Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_İnsanlar sizi, sadece aynı yerden canları yandıklarında anlarlar. _Dalgaların art arda gelip çarptıkları kaya gibi ol. Sağlam, kıpırtısız ve çevresinde kaynayan suların dinginleşmesini seyreden. _Sanki ölmüşsün ve bir süre daha fazladan zaman bağışlanmış gibi doğaya uygun yaşa. _En büyük erdem tarafsızlıktır. Duygular ise, yanlış fikirlerden kaynaklanan devinimlerdir. _Gelecektekilerin ve ölümlülerin senin hakkında ne düşündüklerinin ne önemi var? _Sabah kalktığında hayatta olmanın ayrıcalığını düşün. Nefes almanın, sevmenin. _İyi insan nasıl olmalı diye tartışarak vakit kaybetme. İyi insan ol. _Hiç kimse senin dürüst olmadığını söyleyemesin. Bunu söyleyen yalan söylesin. _Sana dürüst davranmak istiyorum diyen kişi nasıl da iküyüzlüdür. Sözlere ne gerek var. Yüzünde yazmalı, sesinde yankılanmalı, gözlerinde parlamalı, tıpkı sevilenin sevenin gözlerinde her şeyi okuması gibi. Dürüst ve sade insan böyle olmalı. Kurdun kuzuya gösterdiği dostluktan daha kötü bir şey yoktur; en çok bundan kaçın. İyi, içten, sevecen bir insanın bu niteliklerini gözleri açığa vurur, bunlar senin gözünden kaçmaz. _”Ne yaparsam yapayım, herkes beni övsün!” diyen bir zihin, yalnızca yeşil görmek isteyen bir göz, ya da yalnızca yumuşak şeyler isteyen dişler gibidir. Sağlıklı bir göz görülebilen her şeye bakmalı, ama “Yalnızca yeşil olanı istiyorum ben” dememeli, çünkü bu, hastalıklı gözlerin belirtisidir. Sağlıklı bir kulak ve burun da bütün sesleri ve bütün kokuları algılamaya hazır olmalıdır; sağlıklı bir mide de her türlü besini sindirmeye eğilimli olmalıdır. Bunun gibi, sağlıklı bir zihin olup biten her şeyi algılamaya hazır olmalıdır. _Düşüncelerini değiştirmek özgürlüğünden ödün vermek anlamına gelmez çünkü bu değişikli denin iradenle olmuştur. Benim aradığım gerçekliktir. Geçeklikten kimseye zarar gelmez bilgisizliklerinde direnenlerden başka. _Dürüstlük, kibarlık ve adalet Roma hukukunun temelidir _Akla uygun yaşamalıyız. Mal mülk gibi her şey geçici. İnsanlar içgüdüleri tarafından kuklalar gibi oynatılıyor. _Evrende her şey birbirine bağlıdır. _Mutluluk dış koşullara değil düşünceye bağlıdır. _Dimdik durmalısın. Başkaları ayakta tutmamalı seni. Fazla konuşmaktan kaçın. Sade ol. _Her işi gösterişten uzak ve yaşamının son işiymiş gibi yap. _Ben ne şanssızım ki bu utanç verici olay başıma geldi deme. Ne şanslıyım ki bu utanç verici şeye karşın dim dik duruyorum. Ne gelecek ne geçmiş ürkütüyor beni. _İnsanın değerinin ilgi duyduğu şeylerle ölçüldüğünü unutma. _Tutkulardan arınmış zihin güçlü bir kaledir. İnsanın sığınabileceği daha sağlam bir yer bulamaz. Bunu anlamayan cahildir. _Öfke de acı gibi güçsüzlük belirtisidir. _Su kaynağının başında ona lanetler yağdırsa su fışkırmayı sürdürür. İçine çamur atsa da çabucak dağıtır onu. Engelleyenleri dağıtır. _Zeka da güneş ışığı gibi yayılır. _Zihnin bozulması, havanın, suyun bozulmasından daha tehlikelidir çünkü bizi insanlıktan çıkarır. _Çocukluk, ergenlik, gençlik, yaşlılık. Bunlar da değişik bir ölümdür. _Çok az zamanın kaldı. Bir dağın tepesinde gibi yaşa. Ha orada yaşamışsın ha burada ne fark eder. Evrende yaşıyorsun. İnsanlar gelip görsünler seni. Sana katlanamazlarsa öldürsünler çünkü onlar gibi yaşamaktansa ölmek daha iyidir. _Her şey parçalara ayrılarak büyüsü bozulur. Bunu hayatının her alanında uygula. _Bizim en yüce efendimiz Doğa Yasası’dır. Yasa’ya kendi özgür iradesiyle boyun eğmek, yalnızca ussal varlıklara özgüdür ki bunun sonucu da özgürlüktür. Özgürlük, sorumluluk gerektirdiği için kişi, yüce iyi için istemediği bir şeyi, tutkularına hakim olarak yaptığı zaman yenilmez olacaktır. Yargısını usa dayandırdığında, daha da yenilmez olacaktır. Tutkular, ruhun yanlış fikirlerden kaynaklanan düzensiz devinimlerinden başka bir şey değildirler. Bu nedenle, biricik gerçek, iyi olan erdem, aynı zamanda kayıtsızlıktır. Tutkuları tarafından kuklalar gibi oynatılarak esir olmuş ötekiler ise mutlak zorunluluk olduğu için boyun eğerler. Boyun eğmeyip efendisinden kaçanlar ise tutkularının esiri olan kaçak kölelerdir. Öfke ve acı gibi tutkular güçsüzlük belirtisidir çünkü bunlara yenik düşen yaralanıp teslim olur. Tutkulardan arınmış zihin, güçlü bir kaledir çünkü insan sığınabileceği daha sağlam bir yer bulamaz. Bunu anlamayan yalnızca bir cahildir, anlayan, ama ona sığınmayansa, mutsuzdur. Seni saran şu zavallı tenin duygulanımlarının seni engellemesine izin verme. Doğal usa uygun bir yaşam sürmek bir ödevdir. Yüce iyi, ödeve uyarak gerçekleşecektir. _En yüce iyi, erdeme ulaşmak için gösterilen çabadadır, yani düşüncelerin ve eylemlerin değeri, başarı ya da başarısızlıklarıyla değil, yüce iyi için gösterdikleri çabada ve yöneldikleri idealin erdemliliğiyle ölçülür. Bunun dışında her şey, haz da, acı da, zenginlik de boştur. Erdem doğaya uygun yaşamaktır. Doğaya uygun yaşamak ise akla uygun yaşamaktır. Öyle şeyler vardır ki, yetenek, beceri, zenginlik, itibar gibi. Bunlar iyinin içinde yer almazlar ama değersiz de değillerdir. Yaşam bile erdem gibi mutlak değildir ve ondan bile vazgeçilebilir. Erdem; huzurlu bir zihin, erdemsizlik ise tam tersidir. Ulaşılan huzurlu ruh hali bilge insanın durumudur. Stoacı bilgenin toplumsal ideali, dünya yurttaşlığıdır(Kozmopolitlik): İnsanların kardeşliği ve eşitliği. _Zihinsel etkinliğin başlıca özelliği, kendine sınırlar koymak ve hiçbir zaman duyuların ya da içgüdülerin etkisine yenik düşmemektir. Bunların ikisi de hayvansal doğamıza aittir, us ise, uşak olmayı değil, egemen olmayı amaçlar. İnsan doğasının birincil ilkesi, toplumsal yarardır; ikincisi ise, bedenin tutkularına direnmektir. Her ussal varlığın üçüncü ilkesi, acele yargı vermekten, kolay kandırılmaktan kaçınmaktır. _Tek dünya, tek hakikat, tek tanrı ve tek bir kanun vardır. _Gerçekleşen her şey, gerçekleşmesi gerektiği gibi gerçekleşir. Dikkatle incelediğinizde bunun böyle olduğunu görürsünüz. _Havaya atılan bir taş için ne yeniden yere düşmek kötü bir şeydir, ne de yükselmek iyi bir şey. _Kendisiyle uyum içinde yaşayan, evrenle uyum içinde yaşar. _Ölümden değil, bir türlü hayata başlayamamaktan kork. _Duyduğumuz her şey bir görüştür, bir gerçek değildir. Gördüğümüz her şey bir bakış açısıdır, hakikat değildir. _Yasalar örümcek ağına benzer, küçük sinekler ağa takılır kalır, büyük sinekler ağı deler geçer. _Yargı gücün, karşısına çıkan şeye şöyle diyebilsin: ”İşte aslında sen busun, başka türlü görünsen de.” _İnsan kendi bilincini yitirirse, yaşamanın ne anlamı kalır? _Kişi yalnızca yaptığından ötürü değil, yapmadığından ötürü de haksızlık eder. _Çocukların öğretimi ve eğitiminde başarılı olursak, artık hiçbir şey için kaygılanmaya gerek kalmaz. _Bir insanın değerinin, ilgi duyduğu şeylerin değeriyle ölçüldüğünü aklından çıkarma. _Gururdan bağımsız olmakla gururlanmak gururların en kötüsüdür. _Önce okumayı ve yazmayı öğrenmeden, okuma yazma öğretmeni olamazsın. Yaşamak da böyledir. _Her şeyde usa uygun davranan kişi; ölçülü, kararlı, neşeli ve ağırbaşlıdır. _Başkalarının yanlışlarından ötürü kızdığın zaman hemen konuyu değiştir. Çok geçmeden öfkeni unutacaksın; başka ne yapabilirdi ki? _Düşmanından öç almanın en iyi yolu, onun gibi davranmamaktır. _Dimdik durmalısın, başkaları ayakta tutmamalı seni. Duramıyorsan başkaları ayakta tutsun seni. _Dünyanın yaratılışı evrensel doğanın işidir; olup biten her şey onun zorunlu bir sonucudur. _Dünyadaki hiçbir çıkar, verdiğiniz sözü tutmamaya veya kendinize olan saygınızı kaybetmeye değmez. _Öfkenin sonuçları nedenlerinden çok daha üzücüdür. _İnsanın başına kaldıramayacağı hiçbir şey gelmez. _Herkes, yalnızca yüreğini verdiği şeylerin değeri kadar değerlidir. _Yıldızların yer değiştirişini görmek mi istiyorsun, onlarla birlikte dönmen gerek. _Biraz zaman geçsin, her şeyi unutursun. Biraz zaman geçsin, her şey seni unutur. _İmkansız olan şeyleri kovalamak deliliktir. _Birisine bir iyilik yaptığında ne bekliyorsun? Doğru şeyi yaptığından ötürü hoşnut olman ve bu iyiliğin karşılığını beklememen gerekmez mi? İnsanlar birbirleri için yaratılmıştır. Ya onlara doğru yolu göster ya da onlara karşı anlayışlı ol. _Başkaları ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler, ben kendi adıma iyi bir insan olmalıyım. Tıpkı zümrüt ya da altın yahut erguvan. Kendi kendine durmadan şöyle diyormuş gibi: başkaları ne yaparsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler, kendi adıma ben zümrüt olarak kalacağım, rengimi koruyacağım. _Çok defa kötülüklerle karşılaşırsın. Unutmaman gereken şey, karşılaştığın her olayın aslında daha önceden de gerçekleştiğidir. Hep aynı şey, hangi zamanın tarihinden söz etsek aynı şeylerle karşılaşırız. Yeni olan hiçbir şey yok. Her şey kendini tekrarlıyor ve şimdiki zaman çabucak geçiveriyor. _Bir şeyi yapmak yalnızca sana zor geliyor diye bunun bir insan için olanaksız olduğunu düşünme. Eğer bir şey insan için olanaklıysa ve insan doğasına uygunsa, senin tarafından da yapılabileceğine inan. _Dünyadaki hiçbir çıkar, verdiğiniz sözü tutmamaya veya kendinize olan saygınızı kaybetmeye değmez. _İmajinasyon (gündüz rüyaları), beni bırakın, sizi istemiyorum. ___ _Düşünce_ _Hayatımız düşüncelerimizin eseridir. Güç zihninizdedir, dışarıda değil. Bunu anladığınızda dayanıklılık gücünüzü de bulacaksınız. _Her şeyin, yargıdan başka bir şey olmadığını düşün. Her şey senin düşüncene bağlı; düşüncen de sana. Bunun için, istediğin zaman düşünceni ortadan kaldır. Böylece dingin bir denizde, tek bir dalganın bile olmadığı bir koyda bulursun kendini. Düşünceni ortadan kaldırırsan, “bana zarar verdiler” kavramı da ortadan kalkar, “bana zarar verdiler” kavramını ortadan kaldırırsan, zararın kendisini de ortadan kaldırmış olursun. _Bizi tedirgin eden, insanların eylemleri değildir. Bizi tedirgin eden, bizim onların eylemleri hakkındaki yargımızdır. Öyleyse, şu ya da bu şeyle ilgili yargını ortadan kaldır, öfken sona erer. Peki, bunu nasıl yapacaksın? Başkalarının sana zarar veren bir davranışında senin için ahlaksal bakımdan kötü bir şeyin bulunmadığını düşünerek; çünkü ahlaksal bakımdan kötü olanın tek kötülük olduğu doğru olmasaydı, kaçınılmaz olarak sen de birçok suç işlerdin, bir soyguncu ya da buna benzer bir şey olurdun. _Olaylara, sana düşüncelerini kabul ettirmek isteyen insanın baktıkları açıdan değil, kendi gördüğün açıdan bak. _Boş şeylerin, düşüncelerinin arasına girmesine izin vermemelisin; sana ansızın “Şu anda ne düşünüyorsun?” diye soracak olurlarsa, hiç duraksamadan, açıkça “Şunu” diye yanıtlayabileceğin şeyleri düşünmelisin. _İmgeleminin seni sürüklemesine izin verme. İçgüdülerinin seni bir kukla gibi çekip çevirmesine izin verme. Dikkatini şimdiki zamana çevir. Yönetici ilkeni özgür kıl. Olmayan şeyleri, varmışlar gibi düşünme, var olan şeyler arasından en hoşuna gidenleri seç. Ama sahip olmaktan mutluluk duyduğun şeyleri aşırı değerlendirmemeye alıştır kendini; yoksa bir gün onları yitirirsen sarsılırsın. _İnsan kendi bilincini yitirirse, yaşamanın ne anlamı kalır? Zihnin bozulması, havanın, suyun bozulmasından daha tehlikelidir çünkü bizi insanlıktan çıkarır. Tam anlamıyla dürüst ve arınmış bir insanın zihninde, hiçbir zaman iltihaplanmış bir doku, bir bozulma, görünüşte sağlıklı ama içi çürümüş bir şey bulamazsınız. _”Ne yaparsam yapayım, herkes beni övsün!” diyen bir zihin, yalnızca yeşil görmek isteyen bir göz, ya da yalnızca yumuşak şeyler isteyen dişler gibidir. Sağlıklı bir göz görülebilen her şeye bakmalı, ama “Yalnızca yeşil olanı istiyorum ben” dememeli, çünkü bu, hastalıklı gözlerin belirtisidir. Sağlıklı bir kulak ve burun da bütün sesleri ve bütün kokuları algılamaya hazır olmalıdır; sağlıklı bir mide de her türlü besini sindirmeye eğilimli olmalıdır. Bunun gibi, sağlıklı bir zihin olup biten her şeyi algılamaya hazır olmalıdır. _Zeka da güneş ışığı gibi yayılır. _Akla uygun yaşamalıyız. Mal mülk gibi her şey geçici. İnsanlar içgüdüleri tarafından kuklalar gibi oynatılıyor. _Şeyleri gerçekte oldukları gibi görmesini bil, onları madde, neden ve ilişkilerine ayırarak. Yaşamımızın kurtuluşu oradadır. Bütün ruhumuzla doğru eylemleri yapmakta yatar. Aralarında en küçük bir boşluk bile bırakmaksızın, iyi bir eylemin ardından başka bir iyi eylem yaparak, yaşamın tadına varmaktan başka ne kalıyor geriye?. Önümüze nefis yiyecekler konduğunda nasıl onlar hakkında bir fikir edinebiliyor, bunun balık, şunun kuş olduğunun ayrımına varıyorsak; özetle, nasıl ki şeylerin gerçekte oldukları gibi görmemizi sağlayan fikirleri oluşturuyorsak; aynı biçimde şeylere, yaşam boyu, özellikle de en inanılır göründükleri zaman çıplak olarak bakmalı, bayağılıklarının ayrımına varmalı, büründükleri önemden sıyırmalıyız onları. _İnsan Sarraflığı_ _Birinin yaptığı her eylemde, kendi kendine: “Bu adam bu eylemiyle neyi amaçlıyor?” diye sormaya alıştır kendini, olabildiğince. Ama kendinden başla; önce kendini incele. Söylediğin her sözcüğü tart; attığın her adıma dikkat et. Verdiğin her kararın ne gibi sonuçları olacağını düşün. _Birileri sana haksızlık ederse, hangi iyi ve kötü kavramın onlara bunu yaptırdığını düşün, ruhlarına yakından bak. Ne tür insan olduklarını yakından gör. Kendine eziyet etmemen gerektiğini anlayacaksın. Böyle düşünürsen ona acırsın, artık ne şaşkınlık duyarsın, ne öfke. Çünkü ya onunla aynı iyi kavramına sahipsindir. Aynı iyi ve kötü kavramına sahip değilsen, şeylerin çarpıtılmış görülerine sahip olan kişiye hoşgörü göstermen daha kolay olacaktır. Onları yemek yerken, bağırsaklarını boşaltırlarken, çiftleşirken nasıl olduklarını tasarla. Sonra nasıl başkanlık yaptıklarını, yiğitliklerini, insanları tepeden bakarak eleştirdiklerini. Oysa daha kısa bir süre önce ne çok şeyin ve hangi nedenlerden ötürü tutsağı olduklarını da düşün! Ve az sonra gene aynı duruma düşeceklerini. Gene de, onlara iyi niyet göstermelisin; çünkü doğal olarak senin arkadaşlarındır onlar. _Kiminle karşılaşırsan, hemen, “Bu insanın iyi ve kötü hakkındaki düşünceleri nedir?” diye sor kendi kendine. Çünkü haz ve acı, bunların nedenleri, onur, onursuzluk, ölüm ve yaşam hakkında belli bir fikri varsa, onun belli bir biçimde davranması bana şaşırtıcı ya da tuhaf gelmez. _İnsanlar üzerine akıl yürütüyorken, yukarıdan, tıpkı tanrı, uzay boşluğundan dünyaya bakıyormuş gibi bak. Kalabalıklara, ordulara, evlenmelere, ıssız bölgelere, karşıtlıklardan doğan uyuma… Tanrı da insanları ruh olarak görür. Kendisini saran etten kılıfa önem vermeyen insan, giysilere, evlere, göstermelik şeylere vakit harcar mı? _Ansızın göğe yükselecek ve yeryüzündeki insan yaşamının tüm çeşitliliğini yukarıdan seyredecek olsaydın, onu küçümserdin, çünkü aynı zamanda çevreni kuşatan, havadan ve eterden varlıklarla dolu uzayı görürdün; göğe ne denli sık yükselirsen yüksel hep aynı şeyleri görürdün: tümü de aynı, tümü de kısa ömürlü. Bunun için mi gururlanıyoruz kendimizle? _Tanıklığına başvurmak istediğin insanların nasıl insanlar olduklarını ve ne gibi yönetici ilkelere sahip olduklarını düşün her zaman. _Utanmazın biri seni incitirse, hemen şunu sor kendi kendine: “Dünyada utanmazların bulunmaması olanaklı mıdır?” Olanaksızdır. Öyleyse olanaksız olanı isteme; çünkü bu insan da dünyada var olması kaçınılmaz olan utanmazlardan biridir. Aklında tut, çünkü bu tür insanların var olmamalarının olanaksızlığını anımsar anımsamaz, onlara daha kolay katlanırsın. _Geleceğe bırakacakları ünün ardına düşenler, o zamanki insanların da tıpkı bugün kendilerine bezginlik veren insanlardan farklı olmayacaklarını, üstelik onların da ölümlü olduklarını düşünemiyorlar. Önünde sonunda, onların gözünde ün sahibi olmanın, onların senin hakkında ne düşüneceklerinin ne önemi var senin için? *_Cahil birinin cahil gibi davranmasında kötü ya da şaşılacak ne var? O insandan o yanlış davranışı beklemediğin için kendi kendini suçlamalısın belki de; çünkü onun bu kötülüğü işleyebileceğini anlaman için yeterince araçlarla donatmıştır seni us, ama bunu unutmuşsun, bunun için de onun bu davranışına şaşıyorsun şimdi. _Her şeyden önce, birini sadakatsizlik ya da vefasızlıkla suçladığında, dikkatini kendine çevir, çünkü suçun sende olduğu açıktır; bu karakterde birinin sözünü tutacağına güvendiğin ya da birine bir iyilik ettiğin zaman bunu karşılık beklemeksizin yapmadığın için. Daha ne istiyorsun, dostum? İyilik etmekle kendi doğana uygun olarak davranmış olman sana yetmiyor mu da, bir ödül bekliyorsun karşılığında? Gözünün gördüğü için ya da ayaklarının yürüdükleri için senden ödül istemeleri gibi. Tıpkı, bunların her birinin kendilerine özgü işlevlerini yerine getirmek için yaratılmış olmaları gibi, iyilik yapmak için dünyaya gelmiş olan insan da, iyi bir eylem yaptığında ya da ortak yarara katkıda bulunduğunda, yalnızca varoluş nedeninin gerektirdiğini yapmıştır, böylece de ödülünü almış olur _Yaptıklarını doğru olarak yapıyorlarsa, onlara kızmamalısın; ama eğer yanlış yapıyorlarsa, istemeksizin ve bilincine varmaksızın böyle davrandıkları açıktır; çünkü hiç kimse isteyerek kendini hakikatten yoksun bırakmaz; her insana hak ettiği gibi davranma yetisinden de. Ne olursa olsun, insanlar kendilerinden, adaletsiz, düşüncesiz, cimri, komşularına karşı namussuzca davranan biri olarak söz edildiğini işitmekten rahatsız olurlar. _Sen kendin de sık sık yanlış yapıyorsun, tıpkı ötekiler gibisin; bazı yanlışlardan kaçındığın doğruysa da, gene de bu yanlışlara eğilimin var; ödleklik, başkaları ne der korkusu ya da bu tür başka bir kötülükten ötürü çekiniyorsun yanlış yapmaktan. _Onların yaptıklarının kötü olduğundan emin bile olamazsın: çünkü birçok eylem belli bir amaçla yapılır; insanın başkalarının eylemleri hakkında sağlam yargılara varabilmesi için çok şey bilmesi gerekir. __ _Tanrılar_ _Mutlu bir yaşam sür. Eğer Tanrılar varsa ve adilseler, o zaman senin ne kadar inançlı olduğuna aldırmayacak ve uğrunda yaşadığın erdemlere göre seni değerlendirecektirler. Tanrılar varsa ama adil değilseler, o zaman onlara tapmamalısın. Eğer Tanrılar yoksa, ölmüş olacaksın ama, sevdiklerinin anılarında yaşamaya devam edecek onurlu bir yaşam sürdürmüş olacaksın _Sana, “Tanrıları nerede gördün, var olduklarını nereden öğrendin de böyle tapıyorsun onlara?” diye soran olursa, şöyle yanıt ver: ilkin, onları gözlerimizle görebiliriz, kendi ruhumu da hiç görmedim, ama ona saygı duyuyorum. Tanrılar için de böyledir: yaşamımın her anında onların gücü hakkında edindiğim deneyimlerden onların var oldukları sonucuna varıyorum, bunun için de onlara saygı gösteriyorum. _Tanrılar ya güçlüdür ya değildirler. Güçlü değilseler, niçin onlara yakarıyorsun? Eğer güçlüyseler, niçin üzülmeme yetisini sana bağışlamaları için yakarmıyorsun onlara? Ama belki de şöyle diyeceksin: “Tanrılar bunu bana bıraktılar.” Öyleyse, sana bırakılan bir şeyi özgür bir insana yaraşır biçimde kullanmak, sana bağlı olmayan bir şey için acınası bir köle gibi çırpınmaktan daha iyi değil midir? En azından böyle yakarmaya başla, göreceksin. Şu adam şöyle yakarıyor: “Şu kadınla birlikte olabilsem!” Sense: “Şu kadınla birlikte olma isteğimden kurtulabilsem!” diye yakarırsın. Bir başkası: “Şu adamdan kurtulabilsem!” diye yakarır, sense, “Şu adamdan kurtulmayı istemeyebilsem!” diye yakarırsın. _Evren Tanrı tarafından yaratılmışsa, zaman her şey yolundadır; ama eğer rastlantılarla, bir biçim molekül ve atomlarca yönetiliyorsa, gene de sen rastlantılar tarafından yönetilmek zorunda değilsin. _Sokrates, yığınların fikirlerine, çocukları korkutan umacılar derdi ___ _Kendine hakim ol. _Uykudan uyanır uyanmaz, kendi kendine şu soruyu sor: adil ve doğru davranışlarından ötürü başkalarının kınamalarının senin için bir önemi var mı? Hiçbir önemi yok. _Özdenetimini koru, yalnızca yargında ve eyleminde kararlılığını değil, seni engellemeye ya da sana sıkıntı vermeye çalışanlara karşı ılımlılığını sürdür. Onlara öfkelenmek, tıpkı korktuğun için giriştiğin eylemi bırakıp kaçman gibi güçsüzlüğünün göstergesi olacaktır. Doğru usun yolunda ilerlerken önüne çıkanlar seni davranmaktan alıkoyamadıkları gibi, onlara karşı iyi tutumundan da caydıramazlar. _Bu dünyada gerçekten değerli olan bir tek şey vardır: her zaman gerçeğe ve adalete uygun olarak yaşamak, yalancılara ve adil olmayanlara karşı bile anlayışlı olmak. _Mantıktan sapmaksızın, her günü son günmüş gibi yaşamak, telaşsız, uyuşuk olmaksızın, yapmacıksız. İşte karakterin yetkinliği burada yatar ve başarırsın. _İlkelerinin uygulamasında, bir gladyatöre değil, bir boksöre benze; çünkü gladyatör kullandığı kılıcı bırakır, sonra gene alır; boksörün ise yumruğu hep hazırdır, bütün yapması gereken onu sıkmaktır. _Hekimlerin aletlerini ve bıçaklarını ivedi durumlar için her zaman yanlarında taşımaları gibi, sen de tanrısal ve insansal şeyleri anlayabilmek için, gerekli ilkelere her zaman sahip olmalısın; çünkü insanla ilgili hiçbir şeyde, onu tanrısal olana, tanrısal olanı da insansal olana bağlamadıkça başarılı olamazsın. _Zorla doğru yolda tutulan değil. Doğruluktan ayrılmayan bir insan olduğu izlenimi vermeyi. _Epiktetos, kolunu büken efendisine: Daha fazla bükerseniz kırılır der. Efendisi aldırmaz. Sonunda kol kırılır. Epiktetos ise, serinkanlılıkla, söylemiştim size, kırıldı işte der. _Seni öldürürler, parça parça ederler, lanetler yağdırırlar arkandan. Zihninin arı, dengeli, ılımlı ve adil kalmasını engelleyebilir mi bütün bunlar? Biri, duru bir tatlı su kaynağının başında durup ona lanetler yağdırsa da, kaynak içilebilir suyunu fışkırtmayı sürdürür; içine çamur ya da gübre atsa, çabucak onu dağıtır, sürükleyerek götürür, geriye hiç kir kalmaz. Öyleyse içinde durgun bir su birikintisi değil, sürekli bir kaynak oluşturmak için ne yapmalısın? Özgürlüğüne, sevecenlik, yalınlık ve alçakgönüllülüğe sıkı sıkıya bağlı kalmalısın. _Tanrı her birimizin yönetici ilkesini; maddesel kabuğundan sıyrılmış olarak görür. Sen de böyle davranmayı alışkanlık haline getirirsen, şimdi düşünceni çelen her şeyden kurtulursun. Çünkü kendisini saran etten kılıfa önem vermeyen insan giysilere, evlere, bütün bu süslü püslü, göstermelik şeylere vakit harcar mı? _Zihinden başka hiçbir şey, zihne özgü olan hiçbir şeyi engelleyemez. Ok bir yöne gider, zihin bir başka yöne. Ama gene de, zeka, ilgilendiği sorun üstünde bütün dikkatini odaklarsa, ok gibi dosdoğru uçar ve hedefine varır. _Seni kuşatan havayı soluyarak paylaşmakla yetinme, bundan böyle her şeyi kuşatan zihni de paylaş. Çünkü zihnin gücü her yana yayılır; tıpkı havayı solur gibi, onu solumak isteyen kişinin içine işlemeye hazırdır. _Neşelenmek istediğinde, çevrende yaşayanların iyi niteliklerini düşün: örneğin, birinin enerjisi, ötekinin sakınganlığı, bir üçüncüsünün cömertliği, bir başkasının bir başka niteliği. Hiçbir şey çevremizdeki insanların karakterlerine yansıyan erdemlerinin imgeleri kadar memnunluk verici değildir, özellikle hepsi de bir aradaysa. Öyleyse, bu örnekleri hep aklında tut. _Her şeyi anlayışla karşıla. Gösterişli geçit törenleri, sahnede oynanan oyunlar, sığır ve koyun sürüleri, çatışan kılıçlar, köpeğe atılan bir kemik, bir balık havuzuna atılmış ekmek kırıntıları, karıncaların uğraşıp didinmeleri, ürkmüş farelerin çılgınca koşuşturmaları iplerinden çekilip oynatılan kuklalar. _Yaşama sanatı, bir dansçıdan çok, bir güreşçinin sanatı gibidir; art arda gelen darbeleri, önceden sezinlenemeyenleri bile, ayaklarının üstünde sıkıca durarak savuşturmaya hazır olmak gerekir. _Ne zaman bir iyilik etsen, neden aptalların yaptıkları gibi bir ödül bekler, iyilik ettiğinin bilinmesini ya da buna karşılık sana iyilik edilmesini istersin? _Başkalarının hakkında ne düşüneceklerini bir yana bırak ve kendi doğanın istediği gibi yaşa. Öyleyse doğanın ne istediği üstünde düşün ve başka hiçbir şeyin yolunu saptırmasına izin verme çünkü mutlu yaşamı bulamaksızın ne çok yollarda dolaşıp durduğunu yaşam deneyiminden biliyorsun. Ne usavurmalarda, ne varsıllıkta, ne ünde, ne tensel hazlarda, ne de başka bir yerdedir mutlu yaşam. Öyleyse nerede bulacaksın onu? İnsan doğasının gerektirdiğini yapmakta. Peki bu nasıl yapılabilir? Güdüleri ve eylemleri yönetecek sağlam ilkelere sahip olarak. Nelerdir bu ilkeler? İyi ve kötüyle ilgili, bize; insanı adil, ılımlı, yürekli ve özgür kılan şeylerden başka hiçbir şeyin iyi olmadığını; kötülüklere yol açan şeylerden başka hiçbir şeyin kötü olmadığını öğreten ilkelerdir. _Tüm evreni kucaklamak, öncesiz sonrasız zamanı kavramak, her şeyin hızla dönüşümünü ve doğumla ölüm arasındaki mesafenin ne denli kısa, doğumdan önceki zamanın ne denli uzun olduğunu, ölümün ardından gelecek zamanın da nasıl eşit ölçüde sınırsız olacağını kavramak için geniş bir yer açacaksın kendine. _Evrenin varlığını bilmeyen, kendisinin de nerede olduğunu bilmez. Evrenin hangi amaçla var olduğunu bilmeyen, dünyanın ne olduğunu bilmediği gibi, kendisinin kim olduğunu da bilmez. Bu sorunların yalnızca birini bile geçiştiren kişi, kendisinin ne amaçla doğduğunu da bilmez. Peki, ama kendisinin nerede ya da kim olduklarını bilmeksizin, alkışlayanların övgüsünden kaçan ya da onun ardına düşen kimse hakkında ne diyeceksin? _Saatte üç kez kendini lanetleyen bir insandan övgü bekler misin? Kendi kendini memnun edemeyen bir insanı memnun etmek ister misin? Ya da hemen hemen her yaptığından ötürü pişmanlık duyan bir insanın kendi kendinden memnun olduğu söylenebilir mi? _Hazdan ötürü işlenen suç, acıyla ötürü işlenen suçtan daha çok kınanmayı gerektirir. (İştahla öfke arasındaki zıtlık, Aristotelesçi ahlaksal psikolojide önem taşır. Tersine, Stoacı ahlak, bütün yanlışları aynı düzlemde ele alır. Aurelius burada, Stoacılığa karşıttır.) _İyilik; sahici ve yapmacıklıktan ya da ikiyüzlülükten uzak olduğunda, alt edilmezdir. İnsanların en küstahı bile; ona karşı iyi niyetli olmayı sürdürürsen, uygun olduğunda, sana zarar vermeye çalıştığı anda ona yanlışını dingince gösterebilirsen, ne kötülük yapabilir sana? “Hayır, sevgili oğlum, dünyaya bambaşka bir amaçla geldik biz; zarar gören ben değilim, sensin sevgili oğlum; kendi kendine zarar veren sen. _Doğa hiçbir durumda sanattan daha aşağı değildir, çünkü sanatlar doğayı yansılarlar. Bu böyle olduğuna göre, her bakımdan kusursuz olan ve her şeyi kapsayan doğayı hiçbir teknik yetenek aşamaz. Öte yandan, her sanat daha yüce olanların yararına daha aşağı olanları yaratır; evrensel doğa da aynı şeyi yapar. Adalet buradan kaynaklanır, bütün öteki erdemler de adalete dayanır, çünkü ilgisiz nesnelere değer verirsek, ya da kolayca kandırılırsak, yargıda bulunmakta aceleci davranırsak, kararlı olmazsak, adil olamayız. _Bir şarkıyı, bir dansı, bir güreşi, bir ezgiyi tek tek notaların seslerine ayırır, her biri için, onun seni etkilemeye yeterli olup olmadığını soracak olursan o şarkıyı değerlendiremezsin çünkü şaşıp kalırsın; dansta da, devinimlerle duruşları tek tek ele alırsan aynı şey olur; güreşte de öyle. Öyleyse, erdem ve ondan kaynaklanan şeyler dışında, bir bütünü onu oluşturan parçalara ayırarak çözümlemeyi unutma, böylece onların büyüsünün bozulduğunu gör. Bu yöntemi yaşamının bütününe de uygula. _Bir örümcek bir sinek yakaladığı zaman gururlanır; biri küçük bir tavşan yakaladığı; bir başkası sardalye tuttuğu; bir başkası yaban domuzu; bir başkası ayı yakaladığı zaman. Onları böyle davranmaya iten şeyi çözümlersen, tümü de yağmacı değil de, nedir? _Güneşin ışığı yukarıdan gelir, her yönde yayılır, ama yok olmaz. Işığın yayılışı bir genişlemedir. Bir güneş ışınının ne olduğunu, karanlık bir odaya bir aralıktan giren güneş ışığını inceleyerek anlayabilirsin: doğru çizgi halinde uzanır, karşısına çıkan ve onun havada öteki tarafa geçmesini engelleyen ilk katı cisme dayanıyor gibidir; ne kayar, ne aşağı düşer, orada durur. Zekanın ışığının yayılması ve genişlemesi de buna benzer bir biçimde olur; hiçbir biçimde akıp gitme değil, bir yayılmadır; karşılaştığı engeller üzerinde zorlayıcı ve şiddetli bir etki yaratmaz; batmaz da, kımıltısız durur ve üstüne düştüğü nesneyi aydınlatır; çünkü bu nesne onu yansıtmazsa, kendini onun ışığından yoksun bırakır. ___ _Dönüşüm – Evrim_ _Her şey dönüşür. Sen de sürekli bir dönüşüm içindesin ve bir anlamda, sürekli bir çözülme içinde. Tüm evren de böyledir. _Çok geçmeden toprak üstümüzü örtecek, sonra toprak bir başka şeye dönüşecek, sonra o başka şey de bir başka şeye dönüşecek, bu böyle sonsuza dek sürüp gidecek. Bu sonu gelmez değişim ve dönüşüm dalgalarını ve onların hızını düşünen kişi, ölümlü olan her şeyi küçümseyecektir. _Şeylerin birbirlerine nasıl dönüştüklerini incelemek için bir yöntem edin; dikkatini sürekli olarak bu incelemeye yönelt, çünkü hiçbir şey ruhu bundan çok yüceltemez. Bunu yapan kişi, bedeninden soyunmuş gibidir ve çok geçmeden bütün dünyasal şeyleri ardında bırakacağını ve insanlardan ayrılacağını düşünerek yaptığı şeylerde kendini bütünüyle doğruluğa, başka bir biçimde meydana gelen şeyler için de evrensel doğaya adar. _Var olan her şeyin nasıl hızla geçtiğini, yok olup gittiğini düşün sık sık. Çünkü madde durmadan akan bir ırmağa benzer, etkinlikleri sürekli dönüşümlere uğrar, değişkeleri sonsuzdur, hemen hemen hiçbir şey dural değildir. Geçmiş ve geleceğin, içinde her şeyin yok olup gittiği sınırsız uçurumunu düşün. Öyleyse, bütün bunların ortasında gurura kapılma çırpınmak, yakınmak aptallık değil midir, sıkıntılarımız uzun bir zaman sürmeye yazgılıymış gibi. ___ _Bedenimize ait olan her şey akan bir ırmak, ruhumuza ait olan her şey de yanılsamadır; yaşamımız yabancı bir ülkede savaş zamanı ve yolculuktur. Bize koruyacak ne kalıyor geriye? Tek, biricik şey, felsefe. Bu da; içimizdeki koruyucu ruhu el değmemiş ve arı olarak koruyabilmekte yatar. Ölümü dingince bekler çünkü onun her canlının oluştuğu öğelerin serbest bırakılmasından başka bir şey olmadığına inanır. _Üç bin yıl ya da bunun on katı bile yaşasan, hiç kimsenin yaşamakta olduğu yaşamdan başka bir yaşamı yitirmediğini aklından çıkarma. Yitirilen, bir andan başka bir şey değildir. Sahip olmadığı şeyi kim alabilir ondan? Şu iki şeyi unutma: Birincisi, ezelden beri her şey aynıdır ve hep aynı döngü yinelenir. İkincisi, insan yaşlı da ölse genç de ölse ölünce aynı şeyi yitirir; şimdiki zamanı. _Günün birinde seni, verdiğin sözü tutmamaya, onurunu kırmaya, bir başkasından nefret etmeye ya da onu lanetlemeye, gerçek duygularını gizlemeye zorlayabilecek hiçbir şeyi hiçbir zaman kendine yararlı sayma. Kendi zihnine saygı duymayı seçen ve kendini onun mükemmelliğine bağlanmaya adayan insan yakınmaz, ne yalnızlık ne de kalabalıklara gereksinim duyar. Hiçbir şey aramaksızın ama hiçbir şeyden de kaçmaksızın yaşayacaktır. Canının teninde uzun bir zaman mı yoksa kısa bir zaman mı kalacağı hiç ilgilendirmez onu; yaşamı boyunca zihnini; ussal ve toplumsal bir varlık oluşuna aykırı hiçbir şeye yöneltmemeye dikkat eder. _Yürekli ol. _Ya bu dünyada insanca yaşamayı sürdürürsün ya da ölürsün. Bunun dışında başka seçenek yok. Sürükleniyormuşsun gibi değil, güzel bir ölümle, ruhun bedeninden kayıyormuşçasına ayrıl onlardan. Esef etmeksizin, direnç göstermeksizin. Çünkü bu da doğaya uygun eylemlerden biridir. Hiç kimse; ölüm döşeğinin başucunda durup o hüzünlü olayı sevinçle karşılayacak birini yanında bulamayacak kadar şanslı değildir. _Herkes bağıra çağıra sana karşı dilediği suçlamayı yöneltse de; yabanıl hayvanlar seni saran şu yumuşak kili pençeleriyle parçalasalar da, özgürce, sevinç içinde yaşa. Bütün bunlar hakkında doğru yargı vermekten ne alıkoyabilir seni? _İnsanların, kendilerine uygun ve yararlı görünen şeyler için çaba harcamalarına izin vermemek, ne acımasızca bir şey! Ama yanıldıkları için öfkeye kapıldığın zaman bir anlamda onların bu haklarını ellerinden alıyorsun. Aslında, senin yanlış dediğin şeyin, kendileri için uygun ve yararlı olduğuna inanıyorlar onlar. “Ama yanılıyorlar!” Güzel. Öyleyse, eğit onları, öfkeye kapılmadan, gerçeği göster onlara. _Başkaları ne yaparlarsa yapsınlar, ne söylerlerse söylesinler, ben kendi adıma iyi bir insan olmalıyım. Tıpkı zümrütün kendi kendine durmadan şöyle diyormuş gibi: “Başkaları ne söylerlerse söylesinler, kendi adıma ben zümrüt olarak kalacağım, rengimi koruyacağım.” _Hangi eylem olursa olsun, bir eylem zamanında tamamlanırsa, sona ermiş olmaktan ötürü hiçbir zarar görmez. Sahneden çıkma anın geldiğinde, her şeyi bir yana bırakıp yalnızca yönetici ilkene ve içindeki tanrısal öğeye saygı gösterirsen o zaman seni yaratan evrene layık bir insan olacaksın; kendi yurdunda bir yabancı gibi olmaktan, her gün olup biten şeylere beklenmedik şeylermiş gibi şaşmaktan, bir şuna, bir buna bağımlı olmaktan kurtulacaksın. _Başaracağını sanmadığın şeyleri de yap. Çünkü sol el de, alıştırma yapmadığı için başka her şeyde yetersiz olmasına karşın, sürekli alıştırma sayesinde dizginleri sağ elden daha güçlü kavrar. _Evrende her şey birbirine bağlıdır ve olduğu gibi kabullenilir. Evrendeki her şeyin birbirine zincirlendiğini ve aralarındaki karşılıklı ilişkiyi düşün sık sık. _Her varlık hangi şeyler için yaratılmışsa, ona erişmeye çalışır. Demek ki, ussal varlık için iyi olan toplumdur. Çünkü biz insanların toplum içinde yaşamak için doğduğumuz çoktan kanıtlanmıştır. _İyi bir şeymiş gibi hazzın ardından koşan, kötü bir şeymiş gibi acıdan kaçan kişi de imansızdır. Acıdan korkan kuşkusuz dünyada şeylerin doğal düzeninin bir parçası olarak meydana gelecek şeylerden korkacaktır; bu başlı başına imansızlıktır; zevkin ardına düşen kimse ise haksızlıktan kaçınmayacaktır, bu ise apaçık imansızlıktır. İşte bu nedenle, evrensel doğanın yansız bir tutum aldığı acıya ve hazza, ölüme ve yaşama, onursuzluğa ve onura karşı ilgisiz kalmayan kişi açıkça günah işler. _Ussal ruhun öteki özellikleri, doğruluk, kendine saygı, kendisinden daha değerli bir şeyin var olmadığından emin olmak; bu aynı zamanda yasanın da özelliğidir. Bundan, doğru ilke ile adalet ilkesi arasında fark olmadığı sonucu çıkar. _Birisi beni küçümseyecek mi? Varsın küçümsesin. Ama ben kendi adıma kimsenin küçümsenecek bir şey yaptığımı ya da söylediğimi görmemesi için özen gösteririm. Birisi benden nefret mi edecek? Varsın etsin. Ama ben herkese karşı iyiliksever ve iyi niyetli olmayı sürdüreceğim, özellikle de o kişiye hatasını göstermeye hazır olacağım; ama onu kınayarak ya da sabrımla ona gösteriş yapmaksızın, içtenlikli ve sevecen bir biçimde yapacağım bunu _Birincisi: hiçbir şeyi rastgele ya da amaçsız yapma. İkincisi: ortak yararla ilgili olmayan hiçbir amaca yönelme. _Şu an verdiğin yargının nesnel, eyleminin ortak yarara yönelik, şu andaki durumunun senin denetiminin dışında kalan nedenlerden ötürü başına gelen her olayı memnunlukla karşılamaya elverişli olması yeterlidir. _Ussal ve toplumsal varlığın iyiliği ve kötülüğü, duyumsadığı şeyde değil, yaptığı şeydedir; erdeminin ve erdemsizliğinin duyumsadığı şeyde değil, yaptığı şeyde olması gibi. _İlkelerinin derinliklerine in, korktuğun yargıçların olduklarını göreceksin; kendileri için ne tür yargıçlar olduklarını da. _Başkasının kötü karakterine aldırma, yolundan sapmaksızın amacına doğru ilerle. Yalnızca kendisinin yaptığıyla ilgilenen insan ne çok zaman kazanır. Gereksiz düşünceleri ortadan kaldırmalıyız; çünkü bu düşüncelerin ardından gelecek gereksiz eylemler önlenmiş olacaktır. _Canlı varlıklar cansız varlıklardan, usla donatılmış olanlar da yalnızca canlı olanlardan üstündür. _Kendine iyi bir yazgı sağlayabilmiş olan kişi şanslıdır, iyi bir yazgı ise ruhun iyi eğilimlerinin olması, iyi dürtüler, iyi eylemlerdir. _Dış nedenlerden kaynaklanan olaylar karşısında etkilenmezlik; nedeni senden kaynaklanan eylemlerde doğruluk: toplumun yararına davranmak; çünkü bu senin ikinci doğandır. _Pişmanlık, yararlı bir şeyi savsakladığın için bir çeşit kendi kendini kınamaktır. İyi olan şey, kaçınılmaz olarak, iyi bir insanın savsaklamaması gereken yararlı bir şeydir; öte yandan, gerçekten iyi olan hiçbir insan zevk veren bir şeyi savsakladığı için pişmanlık duymaz; demek ki zevk, ne iyi, ne de yararlı bir şeydir. _Yoldan sapmış birine doğru yolu göstermek her zaman gücümüzün sınırları içindedir. Çünkü yanlış yapan herkes, onun için saptanmış olan hedefi kaçırmış, bu nedenle de yoldan çıkmış biridir. _Hiç kimseyi suçlamamalısın. Eğer elinden geliyorsa, insanı düzelt; gelmiyorsa sorunun kendisini. Karşındaki sorun neyse, onun üstünde odaklan. _Hiçbir şey amaçsız değildir ve amaçsız yapılmamalı. _Üzülüyorsun çünkü bugün iyi olacağına, yarın iyi olmayı yeğ tutuyorsun. _Başına ne gelirse gelsin, başlarına aynı şey gelince üzülen, şaşkına dönen insanları getir gözünün önüne. Sen de onlar gibi mi yapmak istersin? Doğalarına öylesine yabancı olan bu duyguları niçin onlara bırakarak, kendi adına, en iyi biçimde nasıl yararlanacağın üstünde odaklanmıyorsun? _Kendi içini kaz; çünkü iyilik kaynağı içindedir, sen kazmayı sürdürdükçe fışkırır. _“Hiçbir ruh isteyerek gerçekten yoksun kalmaz” aynı şey adalet için de, ılımlılık için de, iyilikseverlik ve bu tür her şey için geçerlidir. Bunu hep aklında tutarsan, herkese daha hoşgörülü davranırsın. _Beden eğitimi sırasında kazara biri bize zarar verirse ona kızmayız ya da kuşkuyla bakmayız ona; tetikte oluruz, kuşkusuz, ama düşmanımızmış gibi değil, efendice kaçınırız ondan. Yaşamın başka alanlarında da böyle davranmalıyız: _Senin isteminden bağımsız bir şeyi iyi ya da kötü bulursan, o kötülükten kaçmaz, ya da o iyiliği kaçırırsan, tanrıları suçlar ya da başarısızlığa uğramandan sorumlu olan insanlardan nefret edersin; Öte yandan, eğer yalnızca bizim denetimimize bağlı olan şeylerin iyi ya da kötü olduklarını düşünürsek, ne tanrıları suçlamamız, ne de başka insanlara karşı düşmanca bir tavır almamız için neden kalır. _Her nesneyi, nedensel ve özdeksel yönlerine ayır ve incele. _Basitliğinden, kendine duyduğun saygıdan memnun ol. İnsan soyunu sev. _Acı mı duyuyorsun, haz mı? Buna karar verecek olan duyusal algıdır. İçgüdünün karşısına bir engel mi çıktı? İçgüdüne sakınımsızca uyarsan, bu engel ussal bir varlık olan sana zarar verir. Ama eğer usun sınırlarına uyarsan, bundan ne zarar görürsün, ne de engellenirsin. _İnsanın başına insan için doğal olmayan hiçbir şey gelemez; ne bir öküzün başına, öküz için doğal olmayan bir şey ne de bir taşın başına taş için doğal olmayan bir şey gelebilir. Eğer her varlığın başına yalnızca alışılmış ve doğal olan şey geliyorsa, niçin yakınasın? Evrensel doğa hiçbir zaman katlanamayacağın bir şey getirmez sana. _İnsanlar birbirleri için dünyaya gelmişlerdir. Bu nedenle onları eğit ya da katlan onlara. _Her insanın yönetici ilkesinin derinliklerine gir, her insanın da senin yönetici ilkenin derinliklerine girmesine izin ver. _Bütünün bir parçası olarak geldin dünyaya. Seni üreten şeyin içinde yok olacaksın; ya da, daha doğrusu, bir değişim süreci aracılığıyla yaratıcı usa döneceksin yeniden. _Kötü bir karakter: erkeksi olmayan, inatçı, yabanıl, hayvansı, çocuksu, umursamaz, yapmacık, başkalarının sırtından geçinen, para canlısı, zorba. _Dünyada ne çok şeyin var olduğu hakkında bir şey bilmeyen kişi, nasıl dünyada bir yabancıysa, orada ne olup bittiğini bilmeyen kişi de ondan daha az yabancı değildir. Toplumda bir arada yaşama yasasından kaçan kişi kaçaktır; zihninin gözlerini kapatan kimse kördür; başkalarına bağımlı olan dilencidir; oysa bu olup bitenlerin nedeni seni var eden aynı doğadır; ruhunu, öteki ussal varlıkların ruhundan ayıran kişi toplumdan koparılmış bir uzuvdur, çünkü ruh tektir. _Boş gurur korkunç bir yanıltıcıdır, çünkü tam da ciddi şeylere yöneldiğine en çok inandığın zaman, özellikle düş kırıklığına uğrarsın. _Bedenden ve ruhtan oluşuyorum ben. _Yüze yansıyan öfke, tam anlamıyla doğaya aykırıdır; sık sık olursa yüzün güzelliği gittikçe azalır. _Her yerde, her zaman, o anın koşullarını seve seve kabul etmek, insanlara hakça davranmak, yeterince kavramadığın hiçbir şeyin zihnine sızmaması için her düşüncene dikkat etmek gücünün sınırları içindedir. _İnsana yaraşır şeyleri yapmakta bulur insan sevincini. Kibarlık, doğruluk, evrensel kanunlara göre düşünmek. _Bir girişimin, bir yargının sona ermesi, bir tür ölümdür, bir kötülük değildir. Şimdi örneğin yaşamın çeşitli dönemlerini düşün, çocukluk, ergenlik, gençlik, yaşlılık: bunlarda da her değişiklik bir ölümdür. Bunda korkulacak ne var? _Bir gün, gerçekten iyi, yalın, açık, seni saran bedenden daha saydam olacak mısın, ruhum? Bir gün gerçekten iyiye ve sevmeye eğilim duyacak mısın? Bir gün tam anlamıyla doygun, hiçbir şeye gereksinim duymaz, hiçbir şeyi arzulamaz, haz bulacağın canlı ya da cansız hiçbir şeyde gözü olmayan biri olacak mısın? _Yaşamın acılarına, pisliklerine bulaşmayı sürdürmen, kaba ve aşağılık bir insan olmaktır; yabanıl hayvanlarca parçalanmış, yaralar ve kan pıhtıları içinde, salt aynı koşullarda aynı dişlerin ve pençelerin önüne atılmak için bir güncük daha yaşam dilenen gladyatörler gibi. _Ben nasıl onları korumak için doğdumsa, koç ve boğa da öyle korur sürüsünü. _Öfkeye yenik düştüğünde, insan yaşamının bir an sürdüğünü, çok geçmeden hepimizin ölüm döşeğine uzanacağımızı düşün. Tutkuya kapılmanın bir erkeklik belirtisi olmadığını, sevecen ve nazik olmak gerektiğini, çünkü bu niteliklerin insancıl oldukları ölçüde erkekçe nitelikler olduğunu; gücenen, incinen insanların değil, yalnızca bu niteliklerle donatılmış olanların gerçek güce, sağlam sinirlere ve sağlam karaktere sahip olduklarını düşün. _Öfke ve üzüntü, bize, bizi öfkelendiren ya da üzen şeylerin kendilerinden çok daha fazla zarar verir. . _Empedokles‟in sözleriyle, “dairesel yalnızlığın tadını çıkaran yusyuvarlak bir küre” yapabilirsen, yalnızca yaşamakta olduğun anı, yani şimdiki zamanı yaşamak için çaba harcarsan, geri kalan zamanını ölünceye dek dinginlik ve sevecenlikle, içinde barınan koruyucu ruhla barış içinde geçirebilirsin. _İnsanın herkesten çok kendisini sevmesine, gene de kendisinin kendi hakkındaki yargısına başkalarınınkinden daha değer vermesine sık sık şaşarım. Hiç kuşku yok, bir tanrı ya da akıllı bir öğretmen karşısına çıkıp, zihninde belirir belirmez yüksek sesle dile getiremeyeceği hiçbir şeyi tasarlamamasını, düşünmemesini buyursaydı, bir gün bile katlanamazdı buna ___ _Bazı Düşünceler_ _Evrenin birliği: “Her şey birbirine bağlıdır. Hemen hemen hiçbir şey insana yabancı değildir. Çünkü her şey birbirleriyle ilişkili olarak düzenlenmiş olup birlikte evrenin düzenini oluştururlar. Var olan bütün şeylerden oluşan bir tek dünya vardır, onları kuşatan Tanrı tektir, öz tektir, yasa tektir, tüm düşünen varlıklarda ortak olan us tektir; gerçek de tektir. _Atomlar olsun, doğa olsun, her şeyden önce, benim doğa tarafından yönetilen bütünün bir parçasını oluşturduğum ve doğası benimkiyle aynı olan öteki parçalara bir akrabalık bağıyla bağlı olduğum açıktır.” _Yaşam: Her birimizin yalnızca şimdiki zamanda, bu kısacık anda yaşadığını unutma; geri kalan günlerimiz ya çoktan geçip gitmiştir ya da bilinmeyen gelecektedir. _Zaman: Zamanın hızla akıp geçmesi karşısında yapılması gereken şey, “an”ı, “şimdi”yi yaşamaktır. (Marcus Aurelius, zamanın hızla akışını: “insanın uçarken görüp gönül verdiği bir serçenin daha ona sevdalanır sevdalanmaz, kanat çırparak gözden yitip gidişine” benzetiyor.) _Ölüm: Stoacılık, evrende var olan her şeyi, bu arada kendi yaşamını tam bir içtenlik, dingin bir zihinle kabul edebilen insan usunun; yaşamını evrenin düzenine uydurabileceğini, ölümünü de evrendeki olaylar zincirinin zorunlu bir halkası olarak dinginlikle kabul edebileceğini savunur. _Ölüm üstüne: eğer atomlardan oluşmuşsak ölüm ayrışmadır ama eğer canlı bir bütün oluşturuyorsak, tükeniş ve başka bir yere göçmektir. _Ölümü küçümseme, seve seve karşıla onu, çünkü o da doğanın istediği şeylerden biridir. Tıpkı gençlik ve yaşlılık, büyüme ve olgunlaşma gibi. Doğmamış çocuğunun karının dölyatağından çıkacağı anı nasıl bekliyorsan, ruhunun bedensel kabuğundan çıkacağı ana da öyle hazırla kendini. _İnsan yaşlı da ölse genç de ölse, ölünce aynı şeyi yitirir: şimdiki zaman insanın yoksun kalabileceği biricik şeydir, çünkü sahip olduğu biricik şeydir, hiç kimse sahip olmadığı bir şeyi yitiremez.” ___ _Bilgelerden Öğrendiklerim_ _Her şeyde Antoninus‟un gerçek bir öğrencisi gibi davran; onun, usun gerektirdiği gibi davranmakta gösterdiği çabayı, tutarlılığını, dine bağlılığını, serinkanlılığını, nezaketini, kendini beğenmişlikten arınmışlığını, şeylerin özünü kavramaktaki direngenliğini örnek al. Onun, hiçbir savı inceden inceye düşünüp kavramadan reddetmemesini; kendisini haksız olarak kınayan insanlara, buna karşılık, onları kınamaksızın, nasıl hoşgörü gösterdiğini; hiçbir zaman aceleci davranmadığını; iftiralara kulak vermediğini; insanların karakterlerini ve eylemlerini; kınamaksızın, çekinmeden kuşkucu davranmaksızın, safsatacılığa kaçmadan nasıl doğru olarak değerlendirdiğini; evinde, yatağında, giysilerinde, yemeklerinde, hizmetçilerinde nasıl azla yetindiğini; nasıl çalışkan ve direngen olduğunu; hafif bir perhiz sayesinde, alıştığı saatler dışında bedeninin gereksinimlerini karşılama gereğini duymaksızın sabahtan akşama dek işinin başından kalkmadığını; dostluklarında nasıl sağlam ve güvenilir olduğunu; fikirlerine açıkça karşı çıkılmasını nasıl hoşgörüyle karşıladığını, birisi kendisininkinden daha iyi bir öne sürdüğünde nasıl memnun olduğunu; batıl inançlara kapılmaksızın tanrılara nasıl saygı gösterdiğini anımsa. _Maximus‟tan: _Kendine egemen olmayı ve tam bir kararlılığı; her durumda serinkanlı olmayı; ılımlılığı, yumuşaklıkla ağırbaşlılığın uyumlu bir karışımının belirlediği bir karakter örneğini; görevini yakınmaksızın yerine getirmeye her zaman hazır olmayı; ne düşünüyorsa tastamam onu söylediği ve bütün davranışlarının iyi niyetli olduğu konusunda herkeste güven uyandırmayı; şaşmamayı ve hoşnutsuz olmamayı, hiçbir zaman aceleci olmamayı, ne kararsız, ne güvensiz, ne yenik, ne ansızın kahkahadan öfkeye ya da kuşkuya geçmeye hazır olmayı. Cömertliğe, bağışlamaya, açıklığa eğilimli olmayı; zorla doğru yolda tutulan biri değil, doğruluktan ayrılmayan bir insan olduğu izlenimi vermeyi; hiç kimsenin onun tarafından küçümsendiğini ya da kendisinin ondan üstün olduğunu sanmamasına, ne de onun zayıf olduğunu düşünmesine yol açacak biçimde davranmamayı. _Apollonius‟tan: _Ahlaksal özgürlüğü, hiçbir şeyi rastlantıya bırakmamayı; mantık dışında bir an bile olsa başka hiçbir şeye bel bağlamamayı; en şiddetli acılarda bile hep aynı kalmayı. Sabrını yitirmemeyi. _Rusticus‟tan: _Karakterimi düzeltip geliştirmem gerektiğini; kendimi sofizm tutkusuna kaptırmamayı, soyut sorunlar üzerine incelemeler yazmamayı, ahkam kesen nutuklar atmamayı, bilgiçlik taslamamayı. Beni kışkırtan ve incitenlere kin gütmemeyi ve her zaman barışmaya hazır olmayı; özenle okuma alışkanlığını, yüzeysel bir izlenimle yetinmemeyi, kim olursa olsun gevezelerle hemen aynı görüşü paylaşmaya hazır olmamayı. _Sextus‟tan: _Hiçbir zaman öfke ya da başka duyguların en küçük bir belirtisini bile göstermemeyi, ama aynı zamanda hem duygularımı belli etmemeyi, hem sevgi dolu olmayı; gösterişe kaçmadan övmeye hazır olmayı ve böbürlenmeksizin engin bir kültüre sahip olmayı. _Catulus‟tan: _Zaman zaman mantıksızca yapılmış olsa da bir dostun kınamasını göz ardı etmemeyi, onunla her zamanki ilişkiyi yeniden kurmaya çalışmayı. _Severus‟tan: _Sürekli ve sağlam bir felsefe saygısını; iyilik etmeye hazır olmayı ve cömertliği; en büyük yüce gönüllülük ve iyimserliği; dostların sevgisine güvenmeyi; eleştirdiği kişilere karşı açık yürekli olmayı; ne istediği ya da ne istemediği konusunda arkadaşlarının tahminde bulunma gereksinimi duymamaları için niyetlerini açıkça ortaya koymayı. _Babamdan: _Ölçülülüğü, inceden inceye düşünüp taşındıktan sonra alınan kararlarda direnmeyi; şan şeref sayılan şeylere aldırmamayı; işini sevmeyi; ortak yarara katkıda bulunabilecek durumdaki kimselere kulak verme eğiliminde olmayı; herkesi yan tutmaksızın, ödüllendirme isteğini; nerede ciddi, nerede bağışlayıcı olmak gerektiğini ayırt edebilme yeteneğini; oğlancılığın yasaklanmasını, başkalarına karşı anlayışlı olmayı. Dostlarına özen göstermeyi; her durumda kendi kendine yetmeyi ve dinginliği. İleriye bakmayı, her şeyi, en önemsiz ayrıntıları bile düzenlemeyi, ama bunu gösterişsizce yapmayı. Her şeyde ölçülü ve kararlı olmayı, yeniliklere karşı kabaca davranmamayı ne de bunlar için yanıp tutuşmayı. Yaşamı kolaylaştıran ve şansın cömertçe sağladığı her şeyden yararlanmayı bilmeyi, öyle ki varken onları sadelikle kullanmayı, yokken onlara gereksinim duymamayı; hiç kimsenin onun bir sofist ya da düzmeci ya da bilgiç olduğunu söyleyemeyeceği, tersine, onun olgun, tam bir insan olduğunu, pohpohlamaya düşman, kendi kendini ve başkalarını yönetme yeteneğine sahip olduğunu söyleyecekleri biçimde davranmayı. _Güçlü olmak ve direnmeyi bilmek, her iki durumda da ılımlılığı elden bırakmamak ruhsal dengesi yerinde ve yılmaz bir insanın belirgin özelliğidir; halka açık gösterilere izin vermede ılımlılığı; bunları kendisine getireceği ün için değil, yalnızca görevini düşünen biri gibi yapmayı. ___ Stoacılık _Stoacılık: “Tümtanrıcılık – Deism - Doğatanrıcılık” ve maddecilik temelli felsefi bir sistemdir. _Stoacılık, ırk, toplumsal konum ve cinsiyet sınırlarını aşarak, ortak bir insanlık ülküsü geliştirdi. Mutluluğun temellerini insanın içinde bularak, bunları bilgelik, cesaret, adalet ve ölçülülük erdemleriyle özdeşleştirerek, karşılıklı yardımlaşmanın birleştirdiği bir insanlık öngördü. Usa dayalı bir “doğal hukuk”un geliştirilmesine katkıda bulundu. Bu yüzden stoacılık, Antikçağ‟ın en etkili felsefe görüşlerinden biri oldu. _Stoacılara göre, evren olumlu ve yaratıcı bir güçtür. Bu tümce, iki fikri birleştiriyor: 1) Bütün insanların isteseler de istemeseler de yazgıya boyun eğmek zorunda oldukları; 2) Ussal hayvanların (yetişkin insanların) yazgıya özgürce, başka bir söyleyişle ussal olarak, onu takdiri ilahi olarak kabul edip boyun eğebilecekleri. Fiziksel nesneler (örn. bir yamaçtan yuvarlanan bir silindir) ancak, devinimlerini engelleyen dışsal engeller olmadıkça doğalarının gereğini yerine getirebilirler. Oysa insan doğası, ussal niteliğini koşullar ne olursa olsun ortaya koyabilir, görünürdeki engelleri onları yazgının gereği olarak kabul edip) yararlı bir duruma getirebilir; bunu yaparken de, kozmik kentin „yurttaşlığını‟ ortaya koyar; bu kentin yasaları (ussal ilkeleri) olaylardan etkilenemez. _Stoacılar, uzun yaşamın ille de iyi bir şey olmadığını öne sürmelerinin yanı sıra, intiharın, dostlar ya da ülke ya da sakat kalmaktan yahut onulmaz bir hastalıktan kurtulmak için başvurulduğunda, „haklı gerekçeye‟ dayandığını düşünüyorlardı. _1_Eski Stoacılık_ (Zenon) _Doğadaki başlıca varlıklar cisimlerdir ama hiçbirinde etkin ilke, neden, güç, maddeden ayrı düşünülemez; güçten yoksun madde olmadığı gibi, maddeden yoksun güç de yoktur. Bu güç, dünyanın ruhudur, Tanrıdır. Evrende her şey birbirine bağlıdır, dünya ruhuyla doludur, bu ruh ise hiçbiri yazgıdan kaçamayan şeylere can verir. _Stoacılığın MÖ 300‟de Atina‟da Kıbrıslı Zenon tarafından kurulduğu kabul edilir. Adını Atina Agorası‟nın yanında, Zenon‟un ders verdiği Resimli Stoadan alır. _Zenon, kesin anlamda yalnızca erdem ve erdemsizliğin iyi ve kötü sayılabileceğini belirtmiştir. Erdem; dinginliğe ulaşmış bir zihin, erdemsizlik ise huzursuz bir zihin durumudur. Bunların dışında her şey mutluluk açısından görecedir; çünkü örneğin sağlık da, zenginlik de hem iyiliğe, hem kötülüğe yarayabilir. Erdemli insan mutlu olabilmenin bütün koşullarına sahiptir. Erdemsiz insan ise alışılmış anlamda nelere sahip olursa olsun, tümüyle mutsuzdur. Dolayısıyla mutluluk insanın doğma, yetişme ve yaşama koşullarına bağımlı değildir. Her insan doğal us yürütme yeteneğiyle iyi yaşama ulaşabilir. Değerlerinin doğruluğunun ya da yanlışlığının ölçüsü ise, kişinin duygusal denge ya da dengesizliğidir. Korku, tutku, üzüntü gibi duygusal çalkantılar erdemsizliğin göstergeleridir; çünkü güçsüz ve kendi içinde bölünmüş bir zihinden kaynaklanırlar. Oysa her zaman iyiye sahip olan erdemli insan, dengeli ve dingindir; sıradan insanları sarsan geçici olaylar onun erdemini etkilemez. Erdemli insan, kendisinin ve başkalarının maddi koşullarını iyileştirmek için çalışır ancak bu eylemlerinin değeri, dışarıdan bakıldığında görülen başarısıyla değil, yöneldiği amacın erdemliliğiyle ölçülür. _Zenon‟un metafiziği, kinik öğretiye dayanır, dolayısıyla materyalist ve monist bir metafiziktir; Aristoteles‟in madde ile formu iki ayrı ilke olarak kabul eden düalist metafiziğiyle çelişir. Zenon metafiziği Sokrates-öncesi doğa felsefesinin metafiziğine, özellikle Herakleitos‟un öğretisine dayanır. Buna göre, yalnızca maddi olan, cisimsel olan asıl gerçektir; evrenin ilkesi maddi bir şeydir. Bu ilke de; bir etkin, bir de edilgin öğe içerir: devindiren “neden” (etken) ile devindirilen ilk madde (protohyle). _Zenon‟a göre, mutlu olmak için erdem yeterlidir. Erdem tek başına eksiksiz bir mutluluğu sağlayabildiğine göre, erdem dışında hiçbir şey bir değer sayılamaz; bu nedenle, sıradan insanların değer saydıkları şeyler, zenginlik, maddi zevkler, ün, saygınlık, sağlık, dahası yaşamın kendisi bile bilge için ilgisiz kalınacak şeylerdir. Öyle şeyler vardır ki, bunlar “iyi”nin içinde yer almazlar, ama bütün bütün değersiz de değildirler. Örneğin: yetenek, beceri, sağlık, güç, zenginlik, saygınlık, iyi bir soydan gelme. Ama bütün bunlar; tam erdem, tam iyi karşısında hep görece şeylerdir. Yaşamın kendisi bile erdem gibi mutlak iyi değildir, gerektiğinde ondan da vazgeçilebilir. Gerçekten, Zenon da, Kleanthes de, Seneca da canlarına kıyarak son vermişlerdir yaşamlarına. _Kendi kendine yeten bilgenin artık topluma, devlete gereksinimi yoktur. _Stoacı ahlak, evreni olduğu gibi kabullenir. Sonuçta ulaşılan dingin ve huzurlu ruh hali Stoacılıkta “bilge” insanın zihinsel durumudur. Stoacı ahlakın ana fikri, yüce „iyi‟nin, erdeme ulaşmak için gösterilen çabada bulunduğudur. Bunun dışında her şey, haz da, acı da, sağlık da, hastalık da, zenginlik de, yoksulluk da boştur. _Erdemde ve kötülükte basamak yoktur; bütün kötülükler birdir. Bilge kişi; erdemi, dolayısıyla da mutluluğu elde etmiş kişidir. _En yüce iyilik, erdemdir. Erdem doğaya uygun olarak yaşamaktır. Doğaya uygun olarak yaşamaksa usa uygun olarak yaşamaktır. Ruh, us’ta güç harcar, gerilir, buna karşılık tutkuda kendini bırakır. Bu nedenle, bilge kişi tutkudan uzak durmalıdır; kendini tutmalı, bırakmamalıdır “Katlan ve kendini tut”, Epiktetos‟un sık sık andığı bir özdeyiştir. _Duygular, ruhun yanlış fikirlerden kaynaklanan düzensiz devinimlerinden başka bir şey değildirler: Bu nedenle, biricik gerçek, iyi olan erdem, aynı zamanda kayıtsızlıktır. Bilge kişi, gerçekliğin karşısında özgür ve etkilenmezdir, yazgının ona getirdiğine dingince katlanır. Stoacı ahlak, öte yandan, bütün insanların dayanışmasını öngörür. İnsanları birleştiren; tanrısal ustur (logos). Logos, evrensel birliğin temelini oluşturur; bu temele dayanarak, her insanı dünya yurttaşı kılan, tanrısal ustur. _Stoacı ahlakta, “doğal olan”la, “doğaya aykırı olan” karşıtlığı vardır. “Doğaya aykırı olan”, usa aykırı olandır, insanda içgüdülerin ağır basması, üstünlük kazanmasıdır; “doğal olan” ise, “usa uygun olandır”; herkeste bulunan, herkeste bir olan usun egemen olmasıdır. _Stoacılar, yüce „iyi‟nin erdem olduğu, erdeminse doğanın yasasına uymak olduğu savını öne sürerek, ilk kez, ahlak felsefesine “ödev” kavramını getirmişlerdir; onlara göre, “olan”la “olması gereken” arasında bir ayrım vardır. Doğaya, usa uygun bir yaşam sürmek bir ödevdir; bilge kişi, usun yasasına uyarak bu ödevi gerçekleştirecektir. _Stoacı bilgenin toplumsal ideali, dünya yurttaşlığıdır (kozmopolitlik). Yüce ahlaksal bir ülkü olarak dünya yurttaşlığı, bütün insanların kardeşliği, zümre ve ülke ayrılıklarının üstünde insanların hakça eşitliği anlayışı, Stoa akımının sonuna dek ideali olarak kalmıştır. _Kökü sofistlerde olan ve doğal hukuk anlayışına yol açan bu düşünceler; zaman içinde, çağdaş hukuk sistemlerinin doğrudan ya da dolaylı olarak etkilendiği Roma hukukunun temelini oluşturacaktır. Stoacılığın, hukuka ve ahlaka en büyük katkısı budur belki de. _2_Yeni Stoacılık – Roma Stoacılığı_ _Seneca, Roma soylu sınıfının saygın bir kişisi, parlak bir üslupçuydu. Epiktetos ise azatlı bir köleydi. _Epiktetos‟un kendi kendini denetleme yetisinin şaşılacak ölçüde gelişmiş olduğu, onun, kolunu büken efendisine verdiği ünlü yanıtta açıkça görülür. İlkin, yumuşak bir dille uyarır efendisini: “Kolumu bükmeyin, efendim, sonra kırılır,” der. Efendisi aldırmaz, Epiktetos‟un kolunu bükmeyi sürdürür, sonunda gerçekten kırılır kol. Epiktetos‟un tepkisi, serinkanlılıkla: “Söylemiştim size, kırıldı işte,” demek olur. _3_Marcus Aurelius Stoacılığı _ _Bir hükümdarla bir azatlı kölenin, Epiktetos‟la Marcus Aurelius‟un, aynı felsefi öğretiyi benimsemiş olmaları büyük ölçüde, Stoacı ahlakın, tüm insanları —sınıfsal ayrımların ötesinde— kardeş gibi görmesine, yalnızca Roma devletinin yurttaşı değil, dünya yurttaşı saymasına bağlanabilir belki de. Marcus Aurelius, ölçüsüz davranma, öfkeye kapılma, işi oluruna bırakma, özellikle de kendini beğenmişlik gibi tuzaklara düşmekten sakınır; tam bir Stoacı erdemi, alçakgönüllülüğüyle davranmak için kendini sürekli olarak denetler, bilgeliğe erişmek için çaba harcar. Stoa felsefesinin dinsel yanı, en güçlü biçimde Marcus Aurelius‟ta görülür. Seneca da, Marcus Aurelius da ruhun ölümsüzlüğüne inanırlar; oysa Epiktetos ölümden sonraki bir yaşamın varlığını kabul etmez. ___ _Arka kapak_ _“Hükümdarlar filozof, filozoflar hükümdar olsaydı, kentlerin yüzü ışırdı. ”Marcus Aurelius‟un adı anıldığında insan kaçınılmaz Olarak Platon‟un bu ünlü sözünü anımsıyor. _Düşünceler, Marcus Aurelius‟un Epiktetos ve Stoa felsefesinin düşüncelerinden etkilenerek, evren; us; usa uygun yaşamak; yaşam; ölüm; her şeyin sürekli değişim içinde olması; ün, mal mülk gibi dünyasal değerlerin geçiciliği; insanların kukla gibi içgüdüleri tarafından oynatılması üstüne gün gün kaleme aldığı nükteli notlarıdır... _Marcus Aurelius‟un “sen” diye seslendiği okur değil, kendisidir. Düşünceler, başkasına öğütler değil, kişinin kendisiyle yaptığı vicdan muhasebesi, bilgelik yolundaki gelişme sürecidir. ___ _Marcus Aurelius_(121-180) Roma _Roma imparatorluğu’nun altın çağının simgesi. Hrisiyanlık ceza gerektiren bir suçtu. Toplum tabakasındaki ayrım keskinleşti. Stoa etkisinde, kişinin kendiyle yaptığı vicdan muhasebesi, yenilik için harcadığı çaba, dünyanın gelip geçiciliği üzerine nükteli notlar hakkında gün gün tuttuğu notlar, düşünceler adlı yapıtı oluşturur. _Roma hukukunun 3 ilkesi: Dürüstlük, nezaket ve hak. Bu 3 ilkeyi karakterinde birleştirmiş biriydi. ___ _Savsaklamak : Bilerek geri bırakmak, zamanında yapmamak, geciktirmek. _Kurumlanmak : üstünlük taslamak, kasılmak, böbürlenmek, gururlanmak _Uçarı : Çok hareketli, Çapkın _Düşüncelere renk vermek _Kendini inandırmak _Zihin bağı _Duyarsız bir ald
··
1 artı 1'leme
·
1.621 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.