Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Denilebilir ki, Osmanlı Devletinin, devlet siyaseti olarak, millet siyaseti olarak, halk siyaseti olarak, muayyen görülebilir bir siyaseti var değildi. Devletin başına geçen taç sahipleri, kendi arzularına, heveslerine göre bir çeşit siyaset icat ederlerdi ve o siyasetin peşinden bütün milleti sürükler, götürürlerdi. Bilinir ki, dış siyasetin muvaffak olabilmesi için onun dayandığı bir iç kuruluş lazım gelir. İç siyaset, iç kuruluş kuvvetli olmazsa, izlenen dış siyasetlerinin bütün muvaffakiyetleri geçicidir; derhal sönmeye mahkûmdur. Osmanlı Devleti'nde göze çarpan bir iki siyaset vardır. Örneğin: Fatih'in siyasetini ele alalım. Fatih; ne olursa olsun Batı Roma'yı idaresi altına almak, büyük bir imparatorluk kurmak istiyordu. Bütün çalışmalarını bu doğrultuda yürütmüştür. Asli unsur olan Türk'ü, yalnız bu amacın elde edilmesi için kullanmıştır. Böyle bir siyasetin dayandığı teşkilat ne idi? Tabiatiyle asli unsur ile yetinmek ve asli unsuru içine alan kuruluş ile yetinmek mümkün olamazdı. Bu sebeple Fatih, ele geçirdiği bütün memleket ahalisinden faydalanmak istedi. Fakat onlar, kendi unsuru olmadığından tabiatiyle kendi unsuruna ait olabilecek hususlardan başka şeyleri onlara uygulamak gerekirdi. Her elde edilen yerde başlı başına ve fakat ayrı ayrı birtakım varlıklar yerinde bırakılmıştır. Fakat yerinde bırakılan bu varlıklar âdeta bütün o imparatorluk içinde bir gün öç almak fırsatını bekleyen ayrı ayrı hükümet halinde idi. Nitekim fırsat çıktığında hiçbirisi faydalanmaktan geri kalmadı. Örneğin diğer bir Osmanlı İmparatorunun siyasetini göz önüne alalım: Faraza Selim'in siyasetini dikkat nazarına alalım. O ise bütün Islam alemini bir noktada birleştirerek sevk ve idare etmeyi düşündü ve bunun sonucu olarak Suriye'yi ele geçirdi, Mısır'ı ele geçirdi ve Mısır'daki halifenin hakkını da kendi şahsına ekledi. Fakat bundan sonra diğer bir Osmanlı taç sahibinin siyasetini arayalım. Belki ikisini birden yapmak istemiştir: Hem Batı'yı ele geçirmek, Viyana'ya kadar gitmek, Viyana'da örneğin bir Osmanlı valisi bulundurmak; diğer taraftan da bütün İslam âlemini birleştirmek. Böyle gayet geniş, büyük, sultanlara, taç sahiplerine yakışır bir siyaset. Arkadaşlar! Bu siyaset, Türk unsurunun hayatının, topluluğunun, mutluluğunun gerektirdiği bir siyaset değildir. Bu, yalnız bu milletin her nasılsa başına geçmiş ve onu nasılsa zorbalığı altına almış bir kişinin kendi ihtirasını doyurmak için uyguladığı bir siyaset idi. Onun için kişiler değiştikçe, kişiler söndükçe bu siyaset de sönmüştür.
Sayfa 160 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.