Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Olmak sözüyle, kişinin hiçbir şeye sahip olmadığı ve istek de duymadığı, yaratıcı bir varoluş biçimini anlatmak istiyorum. _Sahip olmak(olmamak) eğilimi, yaşamlarının ana konuları; para hırsı, şöhret ve yönetim gücüne erişmek olan batı toplumlarına özgüdür. _Sahip olmak eğilimindeki bir insan, mutluluğu başkalarına üstün olmakta ve fethetme,
·
1.577 görüntüleme
Onur okurunun profil resmi
Devamı: _Yeni İnsan ve Yeni Toplum_ _Din, Karakter, Toplum_ _Sosyal Karakter_ _Bireysel psişik yapı ile sosyo-ekonomik yapı arasındaki ilişkinin sonucuna ben, "sosyal karakter" adını veriyorum _Toplumun sosyo-ekonomik yapısı, bireylerin sosyal karakterlerini oylesine bicimler ki, kişiler toplum gerekleri doğrultusunda yapmak zorunda olduklan şeyleri, gercekten de yapmak istediklerini sanmaya başlarlar. _Sosyal karakter ile toplum yapısından birinin değişmesi, her ikisinin birden değişmesine yol acar. Çünkü değişen birer surec olma ozelliğini taşırlar. _Dinsel guduler, insanların toplumda yaratabilecekleri koklu değişiklikler icin gereken enerjiyi icermektedir _yeni toplum kurulduğunda bu, otomatik olarak yeni inşam yaratacaktır. devrimi gercekleştiren yeni sosyo-politik kurumlan korumak ve eski toplumsal duzenden hic de farklı olmayan yeni bir duzen kurmak cabasına gireceklerdir. Bu da başarısızlıkla sonuclanması demektir. Fransız ve Rus devrimleri. _Onceleri insanlann kalitelerinin, onlann devrimci kişiliklerine bir etkide bulunmayacağına inanan Lenin'in, yaşamının son yıllarında bu goruşunu değiştirmesi cok ilginctir. Stalin'deki karakter eksikliği ve yetersizliğini faıkettiği icin, vasiyetinde onun kendi yerini almaması gerektiğini vurgulaması, bunun bir kanıtıdır. _İnsanların karakterini değiştirmek gerektiğini, ancak bundan sonra insancıl bir topluma varılacağını savunan diğer aşın uc da, aynı bicimde yanılmaktadır. Salt psişik değişiklikler, bireyler ve kucuk gruplar icin gecerli olmak sınırıyla kısıtlıdır _Sosyal Karakter ve Dinsellik_ _Dinsellik, bireyler tarafından kabul edilen bir davranış ve düşünce sistemine verilen addır. Tanrı ya da putla zorunlu bir ilişki içinde olan bir sistem veya bir din, dinsellik anlamına gelmez. Bu sistem bireylere, saygı duyulacak ve yüceltilecek bir nesne ile davranışlarını ayarlayabilecekleri ve onlara yön veren bir düzenleme sunar. Bu tür bir anlam icinde bütün toplum bicimleri, kendi çizgileri doğrultusunda "dindar" sayılabilirler. Yüceltilen nesne bir hayvan ya da ağac olabilir. Veya tahtadan ve taştan putlar, gorunmez bir Tann, kutsal bir kişi, bir lider, millet, devlet, parti, para ve belki de başan. Bu dinsel bicimlerden her biri, yıkıcılığı destekleyen ya da sevgiyi öneren, bencilliği veya dayanışmayı seçen, ruhsal güclerin gelişimine yol acan veya da onların köreltilmesine calışan bir yapı taşıyabilir _Bireyler coğu kez toplumda yaygın olan inançları, kendi gerçek inançlarıymış sandıklan icin, kendi içlerinde yücelttikleri şeylerden habersizdirler. Eğer bu insan başka bir kulturde yaşasa ve beyni o kulturun gereklerince belirlenmiş olsaydı, şimdiki fikirleri ona belki de "delice", "akıldışı" ve "cocuksu" gelecek, kendi duşunduğunun ise "mantıklı" olduğuna inanacaktı. _Yeni bir toplum yaratabilmek için, insanların şimdiki putlar yerine, yönelecek başka değerler bulmaları gerekmektedir. _Güçlü olmak ve başkalannı ezmek arzusu olan ve bunu yücelten bir kişi, dışanya sevgi dinine inanıyoımuş gibi görünebilir ve belki kendi gercek yönlerini kendisi bile farketmez. İşte böyle bir durumda, onun gizli inancı ya da dini, iktidardır. _İnsan, ona nasıl davranması gerektiğini söyleyen bazı güdülerin etkisi altında değildir. Ayrıca kendi bilinci, akıl ve hayal edebilme gücü gibi özellikleri vardır. İşte bu yuzden insanın yaşayabilmek icin, kendine yön verecek bir düşünce sistemine ve yücelteceği bir nesneye ihtiyacı vardır. Din inancı, insan türünün doğal bir ozelliğidir. Tutunacak bir yeri olmayan insan, her an binlercesi ile karşı karşıya olduğu etkileri ve izlenimleri bir duzene sokamaz ve davranışlarını neye göre ve nasıl ayarlayacağını, karşılaştığı olaylara nasıl tepki göstereceğini bilemez. Diğer insanlarla bir arada olup, onlarla anlaşmamız ise bize, fikirlerimizin doğru olduğu güvencesini ve huzurunu verir. Dünya tasarımımız yanlış bile olsa, psikolojik işlevini yerine getirerek, yani bize anlamlı gelecektir. hicbir kulturun boyle bir davranış cercevesi ve onlara yon veren bir sistemleri bulunmadan yaşayamamış olmalarıdır. _Sosyo-ekonomik yapı, karakter yapısı ve dinsel yapı, birbirlerine aynlamayacak derecede bağlıdırlar. Eğer dinsel sistem, toplumda yaygın olan sosyal karakterle uyuşamaz ve toplumsal pratik ile celişecek olursa, boş bir ideoloji olmaktan öteye gidemez. Böyle bir durumda gercek dinsel yapı, biz bunun farkına varmasak da, görünen uygulamanın gerisinde yatar. Bazı durumlarda bu gercek yapının bilincine varılması, onunla bağlantılı olarak gizli duran insan enerjisini acığa cıkararak, onun toplumun sosyo-ekonomik yapısının değiştirilmesi yonunde bir baskı aracı biciminde kullanılmasını sağlar. _Kimi insan kendisinin dindar olmadığını ileri surerken, aslında son derece "dindar" davranmaktadır. Kimisi ise kendisinin dindar olduğunu söyler ama içsel olarak, hiç de öyle sayılmaz. _Evrimi hiyerarşik bir düzen biciminde ele alabiliriz. Alt tarafta en ilkel sinir yapısına ve cok az sayıda nörona (beyin hucresine) sahip hayvan turleri yer alırken, en ustte, buyuk ve kompleks beyin yapışma, kendi önculerine oranla üc kere daha buyuk olan neokortekse ve beyin hucreleri arasındaki cok yönlu bağlantılara sahip olan homo sapiens bulunur _Programlanmış güdülerin gerilemesi ile beynin gelişiminin kesişmesi, hayvansı evrimde ilk kez gercekleşerek, ortaya yepyeni bir yaratığı, insanı cıkarmıştır. _Kendi fikirlerini, ona en mantıklı geldiği icin kabul ettiğine inanması, bunların toplumda genel kabul gormuş bir duşunsel cerceveden kaynaklandığı gerceğini değiştiremez. _İnsanda guduler boyle guclu ve davranışlan belirleyici değildir. Aynca gelişmiş olan beynimiz bize gidilecek bir cok yollar olduğunu, bunlardan dilediğimiz herhangi birini secebileceğimizi soylemektedir. Bu yüzen guvenip, inanabileceğimiz gercek değerleri temsil eden bir nesneye ihtiyac duyarız. _Tevrat - Eski Ahit_ _Eski Ahit: Senin olan her şeyi terket. Kendini bütün zincirlerden kurtar, ol." _Çöl, özgürleşme hareketinin sembolik bir anahtarıdır adeta. İbraniler ise Mısır'daki sağlam evleri, yemekleri ve görebildikleri putları özlemişlerdir hep. Cölün o belirsizlik ortamı onlan korkutmuştur. _Talmud: lbranice'de “calışma” anlamında. Çeşitli dinsel konular üzerinde hahamların yaptıkları tartışmaları derleyen kitap. 2 tane talmud vardır. _Cumartesi Sebt günü insan, hicbir şeye sahip değilmiş gibi yaşar. Sebt gunu, insan tamamen kendisi ile dolu ve salt kendisi olduğu icin, bir sevinc gunudur. İşte bu nedenle Talmud, Sebt gununu Mesih cağının öncüsü, Mesih cağını da, hic sona ermeyen bir Sebt gunu olarak nitelendirir. Zaman durdurulmuştur ve "olmak” egemendir. Tarihte buna benzer ilk uygulamaya BabilIiler'deki "Shapatu" geleneğinde rastlanır. "Shapatu" korku ve hüzün günüdür. _Sebt gunu ile temelde ozdeş olan Mesih cağı vizyonu, Yahudiliğin dunya kulturune yaptığı ikinci ozel katkıdır. Tıpkı Sebt gunu fikri gibi, Mesih cağı inancı da, Yahudiler'in zor gunlerinde onlara destek olan bir umuttu. Mulkiyetin ve bir şeylere sahip olma gerekliliğinin anlamsızlaştığı, korku ve savaşlann bittiği, insan yaşamının tek amacının, kendi oz guclerini geliştirmek olduğu bir tarih donemini dile getirir _Rabbi: ibranice’de “efendim” anlamına. Yahudiler’de varlıklı ve saygıdeğer kişiye verilen ad. _Diaspora: “Dağılma” anlamında. _ İncil - Yeni Ahit_ _Eski Ahit, fakirlerin değil, göçebe çobanlar ile bağımsız küçük çiftçilerin diniydi. _Hristiyanlık, fakirlerin, toplumda saygın bir yeri olmayanlann dini olmuştur. _İsa: Ne mutlu ruhen fakir olanlara, göklerin saltanatı onların olacaktır. _Yeryuzunde kendinize hazineler biriktirmeyin. Kendinize gokte hazineler biriktirin. Cunku orada ne guve ve pas vardır ve ne de hırsız. Unutmayın ki, hazineniz nerede ise kalbiniz de orada olacaktır _İncil'lerde insanın tum acgozluluklerden sıyrılmasının ve mulkiyet arzusunun yıkılmasının gerektiği işlenir. Kişinin kendi benliğini unutarak, tum cabasıyla, başka insanları anlayıp, onlann iyiliğine calışması olarak değerlendirilmelidir. _Max Weber’in soylediği gibi, İsa'nın dağda verdiği ünlü vaiz, kölelerin ayaklanışının semboludur. _Şeytan İsa'ya, eğer kendisine iman ederse, ona doğaya egemen olacak sınırsız gucleri vereceğini vaad eder. Ama İsa bunlara kulak asmaz. İsa ve şeytanın iki ayrı ilkeyi temsil ettikleri bellidir. Şeytan maddesel tuketimin, insana ve doğaya egemen olmanın, yani "sahip olmak" ilkesinin temsilcisiyken, İsa "olmak" ilkesinin bir bedenlenmesi ve "olmak" icin hicbir şeye ".-.sahip olmamak" gerekliliğinin semboludur. Kutsal Kitaplar zamanından beri dunya, şeytanının gosterdiği yolda ilerlemiştir. _Bir kimse diğerinin uzerindeki elbiseyi alacak olsa, ona hırsız denir. Peki, elinde imkanı varken bir fakiri giydirmeyen kimseye ne ad vermeli?" _Buddhizm de, Eski ve Yeni Ahit'ten daha guclu bir bicimde sahip olmaya ve ihtirasa karşı bir tavır alır. Buddhizm'e gore, her turlu ihtirastım annmak gerekmektedir. Hatta insan, kendi benliğine sahip olmayı bile duşunmemelidir. _Gençler_ _Genclerin coğunluğu, herhangi bir dine ya da politik goruşe bağlı gorunseler bile, gercek bir doktrin veya ideolojinin savunucusu değiller. Hepsi de "gerceği veya yaşamın anlamını aradıklarını” soyluyorlar. Bu genclerin sahip olmak ve tuketim tutkuları yerine, "kendileri olmak" cabası icinde bulunmalarını yineliyorum, saygı ile karşılamak gerek. _Genç nesilde, alışkanlıklarına ters duşen bazı olumlu eğilimler sezinlenmekte. Bunlar arasında, gaspedici ve sahip olucu duşuncenin gizli bicim bulmasıyla oluşan bir tuketim alışkanlığı yerine, "surekli" bir kazanc beklemeden yalnızca canlılıktan duyulan sevinci yaşayabilmek icin yonelinen tuketim bicimlerine rastlıyoruz. Yine bu gencler, beğendikleri muzikleri dinleyebilmek, istedikleri bir yeri gorebilmek ya da arzuladıklan bir insanla tanışabilmek icin, uzun ve yorucu gezileri goze alabiliyorlar. bu genc insanların, cabalarının karşılığında ne alacaklannı ve ne kazanacaklarını sormaksızın, "olmak" konusundaki gosterdikleri cesaret ve cabayı saygıyla karşılamak gerekir. _Genclerin politik ve fılozofık goruşleri, coğu kez duygusal ve hayalci etkiler taşımalanna rağmen, temel davranış bicimi olarak kendi "pazar” değerlerini yukseltebilmek icin her şeyi kendi benliklerine gore ayarlamak eğiliminden arınıktırlar. Bu onlan, eski neslin goruşlerine oranla daha icten ve samimi kılıyor. Enerjilerini coğunluğun yaptığı gibi, gerceği bastırabilmek uğrunda harcamıyorlar. Yaşlılar, onlardaki bu gerceği gormek, hem de bunu soylemek cesaretine ve onların bu namuslu davranışlarına gizliden hayranlık bile duymaktalar. _Bazı gencler, ozgurleşme olayını tam kavrayamamış bulunuyorlar. Boyleleri, herhangi bir amaclarının olmayışını ve yonelmek istedikleri bir hedefin bulunmayışını, bağımlılıktan ve toplumsal sorumluluklardan kurtulmak istediklerini soyleyip, isyan ederek ortmeye calışmaktalar. Gercek istekler yeniden kucuk birer cocuk olabilmektir. _Herbert Marcuse: Sosyalizmin ve devrimin ana hedefi, olgunluğa ulaşmak değil, cocukluğa geri donmektir. _Kendi iclerinde yonelecek bir merkez bulamayan bu kişiler, amacsız, yorgun ve yaşanlan zehir olmuş insanlar haline donuşmuşler ya da mutsuz faratik gostericiler olarak kalmışlardır. _İnzivaya Çekilmek_ _Politika ve ahlakta karşımıza "sahip olmak veya sahip olmamak?" sorusu cıkar. Dinsel acıdan bakınca, inzivaya cekilmek ile eğlence ve sınırsız doyuma acık bir yaşantı arasındaki secimde yatar. _Her şeyden vazgecmeyi ve tum istekleri yok etmeyi savunan inziva olayı, buyuk bir olasılıkla cok guclu bir sahip olmak ve tuketmek arzusunun diğer yuzu olmak ozelliğindedir. Surekli olarak tuketim ve sahip olmak duygulanm bastırmakla uğraştığı icin, butun ilgi alanı ister istemez yine sahip olmak ve tuketmek konulandır. Yüceltme mekanizmasını kullanarak yapılan bu turlu yalanlamalara, psikanalitik deneyimlerde cok sık rastlanır. _Kişilik, dışa vuran yanlanmız, yani taşıdığımız maskelerdir. Kişiler, kendi parmak izleri gibi öylesine farklı, bir kerelik ve ceşitlidirler ki, onları duygu ya da sezgi yoluyla bile tam anlamak imkan dışıdır. Birbirinin aynı olan iki insan yoktur dunyada. Bu sınır, en iyi psikolojinin bile aşamadığı bir şeydir. Bu farklılığı kaldırabilmenin tek yolu, kişilerin hep birlikte yaşam dansına, o akışa katılmalarıdır. _Mona Lisa'nın gulumseyişi uzerine sayfalarca yazı yazabiliriz ama o gulucuğu sozcuklere yakalayamayız hic. Aslında herkesin gulumseyişi (sahte, maske olarak kullanılan ve klişeleşmiş gulumsemeler dışında) Mona Lisa’nınki kadar bir kereliktir ve tanımlanamaz. Bir insanın gozlerinde beliren pınltıda, yuruyuşunde, yuzundeki bir değişiklikte ya da ses tonunda oluşan değişmelerde beliren sevincini, nefretini, ilgisini, hayranlığını veya kendini beğenmişliğini tam olarak anlatmak, hicbir zaman mumkun olmayacaktır. _Kilisenin doğum kontrolunu yasaklaması, yaşama olan saygılanndan değildir. Daha cok, türün sürmesini sağlama işlevi dışında, cinselliği engellemek amacını taşımaktadır. Amac tek başına cinsellik değil, insanın tum isteklerinin kırılmasıdır. İlkel diye adlandınlan bir cok kültürde cinsel yasaklamalara rastlanmaz. İlginc olan, cinsel özgurluğun onları bir azgınlığa suruklememesidir. İnsanlığın bu tur ilkel bir yaşantıya geri dönmesi gerektiğini savunmuyorum _Cocukta isyan, kendini değişik bicimlerde gosterir. Cocuk, sadist eğilimlere yönelebilir. İsyan daha cok da bir "tembellik grevi" biciminde kendini gosterir. Yapılan baskıların, ruhsal ve zihinsel birçok sorunun, özellikle de yıkıcılık eğiliminin, en onemli nedenleri olduğunu göstermektedir. _Akılcı otoritenin karşısında, cocuğun kendi gelişim gereklerini ve isteklerini hice sayarak, onu otoritenin istekleri doğrultusundaki kurallara uymaya zorlayan "akıldışı otorite" yer alır. __ _Batı Dünyası Dindar Mıdır?_ _Batıda din yalnızca ideoloji olarak kalmıştır. Kiliseye bir bağlılık soz konusu olmuş olabilir ama insanların kalplerinde olumlu yonde bir gelişmeye rastlamak mumkun değildir. _Akıl, yararcı zekaya, bireysellik ise, bencilliğe dönüşmüş ve toplumdaki hümanist ruh yok olmuştur. Böylece Hristiyan'laştırma sureci sona ermiş ve Avrupa o eski cehalet ve dinsizlik devrine dönmuştur _Goethe: 'Ulusların uzerinde insanlık yer alır'." _İsa, şiddet kullanan bir yönetici ya da yönetmeyi isteyen biri değil. Hiçbir şeye sahip olmak istemeyen ve sadece sevginin kahramanı olandır. Onun icin en yüce değerler; olmak, vermek ve paylaşmaktır. İsa daha cok, insanların yüreklerine seslenmeyi dememiştir. _Yahudi geleneğinde olduğu gibi Hristiyanlık'ta da kahramanlık, yaşamını Tanrı ya da diğer insanlar uğrunda vermek demek olan şehitlikle eş anlama gelir. _Augustinus, Roma tarihini bir soyguncu cetesinin eylemlerine benzetir. Yaşamlannm temel nitelikleri un. şohret, gucluluk olan bu kahramanlar icin en iyi şey, duşmanı oldurmektir. _Şehitlik; olmak, vermek ve paylaşmak gibi ozellikler ile karakterize edilirken, Gennen ve Yunan kahramanlan, sahip olmak, somurmek ve şiddet kullanarak zorlamak nitelikleriyle tanınırlar. _Hangisinin, Avrupa'nın bugune kadarki gelişiminde etkili olduğu sorulacak olursa, bunun, zorba kahramanlara ozgu ozellikler tarafından belirlendiğini kabul etmek gerekecektir. Cevremizdeki insanlann ve liderlerimizin davranışlannı inceleyecek olursak, o eski Yunan kahramanlarıyla tıpatıp benzediğini gorebiliriz. _Avrupa ve Kuzey Amerika'nın tarihi, Hristiyanlık dininin kabul edilmiş olmasına rağmen, zorbalıklann, fetihlerin ve acgozluluklerin tarihidir. İşte Amerika'da Kızılderililerin yok edilmesi icin verilen mucadele, işte dinsel giysiye burunmuş olan Haclı Seferleri. Kole tuccarlarının, Hindistan'a egemen olup, orayı somurenleri… _Gunumuzde de milyonlarca insan, "en guclu” olabilmek veya "şereflerini" ya da karlannı koruyabilmek icin, ulusal bir intihar sayılabilecek hareketlere girişmeye hazırlar. _Olimpiyatlann boyle populer olması da, Batı'mn o zorba ruhlu kahraman anlayışının bir yansımasıdır. _Avrupa, acıkca "Hristiyanlık cağ dışı kalmıştır" diyemiyor? Dinsel bir ideolojiye sahip olmayan bir toplumda, insanlann tum disiplinlerini yitirmeleri ve toplumsal duzeni bozmaları tehlikesi vardır. İsa bir put., ona inanmak da kişilerin kendi sevme eylemlerindeki yetersizliklerinin yerini tutmak icin bir takviye olmak ozelliğini kazanmaktadır. Hristiyan dininin, kişilerin cıkarcı ve bencil davranışlannı gizlemekte kullandıkları bir kılıf olduğu, boylece acığa cıkıyor. _Gunumuz insanı yine de sevgiye inanıyor gibi gorunmekle, tumden sevgisiz olmaktan duyulabilecek buyuk acıyı biraz olsun bastırmayı başarmaktadır. _Pasion: Hrisiiyan inanclarına gore. İsa’nın son aylarının onun insanlığın butun acılarını kendi uzerinde topladığı aylar olduğu soylenir. Pasion. bu aylara verilen addır v e her yıl Pasion şenliklerinde. İsa’nın bu donemi tiyatro biciminde canlandırılır. _Endüstriyel Din_ _Ortacağın sonundan itibaren, Avrupa'nın dinsel ve fılozofık gelişmeleri cok karmaşık bir yapı halini alır. Bu gelişim, iki karşıt ilkenin birbirleriyle catışması sonucu belirlenmiştir. Bir yanda Hristiyan ve sprituel gelenek, felsefi ya da teolojik bicimleriyle yer alırken, ote yanda zorba kahramanların putlara tapınma eğilimleri ile antihumaniter akım, onun karşısına dikilmiştir _Aydınlanma felsefesinin cocuğu olarak adlandırabileceğimiz Fransız Devrimi de, yalnızca politik bir olay değildir. Becker'in belirttiği gibi, Tocqueville "Fransız devrimi, dinsel bir orneğe gore başlatılmış ve giderek bircok yonlerden ona benzemiştir _İnsan toplumlan iki ayrı ilke tarafından organize edilmektedirler. Bunlar ataerkil ve anaerkil ilkelerdir. Anaerkil ilke, sevgi dolu bir anne figuru ile sembolize edilir. anaerkil ilke, karşılık beklemeyen bir sevgi demektir. anne sevgisini "iyi davranışla" kazanmak mumkun olmadığı gibi, "kotu davranışla" bunu yitirmek de mumkun değildir. baba sevgisi, bazı koşullara bağlıdır. Sevgisinin artması icin cocuğun iyi davranışlı olması gereklidir. Aynca baba kendine en cok benzeyen oğlunu, yani kendi mirasını devredebileceği cocuğunu daha cok sever. Baba sevgisi, adaleti temsil eder. _İnsanlığın en derin ozlemi, bu iki ayrı karşıt ucu (analık ve babalık, erkeklik ve kadınlık, bağışlanma ve adalet, duşunce ve duygu, doğa ve zeka) bir etmek ve onların uzlaşması sonucu celişkiden kurtulup, huzur duymaktır. _Meryem, sevgi dolu bir anne gibi olan kilise, karşılık beklemeyen, herşeyi bağışlayan ve anne sevgisi ile dolu oluşu simgeleyen papa ve diğer din adamları anaerkil ilkeyi, oluşturulan ataerkil hiyerarşik duzen, sıkı bir burokrasi ve tepedeki papanın hukumdarlığını yurutuşu ise, ataerkil ilkeyi temsil ediyordu. _Luther, Hristiyanlığın dunyasal guclere dayanmasını yaygınlaştırırken, ona ataerkil bir ozellik kazandırıyordu. Emek ise, otoritenin sevgi ve onayına ulaşabilmek icin kullanılacak tek yoldu. _Modem toplumlarda da, gizli din, "endustriyel din" gelişmektedir. bu yeni din insanları, kendi elleriyle yaratmış oldukları ekonominin ve makinalann kolesi haline sokmaktadır. Ve bu, gercek dinin ozu ile taban tabana zıttır. Bu dinde kutsal olan şeyler ise; calışmak, ozel mulkiyet, kar, guc ve iktidardır. _Pazar Ekonomisi Karakter Biçimi ve Sibernetik Din_ _Pazar karakteri" deyimini kullanmamın nedeni, cağdaş toplumlarda bireylerin kendilerini birer mal gibi gormeye ve kendi değerlerini "kullanım değeri" olarak değil de, diğer mallarla "değişim değeri" olarak algılamaya başlamalanndandır. Yani insan, "kişilik pazarı"mn malı olmuş gibidir. "Kişilik pazan" mn, değerleme ilkeleri acısından mal ve eşya satılan piyasalardan hicbir farkı yoktur. Tek değişiklik, ilkinde kişiliklerin, İkincisinde de mallann satılıyor olmasındadır. _Başanmn en onemli koşulu, kişisel ve mesleki yetenekler ile kaliteler gibi gorunse bile, "kişilik oğesi" de bu konuda cok etkili bir rol oynamaktadır. Başarılı olmak, bir kimsenin pazarda kendini nasıl sattığına bağlıdır. Rekabeti kazanacak gucu gostermek ve kendini samıaladığı paketin cekici olmasını sağlamak, bu yoldaki ilk koşullardır. Kişilik paketini susleyecek ozellikler, her mesleğe gore değişiklikler gosteımesine rağmen, bazı genel ilkeleri, "canlılık", "saldırganlık", "uysallık", "guvenirlilik",iyi bir aileye sahip olmak, gerekli kişileri tanımak ve bazı kuluplere uye olmak biciminde sıralamak mumkundur. Aranılan tipler, her meslek icin ayn ozellikler taşımak zorundadırlar. yani kendilerini iyi pazarlamış olmak zorundadırlar. Pazar karakterinin en ust hedefi, kişilik pazarında her koşulda başanlı ve aranılır olmayı sağlayacak olan, "kayıtsız şartsız bir uyumu" sağlamaktır. Bu tipleme icinde bir ego, bir benlik bile yoktur. Cunku pazarda her an, yeni bir benliğe burunmek zorunluluğu doğabilir. Ana ilke: "Ben, bana sahip olmak istediğin gibiyim" sozudur. Bu tiplerin buyuk ve surekli değişen bir egoları vardır, ama hic birinin bir benlik ve butunluk duygusu ile kendilerine ozgu bir kişilikleri yoktur. som sormak ya da kendini bazı duygulara kaptırmak, işleyişi bozacağından, bunlara o buyuk işleyiş icinde yer yoktur. _Pazar karakteri ne kendisine, ne de diğer insanlara yakınlık duymadığı icin, hicbir şey onu cok ilgilendirmez. Bu onun bencil olmayışının değil, kendisi dahil hic kimseyle yakın bir ilişkide olmamasının sonucudur. Boylelikle bu insanların, ellerinde nukleer savaş tehlikesini ve cevre kirlenmesinin yaratacağı felaketleri kesinlikle gosteren veriler olmasına rağmen, bu olaylara karşı nasıl ilgisiz ve duyarsız kalabildiklerini de anlamış oluyoruz. Duyguların yitirilmesi. bu karakter biciminin olaylara kolay ve pratik bir gozle bakmasını sağlamaktadır. Pazar karakteri hic kimseye, hatta kendisine karşı bile yakınlık duyamaz. Onun icin onemli olan, prestij ya da bazı şeyleri kullanarak konforlu yaşamaktır. onlara karşı bir ilgi ve yakınlık duyulmamaktadır. _Aklın denetleyemediği cıkarcı zeka, keskin olduğu oranda tehlikelidir. Darwin: "Aklım, buyuk bir bilgi birikimi arasından habire yeni yasalar filtre eden, koca bir makineye donuşmuştu sanki... Sevdiğim şeylerin artık bana tad vermez oluşları ve onlardan uzaklaşmam, mutluluğu yitirmeme yol acmıştı. Darwin'in burada anlatmak istediği surec, zekanın gonulden ayrılmasının bir gostergesidir. _Cıkarcı duşuncenin egemenliği, duygusal dunyada ona atbaşı giden bir gelişme ile paralel eğilimdedir. Bu nedenle duygular dunyası kısır bırakılmış ve cocukluk aşamasında kala kalmıştır. pazar karakteri duygusal konularda cok garip ve cocuksu bir tavır alır. Bu karaktere sahip olanlar kendilerini "duygusal insanlara" yakın hissederler ve onlara doğru cekildiklerini sezinlerler. İşte bu yuzden ruhsal ve dinsel alanda bir suru dolandırıcı cıkmıştır ortaya. _Marx'in "yabancılaşmış karakter" tanımı da kullanılabilir. Cunku işlerine, emeklerine, kendilerine, diğer insanlara ve doğaya yabancılaşma konulan gunumuz insanının ozellikleri arasındadır _Psikiyatri dilinde boylesi bir karaktere "şizoid karakter" denir _"Sibernetik din", pazar karakterinin kişilik yapısına cok uygundur. Tann’nın dunyayı yaratmasına benzer bir bicimde, ikinci bir dunya "yaratması" ve kendini Tann yerine koymasıdır. Veya "makinaya bir Tanrısallık veren insanoğlu, kendisi de or makinayı idare ettiği icin, Tann katma yukselmiştir" diyebiliriz. Yakın bir gelecekte, tekniğin efendisi olmaktan cıkıp, onun kolesi d'immnna duşeceğiz. teknik, bir zamanlann yaratıcı oğesiyken, bize diğer yuzunu ve yıkıcı ozelliğini de gosterecek (tıpkı Hint Tanrıca'sı Kali gibi) ve tum insanlığın kendisine kurban edilmesini isteyebilecektir. insanlık daha iyi bir gelecek umudunu icinde taşıdığı surece, yaygınlaşmaya başlayan sibernetik dini ve onun yıkıcı ozelliklerinin putlaştınlmasını engellemek mumkun olacaktır. ...... _Önsöz_ _Bu kitap, fromm’un en önemli kitabıdır. Yıllar süren deneyim ve calışmaiarının bir sentezi olan bu kitap, adeta damıtılmış bir olgunluk ürünü gibidir. Fromm "sahip olmak" ile "olmak" ilkelerini ya da yonlenişlerini, insan varoluşunun iki temel kategorisi olarak değerlendirir. Mala, mulke, şohrete, insana, bilgiye "sahip olmak" demek, onları ele gecirmek, kendine mal etmek, onlara egemen olmak ve dilediğince kullanmak anlamına gelir. Ama bu maddesel sahip oluşların sonu yoktur. İnsan hic bir zaman yeterince şeye sahip olamayacaktır. Cunku maddesel olan, elle tutulan aldatıcı ve gecicidir. "Olmak" ise "sahip olmak"ın karşıtıdır. Hic bir şeyi elde etmeye, kendine mal etmeye ve ona egemen olmaya calışmaz. "Olmak" herşeyi kendi butunluğu, canlılığı, yaşamı ve gelişimi icinde sevmek demektir. Boyle davranan bir insan, dışsal ve maddesel olana bağlanmaksızın kendini geliştirip, evrimleşmeye calışır ve insanlık bilinci ile diğer insan kardeşlerini sevmek, onlarla bir olmak arzusunu taşır. _İnsanlık bir donum noktasına gelmiştir. Bu anda yapacağı bir secme ile ya yok olacak ya da yaşamını ve gelişimini surdurmeye devam edecektir. Bu buyuk tehlikeden kurtulabilmenin tek yolu, insanların ve onları şartlayıp, yonlendiren toplumsal yapıların kokten değiştirilmesidir. Yeni bir ahlak anlayışı, yeni bir dunya goruşu, kısaca yeni bir insan ve yeni bir toplum kurulmak zorundadır. Davranışlarını ve inanclarını şimdi yaptığı gibi "sahip olmak" ilkesine gore değil, "olmak" ilkesine gore ayarlanması gerekir. _Sahip olmak ve olmak, yaşamı ya da olumu secmekle birlikte, insan varoluşunun ve karakterinin iki temel niteliğidir" diyen Fromm'a gore, bu iki ilke insanla birlikte vardır. "Toplumsal duzen, toplumun sosyal ve ekonomik kurumlan, bir de ahlak yapısı, bu iki karakter ve davranış biciminden hangisini desteklerse, o toplumun insanlannda da bu karakter ozelliği ağırlık kazanacaktır." Gunumuz toplumları tamamen "sahip olmak" ilkesine göre işlemektedirler. _Bilim, teknik ve ekonomik gelişme hızla ilerlemiş, ama bunlar kendi yararına kullanılmadığı icin, insan, bir arac haline donuşmuştur. Ama bu sorumsuzca gidiş, şimdi buyuk tehlikeleri ile birlikte karşımızdadır. İnsanlık yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. _Sahip olmak ilkesine gore kurulmuş olan tum sistemler, insanları mutlu etmekten, onları doğru yone yoneltip, evrimleşmelerini sağlamaktan uzaktırlar, yani yanlıştırlar. Oyleyse sorunun cozumu kendiliğinden ortaya cıkmaktadır. İnsanlığın kurtulabilmesi icin ilk ve tek şart, "sahip olmak" ilkesinden "olmak" ilkesine gecmektir. _Cağdaş bilim, dunyayı ve giderek tum evreni bir butunluk, birbiriyle icten bağlı bir “teklik” olarak gonneye başladı. Hicbir şey tek başına ve diğerlerinden bağımsız değil. Herkes, her şeyden sorumlu. Bizim uc boyutlu algı alanımızı aştığı icin, bize anlaşılamaz gibi gelse de, gercek boyle. İşte bu temel gerceği kavramak ve kendimizi, ekonomimizi, sanatımızı, siyasal ve sosyal duzenlerimizi, bilincimizi ve herşeyi buna gore ayarlamak yolunda atılan adımlara ilk ışığı Fromm tutuyor. _Fromm önsöz_ _Bu kitap, benim daha önceki çalışmalarımı geliştiriyor. Çalışmam, hümaniter bir ruhla yazılmıştır. __
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.