Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

14. Sümer Tableti
“Nibiru’da hüküm süren Anu’nun ilk doğan oğlu Lord Enki’nin sözleri,” dediğinde îlmiye’nin yazısının ne kadar güzel olduğunu düşündü, her harf tane tane, özenle yazılmıştı ama sonra dikkati yine metne geri geldi, bu sabah ilk okuduğundan beri aklı almıyordu binlerce yıl önce yazılmış bu tableti. Kendine bulaşan şaşkınlığın ve merakın birazdan tüm sınıfa yayılacağına emin, okumaya başladı: “Lord Enki diyor ki, ağır bir ruhla ağıtlarım var; acı dolu ağıtlar kalbimi doldurur. Toprak nasıl çarpılmış, toprağın halkı Şeytan Rüzgâr a teslim edilmiş, ahırları terk edilmiş, otlakları boşaltılmış. Şehirleri nasıl çarpılmış, halkın ölü bedenleri üst üste yığılmış, Şeytan Rüzgâr a yakalanmışlar. Araziler nasıl çarpılmış, bitki örtüsü solmuş, Şeytan Rüzgâr tarafından dokunulmuş. Nehirler nasıl çarpılmış, hiçbir şey yüzmez olmuş artık, saf, parlayan sular zehre dönüşmüş. Siyah kafalı insanlarıyla Sümer boşalmış, tüm hayat gitmiş. En görkemli şehirlerinde sadece rüzgâr uğuldar, tek kokuysa ölümdür. Tanrılar tarafından başları cennete kadar uzatılmış tapınaklar terk edilmiş. Lordluk ve Krallık yönetimi yok olmuş, asa ve taç gitmiş. Bir zamanlar hayat veren yemyeşil iki büyük nehrin kıyısında, sadece yabani otlar büyüyor. Kimse otobanlardan geçmiyor, kimse yollarda görünmüyor, gelişmiş Sümer terk edilmiş bir çöl gibi. Bölge, Tanrıların ve insanların evi, nasıl çarpılmış. Bu topraklar insan için bilinmeyen bir felakete düştü. Daha önce kimsenin dayanamadığı, insanoğlunun daha önce hiç görmediği bir felaket. Tüm bölgede, batıdan doğuya her yerde, yıkıcı bir terörün eli yerleştirildi. Kendi şehirlerinde Tanrılar da insanlar kadar çaresizdi. Uzak bir ovada doğan Şeytan Rüzgâr, büyük bir felaket yolunu işledi. Batıda doğan ölüm dağıtan rüzgâr doğuya kadar ulaştı, onun rotası kader tarafından belirlendi. Fırtına öğüten bir tufan değil, su değil, rüzgâr ile yok edici; suyun dalgalarıyla değil, zehirli hava ile yıkıcıydı. Kısmetle değil kader ile ortaya çıkmış, büyük Tanrıların kendi konsilinde büyük Felakete neden olmuştu. Enlil ve Ninharsag tarafından izin verilmişti ve ben tek başıma durdurmak için yalvarıyordum. Enhil'in savaşçı oğlu Ninurta ve benim kendi oğlum Nergal, büyük düzlükteki silahları zehirleyip sonra serbest bıraktılar. Bu Şeytan Rüzgârın ışığı takip edeceğini bilmedik derken acı içinde şimdi ağlarlar. Tanrılar şimdi sızlanırlar. Şeytan Rüzgâr Shumer’e doğru ilerlerken Tanrılar, kutsal şehirlerinde durup inanmadılar. Sonra birbirleri ardından Tanrılar şehirlerini tek tek bıraktılar ve tapınaklarını rüzgâra bıraktılar. Benim şehrim Eriduya zehirli bulut yaklaşırken onu durdurmak için hiçbir şey yapamadım. Eşim Ninki ile birlikte “Açık bozkıra kaçınF diye insanları yönlendirdim. Şehri terk ettim. Nippur kendi şehrinde, gökyüzünün yeryüzü ile bağlandığı yerde, Enlil olanları durdurmak için hiçbir şey yapmadı. Şeytan Rüzgâr Nippur'a varmak için acele ediyordu. Enlil ve eşi, göksel gemilerine binip aceleyle gittiler. Ur şehrinde, Shumer şehrinin hükümdarı Nannat babası Enlil'e yardım için ağladı. Cennetin yükseldiği Tapınağın 7. Basamağında, kaderin eli Nannar dinlemeyi reddetti. Enlil oğlu Nannar'a seslendi: ‘Soylu oğlum, senin harika şehrinin krallığı verilmiştir; edebi saltanat verilmemiştir. Eşin Ningal'ı al ve şehirden uç. Taksiratlarına karar verdiklerimin ben bile kaderlerini bükemem.’ Böylece benim kardeşim Enlil konuştu, ne yazık, bu kader değildi! Bu felaket, dünyalıların başına gelen tanrıların tufanından daha büyük bir şey değildi ve ne yazık ki o bir kader değildi. Büyük tufanın gerçekleşmesi gerekiyordu ama ölüm dağıtan fırtınanın büyük felaketi gerçekleşmemeliydi. Yaratılmış bir terör silahı ile Heyetin kararı sonucu, bir yeminin ihlali nedeniyle yaratılmıştı. Bir karar ile, kader ile değil, zehirli silahlar salıverilmişti. Marduk'a karşı, benim ilk doğanım, iki oğlum yıkımı yönetti, intikam yüreklerindeydi. Enlil'in ilk doğanı bağırdı: Yükseliş, Marduk'un değil ki kavrasın! Ninurta dedi ki, silahlarla ona karşı gelmeliyim! İnsanlardan bir ordu oluşturdu. Babil dünyanın göbeği ilan edilmiştir! Diye bağırdı Marduk'un erkek kardeşi Nergal. Yüce Tanrıların konseyinde, zehrin söylentileri yayıldı. Gece gündüz ben itirazlarımı bağırdım, aceleciliklerini kınadım, barış önerdim. İkinci kere insanlar göksel imajlarını kavradılar, neden karşıtlık devam etsin? Diye yalvararak sordum. Tüm aletler kontrol edildi mi? Göklere Marduk dönemi gelmedi mi? Diye bir kez daha sordum. Ningishzidda, benim oğlum, göklerin diğer işaretlerini belirtti. Biliyordum ki Marduk'un adaletsizliği kalbinde affedilemezdi. Nannar, Enlil'in dünyada doğanı da çok muhalifti. Dedi ki, Kuzey şehrindeki benim tapınağımı Marduk kendine ikametgâh yapmış! Ishkur, Enlil'in en genç oğlu, ceza talep etti, dedi ki, onun ürettiği peşindeki insanlar benim topraklarımda! Nannar’ın oğlu Utu'nun gazabı, Marduk'un oğlu Nabu'ya yöneldi: Gök arabaların yerini ele geçirmeye çalıştı! İnanna, Utu'nun ikizi, hepsinden daha öfkeliydi, sevgilisi Dumuzi'nin öldürmesi için Marduk'un cezalandırılmasını talep etti. Ninharsag, Tanrıların ve insanların annesi, bakışlarıyla süzdü herkesi, Neden Marduk burada değil? dedi sadece. Gibil, benim kendi oğlum, kasvetle cevapladı: Marduk tüm ricaları bir kenara koydu, göklerin işaretleriyle kendi üstünlüğünü iddia ediyor. Marduk sadece silahlarla durdurulabilir diye bağırdı Ninurta, Enlil’in ilk doğanı. Utu gök arabalarıyla ilgili tedirgindi, Marduk'un eline asla geçmemeli dedi. Nergal, alt diyarların efendisi, vahşice talep etti: Yok etmek için eski terör silahları kullanılsın! Kendi oğluma inanamadım. Kardeş kardeşe karşı terör silahı kullanmak için yalan yere konuşuyorlardı. Rıza yerine sessizlik vardı. Sessizlikte Enlil konuştu: Ceza verilmeli. Kötülük yapanlar kanatsız bırakılan kuşlar gibi olmalı. Marduk ve Nabu, bizi mirastan mahrum ediyorlar, onları Gök arabalarından mahrum edelim! Ninurta bağırdı: Bırakın o yer yakılıp unutulsun, yakan da ben olayım! Heyecanlı Nergal ayağa kalkıp bağırdı, bu kötülerin şehirleri de karışsın! Günahkâr şehirleri yok etmeme izin verin, sonrasında adım yok edici olsun! Israrla dedim ki, Bizim tarafımızdan yaratılmış dünyalılara zarar gelmemeli, günahkârların yanında masumlar yok olmamalı! Ninharsag, benim yaratıcılıkta yardımcımın rızası şuydu: Bu konu sadece Tanrıların arasında bir konudur, insanlar zarar görmemeli. Anu, göksel meskeninden konuya dikkat kesildi. Kaderleri belirleyen Anu'nun sesi göksel meskeninden duyuldu: Terör silahları bu seferlik kullanılsın, roketlerin yeri yok edilsin, insanların kurtulmasına izin verilsin. Ninurta kavursun, Nergal yok etsin! Enlil kararı duyurdu. Tanrıların sırrını onlara vermeliyim, terör silahlarının yerini onlara açıklamalıyım. İki oğul, biri benim, biri onun, Enlil iç odaya çağırdı. Nergal, benim yanımdan geçerken bakışı bertaraf edilmişti. Ne yazık! Kelimesiz ağladım, kardeş kardeşe düşman oldu, önceki zamanlar yeniden tekrarlanmaya mahkûm mu? Geçmiş zamanlardan bir sırrı, terör silahını Enlil onlara emanet ediyordu. Terör ile örtülü, bir parlaklıkla serbest bıraktıkları şey, dokunduğu her şeyi bir toz yığınına dönüştürdü. Dünyada kardeş kardeşe karşı yalandan yemin ettiler, hiçbir bölge etkilenmez. Camdan bir kavanozun işe yaramaz parçalara kırılması gibi yemin şimdi bozulmuştu. İki oğul, coşku içinde hızlı adımlarla silahları iç odadan götürdüler. Diğer Tanrılar şehirlerine geri döndüler, hiçbiri kendi felaketini sezinlemedi. Şimdi bu önceki zamanların ve terör silahının hesaplaşmasıdır. Önceki Zamanların başı Başlangıçtı, önceki Zamanlardan sonrası Eski Zamanlardı. Eski zamanlarda, Tanrılar dünyaya geldiler ve dünyalıları yarattılar. Önceki zamanlarda Tanrıların hiçbiri dünyada değildi, dünyalılar da daha yapılmamıştı. Önceki zamanlarda, Tanrıların meskeni onların kendigezegenindeydi, adı Niburu'ydu. Güneşin etrafında uzun bir devre (circut=dönüş) yapan kırmızı hareli, büyük bir gezegen. Niburu bir süre soğukta yutulmuştu. Devresinin bir parçası güneş tarafından fazlasıyla ısıtılmıştı. Volkanik patlamalar yüzünden atmosferi kalınlaşıp katlanmıştı. Tüm yaşam bu atmosfer tarafından muhafaza edilir, onsuz sadece azap var olabilir! Soğuk zamanda Niburu'nun iç ısısı, sürekli yenilenen ılık bir paltı gibi gezegeni de ılık tutar. Sıcak zamanda, güneşin kavurucu ışınlarına kalkan olur. Ortasında yağmurları tutar ve bırakır, göllere ve akıntılara yol açar. Atmosferimiz bereketli bitki örtüsünü besler ve korur; sudaki ve karadaki yaşamın her türünün filizlenmesine neden oldu. Aeon zamandan sonra bizim kendi türümüz filizlendi, kendi özümüz sonsuz yaratabileceğimiz bir tohumdu. Sayımız arttıkça, Niburu'nun birçok bölgesine atalarımız yayıldı. Bazıları toprağı ekti, bazıları dört ayaklılara çobanlık etti.  Bazıları dağlarda yaşadı, bazıları vadileri kendine ev yaptı. Rekabet oluştu, gasp etmeler oldu, çatışmalar meydana geldi, sopalar silah oldu. Klanlar kabilelerde toplandı, sonra iki büyük ulus birbiriyle yüzleşti. Kuzeyin ulusu ile güneyin ulusu kapıştı. Elde tutulan füzeler açıldı, ışık ve şimşek silahları vahşeti artırdı. Uzun ve sert bir savaş gezegeni yuttu; kardeş kardeşe çarpıştı. Kuzeyde ve güneyde ölüm vardı. Birçok devrede, ıssızlık hüküm sürdü, tüm yaşam azaldı. Sonra ateşkes ilan edildi, barış yapıldı. Ulusların birleşmesine izin verilsin, yetkililer birbirlerine şöyle dedi: Niburu'da tek bir saltanatın olması için tek bir taht olsun. Eğer kral kuzeyden gelirse kendine, kendi ile yönetimde eş güneyden bir kraliçe seçsin. Eğer güneyden gelirse kendine kuzeyden bir kraliçe seçsin. Karı koca olsunlar, tek beden olarak.” Durdu burada Orhan ve İlmiye’nin kendisine öğrettiği gibi, işaretli yere geldiğinde sınıfa kaldırdı başını, “Tabletin bu kısmını hızlı geçip asıl şaşırtıcı olan kısma varmak istiyorum ama aradaki kısım ilginizi çekerse kâğıtları teneffüste benden alabilirsiniz. Atladığım kısımda krallığın Niburu'da nasıl kurulduğu ve sırasıyla kimlerin kral olduğu, ardından,” diye açıkladı ve devamını okumaya devam etti: “Anib’in Ninib'den bir oğlu doğdu; tahtın halefi oldu, kral sıralamasında 4. Kraldı. An.Shar.Gal kraliyet ismi ile anılmak istedi, Anlamıysa Prenslerin Prensi Anın Prensi idi. Eşi, yarım kardeşi, Ki. Shar. Gal eşit şekilde isim aldı. Bilgi ve anlayış ana yaklaşımıydı; gökyüzünün yollarını yılmadan, usanmadan araştırdı. Niburu'nun büyük devresini çalıştı, bir Shar'ı dönüş devresinin uzunluğuna eşitledi. 1 cycle = 3600 years 1 hour = 3600 seconds 1 0 = 3600 arc seconds (135. Dipnot: Sümerlerin de kullandığı bir zaman ölçüsü, 1 Shar yaklaşık olara 3,657 yıla tekabül etmektedir.) Niburu'nun 1 yılı ölçü alındı ve kraliyet tarafından hesaplanıp, kaydedildi. Shar 10 bölüme bölündü ve 2 festivalin ismi koyuldu. Güneşe yakın olan zamanda (ekinokslar) sıcaklığın festivali kutlandı. Niburu güneşten uzaklaştığında, serinlik festivali kararı alındı, ikisi tüm kabile ve ulusların eski festivallerini değiştirip, halkı birleştirdi. Karı ve kocalık, oğul ve kızlık kanunlarını kararname ile kurdu. İlk kabilelerden gelen âdetleri her yer için geçerli kıldı. Savaşlar yüzünden kadınlar, erkeklerin sayısından fazlaydı. Kararname ile erkeğe birden fazla kadın eş edinme hakkı verdi. Kanun ile, eşlerden biri resmî olarak eş olacaktı ve bu ilk seçilen eş oldu. Kanunen, ilk doğan, babanın mirasçısı olacaktı. İlk doğan, ilk eşten olmadığında bu kanunlarda karışıklık çıktı. Böylelikle, ilk eşten doğan oğul da sonra doğmuş olsa bile yasal varis olarak karar kılındı. Anshargal'ın krallığında, Kishargal ilk eş olarak duyuruldu. Kralın yarım kardeşiydi. Anshargal'ın krallığında cariyeler yeniden saraya getirildi. Cariyelerden kralın oğulları ve kızları doğdu. İlk doğan bir oğul, cariyeden doğmuş ilk doğandı. Sonrasında Kishargal oğul doğurdu. Saltanatın yasal varisi oydu ama ilk doğan değildi. Kishargal sarayda sesini yükselterek bağırdı: Eğer ilk eşten doğan benim oğlum, haleften yasaklanmış olur, çift tohum hakkı ihmal edilmemelidir! Farklı anneler olmasına rağmen Kral ve ben aynı tohumdan geliriz. Ben Kral'ın yarım kardeşiyim ve Kral benim yarım kardeşim. Bu yüzden benim oğlum babamız ulu Anib'in çifte tohumuna sahiptir! Bundan böyle Tohum Yasası, Nikahın Yası üstün gelsin! Bundan böyle yarı kardeşten bir oğul ne zaman doğarsa, doğan her oğuldan daha üstün varis tutulsun. Anshargal, düşünüp Tohum Yasasını benimsedi: Eş ve cariye, evlenme ve boşanma düzensizliği engellendi. Onların (Anshargal ve Kishargal) konsilinde, varis için Tohum Kanunu uygulandı. Kralın emri ile kararname kaydedildi. Böylece, bir sonraki kral Tohum Kanunu ile ardı ardına ilan edildi. Ona An.Shar ismi verildi. 5. Kral oldu. Kanun değiştiğinde diğer prensler de çekiştiler. Söylenmeler vardı, isyan yoktu. Anshar kendine bir eş olarak yarı kardeş seçti. Ona Ki. Shar dediler. Kraliyet kanunen devam etti. Anshar'ın saltanatında, tarlaların verimliliği azaldı, meyveler ve tahıllar bolluğunu yitirdi. Her devrede, Niburu güneşe yakınlaştığında güneşin ısısı arttı, uzaklaştığında serinlik daha sertleşti. Krallığın şehri Agade'de, kral büyük anlayışa nail olanları topladı. Bilge âlimlere, derin bilgi sahibi olanlara durumu sorgulama emri verildi. Bölgeyi ve toprağı incelediler, gölleri ve akıntıları teste koydular. Biri, daha önce oldu diye cevap verdi: Eskiden de Niburu'nun sıcağı ve soğuğu böyle büyüdü. Niburu'nun döngülerinin içindeki bir kader bu. Döngüleri inceleyen bilgili diğerleri, Niburu'nun kaderini suçlamadılar. Onların bulguları, atmosferdeki kırılmaydı. Volkanlar, atmosfere daha az püskürtme yapıyordu. Koruyucu kalkan azaldığında Niburu'nun havası inceldi. Anshar ve Kishar’ın hükümdarlığında, bir salgın çıktı, mücadele etseler de üstünden gelemediler. Oğulları En. Shar tahtın varisi, hanedanlığın altıncısı oldu. İsmi Shar'ın Lord Ustası anlamına gelir. Çok büyük anlamayla doğmuştu, daha da fazla öğrenme ile bilgelik kazandı. Niburu'nun göksel devresinden kaynaklanan felaketlere çare bulabilmek için çok çalışmalar yaptı. Güneşin ailesinin göz alıcı güzellikteki beş üyesini kendi döngülerinde kucakladı. Felaketlere çare bulabilmek için onların atmosferini inceledi. Her birine, atalarının atalarını onurlandıran isimler verdi, onları göksel çiftler olarak düşündü. İlk karşılaştığı, ikize benzer gezegenlere An ve Antu dedi. Niburu'nun devresinin dışında, Anshar ve Kishar, en büyük gezegenlerdi. Diğerlerinin rotasında bazen Nibiru ile haberci olarak Gaga buluşur. Güneşin etrafında döndükçe beşi Nibiru'nun karşılayıcılarıydılar. Ötesinde, bir sınır gibi, dövülmüş bilezik gibi Güneş çevrilmişti. Göklerin yasaklı bölgesinin karşısının gardiyanı gibi korudu. Güneşin diğer çocukları, dört tane, bileziğin kalkanladığı yere zorla girenler. Bu beşinin atmosferini Enshar iyice inceledi. Tekrar eden devrelerde Niburu'nun döngüsünde olan beş tanesi dikkatle incelendi. Göksel arabalarla ve gözlemle nasıl bir atmosfere sahip oldukları test edildi. Bulgular muazzamdı, keşifler kafa karıştırıcıydı. Döngüden döngüye Niburu'nun atmosferi daha da kırılma yaşadı. Öğrenmişlerin konseyinde, çareler azimle tartışıldı, deliği sarmanın yolları aciliyetle düşünüldü. Gezegeni saracak yeni bir kalkan yapılmasına kalkışıldı, yukarı ittirilen her şey yere geri geldi. Öğrenmişlerin konseyinde, duman püskürten volkanlar çalışıldı. Püsküren volkanlar oluşturuldu, azalmış püskürtmeleri tarafından yaranın oluştuğu anlaşıldı. İcatla yeni püskürtme desteklensin, volkanlar püskürtsün yine! Diyordu bilge bir grup. Hangi araçlarla daha fazla püskürtme yapmayı başaracakları konusunda krala bilgi veremediler. Enshar'ın hâkimiyetinde gökyüzünün ihlali büyüdü. Yağmurlar tutuldu, rüzgârlar daha sert esti, bahar derinlerden ortaya çıkmadı. Yerde bir itham vardı, annelerin memeleri kurumuştu. Sarayda gerilim vardı, bir suçlama oldu. Tohum Yasasına saygı yüzünden Enshar'ın yarım kardeşi karısı olarak alındı. Nin.Shar dendi ona, Shar'ların dişi ayısı. Bir oğul doğurmadı. Cariyelerden Enshar'a bir oğul doğdu, ilk doğandı. Ninshar ilk eş ve yarım kardeş tarafından oğul doğrulmadı. Halefiyet Kanunu tarafından cariyenin oğlu tahta geçti, 7. Kral oldu. Du-Ur onun kraliyet adıydı. Sarayda değil, cariyelerin evinde doğdu. Değerli Duuru, eş olarak genliğinden bir kızı seçti, ilk eş aşk ile seçildi, tohum yasası ile değil. Da. Uru kızın kraliyet ismiydi. Benim yanında olan anlamına geliyordu. Kraliyet Mahkemesinde karışıklık başladı. Oğullar varis değildi, eşler yarı kardeş değildi. Yeryüzünde ıstırap yükseldi. Tarlalar bolluklarını kaybetti, insanlar arasında doğurganlık azaldı. Sarayda doğurganlık yoktu, ne oğullar ne de kızlar doğdu. Anın 7. Tohumu hâkimiyetteydi ama sonra onun hâkimiyetteki tohumu kurudu. Sarayın kapısında Dauru adlı bir çocuk bulundu, oğul olarak kraliçe onu sahiplendi. Duuru sonunda onu evlat edindi, onu varisi ilan etti; Lahma, kuruluk anlamında ona, isim verildi. Sarayda Prensler söylenir oldular, Danışmanlar Konseyinde şikâyetler vardı. Sonunda Lahma tahta yükseldi. An'ın tohumu olmasa bile 8. Kral oldu. Öğrenmişlerin Konseyi'nde atmosferi iyileştirmek için iki tavsiye vardı: Biri metal kullanmaktı, adı altındı. Niburu'da altın çok azdı, ama ezilmiş bilezikte -güneşin etrafındaki- çoktu. En iyi şekilde toz haline gelebilecek tek maddeydi, gökyüzüne yükseltilip orada asılı kalıyordu. Öyle ki takviyelerle atmosfer iyileşebilir ve Niburu'yu daha iyi koruyabilirdi. Gök araçları inşaa edelim, gök donanması ile Niburu'ya altın getirelim! Dehşet silahları yaratalım da bir başka fikirdi, yeri sallayan, dağları ayıran füzeler ile volkanlara vuralım, uyku halindeki volkanları harekete geçirelim, böylece atmosferi çoğaltalım. Atmosfer kalınlaşınca, çatlaklar yok olur! Hangi kararı vermek konusunda Lahma çok yetersizdi. Bir döngü Niburu tamamladı, Niburu'nun iki shar gittiği hesaplandı. Tarlalarda ıstırap ağı azaldı. Volkanik püskürtme ile atmosfer onarılmadı. Üçüncü shar geçti, dördüncüsü hesaplandı. Altın elde edilemedi. Yeryüzünde kavga bol oldu, su ve yiyecek bol değildi. Yeryüzünde birlik yok oldu, suçlamalar boldu. Kraliyet Mahkemesi'nde âlimler gelip gidiyor, danışmanlar içeri dışarı aceleyle koşuyordu. Eşinden aldığı danışmanlıktan başka Kral onların lafına, dikkat etmedi, eşinin adı Lahama idi. Eğer kader buysa, Her şeyin Yüce yaratıcısına yalvaralım dedi kraliçe. Yalvarmak, ağ hareketi umut için tek çare! Kraliyet Mahkemesi'nde prensler hareketliydi, krala, suçlamalar yöneltildi: Çare getirmek yerine aptalca, akılsızca, daha büyük felaketler getirdi! Eski depodan silahlar çıkarıldı, ayaklanma başladı. Kraliyet sarayından bir prens silahlanan ilk kişiydi. Söz ile tedirgin ettiği diğer prensin adı Alalu idi. Lahma artık kral olmasın! Diye bağırdı. Gelin, krala tahtı bıraktıralım! Adamın kelimeleri Prenslere gerilim verdi, hepsi sarayın kapılarına koştular. Kraliyet odası girişi yasaklıydı ama akıntılı su gibi geçtiler. Kral kuleden kaçtı ama Alalu peşine düştü. Kulede boğuşma vardı, Lahma ölümüne düştü. Alalu bağırdı: Artık Lahma yok! Neşe ile duyurdu, artık kral yok! Alalu taht odasına koştu, tahtın üstüne kendi oturdu. Hakkı ya da konsey olmadan, kendini kral ilan etti. Yerde birlik bozuldu, bazıları Lahma'nın ölümüne sevindi, diğerleri Alalu'nun hamlesine üzüldü. Şimdi bu Alalu'nun krallığının ve Dünya'ya gitmesinin hesabı. Yerde birlik bozulmuştu, kralla, ilgili birçokları mahzundu. Saraydaki prensler gergindi, konseydeki danışmanlar şaşkındı. Hâkimiyet babadan oğula art arda An'dan gelen taht devam etti. Sekizinci kral Lahma'nın bir oğul evlat edindiği ilan edildi. Alalu kimdi? Yasal varis miydi? ilk doğan mıydı? Hangi hakla tahtı gasp etmişti; o bir kral katili değil miydi? Alalu'yu Yargılayan 7'den Önce'de, onun kaderi düşünüldü. Alalu'yu Yargılayan 7'den Önce'ye Alalu itirazını sundu: Ne yasal olarak ne de ilk doğan olarak kraliyet tohumu değil. Anshargal'ın soyundanım, diye yargıçlara iddia etti. Cariyelerden benim akrabam doğdu, adı Alam'dı. Shar'ın hesabına göre, Alam ilk doğandı, taht ona aitti. Kraliçe göz yumarak onu kenara koydu! Kendi oğlunun kral olabilmesi için boşluktan yarattığı Tohum Kanununu yarattı. Alam'ı krallıktan mahrum etti; onun yerine krallık oğluna verildi. Alam'ın süregelen soyundanım ben; Anshargal tohumu içimde! Yargılayan 7'ler, Alulu'nun sözlerine ilgi gösterdiler. Konuyu 'Danışmanlık Konseyine aktardılar ki doğru ya da yanlış olduğu anlaşılsın. Kayıtlar Evi'nden kraliyet kayıtları getirildi; büyük bir dikkatle okundu. An ve Antu ilk kraliyet çiftiydi; üç oğulları vardı ve hiç kızları olmamıştı. İlk doğan Ankiydi; tahtta öldü, hiç çocuğu yoktu. Onun yerine ortanca oğul tahta çıktı; Anib'di adı. Anshargal onun ilk doğanıydı; tahta o çıktı. Ondan sonra ilk doğan tarafından sürdürülen taht krallığı devam etmedi; Tohum Kanununun yerini Veraset Kanunu aldı. Bir cariyenin oğluydu ilk doğan; Tohum Kanununa göre krallıktan mahrum edilmişti. Krallık onun yerine Kishargal'ın oğluna verildi; sebebi Kral'ın üvey kız kardeşi olmasıydı. Kayıtlar cariyenin oğlundan, ilk doğandan, hiç bahsetmiyordu. Onun soyundanım ben, diye haykırdı Alalu danışmanlara. Veraset Kanununa göre krallık ona aitti; veraset kanununa göre krallık şimdi benim hakkım! Danışmanlar tereddüt içinde Alalu'dan doğruluk yemini etmesini istediler. Alalu yaşam ve ölüm yemini etti; konsey onu kral kabul etti. Yaşlıları çağırdılar, prensleri çağırdılar; onların huzurunda kararı açıkladılar. Prensler arasından genç bir prens bir adım öne çıktı; krallık hakkında bir şeyler söylemek istedi. Veraset tekrar gözden geçirilmelidir dedi meclise. Ne ilk doğan ne de kraliçeden doğan bir oğul olmasam da saf bir tohumdan geliyorum: Anın özü içimde korundu, hiçbir cariye onu sulandırmadı! Danışmanlar onun sözlerini hayretler içerisinde dinliyorlardı; genç prens çağrılanlara bir adım daha yaklaştı. Ona adım sordular. Ben Anu; büyükbabam An'ın adı verildi bana! Neslini soruşturdular; onlara An'ın üç oğlunu hatırlattı. Anki ilk doğandı, oğlu ya da kızı olamadan öldü; Anib ortanca oğuldu, Anki'nin yerine tahta çıktı; Anib küçük kardeşinin kızını eş olarak almıştı; veraset onlardan itibaren yıllıklara kaydedilmişti. Kimdi bu An ve Antu'nun oğlu, en saf tohumlardan biri olan küçük kardeş? Danışmanlar merakla birbirlerine baktı. Enuru'ydu adı diye duyurdu Anu; o benim büyük atamdı! Eşi Ninuru bir üvey kız kardeşti; oğlu ilk doğandı; Enama'ydı adı. Karısı üvey kız kardeşti, tohum ve veraset kanunlarına göre ona bir oğul doğurdu. Nesiller, kanuna ve tohuma göre kusursuz olan bu saf soydan geldiler! Ailem bana atamız An'dan sonra Anu ismini verdi; Tahttan azledildik; An'ın saf tohumundan çıkarılmadık! Anu kral olsun diye bağırdı birçok danışman. Alalu azledilsin! Diğerleri ihtiyatlı olmayı önerdi: Çekişme önlensin, birlik sağlansın! Keşfedilen bulguları anlatmak için Alalu'yu çağırdılar. Alalu, Prens Anu'ya onu kucaklamayı teklif etti; bu yüzden Anu'ya dedi ki: Her ne kadar farklı evlatlardan gelse de soylarımız, tek bir atadan geliyoruz; Birlikte huzur içinde yaşayalım ki Niburu'ya bereket geri dönsün! Tahtta kalmama izin ver, ben de veliaht olmana izin vereyim. Sonra konseye seslendi: Anu veliaht olsun, izin verin varisim olsun! İzin verin oğlu kızımın eşi olsun, veraset birleşsin! Anu konseyin huzurunda eğildi, meclise açıklama yaptı: Alalu'nun sakisi olacağım, bekleyen varisi olacağım; oğullarımdan biri onun kızlarından birini gelin olarak seçecek. Konseyin kararı buydu; kraliyet kayıtlarına bu şekilde yazıldı. Böylelikle Alalu tahtta kalmış oldu. Bilgeleri, âlimleri ve danıştığı komutanları çağırdı; karar vermek için birçok bilgi edindi. Dövülmüş Bilezik içinde altın aramak için gök sandalları inşa edilsin diye karar verdi. Sandallar Dövme Bileziklerle parçalandı; hiçbiri geri dönmedi. Niburu'nun bağırsakları Terör Silahları ile kesilip açılsın, yanardağlar tekrar patlasın diye emir verdi yine. Gökyüzündeki savaş arabaları Terör Silahları ile donatıldı, gökten gelen terör füzeleri yanardağlara çarptı. Büyük parıltılar gök gürültüsüyle patladığında dağlar sarsıldı, vadiler titredi. Ülkede büyük sevinç vardı; bereket beklentisi vardı. Sarayda Anu, Alalunun sakisiydi. Alalu'nun ayaklarına kapanır, içki kadehini Alalu'nun eline verirdi. Alalu kraldı; Anu'ya onun bir hizmetkârı gibi davranıyordu. Ülkede bayram sevinci azaldı; yağmurlar tutuldu, rüzgârlar sertleşti, Yanardağların püskürtmeleri artmadı, atmoferdeki gedik kapanmadı. Göklerde, Niburu rotasında turlamaya devam etti; attığı her turda sıcaklık ve soğukluk daha dayanılmaz oldu. Niburu halkı krallarına saygı göstermeyi bıraktı; ferahlık yerine, sefalete sebep oldu! Alalu tahtta kaldı. Prensler arasında en önde gelen güçlü ve bilge Anu, onun huzurunda duruyordu. Alalu'nun ayaklarına kapanıyor, içki kadehini Alalu'nun eline veriyordu. Sayılan dokuz dönem boyunca Alalu Niburu'da kraldı. Dokuzuncu Shar'da, Anu Alalu'ya savaş açtı. Çıplak bir şekilde, yumruk yumruğa Alalu'ya meydan okudu. Kazanan kral olsun, dedi Anu. Şehir meydanında birbirleriyle boğuştular; kapı dikmeleri titredi ve duvarlar sallandı. Alalu diz çöktü; yüzüstü yere yığıldı. Alalu düelloda yenildi; Anu alkışlanarak kral ilan edildi. Anu konvoy eşliğinde saraya götürülürken; Alalu saraya dönmedi. Kalabalıkların arasından gizlice uzaklaştı; Lahma gibi ölmekten korkuyordu. Diğerlerine haber vermeden, acele ile gök savaş arabaları sarayına gitti. Alalu füze fırlatan bir savaş arabasına tırmandı; kapağını arkasından kapadı. Ön taraftaki odaya girdi; komutanın yerine oturdu. Yol Göstereni aydınlattı, odayı mavimsi bir atmosfer kaplarken. Ateş Toplarını karıştırdı; uğultuları bir müzik gibi büyüleyiciydi. Savaş arabasının Büyük Fişeğini canlandırdı; kırmızımsı bir parlaklık yayıyordu. Diğerlerine haber vermeden, Alalu gök sandalının içinde Niburu'dan kaçtı. Alalu rotasını kar renkli Dünya'ya çevirdi; Başlangıç'tan gelen bir sır sebebiyle seçmişti bu hedefi.” Sınıf sessizdi... bugün bilinen uygarlık kurulmadan binlerce yıl önce, tüm peygamberler doğmadan binlerce yıl önce yaşayan insanlar, bir yılı dünya yılı ile kıyaslandığında 3600 yıla tekabül eden Niburu adlı bir gezegenden, insan özelliklerinin hepsini taşıyan ama insandan çok daha iri, çok daha uzun ömürlü, çok daha gelişmiş, Annunnakiler adlı bir uygarlığın dünyaya indiğini, madenlerde çalıştırmak için insanı var ettiğini, yeryüzünde işçi olarak çoğalan eğitimsiz, sahipsiz insanlığın çığrından çıktığını, bu yüzden Annunnakilerin gelişmiş teknolojileri sayesinde dünya gezegenindeki okyanus yatağını değiştirerek oluşturdukları tufan ile çığrından çıkan insanlığın kalabalığını temizlediklerini, sonrasında da bir grup insanın belirli bir şekilde eğitilerek yaşamasına izin verildiğini anlatıyordu... Ve bu anlatılan hikâyeye Sümerler Yaradılış diyorlardı aynı Yahudilerin kutsal kitabı olan Tevrat'ın ilk kitabında anlatıldığı gibi... ve aynı, Hıristiyanların eski ahit diye kabul ettikleri İncil'in ilk bölümünde anlatıldığı gibi... Bilginin ağırlığı altında sessizliğe gömülen çocukların istisnasız her birinin aklında tek bir soru vardı: Bunlar gerçek olabilir miydi?
Sayfa 417 - Everest YayınlarıKitabı okudu
·
478 görüntüleme
Alina okurunun profil resmi
Bazı dipnotlar: Sümer yazıtlarında bahsi geçen Annunnakilerin geldiği, dünya dışında olduğu belirtilen yerin adı Nibiru gezegeni. 2 Orijinali Eearthlings olan bu kelime dünyada yaratılmış olan, dünyalı demek. 3 Bizlerin Nuh Tufanı adını verdiğimiz tufan.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.