Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

( Bilim Aşkı Üzerine Düşünceler. ) _Bu kitap, evreni ve kendimizi keşfetmek üzerinedir. _BİLİM, bir bilgi bütünlüğünden çok bir düşünme biçimidir. Duyu organlarımızın yetersizligi algılarımızı çarpıtabilir. Bilim deneye dayanır, köhne sabit fikirlere istekte meydan okuyabilmeye, evreni gerçekte oldugu gibi görebilme şeffaflığına yaslar sırtını. Bu yüzden de cesaret gerektirir. Bilimin püf noktası gerçekten bir sey düşünmektir. _Farklı dünyalara girdigimizde sağduyu ve basit sezgilerimiz güvenilmez bir rehbere dönüsür. _Ben bilinmeyenlerle bilinenlerin iç içe oldugu bir evreni seviyorum. Her seyin bilindiği bir evren durgun, sıkıcı, bazı zayıf akıllı ilahiyatçıların benimsedigi cennet kadar bıkkınlık verici bir yer olurdu. Anlasılmaz bir evren ise düsünebilen bir canlı için yasanmaz bir yer olurdu. Bizim için ideal evren tıpkı içinde yasadıgımız gibi olan bir evrendir ve öyle sanıyorum ki bu hiç de tesadüf degil. _Yürüdükçe neden Ay’ın da peşimizden geliyormuş gibi oldugu, Dünya’nın merkezine inen bir delik açmamızı neyin engelledigi. Günes, Ay ve gezegenler neden küre seklinde? Neden düzensiz, karmasık sekillerde degil? Böylesi bir simetrinin var olmasının sebebi ne? _Paradoksçular_Karanlıkta Düşünenler_ _Tüketicinin kuşkucu olması demek, ürün kalitesinde yükselme olması demektir. Hükümetlerin, kiliselerin ve okulların eleştirel düşünceyi teşvik etmekte pek hevesli davranmamasının nedeni bu olabilir. Çünkü kendilerinin de zayıf olduklarını biliyorlar. _Bilimde sahtecilik bazen kar getiren bir iştir ve bunu tezgahlayanlar söz konusu meseleyle yakın ilişki içinde olmakla kalmayıp ondan büyük paralar da elde ederler. _Eğer bilim, bir insan için çok zor, gizemli, dış dünyaya kapalı bir mezhep gibi algılanırsa suistimal tehlikesi daha da büyüktür. _Felaket gelip çattıgında onunla baş edebilmek için artık çok geçtir. _Bizler düşünen varlıklarız. Tür olarak izi ayırt eden faktör zekamız. Bu gezegeni bizimle paylasan diger birçok hayvandan daha hızlı ya da daha çevik degiliz. Sadece daha zekiyiz. Bilim ve teknolojiyi kullanmak bilimi anlayabilen bir topluluk olmanın sagladıgı müthis pratik avantajın yanı sıra, entelektüel yeteneklerimizi kapasitemizin sonuna kadar kullanmak olanağını tanır bize. Bilim, içinde yasadığımız girift, hassas ve hayranlık uyandırıcı evreni keşfetmek demektir. _İnsanlık tarihinde bir dönüm noktasındayız. Felaket ve umudun birbirine bu denli yakın seyrettigi bir an daha önce hiç olmadı. Biz kendi evrimini kendi sekillendiren ilk canlı türüyüz, Bilerek veya yanlıslıkla kendi kendimizi yok edebilecek araçlara ilk kez sahip oluyoruz. Aynı zamanda bu teknolojik ergenlik döneminden, türümüzün bütün üyeleri için tatmin edici ve zengin bir olgunluga geçmemizi saglayabilecek araçlara sahip oldugumuza da inanıyorum. Ancak bu kavsakta çocuklarımızı ve gelecegimizi hangi yola sokacagımıza karar vermek için çok fazla zamanımız yok. _Din_ _Peki Tanrı nereden gelir? Büyük kozmolojik soruların, insanlığın dinsel hassasiyetlerini etkilemeyecek akla yakın cevapları yok. Ancak cevapların bürokratik ve bağnaz dinleri bozguna ugratma ihtimali var. Bir inanç sistemi kendisine yönelik en ciddi elestirilere cevap vermediği sürece hayatta kalamaz, gelisip ışıldayamaz. _Tanrıya inanıp inanmadıgımız büyük ölçüde Tanrı derken neyi kastettigimize baglıdır. Evrenle ilgili bilgilerimiz arttıkça Tanrıya giderek daha az is düsüyormus gibi bir görüntü ortaya çıkıyor. _Din, belli bir zaman boyunca evrendeki konumumuza genel kabul görmüs bir anlayıs getirmisti. İnsanlık var olalı beri mitlerin, efsanelerin, felsefe ve dinin en büyük amaçlarından biri şüphesiz buydu. Ancak farklı dinler arasındaki çatısmalar ve dinin bilimle çatısması, en azından birçoklarını zihninde bu geleneksel anlayışı yıktı. _Biz yükselen güçlerin en yüksegini gördük. Ve ona Tanrı adını verdik. İstesek ona başka herhangi bir isim de verebilirdik: Sonsuzluk, Gizem, Mutlak Karanlık, Mutlak Isık, Madde, Ruh, Nihai Umut, Nihai Kader, Sessizlik …Nikos Kazancakis _Kalpten inancım su ki, geleneksel türden bir Tanrı varsa merak duygumuz ve zekamız onun eseri. Eger evreni ve kendimizi keşfetme tutkumuzu baskılarsak (böyle bir eylemde bulunamayacak olmamız bir yana) Tanrı vergisi bu armağanların da değerini verememiş olurduk. Öte yandan eger böyle bir geleneksel Tanrı yoksa merakımız ve zekamız hayatta kalma yönündeki en temel aletlerimizdir. Her iki durumda da bilgiye sahip olma girisimi hem bilim hem de dinle tutarlı olmanın yanı sıra, insan türünün devamı için de elzemdir. _Batılı dinlerin çogunda ölümden sonra hayata bir özlem vardır. Dogu dinleri ise yeniden doğus ve ölümler döngüsünde bir huzurun peşindedir. Ama her ikisinde de bir cennet vaadi, bireyin ve evrenin saf birlesmesi, 1. Asamaya bir geri dönüs vardır. _Her dogum bir ölümdür; çocuk amniyotik evreni terk eder. Bununla beraber reenkarnasyona inananlar her ölümün bir dogum oldugunu iddia ederler; _İnanca bakışta iki yaklasım vardır: Gerçeklerle epeyce çelismesine ragmen, dini oldugu gibi kabul eden ve ekseriyetle saf mizaçlı insanlar ve bütün meseleyi bastan asagı bir saçmalık kargasası olarak gören iflah olmaz kuskucular _Bürokratik dinlerin insanlık tarihi boyunca dünyevi otoriteyle isbirligi yaptıgı ve belirgin bir inancı asılamanın ekseriyetle ulusu yönetenlere menfaat sagladıgı bir gerçek. _Ölümü ertelemeyi veya ondan sakınmayı arzulayanlar dünyayı gelistirebilir, kendilerini bekleyen tehlikeleri azaltabilir, kendilerinden sonra yasamaya devam edecek çocuklar yapabilir ve kendi adlarıyla anılacak büyük eserler yaratabilirler _Kara Taş_ _Antik çağların 7 harikasından biri, Efes kentinde insa edilen Artemis (Diana) Tapınagıydı. Kutsalların Kutsalı kocaman siyah bir kaya kütlesiydi. Gökten düsen ve muhtemelen metalik yapıdaki bu kaya, tanrılardan bir işaret, belki de Avcı Diana’nın sembolü olan hilal biçimli aydan fırlatılmış bir ok başıydı. _İnanışa göre Arap Yarımadasına gökten baska bir büyük, siyah kaya parçası düştü. Tas, islamiyet öncesi dönemde, düştügü yerde bulunan Kabe adlı Mekke tapınagına yerleştirildi ve bir çesit tapınma objesine dönüştürüldü. Taşın daha önceki kutsallık statüsü İslamiyet’e taşınmıstır ve bugün Mekke’ye yapılan her kutsal hac ziyaretinin temel ilgi odagı- içine konuldugu Kabe ile birlikte- yine bu tastır. _Bütün dinler kendilerinden önce ortaya çıkmıs mevcut gelenekleri benimsemislerdir. Mesela, eskiçagdaki ilkbahar gündönümü bereket kutlamalarının günümüzde boyalı yumurtalar ile yapılan bir Hıristiyan kutlamasına dönüsmüs hali olan Paskalyayı düsünün. Gerçekte Paskalya adı, Yakın Doğu ana tanrıçasının adı Astürte’nin zamanla değisime uğramıs halidir _Kaplumbağa_ _Dogulu bir filozofa rastlayan Batılı bir gezgin ona dünyayı nasıl tanımladıgını sorar: -Dünya, sırtı düz bir dünya kaplumbagasının üzerinde duran kocaman bir küredir. -Ah evet, iyi ama dünya kaplumbagası nerede duruyor? -Daha büyük bir kaplumbaganın sırtında. - Tamam da o nerede duruyor? -Çok zekice bir soru. Ama ise yaramaz bayım. Kaplumbagalar böylece sürer gider. _Einstein_ _Özgürlüğe Çağıran Bir Dünya_ _Otoriteyi hiçe saymamı cezalandırmak için kader bizzat beni bir otorite yaptı. Einstein _Bilimsel kitapları okuya okuya, Kutsal Kitap’ta anlatılan hikayelerin çoğunun doğru olamayacağı kanısına kesin olarak varmıştım. Bunun bende yarattıgı etki, aşırı özgür düşünüş ve beraberinde devletin gençligi kasıtlı olarak yalanlarla aldattıgı inancıydı. Bu deneyimle birlikte giderek her türlü otoriteye, her hangi bir sosyal çevrede geçerli olan inanışlara hep süpheyle yaklaşmaya başladım; daha sonraları sebepsel baglantıları daha iyi degerlendirebildigim için, baslangıçtaki o zehirleyici etkisini yitirse de yasamım boyunca beni asla terk etmeyen bir tavır oldu bu. _Boston Kardinali O’Connel, izafiyet teorisi “ateizmin korkunç hayaletini maskeliyor,” diye bir uyarıda bulunmustu. Bunun üzerine New Yorklu bir haham Einstein’a telgraf çekti: “Tanrıya inanıyor musunuz?” Einstein telgrafla cevap verdi: “Ben, kendini bütün varolusun uyumunda, ihtisamında gösteren Tanrıya, Spinoza’nın Tanrısına inanıyorum, insanların kaderi ve faaliyetleriyle ilgilenen Tanrıya degil.” Einstein, “Tanrı evrenle zar atmaz,” diyerek bir diger konusmasında ekliyordu: “Tanrı ince düsünür, ama zalim degildi.” Birçok bilimci, eger Tanrının niyetlerini bilen biri varsa o ancak Einstein olabilir, diye düsünüyordu. Fizikçi Niels Bohr biraz da öfkeyle: “Tanrıya ne yapması gerektigini söylemeyi bırak artık!” _Einstein, hangi devir olursa olsun yaşadığı döneme damgasını vurabilecek ender insanlardan biriydi. Çünkü alısılagelmis bilgilere meydan okuyup, eski seyleri yeni bir bakıs açısıyla degerlendirerek yepyeni dünyalar kurabilme yetenegine sahipti. Ögretmenlerden biri, “Einstein, sen hayatın boyunca bir baltaya sap olamayacaksın!”. “Senin varlıgın bile sınıfın bana olan saygısını lekeliyor,” diyordu. Einstein bu sözleri memnuniyetle kabul etti ve 1890’larda liseden ayrılarak kuzey italya’da avare avare gezindi. _1905 yılında döneminin en önemli fizik dergisinde 4 bilimsel makalesi yayınlandı. Bu makaleler boş zamanlarının ürünleriydi. Makalelerin ilki, ışığın hem parçacık hem de dalga özelligi gösterdigini açıklıyor, ayrıca daha önce sasırtıcı bir olgu olarak tanımlanan ve fotoelektrik etkisi adıyla bilinen katı maddelerin ışıkla çarpıstığında elektron saçması olayına da açıklık getiriyordu. İkinci makale, havada asılı küçük parçacıkların istatistiksel “Brown hareketi”ni açıklayarak moleküllerin yapısını arastırıyordu. Üçüncü ve dördüncüsü ise herkesin sık sık andıgı, ama gerçekte çok nadir anlasılan o ünlü E=mc2 esitliginden ilk defa bahsederek Özel izafiyet Teorisini anlatıyordu. Bu 4 makale, hayatı boyunca fizikle uğrasmıs bir bilim insanının her gün üzerinde çalısarak elde ettigi bir sonuç olsa herhalde etkileyici olarak kabul edilebilirdi. Ancak bu makalelerin, 26 yasındaki bir isviçre patent bürosu memurunun ürünleridir. _Einstein Almanya’yı terk ettikten sonra Nazilerin basına 20.000 mark ödül koydugunu ögrendi. Nükleer fizik alanında çalısmamasına ve daha sonraki Manhattan Projesinde rol oynamamasına ragmen, Manhattan Projesinin baslamasına yol açan o mektubu yazdı. Ancak Einstein o mektubu yazmamıs olsa bile, Amerika’nın yine de bombayı yapacagını varsayabiliriz. _Yasamı boyunca iki temel eglencesi oldu, keman çalmak ve yelkenliyle gezmek, O yıllarda yaşlanmış bir hippiye benziyordu ve bir bakıma zaten öyleydi. Beyaz saçlarını uzatıyor, ünlü ziyaretçilerini agırlarken bile takım elbise, kravat yerine süveter ve deri ceket giyinmeyi tercih ediyordu. Onda gösterişin zerresi yoktu ve hiç yapmacıksız, “ister çöpçü olsun ister Üniversitenin baskanı, fark etmez, ben herkesle aynı şekilde konuşurum” diyordu. _Sınır-bilim(Varsayımlar) ve organize dinlerin her ikisi de sahte ve tehlikeli bir sürü olgu da içeriyor. Bu tip doktrinlerin uygulayıcıları ekseriyetle, kekse cevaplamak zorunda oldugumuz elestiriler olmasaydı diye arzu ederler. Ancak bilimde ve dinde, derin bilgileri derin saçmalıklardan ayıklamanın yolu kuskucu incelemedir. _Sınırbilim : Bilimsel teorilerden ayrılan bilimsel araştırmalar. Bunlar, güvenilir akademik disiplinlerin "sınırları" olarak sınıflandırılırlar. _Dünya birlesiktir ve insanlar dünyayı, muhtemelen kendi dışındaki gerçekleri dogrulukla yansıtmayan benzer duyu organları, beyinler ve deneyimlerle algılarlar. Konuların kapsamı çok farklı gözükebilir. Ancak giderek ortaya çıkacagı üzere bu konular birlesiktir. _Broca’nın Beyni: _Arkadasım Ann Druyan’ın söylediklerini duyabiliyordum: “Aç bıraktıgımız ve iskence ettigimiz insanların çalmaya ve öldürmeye sosyal bir egilimleri vardır. Biz ise bunu alınlarının çıkık olmasına baglarız.” _Oysa suçluyu yaratan, soyaçekim degil, toplumdur. Toplum en iyilerimizi dahi yozlaştırabilir. _Bu düsüncelerle koleksiyonu incelerken, gözüme daha altta duran birçok siseden birisinin etiketi takıldı. Etiketin üzerinde P. Broca yazıyordu. Elimdeki Broca’nın beyniydi. Broca, 19. yüzyıldaki bir cerrah, nörolog ve antropologdu. Modern beyin cerrahisinin kurucusuydu. Broca, serebral korteksin sol ön lobunun üçüncü kıvrımındaki küçük bir bölgeyi kesfetmesiyle ünlüdür ki bu bölge simdi Broca bölgesi adıyla biliniyor. Broca’nın da, “Alem’in yozlaşmış bir oğlu olmaktansa değişim geçirmiş bir maymun olmayı tercih ederim,” dedigi söyleniyordu. Broca 19. yüzyılda bir hümanistti ama yaşadıgı devrin insanı telef eden önyargılarından, toplumsal hastalıklarından kendini kurtaramamıştı. Erkeklerin kadınlardan ve beyazların siyahlardan üstün olduguna inanıyordu. Bence bir kimseyi ileri ki bir çagın aydınlıgını paylasmadıgı için elestirmek biraz haksızlıktır. _Evreni bilebilir miyiz? Tuz taneciği üzerine düşünceler_ _Beynin bilme sınırı nedir? Beyinde trilyonlarca nöron vardır. Bu nöronlar elektrik ve kimyasal faaliyetleriyle zihnimizin çalısmasını saglayan devre ve anahtar elemanlarıdır. Tipik bir nöronun üzerinde, diger nöronlarla baglantısını saglayan dendrit adlı belki bin tane küçük iplikçik bulunur. Eger beyindeki her bir bilgi bu baglantılardan birine denk gelirse ki görünüste öyledir, beynin bilebilecegi seylerin tümü yüz trilyon rakamıyla sınırlıdır. Ancak bu rakam bizim tuz tanecigimizdeki atom sayısının sadece yüzde biridir. _Tuz tanecigini bilebilir miyiz? Bir mikrogram agırlıgındaki bir tuz tanecigini düsünün. Bu tuz taneciginde trilyonlarca sodyum ve klor atomu bulunur. Yani 1’in ardına sıralanmıs 16 adet sıfırdan olusan bir rakam, 10 milyon kere milyar tane atom. _Dogonların gökyüzünün en parlak yıldızı Sirius hakkındaki inançları. Öne sürdüklerine göre, Sirius’un, her elli senede bir onun yörüngesini dolasan karanlık, gözle görülmeyen bir arkadas yıldızı var. Dogonların sahip oldugu astronomi bilgisini teleskopsuz edinmek olanaksız. O halde dogrudan ulastıgımız sonuç ileri düzeyde bir uygarlıkla temas ettikleridir. Geriye tek bir soru kalıyor: Dünya dısı mı, yoksa Avrupalı bir uygarlık mı? Hangisi? _Tanrının Habercisi NORMAN BLOOM_ _Bloom kendisinin İsa Peygamberin ikinci gelisi olduğuna inanan modern bir Amerikalı. Tanrının varlığını açıklamak üzere seçilmis kişi olduğuna inanıyor _Eski ibranilerin çagdası olan Babilliler, derin bir anlam talşıyan bu tür bir sayısal rastlantıyı iyi biliyorlardı. Buna Saros deniyordu. Saros, ardı ardına gerçeklesen iki benzer ay/günes tutulması arasındaki dönemdir. _Bu sayısal rastlantıların hiçbiri Tanrının varlıgını kanıtlamaz ya da eger kanıtlıyorlarsa söz konusu sav ispatlanamayacak kadar karmasıktır çünkü bu etkilerin sebebi rezonans eşleşmeleridir. _Benim kendisine meydan okumama yanıt olarak, Bosna tarihinin bir bölümünü –en azından Birinci Dünya Savasının patlak vermesine yol açan olayı, Arsidük Ferdinand’ın Saraybosna’da öldürülmesini nümeroloji yoluyla çözümleme yolunda ilginç bir girisimde bulundu. Ben Norman Bloom’un bir çesit dahi olduguna inanıyorum. _David Hume:“Dünya’ya söyle bir bakın: Bütünü ve her detayını iyice inceleyin. Göreceksiniz ki, karsınızdaki giderek sonsuz küçük makinelere bölünen muhtesem bir makineden baska bir sey degil... Bu makinelerin her biri, en küçük parçasına dek, derinlemesine bakan her insanda hayranlık uyandıracak bir sekilde birbiriyle uyumludur. Dogadaki bu gizemli neden sonuç iliskisi ondan tamamen üstün olsa bile her bakımdan tıpkı insani becerinin üretimine, insan tasarımına, düsüncesine bilgeligine ve zekasına benzer. Şu halde sonuçlar birbirine benzedigine göre, kıyaslamanın bütün kuralları geregince sebeplerin de benzer olmasına, yani yetkileri ve güçleri ortaya koydugu eserin ihtisamına oranla çok daha büyük olsa da Doğanın Yazarının, bir anlamda insani zekaya benzediği çıkarımına ulaşmamız gerekir.” _Bilimkurgu, Kişisel bir Görüş_ _Bilimkurgunun en büyük yararlarından birisi, okuyucuya bilmedigi veya anlayamadıgı kavramlar hakkındaki bilgileri parça parça ipuçları, kelimeler, kalıplar halinde iletebilmesidir. _BİLİM VE KURGUNUN kaynaştırılması bazen ilginç sonuçlar ortaya çıkarıyor. Hayat mı sanattan esinleniyor yoksa tam tersi mi, ayırt etmek zor. _Bilim kurgu, gezegen bilimcilerin geçmişteki yanlış anlamalarından kaynaklanıyor. Hatta fikirlerin bilimsel kurgu hikayelerine inançla uyarlanması, takip eden bir neslin yaşlıların hatalarını düzeltmesini daha bir zorlastırıyordu. Bununla beraber gezegenlerle ilgili bilgilerimiz degistikçe yazılan bilimkurgu hikayeleri de degişti. _Zamanda geriye yolculugun mümkün olup olmadıgını bilmiyorum. Bunun ima ettigi nedensellik problemleri beni bu konuda epeyce kuskucu yapıyor. _Bizler bilimkurgu ile büyüyen ilk nesiliz. Dünya dışı bir uygarlıktan bir mesaj alırsak birçok gencin bunu ilginç bulacagını ama hiç sasırmayacagını da biliyorum. Onlar çoktan böyle bir gelecege uyumlular. _Uzaydaki Konumumuz_ _İlk astronomi teleskopundan bakarak Ay’daki kraterlerle dagları ve Venüs’ü hilal seklinde gören Galileoydu. Kepler kraterleri o dünyada yasayan zeki varlıkların yaptıgını düsünmüstü. _Mars’ta tabanı yaklasık 3 km’ye yayılan 1 km yüksekliginde piramitler var. Bunlar Marslı Firavunlarca yaptırılmıs olamaz. _Atmosfer olmayan bir gezegende sadece ultraviyole radyasyon degil, X-ısınları, gamma ısınları ve Günes rüzgarıyla tasınan yüklü parçacıklar hiçbir engelle karsılasmadan yüzeye ulaşacak ve bitkileri yakıp kavuracaktır. _Ay’dan dört yüz kiloya yakın örnek toplandı ve dünya laboratuarlarında titizlikle incelendi. Hiçbir hayvancık, mikrop hemen hemen hiçbir organik kimyasal, hatta su bile bulunamadı. _Venüs’te yüzey sıcaklıkları yaklasık 480 derece. _Titan sadece Satürn’ün degil, yaklasık 5800 kilometrelik çapıyla günes sisteminin de en büyük uydusu. Titanı metan, amonyak ve su buzullarından olusan dev bir kuyrukluyıldıza benzetebiliriz. _Evrim_ _10 ile 30 milyon yıl önce yeryüzündeki sıcaklıkların yavaş yavaş düşerek birkaç derece azaldıgı düşünülüyor. Birçok bitki ve hayvan türü yaşam döngülerini iklime adapte etti ve devasa ormanlar azalarak daha tropikal enlemlere dogru çekildi. Ormanların çekilmesiyle, geniş dallara sahip agaçlarda barınan sadece birkaç kilo ağırlığında ve her iki gözünü de kullanabilen kürklü yaratıkların yasam alanları ortadan kalktı. Ormanlar yok olunca ortada sadece, çimenlik savanalarda yasamını sürdürebilen tüylü yaratıklar kaldı. Birkaç on milyon yıl sonra ise geriye bu yaratıkların sonundan gelen iki grup kaldı: Birisi babunların bulundugu, digeri de insan adını verdigimiz grup. Böylesi degişimler bazı türlerin olusmasını saglamış, bazılarının ise yok olmasına yol açmıstır. _Geçmisteki iklimsel dalgalanma standartlarına göre biz su anda bir buzul çagının ortasındayız. Dünya tarihinin büyük bir bölümünde, bugün Kuzey Kutbu ve Antartika’da oldugu gibi sürekli buzullar olmamıstı. _Gelecek, biraz daha hızlı yürür müsün?_ _Biraz daha hızlı yürür müsün?” dedi mezgit salyangoza. “Hemen peşimizde bir domuzbalığı var ve kuyruğuma basıyor.” Alice Harikalar Diyarında _İnsanları hızlı yolculuk yapmaya iten birincil neden, mezgit balığının yakınmasının da hatırlattıgı gibi, herhalde düsmanlardan ve yırtıcı hayvanlardan kaçmak veya düsmanların ve avın peşine düşmek olmalıydı. _Otomobil motorlarını sınıflandırmada kullandıgımız “beygir gücü” teriminin de açıkça gösterdigi gibi at teknolojisini terk edeli çok olmadı. _İletisim hızıyla ulasım hızı bir zamanlar aynıydı. Günümüzde ise durum farklı. Telefon ve radyo yoluyla iletisim artık ısık hızıyla –saniyede 300.000 km ile- gerçeklesiyor. Bu gelisimin son asaması. Hiçbir maddesel cisim veya bilgi ısık hızından daha hızlı iletilemez. _Robotları Savunmak_ _Robot sözcügü Slav dillerindeki “işçi” sözcügünden türetilmistir. İlk kez Çek yazar Karel Capek tarafından kullanılanılmıştır. _Her insan, bagımsız karar verebilen ve kendi ortamını kontrol edebilen, mükemmel bir sekilde yapılmıs, sasırtıcı derecede yalın ve kendi kendine hareket edebilen bir bilgisayardır. Bir fıkrada anlatıldıgı gibi, bu bilgisayarlar vasıfsız isçilerce imal edilebilirler. _Satrançta hala insanların üstün olması karsısında makinelerin küçümsendigini duyuyorum. Bu bana, dama oynayan köpegin basarıları karşısında duyulan şaşkınlıgı anlatan o eski fıkrayı anımsatıyor. Köpeğin sahibinin cevabı söyle: “Yok canım, o kadar da büyük bir şey degil ki. Üç oyundan ikisini kaybediyor.” _Kendi kendini kontrol edebilen bir robotun zeka ünitesi kendi içindedir; uzaktan kumanda edilen bir robotun zeka ünitesi ise başka bir yerdedir ve bu robotun başarılı bir şekilde çalısması kendisiyle uzaktaki merkez bilgisayar arasındaki yakın iletisime baglıdır. _Yapay zeka alanında ilerlemeler kaydedildikçe uzay araçlarındaki bilgisayarların evrim ağacını yavaş yavaş tırmanarak böcek zekasından timsah ve sincap zekasına –ve çok da uzak olmayan bir gelecekte- köpek zekasına ulaştıgını görecegiz. _Öyle görünüyor ki, insanların üstesinden gelemeyecegi kadar tehlikeli, maliyetli, agır veya sıkıcı isleri becerebilecek kapasitede degisik ve zeki makineler gelistirmenin esigindeyiz. _Türümüzün hayatta kalabilmesi, birçok bakımdan bu ilkel sovenizmi asabilmemize baglı. _Kendi kendimizi yok etmedigimiz sürece, insanlık bir daha asla tek bir dünyayla kısıtlı olmayacak. Neredeyse hiç farkında olmadan gezegen arastırmalarının altın çagına girdik, bu açık bir gerçek. _Yapılanlar çok az, neredeyse baslangıç bile denilemeyecek kadar az; ama geçmis yüzyıldaki kocaman boşluğa kıyasla çok. Ve bizim bilgeligimiz bizden sonra geleceklerin gözüne cehalet olarak görünecek. Ama bu azımsanmamalı, çünkü Yüceler Yücesinin elbisesinin kenarına dokunabilmek için elimizi uzatabilmemizi buna borçluyuz. Agnes M. Clerke _Sanıyorum bundan 75 yıl sonra yakın yıldızlara ısık hızının yaklaşık onda biri ile yol alan uzay araçları göndermis olacagız. _Sanki zekamız mutsuzlugumuzun kaynagıymış gibi bir görünüm var ama bu aynı zamanda mutsuzluğumuzun bir canlı türü olarak kuvvetimizin kaynağı olması anlamına da geliyor. _Lenin’in özdeyislerinden biri sudur: Sosyalizm + elektrik = Komünizm. _Dünya Dışı Zeka_ _Hesaplamalar sonucunda Dünya Dışında karakteristik olarak yaklasık bir milyon teknik uygarlık gibi bir rakam elde ediyoruz. Oysa Samanyolu Galaksisi 250 milyar yıldızı içeriyor ve Galaksi de bir milyon uygarlık olması bile neredeyse 200.000 yıldızdan ancak birinde ileri bir uygarlık olması ihtimali var demek. Eger Samanyolu Galaksisinde bir milyon teknik uygarlık varsa, uygarlıklar arası ortalama aralık 300 ısık yılıdır. Soru ve cevap için gereken süre ise 600 yıl olacaktır. 1974 yılında Cornell Üniversitesi Porto Rico’daki Arecibo Gözlemevinin 305 metrelik anteninden uzaya böyle bir mesaj gönderildi. M13, 24.000 ısık yılı uzaklıgında olduguna göre mesajın oraya ulasması 24.000 yıl alacak. _Sahsen ben zeki yasamla dolu bir evrenden çok, bizim birkaç tane uygarlıktan birisi oldugumuz veya sadece bizim teknolojik uygarlıgımızın yer aldığı bir evreni anlamanın çok daha güç olacağını düsünüyorum. _ Desifre edilmis mesajın anlamı söyle bir sey: “Birden ona kadar iste böyle sayıyoruz. İste ilginç veya önemli olduğunu düşündüğümüz bes kimyasal elementin –hidrojen, karbon, nitrojen, oksijen ve fosforun- atom numaraları. Bu atomları birlestirmenin bazı yolları söyle: adenin, timin, guanin sitozin ve birbirini takip eden sekerler ile fosfatlardan olusan bir zincir. Bu moleküler yapı tasları sırayla bir araya getirilir ve zincirde yaklasık dört milyar halka olusturan uzun bir DNA molekülünün meydana getirir. Molekül bir ikiz sarmaldır. Bu molekül bazı bakımlardan bu mesajın merkezindeki hantal görünümlü yaratık için önemlidir. Bu yaratık 14 radyo dalga boyu ve yaklasık 176 cm yüksekligindedir. Yıldızımızın üçüncü gezegeninde bu yaratıklardan yaklasık 4 milyar tane bulunur. _Evren_ _Bizler uçsuz bucaksız ve mütevazı bir evrendeki minicik bir toz zerresinin üzerinde yasıyoruz. Kainatın yapısı, olusumu ve kaderi, uzak atalarımızın algıladıgından çok daha derin gizemler tasıyor. Bütün galaksiler birbirinden uzaklaşmaktadır. Belki 20 milyar yıl öncesine gidersek bütün galaksilerin birbirine “temas etmesi” gereken, yani hepsinin son derece kısıtlı hacimdeki bir uzay boşluguna sıkıstıgı bir zaman buluruz. _Evrendeki bu genisleme için üç açıklama yolu bulunmustur. Duragan Durum, Büyük Patlama ve Salınan Evren kozmolojileri Duragan Durumda galaksiler birbirinden uzaklasır, daha uzaktaki galaksiler çok daha yüksek hızlara ulastıgı için bunların ısıgı Doppler etkisiyle giderek daha uzun dalga boylarına kayar. Belirli bir uzaklıga erisen bir galaksi artık o kadar hızlı hareket eder ki, kendisinin olay ufku olarak adlandırılan noktasını geçer ve bizim bulundugumuz konum itibariyle ortadan kaybolur. Genisleyen bir evrende öylesine büyük bir mesafe vardır ki, bunun ötesinden bilgi alma sansı yoktur. Eger her hangi bir müdahale olmazsa zamanla bu sınırın ötesine giderek daha çok galaksi geçip kaybolacaktır. _Ancak Duragan Durum kozmolojisinde sınırın ötesinde kaybolan madde, evrenin her tarafında durmaksızın olusan ve sonunda yogunlasıp yeni galaksilere dönüsen tamamen esit miktardaki madde ile dengelenecektir. Duragan Durum kozmolojisinde Büyük Patlama yoktur; yüz milyar yıl öncesinin evreni bugünkünün aynasıdır ve bir yüz milyar yıl sonra da aynı olacaktır. O zaman yeni madde nereden geliyor? Madde nasıl yoktan var olabilir? Eger Duragan Durum hipotezi dogruysa galaksilerin birbirine çok yakın bulundugu bir zaman asla olmadı. O zaman evren en büyük haliyle degismiyor ve sonsuz denecek kadar yaslı. _Evren eger duragan bir durumda degilse degisiyor demektir ve degisken evrenler evrimsel kozmolojilerle tanımlanır. _X-ısınlarından radyo dalgalarına kadar evreni tarıyor, galaksileri sayıp, hareketlerini ve uzaklıklarını tespit ediyorlar. Bunların hepsi tamamlandıgında üç farklı görüs arasından bir tanesi seçilmelidir; Huzur dolu ve sakin Duragan Durum evreni; evrenin eziyetli ve sonsuz ölçekte genisleyip büzüstügünü savunan Salınan Evren teorisi; ve had safhada radyasyonla birlikte siddetli bir olayın baslattıgı devamlı büyüyen ve gelisen, soguyan, evrim geçiren ve sakinlesen Büyük Patlama evreni. _İnanıyorum ki, eger korkunç bir aptallık ve hırsa kapılıp kendi kendimizi yok etmezsek, bizi yıldızlara götürecek, geri dönüsü olmayan bir yolculuga çıkmıs bulunuyoruz. Ve orada uzayın derinliklerinde bir yerde, er geç baska zeki varlıklara ulasmamız an meselesi. Bazılar bizden daha geride olacak; bazıları, muhtemelen çogu ise daha ileride, daha gelismis. Bizden daha gelismis yaratıkların bizim anlayabilecegimizin çok ötesinde yetenekleri olacaktır. Bir nevi gerçek anlamda bizlere tanrılar gibi gözükeceklerdir. Bebeklik çagındaki insan türünün büyümesi çok uzun zaman alacak. Soyumuzun temsilcileri belki o uzak zamanlardan, insan ırkının hayal meyal hatırlanan Dünya gezegeninden çıkıp geldigi o uzun ve dolambaçlı yolculuktan geriye dönüp bakacak, kisisel ve ortak tarihlerimizi, bilim ve dinle yasadıgımız askı berraklıkla, anlayısla ve askla hatırlayacaktır. . ____
··
1 artı 1'leme
·
883 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.