Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

_Tüm zamanların bilgeleri hep aynı şeyi söylemişlerdir ve tüm zamanların budalaları da tam tersini yapmışlardır. Ve bu durum bundan sonra da sürecektir. Bu yüzden Voltaire diyor ki: "Bu dünyayı, tıpkı dünyaya geldiğimizde onu bulduğumuz gibi, aptal ve kötü bir biçimde terk edeceğiz." _Felsefede, politikada, edebiyatta ya da sanatlarda, olağanüstü tüm insanlar melankoliktir. Aristo. _Sıcakkanlı birinin yalnızca ilginç bir çatışma ve ağırkanlı birinin de önemsiz bir olay bulduğu yerde, melankolik biri bir trajedi sahnesi görür. Bunun nedeni, her gerçekliğin, yani doldurulmuş her şimdiki anın özne ve nesne olmak üzere iki yarıdan oluşmasıdır. Herkes, kendi bilincinin içinde yaşar. Bu yüzden dışarıdan pek de yardım edilemez ona. Herkesin içinde yaşadığı dünya, kendi kendisini kavrayışına bağlıdır. Aynı dışsal koşullar, herkesi başka başka etkilerler ve herkes aynı ortamda yine de başka bir dünyada yaşar. Çünkü ancak kendi tasarımlarıyla doğrudan bir ilişki içindedir. Dışsal olaylar ancak içsel olayların izin verdiği ölçüde o kişiyi etkilerler. _İnsanın bu dünyada yalnızlık ya da bayağılıktan birisini seçmekten başka şansı yoktur. İç dünyası zengin bir insan, kendi köşesine çekilecek ve hatta, büyük bir kafaysa eğer, yalnızlığı seçecektir. Çünkü bir kimse kendinde ne çok şeye sahipse, dışarıdan o denli az şeye gereksinir ve ötekiler de o denli az onun olabilirler. Bu yüzden, zihnin kendinde olağanüstülüğü, toplumdan uzak durmasına yol açar. Toplumun niceliğinin yerini nitelik alırsa, o zaman büyük dünyanın içinde yaşamak için çaba göstermeye bile değer: Ama ne yazık ki yüz delinin arasından henüz bir akıllı bile çıkmıyor. Herkesin kendine döndüğü yalnızlıkta, bir kimsenin kendinde neye sahip olduğu ortaya çıkar: İşte aptal adam, kendi zavallı bireyselliğinin sırtından atamayacağı yükü altında inim inim inliyor; öte yanda yüksek yetenekli kişi, en ıssız ortamı bile kendi düşünceleriyle şenliklendiriyor ve canlandırıyor. Bu yüzden Seneca'nın sözü de buna benzer: "delinin yaşamı, ölümden beterdir." Buna göre bütün olarak, herkesin, zihinsel yoksulluğu ve genel olarak bayağılığı ölçüsünde arkadaş canlısı olduğu anlaşılacaktır. İnsanların içinde en arkadaş canlıları, entelektüel açıdan da kesinlikle geride olan zenciler olmalıdır. _Felsefem bana asla bir şeyler kazandırmadı ama çok şeyi benden uzak tuttu. Entelektüel yaşam, salt can sıkıntısına karşı değil, onun yıkıcı sonuçlarına karşı da korur. Gerçek yaşamla, entelektüel yaşam arasında, salt böcek, kuş, mineral, madeni para biriktirmekten ve betimlemekten, şiir sanatının ve felsefenin en yüksek başarımlarına dek uzanan sayısız basamak vardır. _Dâhi, en yüksek zihinsel olağanüstülükteki kişi; olağanüstü bir zihniyet, şeylerin özünü ve varoluşunu bütünüyle ve mutlak bir biçimde konu edinir. Bundan sonra, bireysel yönelimine göre sanat, şiir ya da felsefe yoluyla, aynı şeyi derin bir biçimde yorumlamaya girişir. Kendisiyle baş başa kalabilmek en değerli mülktür, geri kalan her şey gereksizdir. Eğer varsalar da çoğun sadece bir yük oluştururlar. Ötekiler onlara aslında hiçbir zaman bütünüyle yetmediğinden, çünkü ötekilerin tam olarak kendileri gibi olmadığını gördüklerinden, yavaş yavaş, insanlar arasında, başka türden bir varlık olarak dolaşmaya alışırlar. Dehanın koşulu, duyarlılığın aşırılığı olduğu içindir. _Sahnede biri prensi, bir başkası danışmanı, bir üçüncüsü hizmetçiyi ya da askeri ya da generali vb. oynar. Ama bu farklılıklar yalnızca dış görünüştedir: İç dünyada böyle bir görünüşün çekirdeğinde, herkeste aynı şey yatar: Eza ve cefa içinde yoksul bir komedyen. Yaşamda da böyledir. Rütbe ve zenginlik farklılıkları herkese oynayacağı rolü gösterirler; ama bunlara asla içsel mutluluk ve hoşnutluk farklılıkları karşılık düşmez; burada da, herkesin içinde aynı zavallı saf adam vardır. _Kimse kendi bireyselliğinin dışına çıkamaz. İnsanın olası mutluluğunun ölçüsü bireyselliğiyle önceden belirlenmiştir. Bu sınırlar darsa, dışarıdan gelen tüm çabalar, insanların ve şansın onun için tüm yaptıkları, o kişiyi sıradan, yarı hayvansı insani mutluluğun ve hoşnutluğun ötesine geçiremezler. Eğitim bile, onun bu çemberini genişletebilse bile, kısıtlı kalır. İç dünyası zengin olan bir kişi yazgıdan çok şey beklemez; buna karşılık bir aptal, sonuna dek bir aptal olarak, bir hödük olarak kalır; isterse kendisi cennette, etrafı hurilerle çevrili olsun. _Sağlıklı bir dilenci, hasta bir kraldan daha mutludur. Sağlık, tüm öteki dışsal mülkler karşısında ağır basar. Eksiksiz bir sağlıktan ve kusursuz bir bedenden kaynaklanan sakin ve neşeli bir mizaç; duru, canlı, nüfuz edici ve doğru kavrayan bir zekâ; ılımlı, yumuşak bir istenç ve bunlara uygun olarak, iyi bir vicdan: bunlar, yerini hiçbir rütbenin ya da zenginliğin dolduramayacağı üstünlüklerdir. Çünkü bir kimse kendisi için neyse, yalnız başınayken ona eşlik eden ve başka birisinin ona veremeyeceği ve ondan alamayacağı şey neyse, açıkça bu, onun sahip olabileceği şeyden ya da başkalarının gözünde olabileceği şeyden daha önemlidir. _İç dünyası zengin insan tamamen yalnızken, kendi düşünceleriyle ve hayalleriyle eşsiz bir eğlence bulur; öte yandan, ruhsuz biri sürekli dernekten derneğe, oyundan oyuna, yolculuktan yolculuğa ve şenlikten şenliğe koşsa bile, can sıkıntısından kurtulamaz. İyi, ılımlı, yumuşak bir karakter kısıtlı koşullarda hoşnut olabilir; öte yandan, hırslı, kıskanç ve kötü biri tüm zenginliğe karşın hoşnut değildir. Ama ancak, sürekli sıradışı, zihinsel açıdan olağanüstü bir bireyselliğin tadına varan bir kimse için, genel olarak ulaşılmaya çalışılan hazlar bütünüyle gereksizdirler, hatta sadece rahatsızlık verici ve usandırıcıdırlar. _Sadece karınca gibi çalışıp, kendini geliştirmemiş kişilerin zihni boştur. Bu yüzden başka her şeye kapalıdırlar. En yüce hazlara, zihinsel olanlara ulaşamaz; bunların yerini geçici, duyusal, az zamana ama çok paraya malolanla, kendine ara sıra izin verdiği şeyle doldurmaya çalışır boş yere. İç dünyalarının boş oluşu, bilinçlerinin yavanlığı, zihinlerinin yoksulluğu onları dostluklar kurmaya yöneltir, ama yine kendileri gibi olanlarla. Bir yığın parası olmuştur; bunu daha da artırmayı ya da harcayıp bitirmeyi, mirasçılarına bırakır. Böyle bir yaşam da en az simgesi bir soytarı külahı olan kadar budalacadır. Mirasyedi bir genç, dışsal olarak zengindi, ama içsel olarak yoksul bir biçimde dünyaya gelmişti ve dıştan gelen her şeyi almak isteyerek boş yere, içsel yoksulluğu dışsal zenginlikle ikame etmek istiyordu – tıpkı, genç kızların buğusuyla kuvvet kazanmaya çalışan yaşlı adamlar gibi. Sonunda içsel yoksulluk bir de dışsal yoksulluğa yol açmıştı. _Aşağı, çalışan, özellikle de toprağı işleyen sınıflarda, keyifli ve hoşnut yüzler görülür; zenginlerde ve seçkinlerde ise suratlar asıktır. Neşeli olmaya, zenginlik kadar az ve sağlıklı olmak kadar çok katkıda bulunan bir şeyin olmadığı bilinir. _İnsanları huzursuz eden olaylar değil, olaylar hakkındaki görüşlerdir. Epiktetos. Ama genel olarak mutluluğumuzun onda dokuzu, yalnızca sağlığa dayanır: Sağlık her şeyi bir haz kaynağına dönüştürür; buna karşılık, sağlık olmadan, hangi türden olursa olsun hiçbir dışsal mülkten haz alınamaz ve öznel mülkler, zihnin, duygu durumunun, mizacın özellikleri bile hastalıkla azalırlar ve iyice körelirler. _Sağlığı korumaya çaba göstermeliyiz ki bunun bir ürünü olarak, neşelilik çiçeği açsın. _Biri genç, güzel, zengin ve saygın olsun; mutluluğu değerlendirilmek istendiğinde, keyfinin yerinde olup olmadığı sorulacaktır: Buna karşılık, keyfi yerindeyse, genç ya da yaşlı oluşu, dik ya da kambur duruşu, yoksul ya da zengin oluşu fark etmez; mutludur o kişi. _Kişi kendinde ne çok şeye sahipse başkalarında o kadar az şey bulabilir. Başkalarının büyük hoşnutluk duydukları birçok şey, onun için yavan ve katlanılmazdır. _Gerçek gereksinimler olmadan, gerçek hazlar da olmaz. Voltaire. Bilgi ve kavrayışa, salt bunların kendileri uğruna yönelme arzusu yoksa, o kişinin yaşamı bunlarla kesinlikle akraba olan asıl estetik hazlara da gerek duymaz. Yine de bu tür hazlara, moda olduğu için ya da kendisini zorlayan otorite yüzünden yönelirse, bunu bir tür angarya olarak görüp, olabildiğince kısa süre içinde bırakacaktır. _Her şeye kara gözlüklerle bakan, sürekli en kötü olasılıktan korkan ve önlemlerini buna göre alan biri, her şeye pembe gözlüklerle ve iyimser bir gözle bakan biri gibi sık sık yanlış hesap yapmış olmayacaktır. _Dışsal açıdan, yoksulluk ve yoksunluk acı verir; buna karşılık güvenlik ve bolluk, can sıkıntısı doğurur. Buna uygun olarak, düşük halk sınıfının yoksulluğa, yani acıya karşı sürekli bir savaşım içinde olduğunu görürüz; buna karşılık zenginler ve seçkinler dünyası, can sıkıntısına karşı sürekli, çoğun gerçekten umutsuz bir savaşım içindedir. _Dışarıdan bir şeyler kazanabilmek için içeriden bir şeyler yitirmek, yani şan şöhret, mevki, şatafat, ün, san kazanmak için huzurunu, boş zamanını ve bağımsızlığını bütünüyle ya da önemli ölçüde feda etmek büyük bir budalalıktır. _Aristoteles: "Mutluluk kendi kendine yetenlerindir" der. Kendinde çok şeye sahip olan birisi, aralık ayının karlı buzlu bir gecesindeki aydınlık, sıcak, neşeli bir Noel sofrasına benzer. _Seneca: Zihinsel bir uğraşı içermeyen boş zaman ölümdür ve diri diri gömülmektir. _Bir yetenekle, bir yetenek için doğan bir kimse, bu yetenekte kendisinin en güzel varoluşunu bulur. Goethe: _Boş zaman olmadan, boyunduruğa vurulmuş bir Pegasus gibi duracak ve böylelikle mutsuz olacaktır. _Delinin yaşamı, ölümden beterdir. Eski Ahit _Fazla bilgelik olan yerde, fazla keder vardır. Eski Ahit. _Filister_ _Zihinsel gereksinimler duymayan bir insan, sanat duyusu olmayan biridir ve öyle kalır. Alman dilinde filister, zihinsel gereksinimleri olmayan bir insandır. Hayvansallığa yakın, donuk kuru bir ciddiyet, filister'e özgüdür ve onun karakteristik özelliğidir. Onu hiçbir şey sevindirmez, hiçbir şey onun sempatisini kazanmaz. Çünkü duyusal hazlar çok geçmeden tükenmiştir: Böyle filister'lerden oluşmuş bir topluluk çok geçmeden can sıkmaya başlar. Kendi tarzınca, zenginliğe, mevkiye, başkaları üzerinde nüfuzlu ve güçlü olmaya dayanan, bu yüzden başkalarında saygı uyandıracak, kendini beğenmişlik hazları kalır; ya da en azından, benzer konularda öne çıkan kişilerle arkadaşlık kurduğu için, kendi parıltısının yansımasında güneşlenir. Öteki insanlara yönelik beklentileri arasında, herhangi bir zihinsel yeteneğin ağır basması istemi en az olacaktır: Bu tür insanlar karşısına çıktıklarında, onda daha çok, antipati ve hatta nefret uyandıracaklardır; çünkü sıkıcı bir aşağılık duygusuna kapılacak ve üstelik belirsiz ve gizli bir kıskançlık duyumsayacak, bunu oldukça özenli bir biçimde gizleyecek, hatta kendisinden bile saklamaya çalışacaktır; ama bu kıskançlık tam da bu yüzden kimi zaman için için kaynayarak artacaktır. Kendini değerli ya da yüksek görmekten vazgeçmek hiçbir zaman aklına gelmeyecektir; sadece, onun gözünde hakiki öncelikler olan, onlarda mükemmelleşmeyi arzuladığı, mevkiye ve zenginliğe, güçlü ve nüfuzlu olmaya bağlı kalacaktır. Ama bu durumun nedeni, onun zihinsel gereksinimleri olmayan bir insan olmasıdır. _Zihnin donukluğu istisnasız bir biçimde duyarlılığın donukluğuyla ve aşırı duyarlılık eksikliğiyle birlik içindedir; bu nitelik, insanı her türde ve büyüklükteki acı ve keder karşısında daha az duyarlı kılar. Öte yandan, sayısız çehreye damgasını vuran, kendini her şeye, dış dünyadaki en küçük bir olaya bile sürekli tetikte duran bir dikkatlilikte belli eden içsel boşluk tam da bu zihinsel donukluktan kaynaklanır ki bu da can sıkıntısının gerçek kaynağıdır ve duyguyu ve zihni herhangi bir biçimde devinime sokabilmek için, sürekli dışsal uyarıya gerek duyar. Sohbet etme, oyalanma, eğlenme ve çoğu kimseyi savurganlığa ve sonunda sefalete götüren her türden lüks tutkusu da bu içsel boşluktan kaynaklanır. Hiçbir şey, bu sefaletten korunmak açısından zihnin iç zenginliğinden daha güvenli değildir. Herkes, nesnel olduğu gibi öznel olarak da, insan yaşamına acı veren kaynakların birisinden uzaklaştığı ölçüde bir diğerine yakınlaşır. _Yaşam bilgeliği kavramı, içkin anlamda, yaşamı olabildiğince rahat ve mutlu bir biçimde sürdürme sanatı anlamında alıyorum. Buna göre bu kavram mutlu bir varoluşun yolunun gösterilmesi olurdu. _Aristo, insan yaşamının mülklerini 3 sınıfa ayırmıştı: Dışsal, ruha ait ve bedene ait olanlar. Ben de ölümlülerin yazgılarındaki farkları 3’e ayırıyorum. 1. Bir kimsenin ne olduğu: yani kişiliği. 2. Neye sahip olduğu. 3. Neyi temsil ettiği: Başkalarının onun hakkındaki görüşü _Tüm üstünlükler, hatta asalet, zenginlik vb. sahici kişisel üstünlükler karşısında, gerçek krallar karşısındaki rol icabı krallar gibidirler. _Kolay şey değildir mutluluk, kendimizde bulmak çok zor, başka yerde bulmak imkânsızdır. Dışarıda yer alan her şeyin ancak dolaylı bir etkisi vardır. _Mutluluğumuz ve zevkimiz açısından, öznel olanın nesnel olandan kıyaslanamayacak ölçüde daha özsel olduğu, açlığın bütün yemekleri güzel göstermesinden ve ihtiyarları da gençleri de aynı ölçüde etkilemesinden dâhilerin ve azizlerin yaşamına dek, her yerde kanıtlanır. _Olağanüstü kas gücüyle donanmış, Herkül gibi bir insan, dış koşullar yüzünden oturarak yapması gereken bir işle, küçük zavallı bir zanaatla uğraşmak ya da kendisine çok yabancı başka türlü güçler gerektiren çalışmalar ve zihinsel işler yapmak zorunda kalırsa, bunun sonucunda kendisinde kusursuz olan kuvvetleri kullanamazsa, ömür boyu mutsuz hissedecektir kendini; ama zihinsel güçleri çok ağır basan ve bu güçleri gerektirmeyen çok kötü bir işi ya da fiziksel gücünün yetmediği bedensel bir işi yapmak uğruna, zihinsel güçlerini geliştiremeden, kullanamadan olduğu gibi bırakmak zorunda kalan biri daha da mutsuz olacaktır. _Zenginliğin gerçek ve doğal gereksinimlerin doyurulmasının ötesinde yapabileceğinin, bizim asıl huzurumuz üzerinde çok az bir etkisi vardır. _Sayınlık için, yani iyi bir isim için herkes çabalamak zorundadır. Bu arada, saygınlık paha biçilmez bir mülk olarak görülür; ün ise insanın ulaşabileceği en pahalı şeydir, seçilmişlerin altın postudur: Buna karşılık, ancak budalalar rütbeyi mülk sahibi olmaya tercih ederler. _Bir Kimsenin Ne Olduğu Üzerine_ _Bir kimsenin kişiliği, mutluluğunun biricik nedenidir. Geri kalan her şey dolaylıdır. Bundan dolayı, kişisel üstünlüklere yönelik kıskançlık, en özenli biçimde gizleneni olduğu gibi, en uzlaşmaz olanıdır da. _Yazgı değişebilir ama kendi niteliğimiz hiçbir zaman değişmez. Demek ki soylu bir karakter, yetenekli bir kafa, mutlu bir mizaç gibi, bütünüyle sağlıklı bir beden gibi öznel mülkler, mutluluğumuz açısından en birinci, en önemli olanlardır. _Bizi her şeyden daha çok dolaysızca mutlu eden, keyifli bir ruh halidir: Çünkü bu güzel özellik kendi kendini anında ödüllendirir. Bir kere neşeli olanın, her zaman neşeli olmak için bir nedeni vardır. Bu da, işte şimdi neşeli oluşudur. Diğer özelliklerinin yerini bu kadar iyi doldurabilen bir başka özellik yoktur. _Bir kitapta, "Çok gülen mutludur, çok ağlayan mutsuzdur" yazıyordu – oldukça tek yanlı bir görüş, ama her ne kadar basmakalıp sözün dik âlâsı olsa da, basit doğruluğu yüzünden hiç unutamadım. _Neşelilik doğrudan doğruya bir kazançtır. Yalnızca o, mutluluğun nakit parasıdır. _Tüm yaşam süreçlerinin, uygun bir biçimde gerçekleşebilmeleri için, hem bütünün, hem de parçaların devinmeleri gerekir. Organlar sürekli devinim halindedir. İç devinimin, dış devinimle desteklenmesi gerekir: dışsal devinim hemen hemen hiç yoksa, dış dinginlikle iç curcuna arasında apaçık ve zararlı bir dengesizlik ortaya çıkar. Bu orantısızlık, herhangi bir duygulanım sonucunda içimiz kıpır kıpır kaynadığı halde, dışarıya bunu sezdiremeyişimize benzeyecektir. _Mutluluk tek başına sağlığa bağlı değildir: Çünkü tam bir sağlıklılık durumunda bile, melankolik bir mizaç ve başat bir kederli ruh hali var olabilir. Bunun en gizli nedeni, hiç kuşkusuz, organizmanın başlangıçsal ve bu yüzden değiştirilemez niteliğinde. _Değişik insanlardaki, hoş olan ve olmayan izlenimleri algılamaya hazır olmadaki farklılıklara dayandırılabilir. Bu yüzden, bir insanı adeta ümitsizliğe düşüren bir durum karşısında başka birisi sadece gülebilir; üstelik hoş olmayan şeyleri algılamaya ne denli hazırsa, hoş izlenimlere de o denli az hazır olabilir ve tersi. _Platon'un dyskolos ve eukolos deyimleriyle tanımladığı, tam da bu farktır. Bir olayın eşit olasılıkla mutlu ya da mutsuz bir biçimde sonuçlanması durumunda, dyskolos, mutsuz sonuç karşısında öfkelenecek ya da üzülecek, ama mutlu sonuca sevinmeyecektir; buna karşılık, eukolos, mutlu sonuç karşısında sevinecektir. Dyskolos'un tasarladığı on şeyden dokuzu gerçekleşirse, bu gerçekleşenlere sevinmez de, gerçekleşemeyen bir tanesine üzülür; bunun tersi olarak, eukolos gerçekleşmiş tek bir tasarısıyla avunmasını ve neşelenmesini bilir. _Güzellik kalpleri bizim için önceden kazanan bir tavsiye mektubudur. Sağlık kısmen güzellikle akrabadır. _Beyin tüm organizmanın asalağı ya da emekli memuru gibi göründüğünden, her bir kişinin elde ettiği, ona kendi bilincini ve bireyselliğini özgürce tattıran boş zaman, tüm varoluşunun, uğrunda çalışmaya ve çaba göstermeye değer meyvesi ve ürünüdür. _Eğer ortada ele alacak bir konu yoksa, istenç dinlenir ve zihin bayram eder; biri de öteki gibi kendi kendine etkinlikte bulunamadığı için, bunun sonucunda insanın tüm kuvvetleri müthiş bir durgunluk içine –can sıkıntısına– düşerler. Bunun üstesinden gelebilmek için, istencin önüne, onu uyandırmak için gelişigüzel konular sürülür. Bu tür konular iskambil vb. oyunlardır. Bu oyun topluluğun değerinin ölçütüdür ve tüm düşüncelerin iflasıdır. Bu oyunlar olmazsa, sınırlı insan çareyi eline ne geçirdiyse şıkırdatmakta ve tıngırdatmakta bulur. Öte yandan, iskambil oyununun ahlak bozucu bir etkisi vardır. Bu oyunun püf noktası, kurnazlıkla, ötekinin elindekini kazanmaktır. Oyundaki böyle davranma alışkanlığı kök salar, pratik yaşama da uzanır. _Doğanın insanı donattığı kuvvetlerin, başlangıçtaki amacı, onu dört bir yandan tehdit eden açlığa karşı savaşmaktır. _İstiridyeler ve şampanyalar, yaşamının doruk noktasıdırlar ve bedensel esenliğe katkıda bulunan her şey, yaşamının amacıdır. _Bir Kimsenin Neye Sahip Olduğu Üzerine_ ............
··
1 artı 1'leme
·
197 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.