin bir tür “zehirli dönüşümü”, kişinin birtakım ihtiyaçları bulunmasına karşın bunlara ulaşamaması olarak ifade edilebilir. Ayrıca, manasız korkular edinmemize yol açan genellikle sakladığımız saplantılar ya da belki de kök salmış bazı travmaların kalıcı gölgeleri de anksiyeteye neden olmaktadır. _Freud kaygıyı, tehlikeli durumun varlığını gösteren bir işaret olarak tanımlamıştır. Kaygı kavramı korkudan ayrılmış ve korku, kişiyi dışarıdan tehdit eden gerçek bir tehlikeye karşı gösterilen tepki olarak tarif edilirken, kaygı kişiyi içeriden tehdit eden tehlikeye karşı gösterilen bir tepki olarak tanımlanmıştır. Tehlikenin kaynağı dış dünyada ise kaygı objektif, içsel ise nevrotiktir. _Freuda göre 3 tür kaygı vardır: 1- Gerçek kaygı(Benlikten), 2- Nevrotik kaygı(Bilinçaltından), 3- Ahlaki kaygı(Süperegodan). Kaygının üç özelliği vardır. Yaşantının hoşa gitmemesi, bedensel değişmeler ve bu belirtilen durumların farkına varılmasıdır. _Kaygının davranışlar üzerinde ket vurucu, zorlaştırıcı, teşvik edici ve güdüleyici etkileri vardır. _Libidonun boşaltılamaması kaygıyı yaratır. Cinsellikle ilgili tasarımlar baskılanmış ve bedensel belirtilere dönüşmüştür. Kaygıyı, benliğin bir uyarısı olarak görmüştür. İçgüdüsel uyarılmanın yarattığı kaygı doyuruldukça bu doyum aracı olarak görür. Bu doyum aracından ayrılmak tehlikeli hale gelince bu bir uyaran kaygıya dönüşür. Gerçekçi kaygı çok ussal ve anlaşılır bir şey olarak dikkatimizi çeker. Bunun, bir dış tehlikenin algılanışına yönelik bir tepki olduğunu söyleyebiliriz. Kaçma refleksiyle ilişkilidir ve kendini koruma dürtüsünü bir dışavurumu olarak görülebilir. Kaygı, saldırma ve korunma eylemini belirler. Kendiliği koruma dürtüsü hem altbenliğe hem benliğe aittir diyebiliriz. Hayvanlarda temel kaygı yaşamda kalma kaygısıdır. Savaş ya da kaç tepkileri hayvanın yaşamda kalma çabasıdır. Doğum, ruhsal olarak anneden ayrılma değildir. Bu yüzden buna ruhsal bir ayrılık kaygısı diyemeyiz. Ancak içgüdüsel, doğuştan gelen bir kaygı olabilir. Nevrotik kaygıda benlik, bir nesneye ya da duruma bağlayamadığı kaygıyı kontrol edemez, sebep sonuç ilişkileri yaratamaz. ___ _Rollo May kaygıyı; "Gerçekte var olmayanların olabileceği endişesi" olarak tanımlamıştır. _Kaygı, içsel bir kriz demektir. İnsanın işini gücünü yapamayacak kadar ciddi bir gerilim içinde olmasıdır. Gelecekte olabilecek kötü bir olayı korku içinde beklemek şeklinde kendini gösteren evrensel bir insan yaşantısıdır. Gerçekliğin bizi aştığı bir an ve aklın anlamamızın mümkün olmadığı bir doğrultuda başına buyruk bir biçimde hareket etmesidir. _Kaygı Belirtileri: Başa bir tehlike geleceği duygusu, huzursuzluk, gerilim ve korku ile karakterize edilen, hoş olmayan duygusal bir durumdur ve solunum hızının değişmesi, kalp vuruş hızının artması, benzin sararması, ağız kuruluğu, terleme, kaslarda gerginlik ve titremeyi içeren karakteristik bir otonom sinir sistemi faaliyeti şeklinde kendini gösterir. _Kaygı ile mücadele: Sosyal yetenekler kazandırmak ve gevşeme teknikleri kullanmak, çalışanın çevresini değiştirerek kendini ispatlayabileceği, engellenme duygusuna kapılmayacağı iş ortamları yaratmak, kuvvetli sosyal destek sağlamak, güç kazandırmak, kaygı ile mücadelede izlenebilecek yollardır. ___ _Düş_ _Karın bölgesinin bilinci, bizden saklanan karanlık bir kıta mı? _Biz dahi, düş ile mistizm arasında birçok bağ bulunduğunu yadsımaya çalışmıyoruz. _Düşlerin bir bölümü yaşantımızla hiç ilintili değildir ama kaynağı nedir? _Düşler, gündelik korkularımızı bize en korkunç bicimlerde gösterirler. _Düşler, boğulmuş duşuncelerin boşaltılmasıdır. _Düşlerde ilkel dünyaların izlerini görebileceğimiz söylenir _Schiller: Bir duşunce cok önemsiz ya da cok garip gelebilir ama kendisinden sonra gelen bir başka duşunceyi önemli kılıyor olabilir ve başka duşuncelerle bağlantı icinde cok etkin bir halkaya donuşebilir. _Düşte, gizli düşünceler biçimlenir ve renklenerek farklı şekillere girerler. İçe atılan heyacan kılık değiştirerek başkaldırır. Zihinsel öğelerin birbiriyle zincirleme bağlantıları vardır. _Bazı duyu izlenimleri aklı sakinleştirmek icin gerekli bile olabilir. Değirmenci, değirmeninin takırtılarını duyduğu surece uyuyabilir. _Ruh cözümleme yönlemine getirilmiş pek cok karşı cıkış arasında bana en garip geleni ve belki de en cahilcesi denebilecek olanı, düşlerde ve bilinçdışında simgeciliğin varlığına duyulan kuşkudur. _Düş düşünceleri_ _Bir düşün gizli anlamını bulup çıkarmamızı sağlayan şey onun görünür içeriği değil, düş düşünceleridir. Düşler, düş düşüncelerinin kapsamı ve zenginliğine kıyasla kısa, verimsiz ve özetlenmiş şeylerdir. Bir düş bir tür resim bilmecesidir. Düş içeriği sanki resim yazısıyla ifade edilmiştir ve harflerinin tek tek düş düşünceleri diline dönüştürülmesi gerekir. Eğer bu harfleri simgesel ilişkileri yerine resimsel değerlerine göre okuyacak olursak yanlışa düşeceğimiz kesindir. Zıtlıkların bolluğu karşısında yanlış yöne saptırılmam ve resmin saçma olduğunu bildirmem olasıdır. Ama bu resim bilmecesi hakkında ayrı ayrı her öğeyi temsil edilebilecek bir sozcukle değiştirirsek varabiliriz. Bu bicimde bir araya getirilecek sözcukler, artık sacma değil son derece güzel ve anlamlı bir şiir parcası oluşturabilir. Düş-işlemi sırasında yoğunlaştırmanın olduğu hipotezi, düşlerin unutulma olasılığından etkilenmez; cünkü bu hipotezin doğruluğu, akılda tutulmuş olan her bir düş parcacığına ilişkin duşuncenin miktarı ile kanıtlanmıştır. Yeni bağlantılar, sanki ana hatlan ayrılıp tekrar birleşen tren yolları ya da kısa devreler gibi oteki daha derin birleştirici yolların varlığı sayesinde mümkün olmaktadır. Düşlerin oluşumunun bir yoğunlaştırma sürecine dayanması, tartışma gütürmeyen bir gercek olarak kalmaktadır. Düşün, düş düşüncelerinin sadık bir cevirisi olmadığına; onların ileri derecede eksik ve boluk porcuk bir anlatımı olduğu sonucuna varabiliriz. Bu gürüş en uygunsuz goruştur. Ama onu geçici bir başlangıç noktası olarak alabilir. Düşlerdeki saçmalık yalnızca görünümdedir ve düşün anlamı daha yakından incelenir incelenmez ortadan kaybolur. Aristoteles en iyi düş yorumcusunun benzerlikleri en iyi kavrayan kişi olduğuna değiniyor. Şifre çözmek önemli. ___ _Devamı yorum kısmında.
·
2 artı 1'leme
·
2.889 görüntüleme
Mea Culpa okurunun profil resmi
Ellerinize, zihninize sağlık. Çok güzel bir derleme olmuş. Hepsi çok anlamlı ve etkili.
Onur okurunun profil resmi
_Espriler ve Bilinçdışı ile İlişkileri_ _Nükte’yi anlamak oldukça güç. _Nükte, benzemezin içindeki gizli benzerleri açığa çıkarma yeteneğidir. _Nükte, zeka ürünü olarak haz üretmeye yarayan bir etkinliktir. Esprilerin malzemesi, yasaklanmış arzulardır. _Bazı Nükte formülleri: Şaşırtma, aydınlatma, karşıtlıklar, anlamsızlıktaki anlam. _Kraeplin: Karşıt iki kavramın birleşimi ve zorunlu bağlantısıdır. _Vischer: Özünde olduğu kadar, karşılıklı ilişkilerinde de birbirlerine tümüyle yabancı birçok temel bilgiler arasındaki birliği içeren bir hüner. Ailelerin hoşlanmadıkları evlilikleri sağlamlaştırmaktan hoşlanır nükte diyor. _Theodor Lipps: Nükte, gülünç’ün bilinçli ve ustaca çağrıştırılmasıdır. Bu gülünç’ü de bizim görüş açımız ortaya çıkarır. Kesinlikle öznel bir gülünç’tür. Karşıtlık sözcüklere bağlı tasarımlarda değil, sözcüklerin anlamlı ya da çelişik niteliğindedir. İlk aşamayı, bizi çarpan, şaşırtan aşamayı, sözcüğün anlamsız olduğu aşamayı, ikinci bir aşama izliyor. Bu ikinci aşamada, bizi başlangıçta çarpan, şaşırtan sözcük gerçek anlamını kazanıyor. İşte gülüncü yalnız ve yalnızi şaşkınlıktan, çarpılmadan sonraki ışık, konuşulan dilin anlamsız bir sözcüğüyle yanıltılan bilinç üretiyor. _Kant: Nükte’nin özelliklerinden biri de bizleri bir an için aldatıp tuzağa düşürmektir. Espri, ince zekalıları ve avanakları ortaya çıkarır. _Jean Paul: Nükte, sadece bir fikirler oyunudur. Özgürlük nükteyi, nükte de özgürlüğü üretir. Nükte, çiftleri evlendiren kılık değiştirmiş papazdır. Söz konusu ister savaşçılar ister tümceler olsun, utkuyu kazanan konumdur. _Shakespeare: Özlülük ve kısalık nüktenin bedenidir, ruhudur; özlülük nüktenin ta kendisidir. _Fischer: Nükte, oyunsal bir yargıdır ve düşünceler dünyasının gizli çirkinliği olan nesnelere bağlıdır ve estetik özgürlük ister. Yargı, önce biçimiyle nükte halini alır. _Sağduyu’ya uygun olarak kabul ettiğimiz şey, daha sonra sağduyu’ya aykırı görülebilir. Komiğin süreci böyle oluşur. Söze, psikotik yönden zorunlu bir anlam yükler ve hemen ardından bu anlamı yadsırsak, o söz dinleyene nükte gibi gelir. Bir anlamın birçok farklı yorumları yapılabilir. Bir öneriye mantığın karşı olduğunu bile bile bir anlam yükleriz. Bu öneride bir gerçek bulabiliriz ama düşüncemizin alışılmış biçimleri, daha sonra bizi bu gerçeği yadsımaya zorlar. Bu gerçekten onun gerçekliğini aşan mantıklı sonuçlar çıkarır. Bu öneri gerçek niteliğini ortaya kor komaz da çıkardığımız sonuçları bir yana atarız. Nükteli sözcüğün bizde uyandırdığı ruhsal gelişim, gülünç duygusunda var olan girişim şudur: Nükteli sözcüğü benimser benimsemez, sözcüğe kayıtsız şartsız katılır katılmaz onu az çok anlamdan yoksun buluruz. Nüktenin civatası olan sözcük bize önce, dile yeni girmiş, kusurlu, anlaşılmaz, mantıksız, bilmece türünden bir şeymiş gibi geliyor. Böylece bizi çarpıp şaşkına çeviriyor. Çarpılma ve şaşkınlık geçince, sözcük anlam kazanınca gülünç ortaya çıkıyor. _Nükte çok kısa olmalı. Nükte, söyleyeceğini az sözcükle bile değil, çok az sözcükle hatta yetersiz sayılan sözcüklerle, kopuk düşünceler biçiminde hatta bazen susarak söyler. Nüktenin özü, gizliliğin ortaya çıkarılması zorunluluğudur. Gülünç, çeşitli görünümlerde çirkinliği kendine konu edinir; hedefi çirkinliktir. “Çirkinlik gizleniyor mu? Gülünç’ün gözlemi ışığında onu bulup ortaya çıkarmak gerek. İşte karikatürün kökeni budur. _Zihinsel evrenimiz, düşüncelerimizin zihinsel dünyası, tasarımlarımızın dünyası, dış gözleme açılmaz; gözle görülen ya da simgesel görünümlerle kendilerini ortaya koymazlar. Bu zihinsel dünya, kendi yasaklarını, güçsüzlüklerini, biçimsizliklerini, gülüncün ve gülünç çelişkilerin geniş payını da içerir. Bunları ortaya çıkarmak ve estetik gözlemce kabul edilebilir hale getirmek için nesneleri yalnızca doğrudan göstermeye değil, bizzat gösterimlerde yansıtmaya ve onları ortaya çıkarmaya elverişli özel bir güç, tek sözcükle düşünceyi aydınlatan bir güç gerekir. Bu güç ise yalnız ve yalnız yargıdır. Gülünç’ün karmaşıklığını ortaya çıkaran bu yargı, nüktedir. Nükte daha önce sessizce karikatüre katılıyordu. Ama özel şekli altında sadece yargıda ortaya çıkar ve özgür gelişimini yargıda sağlar. _Soğuk espriler, karşı tarafı bir yandan soğutan bir yanda da eğlendiren espriler olarak tanımlanabilir. Genel amaç güldürmekten çok eğlendirmektir. Espri ne kadar kötü olursa eğlence o kadar yüksek olur. Zeka ürünü komik espriler insanın içinde sıcaklık hissi uyandırırken, soğuk espriler de buz gibi soğutur. _Zenginler et, fakirler hayalet yer. _Dondurmayı ben yalamam, himalayalar. _Eşek yavruları en çok nerede bulunur? Spa merkezinde. _Yemeğin suyuna kim bancı? Kolibandı. ___ _Josef Breuer_ _Hayat, doğru cevapları olmayan bir sınavdır. _Yalnızlık, hastalıkların üreyebileceği en iyi ortamdır. _İnsanda hayallerin yerini anılar almaya başlamışsa, yaşlılık başlamış demektir. _Hipnoz, yapay bir histeri'dir; Histeri ise bir psikoz'dur; Psikoz ise delilik'tir. Histerikler arasında açık zekalı ve sağlam kişilikli olanların bulunması, çelişkiye neden olur. Sonuçta hipnoid durum, düşlerde olduğu gibi deliliktir. _Başlatıcı nedenle hastalıklı gorungu arasındaki ilişki "simgesel" denebilecek bir ilişkidir. Sağlıklı insanların duşlerde oluşturduğu turden bir ilişki. Örneğin zihinsel bir acıyı, bir sinir ağrısı ya da ahlaki bir tiksintiyi kusma izleyebilir. Neden sona erince, sonuç da sona erer. Bu özdeyiş, tersine de çevrilebilir. _Tepki, bir katartik sağaltım yöntemidir. Anının silinmesi ya da duygusunu yitirmesi, değişik etmenlere bağlıdır. Bunların en onemlisi enerjik bir tepkinin bulunup bulunmamasıdır. Eğer tepki oluşursa duygunun buyuk bir kesimi yok olur. "Tepki" sözcuğuyle duyguların deşarj edildiği tum bir istencli ya da istencsiz refleksler sınıfını kastediyoruz. _Oldukca sık olarak izleyen yıllarda inatla suren az ya da cok ağır belirtileri oluşturan şey, cocukluktaki bazı olaylardır. _Gözlemlerimiz, histerik görüngülerin belirleyicileri olan anıların uzun bir sure şaşırtıcı bir tazelik ve tum duygusal renkleriyle ısrar eder hale geldiğini gostermiştir. _Denebilir ki patolojik hale gelmiş fikirlerin böylesine bir tazelik ve duygusal güçle ısrar etmesinin nedeni serbestleştirme ve ketlenmemiş çağrışımlarla yeniden üretilme yoluyla gerçekleşen silinme süreçleri tarafından yadsınmış olmalarıdır. _Gözlemler bize, sıradan histeri ile ruhsal zedelenmesel nevrozların, hastalık oluşumu arasında bir ilişki kurulabileceği ve zedelenmesel histeri kavramını genişletmenin haklı olacağı gibi görünmüştür. Zedelenmesel nevrozlarda hastalığın işleyen nedeni onemsiz fiziksel yaralanma değil, korku duygusudur. Rahatsız edici duyguları -korku, anksiyete, utanc ya da ruhsal acı gibi- doğuran herhangi bir yaşantı bu tur bir zedelenme gibi işleyebilir. Etkilenen kişinin yatkınlığına bağlıdır. Ruhsal zedelenmenin anısının, girişinden uzun sure sonra bile işleyen bir kışkırtıcı sayılması gereken bir yabancı cisim gibi davrandığını varsaymalıyız _Hastalandırıcı fikirlerin doğduğu anormal bilinc durumlarından soz etmek ve ruhsal zedelenmenin anısının, hastanın normal belleğinde bulunmadığını ama hipnoz altındaki belleğinde bulunduğunu vurgulamak zorunda kalmış oluyoruz. _Zedelenmenin anısı serbestleştirilmemiş de olsa buyuk bir cağrışımlar butunune katılır; kendisiyle celişebilen başka yaşantılarla birlikte ortaya cıkar ve başka duşunceler tarafından törpülenir. Yine bir kişinin aşağılanması da, kendisinin değeri uzerinde durması vb. ile duzeltilir. _Histerik atakların altında yatan nedenler de serbestleştirme ya da cağrışımsal duşunce etkinliğiyle kurtulunmamış ruhsal zedelenmelerle ilişkilidir. Bu zedelenmeler de normal bilincli belleğinin ulaşamadığı bir yerdedir. _Histerik atakların devinimsel evrensel tepki bicimleri, kucuk bebeklerin bile yaptıkları turden tekme atma gibi dışa vurum olarak yorumlanabilir. _Atak ilk ortaya cıktığında bu hipnoid bilincin oznenin tum var oluşu uzerinde kontrol sağlamış olduğu anı işaret eder. ___ _Freud – Kendisi hakkında_ _Bu yayının zarar verebileceği tek kişi benim. Yüzeysel, dar görüşlü, bir idealden veya insanlığın en yüce çıkarlarını anlamaktan yoksun olduğum konusunda en can sıkıcı serzenişleri dinlemek zorunda kalacağım. Gençliğinde çağdaşlarının ayıplamalarının üzerine çıkabilmeyi öğrenmiş olan ve yakın bir gelecekte tüm beğeni ve karşıtlığın artık kendisine ulaşamayacağından emin olduğu yaşlılık çağında bulunan bir adam için bu sitemler ne ifade edebilir ki? _Eğer deneyimler bizim yanılmış olduğumuzu gösterirse, beklentilerimizden vazgeçeceğiz. Yitirilmiş bir davayı savunduğumuzu düşünüyorum. 1927 _Ortaçağda suçlular teşhir direğine bağlanır ve halkın hakaretlerine uğramaya bırakılırlardı; işte benim durumum da böyle oldu. _Yaptığım şey: Büyük öncüllerimin eleştirilerine psikolojik bir temel eklemek olmuştur. _Psikanalizin din gibi karmaşık bir olguyu tek bir kaynaktan çıkarmaya kalkışacağından okurlarımız korkmamalıdır. _Psikanaliz teorisinden önceki romanlarda analiz yapılır ve neye göre, sadece alaycılık ve küçümseme için. _Adlerin kuramı bireysel psikoloji asalak yaşamı sürmektedir. Adîer'in bireysel psikolojisine bağlı biri, hastalığı öznenin kendine değer verdirme, aşağılığını gidermeye, dişilik düzeyinden erkeklik düzeyine süzülmeye, yükselmeye giriştiğini söyleyerek açıklayacaktır. Psikanalizi eleştirmenler, bireysel psikolojiye yumuşak davranmaktadırlar. Bu psikanalize karşı duydukları kin yüzündendir. Çocukluğa inmeyen adlerinki bir bilgelik okuludur, ama psikanaliz değildir. _Victor Hugo'nun İskoçya kralı ile büyücü öyküsü. Bir kral bütün büyücüleri tanımak için yanılmaz bir yöntemi olduğunu ileri sürmektedir: Büyücü kadını bir leğen suda kaynattırır ve arkasından bu kaynar suyun tadına bakarak bildirir: «Evet, o bir büyücüdür!» Ya da «Hayır, bu büyücü değildir!» Bizim olgumuzda da böyle olacak, fakat her halde kaynatılan bizleriz. _Psikanalize karşı olan nefret tutumu da eski hurafe dinler gibi yaşamakta. _Freudun en çok kullandığı sözler: Bilmiyorum. Emin değilim. Emin olmanın hazzını yaşayamıyorum. Bu ilk deneme üzerine ağır bir yargıda bulunmayınız. Biliyorum çok ağır eleştireceksiniz ama zamanla bana hak vereceksiniz. Kendi çalışmamdan emin olma hissini tadamıyorum. _Freud'un yaşamı olaysızdı ama duşunceleri yalnızca bircok uzmanlık alanını değil son yarım yuzyılın tum duşunsel yaşamını da bicimlendirmiştir ___ _Otobiyografi - Psikanaliz_ _Entelektüel yetersizliği ve geleneklere bağlılığından kaynaklanan bocalamaları ve kendi içindeki pasif eğilimler karşısında takındığı son derece çelişik tutum düşünülürse, Freud'un bu teknik yenilikleri hatrı sayılır içsel karşı koymaları yenerek gerçekleştirdiğini tahmin edebiliriz. _Şahsımı kasten bir örnek diye öne sürdüm hep, asla bir model olarak değil çünkü ilk deneyleri hep kendi üzerimde denedim. Bilimsel çalışmayı ve özgözlemi bağdaştıran Freud, nevroz belirtilerini sistemli biçimde kendi üzerinde incelemeye koyulur giderek; çünkü kendi ruhundaki depresyonun mantıksal bir nedene mi dayandığını, yoksa hipokondrik (hastalık hastalarına özgü) bir durum mu sayılacağını bilmemesi tatsız bir şeydir. _Keyfi doğmacalardan başka bir gözle bakılmayan şeyi, biz kutsal bir metin gibi ele aldık. _Düşlerin, istekleri gerçekleştirici işlevi vardır. _Pariste raporum hiç de iyi karşılanmadı. Bir cerrah yüzüme karşı şöyle haykırdı: «Aman rica ederim. Sayın Meslekdaşıml Nasıl böyle saçma konuşabilirsiniz! Hysteron, rahim demektir. Bir erkek hiç isterik olabilir mi?» _Hastalıkları tedaviye çalışırken kullandığım silahlar ise ikiyi geçmiyordu: Elektroterapi ve ipnotizma. Hipnotik yöntemle mucizeler yaratan bir hekim olarak ün yapmak insanın gururunu okşuyordu. Takıldığım iki nokta vardı; birincisi: yaşlı hastaların ipnotize edilemeyişi; ikincisi: hastalarrn gereği kadar derin bir ipnotik uykuya daldırılamayışıydı _Kendi ırkımdan ne diye utanç duymam gerektiğine bir türlü akıl erdiremiyordum. Kendine özgü bir karekter taşıyan yeteneklerim ve gençliğin o aşırı hamaratlığıyla üzerine atıldığım birçok bilim dalında hiçbir basarı elde edemiyordum. Brücke'nin fizyoloji laboratuarı, bana tam bir huzur ve doyum sağladı; Uzaklarda ise Charchot'nun (Şarko) o büyük ismi ışıl ışıl parlayıp durmaktaydı; dolayısıyla, kurduğum plana göre, Viyana'da nöroloji doçentliğini elde edip bilgi ve görgümü arttırmak üzere Paris'e gidecektim _Otopsi tarafından tanılarımın doğrulanmasından ötürü Amerikalı hekimlerin saldırısına uğradım. Nevrozlar konusunda hiçbir bilgim yoktu. Bir nevrozluyu kronik bir menenjit vakası diye takdim edince, dinleyicilerimin hemen hepsi haklı olarak itirazlar yöneltip yüz çevirdi benden. Gençlik yıllarında üne kavuşmamışsam, bunun nişanlımın yüzünden ileri geldiğini belirtmek isterim. (Kokainin analjezik özelliklerini keşfetmişti ve psikiyatri de de kullanılabileceğini öngörmüştü.) Dolayısıyla, Coller, haklı olarak koksinle lokal anestezinin bulucusu diye biliniyor bugün. ___ _Öz analiz_ _Freud, kendisinde aşırı duyarlılık ve sinir zafiyetinin varlığından söz açar ve bunun ailesinden devraldığı kalıtsal bir özellik sayılacağını söyler. _Öz analiz yani metodik bir kendini deşme ve sorgulama işleminin nedeni ruhunda esen korkunç duygu kasırgasıdır. O duygu, savunu mekanizmasında gedikler açmıştır. Freud, kendi bilinçdışının tarihöncesini araştırmaya devam etmiş, «bir kez kesinlikle açılmış olup artık asla kapanmayacak yoldan» ilerlemesini sürdürmüş. Freudun devrimci nitelikteki radikalizmi, klinik çalışmalardan kaynaklanır ve belirtilerden belirtilerin oluşumunun araştırılmasına geçmiştir. Çalışmalarda ortaya konan kesin nesnelliğe, yanılgılarına karşı her türlü duygusallıktan uzak amansızlığa, şahsıyla çalışmaları arasına koyduğu o doğal sayılamayacak uzaklığa akıl erdirilecek gibi değildir. Öyle ki, adeta iki ayrı kişi aynı işi sürdürmüştür. ___ _Biyografi_ _Mektuplarının ve kitap özetlerinin büyük bölümünü yok etmiştir. Şöyle der: Sfenks’in çevresinde kumların oluşturduğu yığınlar gibi kuşatıyorlar insanı, o bir sürü kağıt ortasında çok geçmeden burundan başka görünen bir yerim kalmayacak; bu eski kağıtların ileride kimlerin eline geçeceğinden tasa etmeksizin ne yaşayabilir, ne de ölebilirim. Freud un kendini gizlemede başvurduğu bir başka taktik de görüşlerini hayali kişilerin ağzından dile getirmek. _Freud’un yaşadığı kayıplar annesini ve babasını kaybetme ve ölüme dair uzun vadeli korkular duymasına neden olmuştur. Dadısı aniden öldüğünde, Freud 2.5 yaşındaydı. Tüm bu yaşantılar ’ben kime aidim’ duygusunu geliştirmişti ve onu yalnızlığa itmişti. Kendisini terk edilmiş çocuk olarak görmüş, olasılıkla erken dönem çocukluk depresyonu geçirmişti. Baba iflas etti. Freud’ un üvey ağabeyleri de İngiltere’ye gittiler. Freud bu döneme ait ‘bütün varlığımı etkileyen önemli bir felaketti’ tanımını kullanmıştır. 3,5 yaşında Freud’da trenle seyahat etme korkusu ilk olarak baş gösterdi. Trenin onu almadan kalkacağından korkuyordu. Seyahat fobisi. _Babasının ölümünden ‘bir erkeğin hayatındaki en önemli olay, en büyük kayıp’ diye söz edecekti. Kendimi adeta köklerim sökülmüş gibi hissediyorum. Kendi kendini analiz etmesine Jacob’un ölümünün neden olduğunu ifade etmişti. Freud oldukça ciddi bir kaygı ve depresyondan mustaripti, özel semptomları da ölüm korkusu ve seyahat fobisiydi. Yaşamı boyunca etkisi altında kaldığı suçluluk duyguları içine girmişti. _Amelia, Freud’un oğlu Martin tarafından şöyle tanımlanmıştır. Çelik iradeli bir kadın, saldırgan, başkalarının hislerine duyarsız, kendi bildiğini okuyan biri. Freud babasını, hayatın silleleri karşısında hep bir çıkar yol bulunacağına inanan o iflah olmaz iyimsere benzetir. Çocuklukta bir babanın himayesine duyulan ihtiyaçtan daha kuvvetlisini düşünemiyorum’ diye yazmıştı. İki kültür arasında kalış Freud çocukluğundan beri bir kimlik ve varoluş krizi yaşar. Bu durum onun çelişkilerle dolu melankolik dünyasının da temelini oluşturur. Gerçek ben ile ideal ben çatışması yaşamı boyunca etkisini göstermiştir _Freud, hisleriniyse gayet sıkı kontrol ediyordu. Duygusal ilişkilerden uzak durmuştu. Son derece ‘ahlaklı, aşırı iffetli, kendini ifade etmeyen, sansürcü bir çocuktu. Freud biraz utangaçtı, kadınlardan da korkardı. Başka bir mektubunda Kadınların yanında kendimi tuhaf hissetmekten hiç kurtulamayacağım diye yazıyordu. Profesörü özlem duyduğu güçlü ve koruyucu babaya dönüşmüştü. Freud’un sonradan kendine malettiği delici bakışların bir modeli de Brücke’nin ‘korkunç mavi gözleriydi. _Breuer şu yorumda bulunacaktı: ‘Freud‘un zekası çok yükseklerde. Bir tavuğun bir şahine bakması gibi bakıyorum ona’ diyordu. Yüzeydeki çekingenliğimin altında son derece cüretkar ve korkusuz bir insan yattığını keşfetmiş. Breuer öğüt vermiyor, kendi yolunu bulması, eğilimlerini açığa çıkarması için Freud’u teşvik ediyordu. Breuer’le konuşmak, demişti Freud, ‘güneşte oturmak gibi. Işık ve sıcaklık yayıyor. Öyle güneşli bir insan ki bende ne görüyor da bana bu kadar düşünceli davranıyor bilemiyorum. Karşısındakini daima anlayan bir adam. Depresyonunu ve endişesini azaltacağına inandığı için kokain deneyleri yapmış. _Jean Martin Charcot(Şarko): Nörolojinin babası (Nevrozların Napolyon’u). Histeride ilk hipnozu kullanan kişidir. Sanatı klinikoanatomik yöntemin çok önemli bir aracı olarak düşündü. Charcot’ta dışardan görünen cazibenin ve görmüş geçirmişliğin altında demir yumruklu bir karakter vardı. Hırslı bir adam, kendinden üstün olanları kıskanır, davetini kabul etmeyenlere muazzam hınçlı davranır. Üniversitede tam bir despottur, hastalara karşı serttir. Bir bilim adamı olarak Charcot dehayla şarlatanın karışımıdır diye tarif etmişlerdir. Charcot, histerinin yumurtalıklarla değil, beyinle ilgili olduğunu kanıtladı. Aynı zamanda bu çırpınma, sıcak basma, felç ve diğer açıklanamayan semptomların geçmişte yaşanan durumlarla ilişkili olduğunu bir teoriye dönüştürdü. Hemen hemen aynı zamanda, bu korkunç durumun hipnoz ile tedavi edilebileceği fikrini ortaya attı. _Oğullarının üçüne de Freud un idolü ve yol göstericisi olan güçlü adamların isimleri verilmişti, üç kızının isimleri ise, ona fakir zamanlarında maddi destek veren ailelerin kadınlarından geliyordu _Kızları Anna, Martha’dan söz ederken şunları söylemişti.’ Annem babama inanırdı, psikanalize değil’. ___ _Nevrasteni: Sinir zafiyeti. Sinir sisteminin aşırı çalışma sonucu baş gösteren bitkinlik. _Ambivalens: Kararsızlık, ikili duygu. Zıt duyguların aynı anda oluşması. _Rekonstrüksiyon: Yeniden inşa tekniği. Mimarlıkta, cerrahide kullanılan bir terim. Restorasyonla ilintilidir. _Hipokondriya: Hastalık hastası _Temaruz – simulasyon - Benzetim (Sahtelik, taklit): Kişinin sorumluluktan kaçmak amacıyla var olan bir rahatsızlığını aşırı derecede abartması veya olmadığı halde bir rahatsızlığı varmış gibi göstermesi durumuna temaruz adı verilir. _Anestezi: Hissizlik. Bedenin tümünün ya da belli bir bölümünün ağrıya duyarsız hâle gelmesini sağlayan işlem _Stigma – Damgalama: Ayrımcılık, etiketleme, aşağılama, kurban edici yaklaşım, leke, utanç. İtibar kaybettirici, gözden düşürücü, hor görücü bir tavır veya negatif bir davranış sergilemek. Hayvanların ya da esirlerin ayırt edilebilmesi için vücutlarına yapılan işaretler. Stigmata, İsa'nın çarmıha gerilişi sırasında vücudunda oluşan yara ve lekelerin ve de acının verdiği duyarlığın ismidir. _Hemianestez: Görme alanının daralması _Güneşli bir insan. _Konuşma kürü ve baca temizliği onun terimleriydi _Yücekalplilik _Tinbilimsel çözümleme – Psikolojik. _Ekin (kültür) ___ _Tekinsizlik_(Uğursuzluk-Tabu)_ _Tekinsizlik yani uğursuzluk, bir zamanlar tanıdık olanın bastırma yoluyla benliğe yabancılaştırılması ve geri döndüğünde hissedilen korkunç duygu. Bilinçaltında gizli kalan şey, zamanla farklı kılıklarda ortaya çıkar. Örneğin: Hayaletler lanetli şatoyu terk etmemiş ölülerdir ve sürekli ev halkını rahatsız ederler. Simgesel olarak bastırılan duygular ile gömülen ölüler benzetilir ve tekrar tekrar geri dönüp kişiyi rahatsız ederler tıpkı hayaletli şatodaki gibi. _Freud’a göre, bastırılan geri döner ve geri döndüğünde hissedilen korkunç duygu, tekinsizliktir. Bu, dehşet veren bir ruh durumudur. Tekinsiz, bir zamanlar tanıdık olanın bastırma yoluyla benliğe yabancılaştırılması, bir nevi bilinçdışına gizlenmesi sonucu oluşur. Bilinçdışında gizli kalması gereken bu malzeme, sonraki bir zamanda, hatırlatıcı bir durumda tekrar ortaya çıkabilir. Tekinsiz, tanıdık olanın verdiği güven hissinden de çok uzaktır. İnsanoğlunun ‘aşmış olduğu’ ilkel inanışlarını yeniden canlandıran durumlar da tekinsizlik yaratırlar. Örneğin, cansız nesnelere canlılık atfetmek. Tekinsizlik hissi nesnenin niteliğinde değil, algılanışında oluşur. Bunu oluşturan iki kavram vardır. bunlardan biri "belirsizlik-yabancılık-ait hissetmeme"'dir. Bir diğeri ise bilinçaltında bastırılanların geri dönmesiyle yüzeye çıkan korku ve kaygıdır _Tekinsizliğe örnek: Bir ölü niçin hortlar? Niçin bir ev perilidir? “Evin Bilinçdışı” isimli kitapta Eiguer, perili ev mitinden bahsedilir. Hayaletler, o evi terk edememiş ölülerdir. Çünkü ya zamansız ya da şüpheli biçimlerde ölmüşlerdir. Kapanmamış bir hesap, geri dönülerek hâlledilmesi gereken bir mesele kalmıştır. Evlerini terk etmeyen hayaletler istedikleri onarın gerçekleşene kadar tekrar tekrar geri gelirler ve ev halkını rahatsız ederler. ‘Gömülen’ yani ‘bastırılan’ yaşantıların, tekrar tekrar geri döndüğü ve kişiyi rahat bırakmadığı durumlarda olduğu gibi…) _Fare Adam_ (Saplantı Nevrozu Üzerine)_ _Askerken, uzakdoguda esirlere yapılan; donlarına fare koyup, farelerin anüsü kemirmesi seklindeki bir iskenceyi duyup, sıcamayan ve psikiyatriste müracaat eden erkek hasta… _Fare adamin Freud'a gelme sebebi, babasinin ve sevdigi kadinin ölmesinden delice korkmak ve boynunu usturayla kesip intihar etmek istemekti. Fare adam ismini de, rüyasinda gördügü tuvaletin icindeki onlarca fare ve bu farelerin anusten iceri girmeleri korkusundan dolayi freud ona vermistir. Terapi sonucunda adamcagizin asil derdinin bilincalti babasindan intikam almak ve onu öldürmek istemek oldugunu ortaya cikartan freud, buna sebep olarak adamin babanin kendi cinsel zevkini yasaklamak istedigini düsünmesini bulmustur ama adam babanin ölmesini istedigi icin kendisini suclu hissetmekte ve ceza olarak kendisine usturayla zarar vermektedir. _Fare cezası öyküsü, onun erkenden baskılanmış bencil ve cinsel suçluluk itkilerinin ateşini körüklemişti. Ama sıçanlar keskin dişli, açgözlü ve pis olup da cezasız kalamazlar. İnsanlar tarafından acımasızca kovalanır ve hastanın sıklıkla dehşet içinde gözlemlediği gibi bağışlanmaksızın öldürülürler. Sıçanda “kendisinin canlı bir benzerini” bulduğu söylenebilirdi. _On iki yaşındayken bir kıza aşık olmuş fakat kız ona ilgi göstermemiştir. Bunun üzerine hasta, başına olumsuz bir olay gelirse kızın onu seveceğine inanır. Zihninde olumsuz olaya örnek olarak ise babasının ölümü vardır. Bu düşünce ile paralellik gösteren başka bir düşünceye, babasının ölümünden altı ay önce ikinci kez kapılmıştır. O dönem, maddi engellerden dolayı aşık olduğu kadınla evlenememektedir ve “babasının ölümünün kendisini evlenebilecek kadar zengin yapacağı” düşüncesi aklına gelir. _Kurt Adam_ _Kurt Adam öyküsü Freud'un en uzun, en karmaşık ve en ünlü olgu öyküsüdür. Çocukluğunda kurtlara karşı histerik bir korkusu ve dinsel saplantıları olan zengin ve genç bir Rus hasta Freud tarafından dörtbuçuk yıl süreyle sağaltılmıştır. _Schreber vakası: Nevrotik bir vaka _Schreber aslında çok saygın bir doktor, zeki, kültürlü ve hoş sohbet biri. Uzun zamandır devam eden güzel de bir evliliği var. Dışarıdan bakıldığında olağanüstü bir durum yok tabii ama işte olaylar öyle değil. Schreber tanrı'nın onu seçilmiş insan olarak yarattığını ve verdiği görevleri yerine getirmek için bir kadına dönüşmesi gerektiğine inanıyor. _Otto Rank_ (1884-1939) Viyana. _Yoksul bir Yahudi ailenin oğluydu. Freud’un Düşlerin Yorumu yapıtından etkilenerek, sanatsal yaratıcılığı psikanalitik ilkelerle açıkladığı (Sanatçı) yazdı. Metni okuyan Adler aracılığıyla tanıştığı Freud’un evindeki ünlü Çarşamba toplantılarına katılmaya başladı, Jung ve Adler’e karşı Freud’un görüşlerini savundu. Doğum travması yaşadığını iddia eder. İnsanlar, nevrotik hale gelmemişse, doğum travmasını çeşitli şekillerde bastırırlar. Rank, Doğum Travması’nda Freud’un libido odaklı yaklaşımının odağını değiştirir ve her nevrozun doğumla başladığını iddia eder. “Doğduğumdan beri zayıf ve çürüğüm ben…” diye bahseder. Lise diploması almaya ikna eden Freud’un deyişiyle Rank, “alışılmışın dışında bir kavrayış” sahibidir. En başta mitolojinin psikolojideki öneminden ve genel teorilerden bahseder. Sonrasında, ele aldığı kahraman mitlerini anlatır. Çocuklukta anne babanın yüceltilip babanın en güçlü erkek, annenin en güzel kadın olarak hayal edilmesi mitlerde karşılığını üst sınıf ailede (genellikle kraliyette) doğan çocukla kendini gösterir. Çocuğun bu fanteziden kopuşu ise gerçekle yüzleşerek olur. Çocuk bu sefer de babayla mücadeleyi girip saf dışı bıraktıktan sonra anneyi kazanma derdine düşer. Bunun mitlerdeki karşılığı “babanın başına gelen lanet” olur. Sepet, sandal, kutu vb cisimler, Rank’a göre rahimi simgeler. Suya bırakılma ise doğumun simgesidir. Çocuktan bir şekilde kurtulan aile, çocuğu genellikle öldü sanır; ancak mitlerde kahramanlar birileri aracılığıyla alt sınıftan ailelere (çiftçiler, balıkçılar vs) gider. Bu da Rank’a göre, aileye dönüşün simgesidir.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.