Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_İnsan, kendisini aşmakla kalmaz, kültürünü de aşar. Kültüründen ve toplumundan gittikçe ayrı düşmeye başlar. İnsanlık ailesinin bir bireyi olmaya başlayıp yerel grubundan ise uzaklaşır. Evrenselcilik’in temeli kesinlikle burada yatmaktadır. _Hasta insanlar, hasta bir kültürün ürünleridir. Sağlıklı insanlar ise ancak sağlıklı bir kültürde yetişebilir. Bununla birlikte, hasta insanların yaşadıkları kültürü daha da bozduğu, sağlıklı insanların ise daha sağlıklı bir kültür yarattığı da bir gerçektir. Birey sağlığını geliştirmek daha iyi bir dünya yaratmanın yollarından biridir. _Bilmek, insanı daha büyük, bilge, zengin, güçlü, gelişmiş ve daha olgun kılar. Çok fazla şey bilen insanlar başkaldırmaya eğilimli olacaktır. Bilgi, uyumlu bir köleye uygun olmayan bir şeydir. Bu tip bir durumda bilgi çok sakıncalıdır. Güçsüz, boyun eğmiş bir konumda olmak ya da özsaygının yitimi bilme gereksinimini dizginler. _Her insanın içinde her iki tür güç de bulunur. Gücün bir türü onu savunmada kalmaya, risk almadan yaşamaya, özgürlükten vazgeçmeye ve geçmişe bağlı kalmasına neden olur. Diğer tür güç onu benliğin bütünlüğüne ve özgünlüğüne, kapasitesinin bütünüyle kullanılmasına, derinde, gerçek ve bilinçdışı Benliğini kabullenirken dış dünyaya güvenle açılma eyilimindedir. Savunma ve gelişim güçleri arasındaki bu çatışmanın varoluşsalır ve insanın en derin doğasında saklıdır. _Bir insan hem iyi hem de kötüdür, hem erkek hem dişi, hem yetişkin hem de çocuktur. Tek bir doğrultuda ele alınamaz. Az gelişmiş insanlar, kavramların kesin sınırlarla ayrıldığı ve erkek-dişi, yetişkin-çocuk, kibar-acımasız, iyi-kötü vb.'de olduğu gibi karşılıklı dışlayıcı olduğu Aristocu bir dünyada yaşarlar. Aristocu mantıkta A, A'dır ve onun dışındaki her şey A olmayandır ve ikilemler asla bağdaşmaz. Ancak kendini gerçekleştiren insan için A ve A olmayan birbirinin içinde erimiş ve bir olmuştur. _Değişim, alışkanlıkların birer birer edinilmesinden çok kişinin tümüyle bütünsel bir değişim geçirmesi anlamına gelir. _Gelişim, engellemelerin aşılması ve kişinin "kendisi olması", içsel doğasının kendini ortaya koyabilmesi anlamına gelir. _Kendini gerçekleştiren insanların davranışları dışarıdan edinilmemiş, tersine yaratılmış ve özgür bırakılmıştır. Yazgısı aslında kendi iç doğasının yasalarıdır. Kendi potansiyel ve kapasitesine, yeteneklerine, gizli kaynaklarına, yaratıcı itkilerine uyar. Çevresel etkilerle harekete geçen tepkisel insan, kendini gerçekleştiren insanın bakış açısıyla anlamsız bir şekilde davranmaktadır. Kendini gerçekleştiren insanın eylemlerinin kaynağı tepkisel değil içseldir. Kendini gerçekleştiren insanlar, karşısındakini bir araç olarak görme eğiliminde olmadıklarından değer biçmeyen, yargılamayan, müdahaleci ve kınayıcı olmayan bir tutum sergilerler. Tutkusuz bir farkındalık içindedirler. Bu da daha açık ve içgörülü bir algıya ve karşıdakinin daha iyi anlaşılmasına olanak verir. Algılayan kişinin karşısındaki nesnenin doğasına saygı göstermesi gerekmektedir. Kendisini gerçekleştirebilmiş insanları incelemek bize kendi yanlışlarımızı, eksiklerimizi ve ne yöne doğru geliştiğimizi görme olanağı verecektir. _Başarı ve benlik, özgüven ile yakından bağlantılır. İç ve dış zorluklara karşı direnmeyen ve üstesinden gelmeyen insan kuşkudan kurtulamaz. _Bir insanın ne kadar hızlı koşabildiğini bilmek ya da kendi koşma yeteneğinizi geliştirmek için, ortalama bir koşucuyu değil, olağanüstü koşucuları, şampiyonları gözlersiniz. Çünkü ancak bu insanlar daha hızlı koşabilme konusunda, insanın potansiyeli hakkında size bir fikir verebilirler. _Gelişim ve ilerleme acı ve çatışma ile sağlanabilir. Denge ve uyumluluk acıyı azalttığı için iyi olabilir; ama belki de daha yüce bir ideale doğru ilerlemenizi engellediği için kötüdür. _Kişilik sorunları çoğu zaman insanın aldığı psikolojik yaralara, gerçek içsel doğasının uğradığı saldırılara karşı bir başkaldırıdır. Bu durumda hastalıklı olan, böylesi bir saldırıya başkaldırmamaktır. _Kimin tarafından benimsenmek? Belki de bir genç için züppe tanıdıklar tarafından kabul edilmemek daha iyidir. Neye uyum göstermek? Kokuşmuş bir kültüre mi? Baskın bir anne bahaya mı? Olabildiğine uyumlu çalışan bir köle için ne söylenehilir ki? Ya da uyumlu davranan bir tutsak için? _Yalnızca esnek bir yaratıcılığa sahip olan, yenilikleri güvenle ve korkusuzca karşılayabilen insan geleceğin üstesinden gelebilir. _İnsan, kurallara sığmaz! _Ben hastalığın, var olması gereken belirtilerin ortaya çıkmaması durumu olduğunu savunuyorum. Açıkça görülmektedir ki kişilik sorunları çoğu zaman insanın aldığı psikolojik yaralara, gerçek içsel doğasının uğradığı saldırılara karşı bir başkaldırıdır. Bu durumda hastalıklı olan, böylesi bir saldırıya başkaldırmamaktır. _Bizim psikıolojide "normal" olarak tamladığımız aslında ortalama insanım psikopatolojisidir. Özgün insan ve yaşayışın varoluşçu açıdan incelenmesi bu yaygın düzmeceyi, yanılsamalar ve korkular dünyasını keskin ve pürüzsüz bir ışık altında görebilmemize yardımcı olacaktır. Bu ışık bize bu yapay yaşamın, her ne kadar yaygın da olsa, hastalıklı olduğunu gösterecektir. _"İnsanların nevrotik olmasına neden olan nedir?" Temel ya da içgüdüsel bir gereksinimin yokluğu hastalığa neden olur. Eksikliklerin giderilmesi hastalığı önler; gelişim gereksiniminin doyurulması ise sağlığı besler. _Gelişime güdülenmiş insanlar yaşamı genelde ve hemen tüm yanlarıyla severken, diğer pek çoğu yalnızca utku ve başarı anlarını ya da en üst doruk deneyimleri sevmektedir. _Nasıl tüm ağaçların güneşe, suya ve çevreden edinecekleri besinlere gereksinimi varsa tüm insanlar da kendi çevrelerinden edinecekleri güvenliğe, sevgiye ve statüye gereksinim duyarlar. Bununla birlikte gerçek kişiliğin gelişmesi bu yaygın gereksinimlerin giderilmesiyle başlar ve her ağaç, her insan bu gereklilikleri kendi amaçları doğrultusunda, kendi tarzında, kendine özgü bir şekilde kullanmaya başlar. Bu durumda gelişim dışsal olmaktan çok içsel koşullarla belirlenir. _Sağlıklı insanları özellikleri: Gerçekçi, özgür, yenilikçi, duygusal tepkilerde zenginlik, gericiliğe karşı direnme, kendini modern insan ailesi ile özdeş hissetme, demokratik bir kişilik yapısı, yaratıcılık, değer sisteminde çeşitli değişiklikler… _İnsanın yapacağı işi bulması, eşini bulması gibidir. Yazgıların en güzeli, bir insanın sahip olabileceği en büyük hazine, tutkuyla yaptığı bir iş için ona para ödeniyor olmasıdır. _Aklında uyku olan kişi, her şeyi yatağı olarak görür. _Birinci sınıf bir çorba, ikinci sınıf bir tablodan daha yaratıcıdır. _ Bir insanın yapacağı en iyi şey, kendisine karşı dürüst olmasıdır. _Bilinmeyen sulara açılmak için önce eldekinin yetersiz görülmesi gerekir. _ Kendini gerçekleştirmek, insanın gençlikte yaşanan eksiklik duygusu sorunlarından ve yaşamın nevrotik sorunlarından bağımsızlaşması ve bu yolla yaşamın “gerçek” sorunları ile yüzleşmesi, bu sorunlara katlanması ve boğuşması bağlamında tanımlanabilir _ Kadınları salt cinsel sıfatları ile adlandıran erkekler, böylelikle kadınları insan olma yeterliği olmayan bir varlık durumuna getirmektedir. Böyle bir sömürü ilişkisinde, arkadaş olma olasılığı uygulama olarak sıfırdır ki, bu da insan türünün iki yarı parçası olan erkeğin ve kadının birbirlerinden ayrılması ve kopması anlamına gelmektedir. Bu gibi kişiler, birbirleri içinde erimenin, birleşmenin, arkadaşça bir ilişkinin, şefkatin ve sevgi dolu eşler olmanın harikuladeliğini hiçbir zaman anlayamamaktadırlar. _Kadın da tuvalete gitmekte, terlemekte, karın ağrıları çekmekte ve şişmanlamaktadır. Kadın, dünyaya ait bir varlıktır ve eğer erkek onu sadece herhangi bir göksel varlık yapma gereksiniminde ise o zaman tehlike kaçınılmaz olmaktadır. _Türümüze özgü erdemlerden her uzak düşüşümüz, kişinin kendi doğasına karşı işlediği her suç, ayrıcalıksız herkes bilinçaltımızda bir iz bırakır ve kendimizi küçük görmemize ne¬ den olur. _Çocukluğu, hatırladığı kadarıyla yalnız ve oldukça mutsuz geçmişti çünkü, dediğine göre, "Ben hiç Yahudi komşuların olmadığı bir yerdeki tek Yahudi çocuktum, bu sanki beyaz çocukların okuduğu bir okulda tek siyah çocuk olmaya benziyor. İşte bu yüzden kendimi hep dışlanmış ve mutsuz hissediyordum. Ama bu sayede laboratuvarlarda ve kitapların arasında büyüdüm *_Çevreye Bağımlılık - Bağımsızlık_ _Güvenlik, ait olma, sevgi ilişkileri ve saygıya duyulan gereksinim yalnızca diğer insanlar tarafından, yani yalnızca kişinin dışında giderilebilir. Bu da çevreye oldukça bağımlı olmak anlamına gelir. Böylesi bağımlı bir durumda bulunan kişinin kendi kendini yönettiği ya da kendi alınyazısını yarattığı söylenemez. Gereksinimlerinin giderilmesinde belirli kaynaklara bağımlı kalmak zorundadır. Başkalarının isteklerine, kaprislerine, kurallarına göre yönetilir ve bu kaynakları tehlikeye atmak istemiyorsa bunlara baş eğmek zorundadır. Bir bakıma "başkaları tarafından yönlendirilmesi" ve onların onayına, sevecenliğine ve iyi niyetine duyarlı olması gerekir. Bu nedenle eksikliğe göre güdülenmiş olan kişi çevresine karşı daha korkak olur. Ne de olsa her an başarısız olup hayal kırıklığına uğrayabilecektir. Artık, bu tip kaygılı bir bağımlılığın düşmanlığı beslediğini de biliyoruz. Sonuçta tüm bunlar kişinin talih derecesine bağlı olarak özgürlüğün yitirilmesine neden olacaktır. Buna karşılık kendini gerçekleştiren, temel gereksinimleri doğal olarak doyurulmuş insan, çevresine çok daha az bağımlı ve çok daha fazla özerktir. Kendi kendini yönlendirmektedir. Diğer insanlara gereksinim duymak bir yana, onlar tarafından engellenmesi bile olasıdır. Bu tip insanlar kendine yetmeye ve kendi içine kapanmaya çok daha fazla eğilimlidir. Kendini gerçekleştiren insanın yazgısı aslında kendi iç doğasının yasalarıdır. Kendi potansiyel ve kapasitesine, yeteneklerine, gizli kaynaklarına, yaratıcı itkilerine uyar. Çevresel etkilerle harekete geçen tepkisel insan, kendini gerçekleştiren insanın bakış açısıyla aptalca ve anlamsız bir şekilde davranmaktadır. Kendinin hakimi olan ve çevreye gereksinimi bulunulmayan duruma psikolojik özgürlük adını veriyorum ve bunu coğrafi özgürlükten ayırıyorum. _Bağlılık – İlgisizlik_ _İnsanlar kendine özgü bireyler olarak değil kullanılabilirlikleri bağlamında değerlendirilir. Algılayanın gereksinimlerine seslenmeyen özellikleri es geçilir ya da sakıncalı bulunur. İneklerle, atlarla, koyunlarla ya da taksi sürücüleriyle, polisler ve garsonlarla, kullandığımız tüm insanlarla olan ilişkilerimizde bu durum geçerlidir. Diğer bir insanın rahat, tutkusuz, nesnel ve bütünsel bir şekilde algılanabilmesi ancak ondan bir şey istemediğimiz, ona gereksinim duymadığımız zaman olanaklıdır. Kişinin bütünsel olarak estetik bir bakış açısıyla algılanabilmesi kendini gerçekleştiren insan için (ya da kendini gerçekleştirme anlarında) olanaklıdır. _Ergenlik çağındaki genç bir kız beğenilmeye her şekilde gereksinim duyduğu için bu beğeninin kaynağı olan kişinin kim olduğu onun için fark etmeyecektir. Kendisini beğenen herhangi bir kişi bir diğeri kadar iyidir. _Yüksek düzeyli insan ilişkileri psikolojisi, eksikliğe güdülenme kuramı temel alınarak anlaşılamaz. _Nevroz, bir eksiklik hastalığıdır. Kişinin gereksinim eksikliği ne denli fazlaysa dünyaya odaklanmak yerine kendi bilincinde, ben-merkezli ve doyum odaklı olması da o denli zorlaşacaktır. _Algılarımız, ihtiyaçlarımız tarafından belirlenmiştir. Ama biz kendimiz bu şekilde algılandığımızda, yani bir para kaynağı, yemek, güven kaynağı olarak, yaslanılabilecek biri ya da bir garson ya da buna benzer bir hizmetçi ya da araç olarak algılandığımızda bunu fark ederiz. Algılayan kişinin karşısındaki nesnenin doğasına saygı göstermesi gerekmektedir. Su çatlaklara nasıl sızarsa algılama da karşısındakinin doğasına edilgen bir şekilde uyum göstermelidir. Dünyanın içsel doğasını algılamanın en etkili yolu etkin olmaktan çok alıcı olmaktan geçer. Dünyayı gerçek, somut biçimiyle mi görüyoruz, yoksa dünyaya yansıttığımız kendi sınıflamalarımız, dürtülerimiz, beklentilerimiz ve soyutlamalarımız doğrultusunda mı? Ya da dobra dobra sorma gerekirse, görüyor muyuz yoksa kör müyüz? _Gelişimden duyulan haz ve güvenliğin yarattığı kaygılar, güvenlikten duyulan hazzı ve gelişimin yarattığı kaygıları aştığı zaman biz de gelişmeye başlarız. _Güvenlik gereksinimleri gelişim gereksinimlerine göre daha güçlüdür. _İnsan, kendi haz verici deneyimleri ile toplum tarafından onaylanması arasında zorlu bir seçim yapması söz konusu olduğunda onaylanmayı yeğleyecektir. Hazlarını baskılayacak ya da yok olmaya bırakacaktır. Bununla birlikte haz deneyimine karşı bir utanç ya da huzursuzluk baş gösterecek ve sonuçta bu deneyimi yaşayamamaya başlayacaktır. Eğer kendi isteğini yapmanın tek yolu diğerlerini yitirmekse çocuk olasılıkla kendi isteklerinden cayacaktır. _Karakter yapısı gibi nevroz da kendini korur ve sürdürür. Ya nevrotik sancılar içinde yavaş yavaş yıkılmasını bekleriz ya da eksiklik geıreksinimlerini de gelişim gereksinimlerini de anlayış ve saygıyla karşılayıp gelişmesine yardımcı oluruz. __________ Maslow (1908-1970) Abd. Hümanistik Psikoloji _Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi_1943 _1_Fizyolojik İhtiyaçlar : Sağlık, beslenme, cinsellik... _2_Güvenlik İhtiyacı : Tehlikelerden korunma. _3_Sosyal İhtiyaçlar : Aidiyet, Aile, arkadaşlık… _4_Saygınlık ihtiyacı : İtibar, başarı, statü… _5_Kendini gerçekleştirme : Yaratıclık. _Birey, bir kategorideki ihtiyaçları tam olarak gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine, dolayısıyla kişilik gelişme düzeyine geçemez. _Devamı 1_ _1_Sağlık Psikolojisine Doğru_ _Her birimizin biyolojik bir temele dayanan, bir bölümü kendine özgü, bir bölümü de tüm insanlıkla ortak değiştirilemez içsel doğası vardır. Bu içsel doğa temelde kötü değil, iyi ve nötrdür. Temel gereksinimler (yaşamaya; güvenliğe; ait olmaya ve şefkate; saygıya; kendini gerçekleştirme) ile temel insani duygu ve yeteneklerdir. Yıkıcılık, sadizm, gaddarlık, kin, nefret, vb. insanın temel özellikleri olmayıp, gereksinim, duygu ve yeteneklerin engellenmesine karşı duyulan şiddet eğilimli tepkilerdir. _İnsanın içsel doğası hayvanların içgüdülerinin tersine güçlü, egemen ve yanılmaz değildir. Zayıf ve hassastır. Alışkanlıklara, kültürel baskıya ve olumsuz tavırlara kolaylıkla boyun eğer. _Asıl sorun, kişinin insanlık ailesinin bir üyesi ve aynı zamanda tekil bir birey olarak gerçekte nasıl birisi olduğunu ortaya çıkartabilmekte. _Her birimizin kavraması gereken yaşamsal bir gerçek var: Türümüze özgü erdemlerden her uzak düşüşümüz, kişinin kendi doğasına karşı işlediği her suç, ayrıcalıksız herkes bilinçaltımızda bir iz bırakır ve kendimizi küçük görmemize neden olur. Karen Horney bu bilinçdışı algılama ve anımsama eylemini çok yerinde bir anlatım ile "kaydetme" olarak tanımlar. Bizi utandıran bir davranışımız hanemize kara bir leke olarak "kaydedilir"; dürüst, güzel ve iyi davranışlarımız ise olumlu birer puan olarak. Sonuçta terazinin kefesi bir tarafı gösterir. Ya özsaygımız artar ve kendimizi benimseriz ya da küçük görür, aşağı, değersiz ve sevgiden yoksun hissederiz. _İdeallerimizi hayatımızın erken dönemlerindeki figürler belirler, sonradan okuduğumuz "Hafta Sonunda Kendinizi Geliştirin" kitapları değil. Freud haklıydı. _Yeteneklerini körelten, doğuştan ressam olup da hisse senetleriyle boğuşan, akıllı olan ama aptalca bir yaşam sürdüren, doğruyu görüp de ağzını açmayan, yürekliliğini öldürüp korkaklaşan tüm insanlar içten içe kendilerini aldattıklarını ve bu nedenle de kendilerini aşağı gördüklerini hissederler. Sonuçta, yaşanan kendini cezalandırma durumu yalnızca nevroza da yol açabilir; _Sağlıklı ya da hasta olma ayrımına, en azından yüzeysel belirtiler göz önüne alındığında, kesinlikle karşı çıkıyorum. Hastalık, belirtilerin varolması mı demektir? Ben hastalığın, var olması gereken belirtilerin ortaya çıkmaması durumu olduğunu savunuyorum. Sağlıklı olmak hiçbir belirti taşımamak mı demektir? Sanmıyorum. Auschwitz ya da Dachau'daki Naziler arasında hangileri sağlıklıydı? Vicdan azabı çekenler mi yoksa vicdanı rahat, temiz, mutlu olanlar mı? Tam anlamıyla insan olan bir kişinin o durumda çatışma, azap, depresyon, öfke yaşamaması mümkün müdür? _Aslında, neyin kişilik sorunu olarak adlandırılacağı bu adlandırmayı kimin yaptığına bağlıdır. Kölenin efendisi mi? Bir diktatör mü? Ataerkil bir baba mı? Karısının çocuk kalmasını isteyen bir koca mı? Açıkça görülmektedir ki kişilik sorunları çoğu zaman insanın aldığı psikolojik yaralara, gerçek içsel doğasının uğradığı saldırılara karşı bir başkaldırıdır. Bu durumda hastalıklı olan, böylesi bir saldırıya başkaldırmamaktır. Ne yazık ki insanların çoğunun karşılaştıkları kötü davranışlara tepki vermediği kanısındayım. Kendilerine yapılanı sineye çeker, tepki vermeye yıllar sonra başlarlar. Bu tepki de nevroz ya da psikoz olarak kendini gösterir. Bazı durumlarda kişi hasta olduğunu, gerçek mutluluğu, doyumu, zengin bir duygusal yaşamı ve huzurlu, üretken bir yaşlılığı kaçırdığını fark edemez bile. Yaşamı heyecan verici bulmanın, yaratıcı olmanın ve estetik tepkiler vermenin güzelliğini hiçbir zaman tadamazlar. _İnsanları acılarını yaşamaktan alıkoymak sonuçta aşırı korumaya dayanan bir ilişki yaratabilir. Bu da kişinin kendi içsel doğasının bütünlüğüne olan saygısının azalması ve gelişiminin engellenmesi anlamına gelir. _2_Psikolojinin Varoluşçulardan Öğrenebilecekleri_ _Varoluşçuluk görüngübilimi (fenomenoloji) temel alır. Yani kişisel, öznel deneyimi soyut bilginin temeli olarak kabul eder. _Freud ise insanı tanımlamada kısır bir yaklaşıma sahiptir. İnsanın isteklerini, gerçekleştirilebilir umutlarını, tanrısal özelliklerini göz ardı etmiştir. _Eğer kişinin özgünlüğü bilim hakkında bildiklerimizle örtüşmüyorsa, sorun geçerli bilim kavramının kendisindedir. Bu kavramın da baştan ele alınması gerekecektir. _Varoluşçular, yüzeyselliğin psikolojide hiçbir işe yaramadığını kesin bir şekilde gösterdi. _Somuta indirgeme geleceğin yitirilmesidir; tehlike ve kaygı geleceği gösterir (gelecek diye bir şey olmasaydı nevroz da olmazdı). _2_ _3_Eksiklik ve Gelişim Güdülenmesi_ _Üzerinde durduğum ilk soru psikopatolojinin kaynaklarının ne olduğuydu. "İnsanların nevrotik olmasına neden olan nedir?" Yanıtım, Temel ya da içgüdüsel bir gereksinimin yokluğu hastalığa neden olur, varlığı hastalığı engeller, yerine konması hastalığı iyileştirir, İki ayrı öznel özellikten daha söz edilebilir. Bilinçli ya da bilinçdışı özlem, arzu, noksanlık ya da eksiklik duygusu bir yandan yoksunluk olarak görülürken diğer yandan haz verici de gelebilir. Arzu, istek ya da özlem duyduğum ya da eksiklik hissettiğim zaman güdülenirim. _Çocuk Psikolojisi_Sağlıklı çocuk gelişimden ve yeni beceriler edinmekten haz duyar. Çocuğun ulaştığı her uyum durumuna umutsuzca sarıldığını öne süren Freudcu kuramla ters düşmektedir. Bu kurama göre isteksiz ve tutucu çocuk sürekli olarak o güvenli konumundan ileriye, korkutucu yeni bir koşula doğru ittirilmelidir. Klinikçiler bu Freudcu bakış açısının korkak çocuklar için büyük oranda ve bütün insanlar için de kısmen doğru olduğunu söylüyor. Bununla birlikte, temelde sağlıklı, mutlu, güvenli olan çocuk için bu durum geçerli değildir. Kari Buhler'in deyimiyle, yeni beceriyi defalarca tekrarlamaktan büyük haz alma durumunu da gözlemleriz. _Güdülerin yadsınması ve benimsenmesi_ _Tüm kuramlar dürtü ve güdülenmenin istenmeyen ve atlatılması gereken durumlar olduğu konusunda görüş birliği içindedir. Freud da güdülerin tehlikeli olduğu ve bunlarla savaşılması gerektiğini düşünür. İnsanlar yönetmekte bunca zorlandıkları ve başlarına bunca dert açan güdülerinden korkacak, hatta iğrenecektir. Gereksinimi olumsuz anlamda ele alan yaklaşımlarda bünyenin temel amacının can sıkıcı gereksinimden kurtulmak ve böylece gerilimin düşürülmesi ve acıdan arınmış bir duruma ulaşmak olduğu görülür. Tek uğraşı kendisinden kurtulma, isteğin olmadığı bir duruma ulaşmaktır. Mantıksal uç noktası olarak karşımıza Freud'un ölüm içgüdüsü çıkar. Gereksinimin giderilmesi gelişim isteğini köreltmez, keskinleştirir. Gelişimin ödülü ve heyecanı kendi içindedir. İyi bir doktor olmak, keman çalmak ya da marangozluk gibi hayranlık duyulan becerilere sahip olmak… _Wertheimer: Amaca yönelik gerçekleştirilen etkinlikler zamanının yüzde ondan daha az bir kısmını oluşturmaktaydı. Etkinliğin yalnızca kendi içinde, kendine yönelik olduğu zaman haz verici olabilmesi gibi, arzu edilen bir doyuma ulaşılmasını sağladığı için de değerli olabilir. İkinci durumda artık başarılı ya da etkili olmadığı zaman değerini kaybeder ve haz yitirilir. Genellikle bundan hiçbir zaman hoşlanılmaz, hoşa giden, varılan hedeftir. Bu yaşamı kendi için değil de sonunda vaat edilen cennet için sevmeye benzer bir tavırdır. _Eksiklik güdüleri gerçekten de gerilimin düşürülmesini ve dengenin yeniden sağlanmasını ister. Öte yandan gelişim güdüleri gerilimi gelecekteki hedefleri elde etmek için canlı tutar. Bu da bir insanı hayvandan, bir yetişkini bebekten ayıran özelliktir." _Doygunluğun Özellikleri_ Eksikliklerin giderilmesi hastalığı önler; gelişim gereksiniminin doyurulması ise sağlığı besler. Savunma mekanizmaları (acıyı dindirmeye yönelik) ile başa çıkma mekanizmaları (başarılı olmak ve diğer güçlükleri aşmak) arasında da bir karşıtlık bulunduğunu ortaya koymuştum. _Haz Türleri_ Fromm da yüksek hazlarla bayağı hazlar arasında ilginç ve önemli bir ayırım yapmıştır. Kıtlık hazzını bolluk hazzından, bir gereksinimi doyurmak olan "bayağı" hazzı, üretime, yaratmaya yönelen "yüksek" hazdan ayırır. *_Sevgi_ _Sevgi, bir eksikliğin doyurulması gereksinimidir. Hastalık, "sevgi açlığı", belirli durumlarda sayrılı eksikliğin giderilmesi ile iyileştirilebilir. Sevgi açlığı tuz eksikliği ya da vitamin eksikliği gibi bir eksiklik hastalığıdır. Sevgi gereksinimini doyurmuş daha sağlıklı insanlar üzerinde yapılan klinik çalışmalar bu insanların sevgi almaya daha az gereksinim duymalarına karşın, daha çok sevgi verebildiklerini ortaya koymuştur. _V-sevgisi (bir başka kişinin varlığına duyulan, gereksinimsiz ve bencil olmayan sevgi) ile E-sevgisi (eksiklik-sevgisi, bencil sevgi)_ V-sevgisi, sahiplenici olmadığı ve gereksinimden çok değer vermeyi öne çıkardığı için bir soruna neden olmaz. Hiçbir zaman tümüyle doyurulamaz. V-sevgisinin ruh sağlığını arttıran etkileri çok yaygındır. Annenin bebeğine duyduğu görece saf sevgi ya da kimi mistiklerin Tanrıları için duydukları kusursuz sevgi de benzer şekilde betimlenmiştir. V-sevgisine sahip insanlar daha bağımsız ve daha az kıskançtır. Kendini tehdit altında hissetmez. Daha kişisel ve ilgisizdir. V-sevgisinde kaygı, kin gütme en alt düzeydedir. Karşıdaki insanın en derin ve doğru şekilde algılanması V-sevgisi ile olanaklıdır. V-sevgisinin sevilen kişiyi yarattığını söyleyebiliriz. _Savunma ve Gelişim_ _Sağlıklı gelişen bebek ve çocuklar uzak hedefler ya da gelecek uğruna yaşamazlar. Kendilerını hoş tutmak ve anı yaşamayla fazlasıyla meşguldürler. Yaşarlar, yaşamaya hazırlanmazlar. Gelişmeye çalışmadan, yalnızca var olarak ve önlerindeki etkinlikten hoşlanarak ileri doğru adım adım ilerlemeyi, örneğin sağlıklı bir şekilde gelişmeyi, gerçek benliklerini keşfetmeyi başarabilirler. Devinim, yönelme ve gelişimi göz ardı edebilir. _Bir şeyin bizim için doğru olup olmadığını anlamanın yegane yolu, bunun herhangi bir seçeneğe kıyasla öznel olarak daha iyi olması ve daha çok doyum sağlamasıdır. Yeni deneyim dış bir ölçütten bağımsız bir şekilde kendi kendini doğrular. Kendi kendini haklı kılar ve onay !ar. Bir şeyi ödüller uğruna, zorlamayla ya da mantıklı olduğu için yapmayız. Bu şekilde kendimizi keşfederiz ve o büyük "Ben kimim?" "Ben neyim?" sorularının yanıt buluruz. _Keşfetmek, etkilemek, deneyim yaşamak, ilgilenmek, seçmek, haz duymak, neşelenmek saf varlığın nitelikleri olarak görülebilir, bununla birlikte rastlantısal, tasarlanmamış ve beklenmedik bir şekilde de olsa oluşa yol açarlar. _İlerleme küçük adımlar halinde gerçekleşir. İleri doğru atılan her adımı olası kılan ise güvende olunduğu, güvenli bir yuvadan bilinmeze doğru hareket edildiği duygusu ve geri dönüşün mümkün olduğunu bilmektir. _İnsan kendi seçimini kendi yapmalıdır. Onun yerine hiç kimse sık seçim yapamaz. Yoksa bu durum onu zayıf düşürecek, kendine olan güvenini azaltacak ve deneyimden aldığı hazzın önüne geçecektir. Yardım olmadan ileri atılmayı göze alamayacaktır. _Hoşgörülü, onaylayıcı, destekleyici, güvenli, doyurucu, değer biçmeyen ve karşılaştırma yapmayan bir ortamda kişi kendini güvende hissedecek: ve kin, nevrotik bağımlılık gibi daha düşük hazlarını dışavurma olanağı yakalayacaktır. Bu duyguları yeterince dışa vurduğu zaman da dışarıdan daha yüce gelişime yönelik olarak algılanan sevgi, yaratıcılık gibi deneyimlere yönelecektir. Bu konuda terapi ortamlarından, yaratıcı eğitim ortamından, yaratıcı sanat eğitiminden ve hatta yaratıcı dans eğitiminden alabileceğimiz önemli dersler var. _İşlevsel nevrotik bir belirtiyi zorla ya da fazla doğrudan bir yüzleşme ve yorumla alt etmeye çalışmanın ya da kişinin savunma mekanizmalarına karşı çok sancılı bir gerilim yaratmanın kişiyi bütünüyle parçalayabileceğinı biliyoruz. _İki tür bilgelik olduğu benimsenebilir: Savunma bilgeliği ve gelişim bilgeliği. Üçüncü bir bilgelik Türü: sağlıklı gerileme. _Sürekli güven uzun vadede çocuk için bir yıkım olacak ve kendi seçimleri ile tadına varabileceği hazları yaşama olasılığını düşürecektir. Onu gelişmeye zorlayamayız. Yalnızca tatlılıkla ikna edebiliriz. Yalnızca yeni deneyimi yaşamanın bile bu deneyimi yeğlemesine yeteceği konusunda ona güven verebiliriz. Bu seçimi yalnızca kendisi yapabilir. Seçim onun bir parçası olacaksa bundan onun hoşlanması gerekir. Eğer hoşlanmazsa bunun şu an için ona göre olmadığını hoşgörüyle kabullenmeliyiz. _Yardımseverce oluruna-bırak" Bu sevgi dolu ve anlayışlı lbir Taoizm türüdür. _Çocuğun seçimlerini kendi doğasına göre yapabilmesi ve gelişebilmesi için seçimlerinin doğru ölçütü olarak kendi öznel deneyimlerinden aldığı hazzı ve sıkıntıyı benimsemesine izin verilmelidir. Diğer bir ölçüt seçeneği de seçimin bir başka kişinin dileğine göre yapılmasıdır. Böyle bir durumda Benlik kaybolur. Hoşuna giden şeylerin sağlıklı çocuk için çoğunlukla doğru seçim olduğu elde edilen verilerce de desteklenmektedir. _Bilmekten Korkmak_ _Freud'un en büyük keşfi, kişinin kendini, gizil güçlerini, duygu, itki, anı, kapasite ve yazgısını tanımaktan duyduğu korkunun birçok psikolojik rahatsızlığın en büyük nedeni olduğunu ortaya koymasıdır. _Bir insanın yapabileceği en iyi şey kendine karşı tümüyle dürüst olmaya çalışmasıdır. Freud. _Kendimizi küçümsememize ve aşağı, zayıf, değersiz, kötü, utanç verici hissetmemize neden olacak bilgilerden korkmaya eğilim duyarız. _Acı veren gerçeklerin, bilince çıkmasını engelleyen tekniklere psikoterapide "direnç" adı verilir. _Entelektüalizm karşıtlığına birçok dinde rastlanır. İnanç, bilgiye yeğ tutulur ya da bazı bilgi türleri çok sakıncalı görülerek yasaklanır. _İnsanın içinde bulunduğu en büyük çıkmazlardan biri de budur: Hem korkağız hem de tanrısal. _Atalarımız, eskiye karşı çıkıp yeni bir şeyler bildirerek yürekli olduklarını kanıtlamışlardır. Bu gözü pek olmaktır. En önde ve yapayalnız yürümek, meydan okumaktır. Yaratıcılık anının gerçekleşebilmesi için korkunun aşılması gerekir. _Birçok kültür ve din kadınlan öğrenmekten ve çalışmaktan uzak tutmaya çalışır. Bunun kadınları, kadınsı tutma isteğinden kaynaklandığını düşünüyorum. _Çok fazla şey bilen insanlar başkaldırmaya eğilimli olacaktır. Sömüren de sömürülen de bilgiyi, uyumlu bir köleye uygun olmayan bir şey olarak görecektir. Bu tip bir durumda bilgi çok sakıncalıdır. Güçsüz, boyun eğmiş bir konumda olmak ya da özsaygının yitimi bilme gereksinimini dizginler. _Röntgenci, bakışlarını ırza geçmek için bir araç olarak kullanarak gözetlediği çıplak kadın üzerinde egemenlik kurduğunu hisseder. Bu anlamda pek çok erkek röntgencidir. Kadınları gözleriyle soyarak arsızca izlerler. Bilmenin bilinçdışında egemenlik, üstünlük, denetim, hatta aşağılama olarak algılanması röntgencilerde de görülür. _Çocuğun bilinmeyeni gizlice izlemesi, ezilenin bilmeyi efendiye özgü görmesi, dindar insanın bilmekle tanrıların sahasına tecavüz etmeyi bir tutması... _3_ _Kaygı azaltmak_ _Bilmek, insanı daha büyük, bilge, zengin, güçlü, gelişmiş ve daha olgun kılar. _Bilgi, hem anlama gereksinimini hem de güvenlik arayışını simgeleyebilir. _Yalnız güvenli bir limandayken keşfetmeye istekli olacaktır. _Yabancı olan şey sakıncalıdır. Bunları zararsız kılmanın bir yolu da anlamaktır. Böylece bilginin gelişime yol açan işlevinin yanı sıra kaygıyı azaltan, bir işlevi olduğu da ortaya çıkıyor. Siyasal bir kuramın anlamını birdenbire kavrayan bir öğrencinin duyduğu aydınlanma, kapasitesinin gelişmiş, güçlenmiş, büyümüş, başarıya ulaşmış olduğunu duyumsar. _Sorumluluktan kaçmak için bilgiden uzak durmak_ _İlgi, öğrenme ve kavrayışın olmaması, kaygı ve korkunun etkin ya da edilgen bir dışavurumu da olabilir. Bilginin peşine kaygıyı azaltmak için düşebildiğimiz gibi kaygıyı azaltmak için bilgiden kaçıyor da olabiliriz. Freudcu yaklaşımla açıklamak gerekirse, ilgisizlik, öğrenme zorlukları, yapmacık aptallık bir savunma yöntemi olabilir. _Bilgi sahibi olduğumuzda uygun eylem bu bilgiyi kendiliğinden izleyecektir. İyi ve kötüyü, doğru ve yanlışı biliyor gibi görünen, bunu rahat ve uygun davranışlarıyla da gösteren sağlıklı bir insanda böyle bir yaklaşımı üst düzeyde görebiliriz. _Eylemin eyleme geçmiş olmakla aynı şey olduğunu düşünecektir. Bu çocuk Örneğin, babası nın ölmesini dilediği zaman, bilinçdışında sanki onu gerçekteı öldürmüş gibi bir tepki ortaya çıkacaktır. _Almanların olan biteni bilmemeleri, yapmacık bir aptallık takınmaları kesinlikle yararlarına olmuştur. Çünkü bilselerdi bu konuda bir şeyler yapmaları gerekecekti. Bir çocuk da aynı hileye başvurabilir. O halde bilmemek daha iyidir. _Deneylerin hepsi, kaygının ilgi ve keşfetme isteğini öldürdüğünü ve özellikle aşırı kaygı söz konusu olduğu zaman bu iki öğenin taban tabana zıt olduğunu ortaya koyuyor. _Bilme gereksinimini layıkıyla anlayabilmek için bilme korkusu, kaygı, güvenlik ve korunma gereksinimleri ile birlikte ele alınması gerektiği açıkça görülüyor. _2. Bölüm_ Gelişim ve Bilişim_ _Doruk Varlığın kavranması_ _Yüksek bir olgunluk, sağlık ve kendini gerçekleştirme düzeyine erişen insanlardan öğrenebileceğimiz pek çok şey var. _Kuramsal olarak, hem sağlıklı hem hasta insanları, hem eksiklik hem de Varlık ve Oluş 'u içeren bulguları birleştiren yapısı ile daha kapsayıcı ve çok yönlü bir yaklaşım olacaktır. Bunu Varlık-psikolojisi olarak adlandırıyorum, _Sevdiğimizin yüzünü ya da hayran olduğumuz biı resmi yinelenen, etkilenen bir şekilde izleme deneyimini yaşamamız ondan daha çok hoşlanmamızı, çeşitli yönlerini daha çok görmemizi sağlar. B unu nesnenin iç zenginliği olarak adlandırabiliriz. _İyi insanları çok kez görmek daha da iyi olarak görülmelerini sağlıyor. Kötü insanları yeniden görmek ise daha da kötü görülmelerine yol açıyor. _Bulgular, kendini gerçekleştiren insanların normal algılarında ve ortalama insanın daha çok arada sırada gerçekleşen doruk deneyimlerinde, algının ben-aşkın, kendini-unutan, ben-siz bir niteliğe büründüğünü ortaya koyuyor. Yani, güdülenmemiş, kişisel olmayan, arzusuz, bencil olmayan, gereksinim duymayan, bağlantısız bir algı söz konusu. _Zaman zaman acı da verse, görmek kör olmaktan iyidir. _Doruk deneyimlerde kişinin öznel olarak uzay ve zamanın dışında olduğunu söylemek doğru olacaktır. Yaratıcılığın taştığı anlarda şair ya da ressam çevresinden ve geçen zamandan habersizdir. Kendine geldiğinde ne kadar zamanın geçtiğini söyleyemez. Daha da ötesi, zamanda uzanım tümüyle yitirildiğini bildiren sevgililerin durumudur. Esriklik anında zamanın ürkütücü bir hızla geçmesi, bir günün bir dakika gibi yaşanması değildir yalnızca söz konusu olan. Bazen bir dakika öylesine yoğun yaşanır ki bir gün ya da bir yıl geçmiş gibi gelir insana. _Tam anlamıyla bir tanrı olmayabiliriz ama daha sık ya da daha seyrek bir şekilde tanrısal ya da daha az tanrısal olabiliriz. _Deneyim ve davranış görecedir. Hem mutlak hem de göreli olan üzerinde durmak bilimsel açıdan zor ve sakıncalı; bunun anlambilimsel bir bataklık olduğunun farkındayım. _Biliş enerji harcanan bir süreçtir. Tetikte ve uyanık olmayı, gerilimi gerektirir. Bu nedenle zihinde yorgunluğa yol açar. V-bilişi etkin olmaktan çok edilgen ve alıcıdır. -Taoist. Arzusuz farkındalık. Oluruna bırakma.- Algı, talepkar olmaktan çok talepsiz, zorlayıcı olmaktan çok izleyici olabilir. Algılananı oluruna bırakabilir. Freud'un "özgürce süzülen dikkat" tanımı gel iyor. Bakmaktan çok süzmektedir. Kendini deneyime bırakır, boyun eğer. _Doruk deneyimindeki korku hoşnutluk vericidir. Bu duyguya zaman zaman büyük bir şeyin karşısında ezilip gitme korkusu da karışır. "Bu benim için çok fazla." "Beni aşıyor." "O kadar kusursuz ki ... " Deneyim dokunaklıdır ve insanın içine işler: Bazen gözyaşlarıyla, bazen kahkahalarla, bazen de ikisiyle birden karşılanır. Çelişik bir şekilde acıya yakın bir duygu verir. Bununla birlikte "tatlı" olarak nitelendirilen, istenen bir acıdır bu _Bir çok felsefeci ve sanatçı, kişinin kendi iç doğasında, kendine has şekliyle algılanmasının estetik algı olduğunu benimser. Ben, nesnenin eşsiz doğasının algılanmasını yalnızca estetik deneyimin değil tüm doruk deneyimlerin bir niteliği olarak yeğliyorum. _Çeşitli doruk deneyimlerdeki bilişin ayırıcı özelliği işte bu bütünü algılayabilme ve parçaların ötesine geçebilme yeteneğidir. Ancak bu şekilde bir kimseyi sözcüğün en geniş anlamıyla bütün olarak tanıyabileceğimizden, kendini gerçekleştiren insanların diğer insanları algılamada, onun temeline ya da özüne girebilmede daha kavrayışlı olmaları da şaşırtıcı değildir. _Kendini gerçekleştiren insanlar aynı zamanda hem bencildir hem de değildir. Hem Dionysos hem de Apollo gibidir. Bireyseldir ve toplumsaldır, ussal ve usdışıdır, diğerleri ile birleşmiştir ve onlardan ayrıdır, vb ... _Tanrısal bir bakış açısı ile nevrotik bir insan olağanüstü, karmaşık, hatta güzel bir süre􀲏 birliği içinde görülebilir. _Bir kişiyi birey olarak değil de bir garson, polis ya da "hanım" olarak etiketlemek kırıcıdır. Hepimiz kendi bütünlüğümüzde, iç zenginliğimizde ve karmaşıklığımızda tanınmak ve benimsenmek isteriz. Bir sel ya da bir kaplanın güzelliğine, ölüme neden olmadan önce, hayran olabiliriz _İdyografik yöntem: bireyi anlamakla ilgili olan. İdiyografik yaklaşımda, amaç, bireyin derinlemesine anlaşılmasıdır. Bunun için, birey, yoğun bir şekilde incelenir. _Doruk anlarında algılar güçlü bir şekilde idiografik olma, sınıflandırıcı olmama eğilimindedir. Algılanan bir insan da olsa, dünya da olsa, bir ağaç ya da bir sanat eseri de olsa onu eşsiz bir örnek, sınıfının tek üyesi olarak görme eğilimi ağır basar. Bu da, nesnenin genellenmesine zıttır. Sınıflar olmasaydı yakınlık, eşitlik, benzerlik ve ayrım kavramları tümden işe yaramaz olurdu. Ortak yönleri olmayan iki nesne karşılaştırılamaz. Doruk deneyimin bir yönü de korku, kaygı, baskılama, savunma ve denetimin anlık da olsa tümüyle ortadan kalkar. _Doruk deneyimlerde kişinin bireyleşme, rahat olma ve oluruna bırakma, gözü pek olma, vb. eğilimlerinin arttığını gördük. bunlar V-değerlerim benziyor. Güçlendikçe dünyadaki güç ve erki de da• ha iyi görebilmektedir. Çökkünlüğün dünyanın daha az iyi gö• rülmesine neden olması ve dünyanın daha kötü görülmesinir çökkünlüğe neden olması gibi her biri bir diğerini daha olanaklı kılmaktadır. _İstek ve korkular Freudcu mekanizmaları eyleme geçiren birincil etkenlerdir. Mantık, bilim, sağduyu, iyi uyum, kültürün benimsenmesi, sorumluluk, tasarlamak, usçuluk hep ikincil süreç teknikleridir. Gerçek dünyadaki durumundan hoşnut olan iyi, uyumlu, sorumlu, bir kişi bu hoşnutluğu biraz da bilinçdışını baskılamasına borçludur. Bunu olgun kişiler arasından seçilen insanların aynı zamanda "çocuksu" oldukları gerçeğinin ayırımına vardığım zaman kavradım. "sağlıklı çocuksuluk", olarak adlandırdım. _Analistler ilhamın ve yaratıcılığın bilinçdışından kaynaklandığı, yani gerçek dünyaya geçici olarak yüz çevirme olduğu konusunda aynı görüştedir. _Ego, id, süper-ego ve ego-ideal 'in (ben, o, üst-ben ve ideal-ben), bilinç, önbilinç ve bilinçdışının, birbirinin içinde erimesi, haz ilkesi ile gerçeklik ilkesinin birleşimi, kişinin gerçek anlamda bütünleşmesi olarak da ele alınabilir. _Doruk deneyimi yaşayan kişi kendini yeniden gerçekleştirmiş olur. _4_ _Dış gerçeklik_ _Varolan bir şeyin algılanması başka, inanma yolu ile var olmayanın varmış gibi umulması başkadır. _ Sevgi sevgisizliktendaha algılayıcı olabilmekle birlikte daha kör de olabilir. _ Kendini gerçekleştiren insanlar gerçekliği daha verimli bir şekilde ve güdülenmelerden daha az etkilenerek algılayabilirler ve algılarlar. bu insanları kendimize örnekler olarak alma önerisinde bulundum. _Kimliği tanımlamaya çalışırken bir bölümünü keşfederiz. Bir bölümünü de yaratınz _kimliğe, özerkliğe ya da benliğe ulaşmanın en iyi yolu aynı zamanda kendini aşmaktan, benliğin ötesine ve üstüne ulaşmaktan geçer. Böylece kişi görece bensizleşebilir' _Doruk deneyim(eşsiz benlik-en üst algı durumu-kendini gerçekleştirme) sırasında kişi tüm kapasitesini en iyi şekilde kullanır. Kendi kendinin patronu olduğunu duyumsar. Tüm sorumluluğu eline alır. Kendini baş girişimci gibi hisseder. Kendi yazgısının efendisidir, Daha akıllı, kavrayışlı, kıvrak zekalı, daha güçlü, çekici, daha kararlı, daha azimli bulur. En iyi durumundadır, göz kamaştırıcıdır, formunun zirvesindedir. kişi engel tanımayan bir ırmağa dönüşür. Kişi kendinden ve doğruyu yaptığından emindir. Büyük atletler, sanatçılar, yaratıcılar, liderler bu davranış özelliğini sergiler. Özbelirlenimi (yönlendirilmiş olmaya, belirlenmeye, çaresiz kalmaya, bağımlı, edilgen, zayıf, yönetilen olmaya oranla) daha güçlüdür. Kendine güveni tamdır. Onu durdurmaya çalışmanın işe yaramayacağı izlenimini uyandırır. Gözlemci onu daha güvenilir, emin biri olarak, güvenle tutunabileceği bir dal gibi algılar. Artık engellerden, korkulardan, kuşkulardan, denetimlerden, özeleştirilerden, frenlenmelerden kurtulmuştur. Kişi daha masum (aldatmacasız, arı, dürüst, içten, becerikli, çocuksu, yapaylıktan uzak korumasız, savunmasız), daha doğaldır (yalın, rahat, kararlı, açık, candan, yapmacıksız, belirli bir anlamda ilkel, dosdoğru). Daha denetimsiz ve özgür bir şekilde dışarı yönelir (özdevinimli, atılgan, refleksli, "içgüdüsel", alıkonulamaz, ego ötesi bilinçli, düşünmeden ve farkında olmadan)11•daha doğaçlama, hazırlıksız, anlık, daha çok hiçten yaratılmış, yeni, çiçeği burnunda, bayatlamamış, yapmacık olmayan, öğrenilmemiş, alışkanlık haline gelmemiş bir yapıdadır. Doruk deneyim sırasında birey şimdi olmaya, geçmişten ve gelecekten çeşitli anlamlarda bağımsız olmaya en yakm durumundadır. Arzularının da ötesine geçtiğinden korku, nefret ya da dilekleri doğrultusunda kurallar koymaktan kaçınır. Burada olanı burada olmayanla karşılaştırarak değerlendirmek zorunda kalmaz. Alışkanlıklarından ve beklentilerinden olabildiğine sıyrılmış olduğu için geçmiş durumlara bağlı beklentilerine ya da gelecekle ilgili tasarılarmın doğurduğu umut ya da endişelere saplanıp kalmadan dinleyebilir. Kişi artık dünyanın yasalarına bağlı dünyaya-ait-şey olmaktan çıkmış, arı tin olmuştur _Kendimi benim dışımda olandan özgürleştirdiğim, bana egemen olmasına, onun yasalarına göre yaşamaya karşı koyduğum ve ancak kendi iç yasa ve kurallarıma göre yaşamakta direttiğim zaman en arı şekliyle kendim olabilirim. İşte aynı şekilde benlik dışı olanı en iyi şekilde kavramak için onu kavramamam, yani onu kendi haline, oluruna bırakmam, benim değil kendi yasalarına göre yaşamasına izin vermem gerekir. Her iki yasalar kümesinin de birbirinin içinde eriyebileceği ortaya çıkar. _Doruk deneyim sırasında kişi sadece vardır. Güdülenmemiştir ya da yönlenmemiştir. Davranış ve deneyimleri kendinden gelir ve kendilerini doğrularlar. B u düzeydeki insanı tanrısal olarak nitelendirdim, _Doruk deneyimler, katarsis, doruğa erişme, zirve, tamamlama, boşaltma…şekilde tanımlanabilir. karşıtı ise sonuçlandırılmamış sorunların sürmesi, tamamıyla kederin ağlayarak savuşturulamaması, cinselliğin kısıtlanması, dışa vurulamayan öfke, yetersizlik ya da haksızlık vb. 'dir. _Eupsişik, yunanca gerçek, iyi olmak anlamlarını veren eu- öneki ile tinsel anlamına gelen psikhe sözcüğünün birleşimi ile tinin iyi-gerçek durumu anlamında _V-şen olmanın her türlü düşmanlığı aşan evrensel ya da tanrısal, iyi huylu bir niteliği vardır. İnsanın hem küçüklüğünden (zayıflığından) hem de büyüklüğünden (gücünden) haz ve sevinç duymasını içerdiği için varoluşsaldır. hem olgun hem de çocuksudur. _Amacımız doğu düşüncesinde olduğu gibi, beni aşmak ve ortadan kaldırmak. Bu yolda söz konusu olan çilecilik değil temel-gereksinimlerin doyurulmasıdır.
··
774 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.