Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

İnsan ve Sembolleri - Arketipler
_Rüyanızda şeytanla mücadele ettiğinizi gördüğünüzde fark edeceksinizdir ki mücadele ettiğiniz yalnızca kendinizdir. Düşünü gördüğümüz kimse, İçimizdeki diğer yandır. Tanrım şükürler olsun ki beni böyle yaratmamışsın. Düş, düşü gören kişiye değil, bir topluluğa, halka, insanların tümüne aittir. Gelecekteki kişiliğimiz çok önceden oradadır ama karanlıklar içinde gizli bekler. Bilinçaltı kuşaktan kuşağa miras. _Sinir hastaları, azgın dalgaların kenarında denize düşmemek için çırpınırlarken, normal kişiler ise, güvenli, kuru ve yüksek alanlarda oturanlardır; hiçbir deniz kabarması, ne denli güçlü olursa olsun onlara ulaşamaz ve dalgaların kenarında çırpınanlara şaşkınlıkla bakarlar. _Hint düşüncesine göre, kişisel egolarımız okyanustaki ada gibidir: Oradan kendi dünyamıza bakar ve birbirimizden ayrı varlıklar olduğumuzu düşünürüz. Göremediğimiz şey ise, birbirimize suların dibindeki okyanus katı ile bağlı olduğumuz gerçeğidir. Hint dış dünyaya maya -ilüzyon- adı verilir. Öldüğümüzde uyanır ve başlangıçta kim olduğumuzu fark ederiz: Tanrı. _Bir erkek ilk kez gördüğü bir kadına ansızın âşık olmaktadır. Çünkü o, âşık olunan kadını yıllarca içinde taşımıştır. O an sadece içindeki kadını dıştaki bir kadına yansıtmaktadır. Gerçekte âşık olunan kadın erkeğin psişesinde yaşamaktadır. Erkek zihninde animanın oluşması için 4 etken gereklidir. Saf kadın Havva, seksi eros, ruhi eros Meryem ve sevgi ve evlilik mona lisa. Karşı cinste diğer yarımızı, Tanrıların bizden aldığı diğer yarıyı, ararız. İlk görüşte aşık olduğumuzda bu, zihnimizdeki anima ya da animus arketipine oldukça uyan biriyle karşılaştık demektir. _Freud ve Josef Breuer, nörotik semptomların, örneğin histerinin, gerçekte simgesel anlamları olduğunu fark ettiler. Bunlar da tıpkı rüyalar gibi, bilinçaltının dışavurum biçimleridir. _Bir teolog bana, İlyas Peygamber'in hayallerinin aslında hastalık belirtileri olduğunu, Musa ve öbür peygamberlerin ise "sesler" duyduklarında aslında hallusine olduklarım söylemişti. __ İnsan ve Sembolleri _Bir yapıtı sembolleri ile kavrarız. Eğer sembol yoksa olduğu gibidir. _Din, trans halidir. _Eski mitolojik Tanrılar ve yaratıklar bugün müze parçalarıdır. Ama onlarla anlatılan arketipler güçlerini henüz yitirmemiştir. Gök gürültüsü artık öfkeli tanrının sesi değil, şimşek de onun cezalandıran mızrağı değil. Hiçbir ırmakta bir ruh barınmıyor, hiçbir mağara da büyük bir cinin evi değil. Bu muazzam kayıp rüyalarımızdaki sembollerle dengelenir. Dünyamız, gizemli varlıklardan, cadılardan, kurt adamlardan, vampirlerden arındırılmış bulunuyor ama insanın iç dünyasını ilkellikten kurtulmuş olup olmadığı başka bir sorudur. _Bilinçli düşüncelerimiz sık sık gelecekle nasıl meşgul oluyorsa, bilinçdışı ve rüyalarımız da öyledir. Rüyaların tahmini bir yönü de olabilir ve bu dikkate alınmalıdır. Çünkü, bir şeyden haberi olmayan yalnız bilincimizdir. Bilinçdışının çoktan haberi olduğu bellidir ve vardığı sonuçlar rüyada ifade edilmiştir. _Sanatçı ya da filozof en iyi fikirlerinin bazılarını, bilinçaltmdan birdenbire çıkıveren esinlere borçludurlar. Böyle zengin malzeme bulunan damarı bulmak, genellikle deha olarak adlandırılan şeyin bir belirtisidir. Descartes'ın "mistik yaşantısı" dediği yaşantı da onun şimşek gibi birden "bütün bilimlerin düzenini" fark ettiği benzer bir "vahiy"e dayanmaktadır. _Zihnimizi bilerek bastırmak uygarlığın kazancı, kendiliğinden olması ise bir nevroz nedenidir _Hintli, İngilizlerin hayvanlara taptığım anlatır çünkü kilisede hep kartallar, aslanlar ve öküzler resmedildiğini görmüştür. Hayvanların bir işaret olduğunu bilmiyordu._Dört İncil yazarı havarinin hayvan olarak görülmesi: Aslan Marko'dur, boğa Luka, kartal Yuhanna - Aynı şekilde Mısır tanrısı Horus'un oğulları da hayvan biçimindedir._Aslan maskesi takmış bir büyücü. Bir aslanı taklit etmiyor, kendini gerçek bir aslanla özdeşleştiriyor. Modern adam bu tür psişik çağrışımlardan bilinçdışında yaşamayı sürdürür. _Birey: Doğru, uyumlu, olgun ve sorumluluk sahibi olan. Özgürlük ve adalet gibi insani değerleri benimseyen. İnsan doğasının ve evrenin işleyişi hakkında iyi bir kavramaya sahip olan kişidir. Simya'daki işleyişin saf olmayan ruhun (kurşun), kusursuz ruha (altın) dönüşümü olduğunu ve bunun bireyselleşme sürecinin bir metaforu olduğunu savunur. _Jung ve arkadaşlarının kanıtları, konuları üzerinde, bir kuşun ağacın üzerinde dolaşması gibi, spiral tarzda yukarı doğru ilerler. _Bilinç, doğası gereği, bütün bilinmeyenlere, bilinçdışı olanlara karşı koyar. Her yeni olana batıl bir korku vardır. İlkel insanlar beklenmedik olaylar karşısında, yaban hayvanlar karşısmdaki davranışın aynım gösterirler. Uygar insan da yeni fikirler karşısmda benzer şekilde tepki gösterir, Felsefe, doğa bilimleri hatta edebiyatın birçok öncüsü, kendi çağdaşlarının ete bürünmüş tutuculuklarının kurbanı olmuşlardır. _Leonardo da Vinci, duvarlardaki lekelere, bulutlara, çamura ya da benzerlerine barak şaşırtıcı fikirler bulabilirsin". (Rorschach mürekkep lekeleri testi) _Ortaçağ fizyologlara göre her erkeğin içinde bir kadın vardır. Kişiliği normal görünse bile, o "İçindeki kadın" ın zavallı halini herkesten hatta kendisinden bile gizliyor olabilir. Rüyasında çirkin dejenere bir kadın gören erkeğin derinlerdeki sorunu buydu. Dişi tarafı hiç de güzel değildi. _Freud "İlkel kalıntılar" diyordu. Bu ad, insan ruhunda tarihsel gelişmeye direnerek yaşamda kalabilmiş ruhsal unsurlar anlamını vermektedir. Bu tarihsel çağrışımlar, bilincin rasyonel dünyasıyla dürtülerimizin dünyası arasındaki bağlantı halkasıdır _Bilinç, önyargılardan ve fantezilerden ne kadar etkilenmişse, nevroz da o denli büyür ve doğallıktan, sağlıklı dürtülerden o kadar uzak bir yaşama götürür. _Bugünkü insanın tanrıları ile cinleri sadece yeni isimler almışlardır. _Arketiplerin doğrudan atalardan gelerek mi yoksa göçler sonucu bir "çapraz dölleme" ile mi oluştuğu henüz araştırılmaya muhtaçtır. Anlamlandıramayan rüyalar arketiplerle gelmiş olabilir. _İnsanları uyandırmak için güçlü duygusal şoklar gereklidir. 13. yüzyılda yaşamış bir İspanyol soylusu olan Ramon Lull'u öyküsü: Uzun uğraşlardan sonra, bir hanımdan gizli bir randevu koparabilmişti. Buluştuklarında kadın hiç ses çıkarmadan elbisesinin önünü açmış ve kanserder harap olmuş olan göğsünü göstermişti. Bu şok Lull'un yaşamını baştan başa değiştirdi. Daha sonra mükemmel bir teolog, kilisenin en önemi misyonerlerinden biri oldu. Böyle ani değişim durumlarında çoğunlukla, bir arketipin uzun süreden beri bilinçdışından etkilediği, krize yol açan durumu da ustaca hazırlamış bulunduğu gösterilebilir. _Bastırılan enerji, bilinçdışınn yeniden canlanır. Bastırdıklarımız cinlere, hortlaklara dönüşürler. _Toplumlar, ayı tanrı olarak görmüştür. Modern doğa bilimleri bize ayın yalnızca bir küre olduğunu göstermiş olsa da, ayı romantizmle ilintilendiren arketipsel şeyleri de koruyoruz. _Ruh yitimi, bilinçliliğin bölünmesidir _Psikolojik bir gerçek, insanın kendini bilinçdışı olarak bir nesneyle kimliklendirebileceği gerçeğidir. Örneğin kardeşi timsah olan bir insan, timsahlarla dolu bir ırmağı hiç duraksamadan yüzebilir. _Freud'un serbest çağrışım yöntemim kullanarak, rüyaların, altta yatan belirli temalara kadar izlenebileceğim fark eder. Hastanın neyi gizlemek istediği, kolaylıkla fark edilebilir. _Aşağılık kompleksler(Mutad), ruhun yumuşak noktalarıdır. Dış uyaranlara çok çabuk tepki gösterirler. Bu yüzden serbest çağrışım her rüyadan yola çıkarak gizli düşüncelere ulaşabilir. _Geyik avı: Cinsel ilişki için sayısız simgesel ya da allegorik resimlerden biri. _Hatırlayamadığımızı belirtiriz ama aslında bellek bilinçdışı olmuştur. Amacını unutsak bile bilinçdışı hâlâ o amaç için yönlendirilmektedir. Nörotik insan birçok şeyi farkında olmadan yapar. Bunlara "yalan" denmez. Hastalık belirtileri olarak değerlendirmek hatalıdır. _İlkellerde "Büyülenme" bir tanrı ya da cinin insan vücudunu ele geçirdiği anlamına gelir. ABD'de bir dinsel tarikatta, şarkılar ve el çırpmalarla histeri sağlanır; sonra insanlar zehirli yılanları elden ele geçirirler. _Güney Amerika'da kendilerinin kırmızı Papağan olduklarına yemin eden yerliler vardır. Elbette kendilerinin kanatları ya da gagaları olmadığım görmektedirler. Ne var ki ilkel insanın dünyasında nesnelerin, bizim "akıllı" toplumlarımızda olduğu gibi keskin sınırları yoktur. _Hastamıza Sabahleyin "Nasılsınız?" diye sorduğumda. Gece boyunca bütün gökyüzünü süzdüğünü ama tanrının izini bulamadığını söyledi. İşte bir nevroz. _Eğitimli bir insan için, kendisini bir ruhun ele geçirmiş olduğunu kabul etmek, ilkel insan için olduğundan çok daha zordur. _Rüya, kişiliklerindeki eksikliği tamamlamakta, onları gittikleri yolun tehlikelerine karşı uyarmaktadır. Buna rüyaların armağanı diyorum. Rüyasında dağdan düştüğünü söyleyen arkadaşımı uyarmıştım ama gerçekten dağdan düştü. Yalnızlığı nedeniyle ruhça biraz rahatsız; bilinçdışı bunu tamamlamak için hayali bir dost uydurmuş; Dün kendimi kendi kendime konuşurken buldum!" diyor. _İlkel insan, modern torunlarından daha fazla içgüdüleriyle hareket etmekteydi. Uygarlaşma sürecinde bizler giderek bilincimizi, içgüdüsel katmanlardan uzaklaştırdık ama dürtüsel katmanları tümüyle yitirmedik. Hiçbir rüya simgesi, o rüyayı görmüş olan kimseden ayrı ele almamaz. _Sahibinin ölümüyle duran saatlerer. Birisi öldüğünde kırılan aynalar ya da duvardan düşen tablolar _Psikoloji, karşıtların dengesine bağımlı olduğu için, karşıtı hesaba katılmamış olan hiçbir yargı kesin olarak kabul edilemez._ Çok mütevazı ve çekingen görünen bir adam. Rüyalarında hep, Napolyon gibi önemli kişiliklerle karşılaşıyordu. Bu rüyalar bir aşağılık kompleksiydi. Rüyalar gizli bir büyüklük hezeyanım göstermekteydi. Rüya, görenin egosunun durumuna bağlıdır. _Psike Pusulası : jungçu insan gözlemi türüdür. Dairedeki her noktanın bir karşıtı bulunur. Bir "Düşünmek" tipi için "Duygu" yanı en az gelişmiş olandır. _Duyum, bir şeylerin var olduğunu, düşünce bunun ne olduğunu, duygu bunun hoş ya da nahoş olduğunu söyler ve sezgi de onun nereden gelip nereye gittiğini belirtir _Tıpkı vücudumuzun sürüngenlerin anatomik modeline dayalı olması gibi, "psike" de ruhumuzun esasını oluşturur. Anatomicilerin, biyologların gözleri vücudumuzda o eski modelin pek çok izini bulur. Ruhun deneyimli araştırıcısı da modern insanların rüyalarıyla ilkel ruhun ürünleri "kolektif imgeleri" ve mitolojik motifleri arasında benzer analojileri tanıyabilir. _Roma atasözü "Yaşam kısa bir düştür." _Kahraman miti daima canavar, cin, ucube vb biçiminde görünen kötüyü yenen, halkını ölümden kurtaran bir güçlü insandan söz etmektedir. Bireyler kendilerini kahramanla özdeşleştirir. Kutsal metinlerin anlatılması ya da törensel olarak yinelenmesi, böyle bir kahraman figürünün dans, şarkılar, dualar ve kurbanlarla yüceltilmesi izleyicileri gizemli bir büyü gibi sarar. _Simgeler: İsa'nm doğuşu, daima yeşil kalan çam ağacı ile _Bir şeye üflemek ya da tükürmek büyülü bir etkiye sahiptir. Örneğin İsa körlerin gözünü açmakta tükürüğünü kullanır. Zulu büyücüsü, inek boynuzundan kulağına (ruhları kovmak için) üfleyerek bir hastayı tedavi ediyor. Bir ortaçağ yaratılış resmi tanrının Adem'e yaşam üflediğini gösteriyor. _Yaşam bir savaş alanıdır. Öyle olmasaydı hiçbir şey varlığını sürdüremezdi. _Dinler ilkçağlardan beridir insanlara yoldaşlık etmişlerdir. Dine inanmayanlar bir boşluğa düşüyorlar ve hayatı sorguluyorlar. Dine inanmayanlar daha çok psikiyatriste gidiyor. İnsanlar inançlara mutlaka muhtaçtır. İnsanlar inanç ile dayanılmaz acılara katlanabilir; ancak "aptalın birinin uydurduğu bir masal" içinde yer aldığım kabul etmek zorunda kalırsa yıkılır. Kendi yaşamının daha derin bir anlamı olduğu duygusu insanı yükseltir. Bu duygu yoksa insan zavallı ve yitiktir. _Hiçbir ders kitabı psikolojiyi sahiden öğretmeyi başaramaz. _Rüya sembolleri daima, sanki bilinçdışı, ruhun kendi gelişimi sırasında terk etmiş olduğu ne varsa geri getirebilmeye çalışırmış gibi. _Yavaş yavaş mahvoluşa doğru ilerliyoruz. Artık yardım isteyeceğimiz tanrılarımız yok. Bugünkü yaşamımız, akıl adlı tanrıça tarafından yönlendirilmekte. _Bilinçdışı görmezden gelinemez; o yıldızlar gibi doğal, sınırsız ve kudretlidir. _Bbc röportajı için, Jung beni bahçesinde, hemen hiç kesmeden neredeyse iki saat dinledi ve olmaz dedi. _Bu kitap onun okur kitlesine vasiyetidir. İnsan ve Sembolleri"nin araştırılması aslında insanın kendi bilinçdışıyla ilişkisinin araştırılması demektir. Jung'un bilinçdışı görüşünde bilinçdışı, bilincin büyük kılavuzu, dostu ve akıl hocasıdır. _Jungiyen yaşam felsefesinin özü; bilinç ve bilinçdışı birbirlerini bütünlemeyi öğrendikten sonra, kendi içinde sakin ve mutlu olacağını anlatıyor. _Gölge, benliğin tersidir. Acımasız birinin gölgesi şefkatlidir. Gölgeyle yüzleşmek, çıraklık eseridir. Anima ile olan ise başyapıttır. _Ruh çağırma seansı - Kelime çağrışım testi __ Arketip _Toplumun ortak bilinçaltı. Atalardan gelen, nesilden nesle aktarımlar. _Kişisel bilinçaltında kompleksler ve ortak bilinçaltında arketipler etkindir. _Bir arketip uzaydaki bir kara deliğe benzer; orada olduğunu yalnızca içine çektiği madde ve ışık sayesinde anlayabilirsiniz. _Arketipler, insanlığın gizli hazinesidir. Algılarımızı ve bilincimizi düzenleyen yapılardır. İnsanlık Tanrılarını ve şeytanlarını, öngörülerini ve güçlü düşüncelerini hep bu hazineden çıkarıp almaktadır. Arketipler dinlerde rüyalarda mitolojilerde hayallerde bulunur. Psişe, bilinç ve bilinçdışı olarak iki kısımda ele alan Jung, bilinçdışını da kişisel bilinçdışı ve kollektif bilinçdışı olarak iki bölüme ayırır ve arketipleri kollektif bilinçdışının çekirdek yapıları olarak tanımlar. Jung mitlerin arketiplerin temsilcileri olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla mitlerde ve mitsel öykülerde gördüğümüz karakterlerin ve olay örgülerinin her birinin bir arketipe tekâbül ettiğini söyleyebiliriz. Mitlerdeki kahramanların olaylarla nasıl başa çıktıklarını görmenin insanlar üzerinde cesaret arttırıcı tesiri olduğunu ifade etmiş ve dinsel mitlerin, açlık, savaş, hastalık, ölüm gibi yaşantılarda, insanlara bir tür ruhsal terapi etkisi yaptığını söylemiştir. _Ruh-zihin_Bütün kişiliğin merkezinde bulunur. Bir başka deyişle self bilinç, bilinçdışı ve egoyu da içine alır. Zihin, bireyleşme sürecini başlatan önemli bir dürtüdür bireyin kişiliğinin bilinç ve bilinçdışı bölümlerini birleştirme girişimini bireyleşme süreci olarak isimlendirmektedir. _Gölge_Gölge: Benliğin tersidir. İstenilmeyen tüm kişisel özelikler gölge arketipine dâhil olmaktadır. Örneğin, kişi kendini ince olarak tanımlıyorsa onun gölgesi kabadır. Acımasız birinin gölgesi çok ince ve şefkatlidir. Bastırılmış karanlık ikizimizdir. Engellediğimiz her şeyi yapmak isteyen, olamadığımız her şey olan gölge, kolektif bilinçdışına ait ise mitolojik bir varlık olarak ortaya çıkar. Rüyalarda ve sanat eserlerinde. Bazen kendi gölgemizi kendi dışımızdaki insanlara yansıtırız. Böyle yaptığımız zamanlarda kendi kişiliğimizin bir parçası karşı tarafta kalmaktadır. Sonuçta istencimizle olmasa da sürekli olarak, bu karşı yanı destekleyen şeyler yaparız, böylece istemeden düşmanımıza yardım etmiş oluruz. _Gölge, egonun karanlık yüzüdür; potansiyel kötülüğümüz genelde burada saklanmaktadır. Gerçekte gölgenin bir etiği yoktur; iyi ya da kötü değildir, tıpkı hayvanlardaki gibi. Hayvanlar saftır ama insanın bakış açısına göre vahşi görünür. Gölgenin sembolleri, yılan, ejderha, canavarlar ve şeytanlardır. Rüyanızda şeytanla mücadele ettiğinizi gördüğünüzde o şeytan sizsiniz. _Anima animus_ Erkeğin bilinçaltında, iç benlikte kadınsı olarak ifade bulan arketip anima, aynı şekilde kadının bilinçaltında erkeksi olarak ifade bulan arketip animus'tur. Bireyin gelişiminde gölgeyle yüzleşmek, çıraklık eseridir. Anima ile olan ise başyapıttır. Anima arketipi akılcı erkekte duyguları, animus arketipi ise duygusal kadında aklı ön plana çıkarır. Erkekte animanın görünüşü önce annesinin karakteri tarafından biçimlenir. Eğer onu olumsuz olarak algılamışsa anima çoğunlukla depresif tabiat, sinirlilik, sonsuz hoşnutsuzluk ve alınganlık özelliklerini taşır. Ama eğer erkek bunu aşabilirse bunlar onun erkeksi yönünü güçlendirecek biçimde etkiler. Anima edebî eserde cadı, yılan, ejdarha gibi olumsuz sembollerle… Kadın Günlük yaşamında ne denli nazik ve uyumlu olursa olsun animusu harekete geçirilince acımasız ve saldırgan olur, her türlü mantığa karşı büyük ölçüde körleşir. Olumlu animus, Halide edip savaşa girip 10 başı olmuş. _İçedönüklük, "Anlamak" üzerine ışıldayan Apollo'ya benzer. Görüşün içsel dünyasına odaklanır. Dionysus ile bağdaştırılan Dışadönüklük, aktivitelere katılmaya meraklıdır. Nesnelerin dışsal dünyasıyla ilgilenir. _Persona: Romalı oyuncular tarafından giyilen maske. Her insan topluma uyabilmek için maskeler takar. _Yaşlı Bilge Adam Arketipi_Bu arketip başka kılıklara bürünmüş olarak da göründüğünden -örneğin bir kral, bir kahraman, bir doktor ya da bir kurtarıcı- _Büyükanne arketipi_ Bu kadın aynı zamanda kendi etki alanına gelen herkesin „kendi çocukları‟ olduğu konusunda ısrar eder. _Aşama arketipi_Ayrılma-olgunlaşma-dönüş_Kahraman mitosu da denir. Bilinç ve bilinçdışı bölümlerinin uyum içerisinde bir araya getirilmesine bireyleşme süreci denir. Bireyleşme süreci kahramanın yolculuğa çıkması şeklinde edebî esere yansımıştır. Farklı kültüre ait çeşitli masallarda masal kahramanının yaşadığı yeri terk ederek uzak bir diyara gitmesi ve oradan bir kazançla dönmesi en sık işlenen bir temadır. Bu yeni dünyada kahramanlar türlü güçlüklerle mücadele ettikten sonra, yanlarında bir ödülle geri dönmektedirler. Evlenilecek bir kız, unvan ya da para şeklindeki bu ödül kahramanın geçirdiği aşamayı sembolize etmektedir. Uzaklara giden ve değişikliğe uğrayarak geri dönen kahramanın geçirdiği bu süreci yansıtan sembol aşama arketipi olarak adlandırılır. _Anne arketipi_Bereket, sihirli dönüşüm, yeniden doğuş yeri, bilgelik ve ruhsal yücelik ve bunun gibi özelliklerle karşımıza çıkar. Hikâyemizdeki mağaranın kapısı bir dağın eteğindedir. Dağ, yolculuğun ve tırmanışın hedefini temsil eder, bu nedenle psikolojide genellikle Kendilik (self) anlamına gelir. Dağın büyüklüğü ve yüksekliği yetişkin kişiliğe işaret eder. Bilinçli bir tercih yerine bilincin dışındaki karanlığı temsil eden mağaraya yönelmiştir. Mağara kahramanın kolektif bilinçdışının mekân olarak görünmesidir. Bu mağaraya giren kişiler kendilerini bilinçdışı bir dönüşüm içinde bulacaklardır. Bu dönüşüm olumlu veya olumsuz bir biçimde karşımıza çıkabilir. Mağarayı Tabiat Ana‟nın rahmi olarak ele aldığımızda Vefâ mağaradan çıkmakla dönüşüm geçirerek yeni bir hayata başlamış olur. Anne Arketipi, Evrimsel olarak bir anne istemeye, ilgilenmeye hazır olarak dünyaya geldik. Çevrede bu arketipi yansıtacak belli bir kişi bulunmadığında bile, bu arketipi kişiselleştirerek bir mitolojik “roman” karakteri haline dönüştürmeye çalışırız. Zihnindeki anne arketipinin ihtiyaçları gerçek annesi tarafından karşılanamayan bir kişi ileriki yaşamında kilisede huzur aramaya veya kendini anavatanıyla özdeşleştirmeye eğilim duyacaktır. _Mana_Freudun aksine, penis gördüğümüz rüyalar bile doyurulmamış bir seks ihtiyacından daha farklı şeylere işaret ediyor olabilir. Ruhsal gücü sembolize ederler. Penis ve güç, semen ve tohum, gübre ve bereket arasındaki bağlantı _Anima ve animus_ Oynamak zorunda olduğumuz dişi ya da erkil rol kişiliğimizin –persona’nın bir parçasını oluşturur. Anima anlık ve sezgisel davranan genç bir kız ya da bir cadı veya toprak ana olarak kişileştirilebilir. Animus yaşlı, bilge bir adam, bir sihirbaz. _Baba arketipi_ Karanlık baba arketipi ise gölgeyi, gücün karanlık yüzünün hakimini simgeler Çocuk, geleceği, oluşu, yeniden doğuşu ve kurtuluşu sembolize eder. _Hayvan arketipi; insanlığın hayvan dünyasıyla ilişkilerini temsil etmektedir. Kahramanın sadık atı buna bir örnek olabilir, yılanlar da çoğu zaman hayvan arketipinin sembolü olmuşlardır ve oldukça zeki oldukları düşünülür. _Tanrı arketipi_ Evreni anlamaya, olanlara bir anlam vermeye, herşeyi bir amacı ve bir yönü varmış gibi görmeye olan ihtiyacımızı gösterir. _Kahraman, sık sık bakireyi kurtarmak için yola çıkar. O, saflığı, masumiyeti ve tecrübesizliği temsil etmektedir. Kahramana yolunda yaşlı, bilge adam rehberlik eder. O animusun bir biçimidir ve kahramana kollektif bilincin doğasını gösterir. _Bilinçaltının yüzeysel katmanı kişiseldir. Fakat bu kişisel bilinçaltı daha derin bir katmana dayanır. İşte derinlerdeki bu katmana ortak bilinçaltıdır. Bilinçaltının bu kısmı kişisel değil, evrenseldir. Ortak bilinçaltı, tüm insanlarda aynıdır. İlkel insan için güneşin doğuşunu ve batışı ruhsal bir olay olmalıdır. Hareket halindeki güneş, insanın ruhundaki bir tanrı ya da kahramanın kaderini temsil etmelidir. _Jung’a göre Tanrı salt bir mit değil, insanın içindeki tanrısallığın ortaya çıkmasıdır. Sadece Tanrı değil, şeytan, melek, dinin mitleri, ritüelleri ve dogmaları ki bunlar metafiziksel varlıklar olarak düşünülse de yalnızca psişede ortaya çıkan imgelere dayanmaktadır. Tanrı formu tam olarak ifade edilip kavranılamadığı için, arketipal içerik olarak sunumu ancak semboller aracılığıyla olmaktadır. _Sîmurg_ _Jung’cu Arketip Teorisiyle Tasavvufî Değerlendirilme: _Freud’un sisteminde bireysel bilinçaltı bütün ruhsal olayları açıklamaya yetiyordu. Oysa Jung’a göre asıl önemli olan bireysel bilinçaltı değil, ortak bilinçdışıdır. Bu imgeler vaktiyle atalarının geliştirmiş olduğu tepkilere benzerlik göstermesine sebep olan eğilimler ve gizil güçlerdir. _Arketipler, Gerçek dünyada canlı varlıklara dönüşürler ve kişiliği etkilerler. Arketipler, rüyalarda, masal, mitos gibi anonim edebiyat eserlerinde ve sanatçıların ürünlerinde ortaya çıkarlar. Uzak bir ülkeye gitmek, orada bir takım esrarengiz güçlerle tanışıp aşama geçirmek ve bir ödülle geri dönmek motifini pek çok ülkenin masallarında, bazı bilge kişilerin öykülerinde görmek mümkündür. _Kahraman arketipi_Ayrılma-aşama-dönme_ Masallarda, rüyalarda veya edebiyat ürünlerinde rastlanır. Kahraman yurdundan yola çıkar ve uzak bir ülkeye varır. Yol boyunca başından birçok macera geçer ve sonunda bir ödül alarak ülkesine döner. Döndüğünde ise o artık çok değişmiştir. Uzaktan getirdiği ödül ise sosyo-ekonomik ve psikolojik açıdan değişimi sembolize etmektedir. Aslında kahramanın gittiği bu esrarengiz ülke kendi bilinçaltıdır. _Kendilik arketipi_ Mitolojideki devler ve ejderhalar ile yüzleşip onu yenen kahraman gibi, birey de egosuyla yüzleşmeli ve onu aşarak bütünlük haline ulaşmalıdır. _Sîmurg (otuz kuş) öyküsü_ _Kuşlar kendilerine kral seçmek isterler ve hüthüt kuşu zaten bir simurg adında bir kralınız var der ve oraya gitmek için rehberlik yapar ama oraya gitmek için önlerinde çok engel vardır ve bir sürü kuş yılgınlığa düşer ya da ölür ama 30 tanesi tüm engelleri aşar ve sonunda kendilerinin simurg kuşundan türediklerini ve her birinin kral olduklarını fark ederler. Kendileriyle yüzleşirler. Sîmurg birden ortaya çıkıverir. Fakat tecelli edenin kendileri olduğunu ve kendilerinin Sîmurg’dan, yani mana bakımından otuz kuştan ibaret olduklarını görüp adamakıllı hayrete düşerler. Sonra Sîmurg’dan bir ses gelir. Ses şöyle demektedir: “Siz buraya otuz kuş geldiniz; otuz kuş gördünüz._Kuşlar (kahraman) bireylerdir. Sîmurg Tanrıdır. Vadiler ise, sûfî yolun makamlarıdır. Otuz kuşun padişahı bulmak için yaptıkları bu yorucu yolculuk bireyin iç dünyasında yaptığı seyahattir. Çünkü bir “arketipal nitelik olarak Tanrı da bireyin kolektif bilinçdışındadır. _Pek çok masalda ya da mitte kahramanın gittiği ülke, gerçek anlamda belirli bir mekân olmayıp kahramanın kendi bilinçdışıdır. Kahraman gittiği bu yerde, yani kendi iç dünyasında, iç çatışmalarını çözebilir. Kişiliğinin zayıf ve güçlü taraflarını keşfedebilir. Kişiliğinin güçlenmesinin ve bireyleşmesinin önündeki engelleri kaldırıp ruhsal yönden gelişebilir ve aşama kaydedebilir. Zıtlıkların kabulü olmazsa bütünleşme sağlanamaz. Yolcu kolektif bilinçdışının arketipleriyle karşılaşacak, eğer şanslıysa sonunda ele geçirilmesi güç olan hazineyi, elmas vücudu, Altın Çiçeği vs. ya da “kendilik”e hangi isim ya da sembol verilmişse onu bulacaktır. Yan yollarda ve bataklıklarda başıboş akıp giden bir ırmağın aniden kendi yatağını bulması gibi birey de kendilik ile buluşabilir. Bilinç ve bilinçdışı bölümlerini birleştirme girişimi olarak değerlendirdiği bireyleşme süreci “ayrılma-aşama-dönme” şeklinde formüle edilen aşama arketipinin bir tür gerçekleşme biçimidir. _Muhammed ve arkadaşları hicret ile Medine’ye göç ettiklerinde orada zorluk, sıkıntı ve çileyi yaşamışlar, maddi-manevî (sosyo-ekonomik-psikolojik) açıdan aşama kaydetmişler ve geri döndüklerinde ödülleri Mekke’yi fethetmek olmuştur. O’nun Mekke’den ayrılışı (hicret) Tarihin başlangıcı, takvimin başı kabul edilmiştir. hicretin, peygamberleri psikofizik ve psiko-sosyal açıdan aşama kaydettirmek için ilahî bir terbiye yöntemi. Tarih hicret eden kavimlerin başarı öyküleri ile doludur. Hicret, bireylerin dünya görüşünü genişletmekte ve hareket kazandırmaktadır. Bir yerde çakılıp kalan yerlinin ise dünya görüşü donuklaşmakta ve daralmaktadır. _Manevî Rehber (Hüthüt) Sûfîlerin yaşadığı mistik tecrübede manevî rehber(şeyh), sûfinin kişi ötesi (transpersonal) boyutun uyanışını kolaylaştıran bir işlev üstlenir. Rehberin buradaki rolü arketip düzeyinde ve de insan kişiliğinin sınırları içindedir. Mürşid müridin transpersonal bölgeye geçmesine, orada keşfettiği boyutları kendi kişiliğinin ve hayatının dokusuna yerleştirmesine yardımcı olan bir kişidir. Yol göstericinin mistik boyutu keşfetmek isteyen arayıcılara vereceği şey sezgisine dayanan bir yardımdır. Çünkü analitik psikolojiye göre, mistik tecrübe arketiplerin tecrübesidir. Kılavuzsuz gidene iki günlük yol, yüzyıllık yol olur. Eğer Hüthüt’ün kılavuzluğu olmasaydı kuşlar Sîmug’a ulaşamazlardı. O’nun kılavuzluğuna rağmen, binlerce kuş (yolcu-sûfî) diğer eksiklikleri yüzünden yolda telef olmuşlardır. “sûfizmde mürşid mutlak ihtiyaçtır” denir. Suyu yeterli dereceye kadar ısıtmak için bir aracı gereklidir. Ateş ve su arasındaki çaydanlık* gibi. Sûfizmde rehber (mürşid) bir arayıcı(mürid) ile ilgilidir. Bu, doktorun veya terapistin hasta veya danışan ile ilgisine paraleldir. _İlâhî kelam ise arketiplerin Arketipidir. _Evrimsel Psikolojide Jung'un Arketipleri_ _Her birimizin bilinçaltında, kendi özerk kişiliklerine sahip onlarca arketip ve kompleks vardır. Bunlar, farkında olsak da olmasak da davranışlarımızı etkiler. Atalarımızın yaşam şekli, davranışlarımızın temelini oluşturur. Kişisel bilinçaltını kompleksler, kolektif bilinçaltını arketipler oluşturur. Kolektif bilinçaltı, tüm insanlığın ortak bilinçaltıdır. Kolektif bilinçaltındaki bazı arketipler, rüyalarda egzoterik ve karanlık imgeler halinde kendini gösterebilir. Personayı fazla özümseme sonucunda kişilik bozulmaları ortaya çıkabilir. Gölge, bastırılmış arzular bulunur. Anima, erkeklerdeki kadınsı yöndür. Animus ise kadınlardaki erkeksi taraftır. Kadınsal özelliklerini silmeye çalışan "aşırı erkeksi görünümlü" bir erkeğin bilinçaltında bu kadınsal enerji birikir. Bu yüzden böyle erkeklerin, belirgin zayıf özellikleri vardır. _Zenofobi- Yabancı düşmanlığı : Türlerinin yok olmasından korkan gruplar, başka gruplara karşı düşmanlık besler. _Etoloji, hayvanların davranış ve tabiatlarını ilişkilendiren bilim dalıdır. _Doğal seçilim_ _Cinsel seçilim: karşı cins ile çiftleşme şansını yakalamak için verilen mücadeledir. _Genetik çeşitlilik, arketipler üzerinde etkilidir ve onları bireyselleştirir. Arketipler gelişebilir ve bireysel olarak değişim gösterebilir. _Nöropsikoloji, beynin farklı yapı ve fonksiyonlarının psikolojik olaylarla ilişkisini inceler _Acı duygusu, bilinçaltında enerjisini biriktirir ve o duygu, anı ile ilgili bir kompleks oluşturur. Hatta bu durum, kompleks bizi baskı altına aldığında obsesif kompulsif bozukluğa kadar gidebilir. Kompleksler, egoyu ele geçirdiğinde bazı psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkar. _Neden bize farklı başkalarına farklı davranıyorsun? Ailemiz için farklı, arkadaşlarımız için farklı süper egolarımız vardır. Bunları davranışa dökmeyi ‘’maskeler’’ olarak düşünebiliriz.
·
1.060 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.