Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

_Edebini kaybeden kimse, kötülükten zevk alır. _Düşünmek, ruhun kendi kendine konuşmasıdır. _Adaletli olmak herkese eşit davranmak değildir, herkesin durumuna, konumuna göre davranmaktır. _Arzular ve duygular arabayı çeken iki at, akılsa onları yönlendiren arabacı olmalıdır. _Müziğin insanı götüreceği yer güzellik sevgisidir. _Görünen değişiyor, görünmeyen değişmiyor. _Cesaret, tehlike karşısında akıl ve zekânın kullanılmasıdır. _Akıl noksanlığı iki turlu olur: biri delilikten, öbürü cahillikten. _Şehir halkı ne kadar iyi olursa, idarecileri de o kadar çok ilahi vasıfta olur. _Konuşma, insanın aklını kullanma sanatıdır. _Kabilecilik, kanunsuzluktur. _Beden, ruhun mezarıdır. _Neden hiçbir şey yok değil de bir şey var? _Kalabalıkları felsefi olarak aydınlatmak imkansızdır. _Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir. _İnsanın kendini fethetmesi zaferlerin en büyüğüdür. Kendini idare etmesini bilmeyenler, kendi yurttaşlarını yönetmek iddiasında bulunamazlar. _Karanlıktan korkan bir çocuğu kolaylıkla affedebiliriz. Hayattaki gerçek trajedi yetişkinlerin aydınlıktan korkmasıdır. _Korku, köleliktir. _Kötülüklerin en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır. _Doğru düşünce, bilgidir. _Her aşık, şairdir. _Platonik aşk_ Platon, gerçek aşka, bedensel hazlara yönelerek değil, ruhsal bir yolla ulaşıldığını iddia ettiği için 'Platonik aşk' terimi günümüzde 'cinselliğin olmadığı romantik aşk' anlamı kazanmıştır. _Her zaman düşünceli olun. _İhtiyaç tüm icatların anasıdır. _Felsefe, sanatların en yükseğidir. _Gövdeyi öldürenlerden değil, ruhu öldürenlerden korkunuz _İnsanlar hakikate değil, hakikat gibi görünen şeylere inanırlar. _Bilge insanlar konuşurlar çünkü söyleyecek bir şeyleri vardır. Aptal insanlar konuşurlar çünkü bir şey söylemek zorundadırlar. _Zor duruma düşecek olsanız dahi dürüstlükten, hakikatten ve doğrudan vazgeçmeyin. Diğer türlüsü sizi daha zor durumda bırakacaktır. _Nerede eşcinsel ilişkiye girmenin ayıp olduğu kanaati varsa, bunun suçlusu kısmen yasaların kötülüğü, kısmen yöneticilerin despotluğu ve kısmen yönetilenlerin korkaklığıdır. _Kolunuz kangren oldu ise kolunuzun kesilmesi kötü bir şey değildir. Çünkü kol kesilmediği takdirde hastalık vücuda yayılır ve ölüme neden olur yani daha büyük bir kötülüğe. _Köleler ve kötüler için baskı rejimi en üstün iyiliktir. Şehir halkı huy ve tabiat itibariyle iyi olmadıkları zamanlarda istibdat idaresine ihtiyaç duyabilir. İdareci karakter itibariyle müstebitse istibdat o zaman kötülenebilir. _Pek büyük konulara geçmeden önce, ilkin küçük ve daha kolay örnekler üzerinde denemelerde bulunmalı. _Başlamak işin en önemli kısmıdır. _Beden terbiyesi ruhu eğitmek içindir. Bedenlerin doğrulup düzelmesi ruhun doğrulup düzelmesini sağlar. _Boş bir kafa, şeytanın çalışma odasıdır. _Güzel adetler kullanıldığı ölçüde pekişir, sağlamlaşır. Şayet ihmal edilirse silinip gider. _Şair, hafif kanatlı kutsal bir şeydir; ilham duymadan, kendinden geçmeden, aklı başında iken bir şey yaratamaz. Şairler, Tanrı'nın tercümanıdırlar. Yazmak ruhun geometrisidir. _Yokluğu sözle bildirmeyi deneyen, aslında hiçbir şey söylemiyor demeliyiz. _Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. _Her yerde tek bir adalet ilkesi vardır. O da güçlünün çıkarıdır. _Adalet ile devlet özdeştir. Devlete yararı olan şey ”adaletli”, zararı olan şeyse ”adalete aykırı”dır. _Kötülük edebilmek ellerinde iken bütün ömrünü doğrulukla geçirmek çok güç ve övmeye değer bir şeydir. _İnsanlar mağaranın içinde yaşıyorlar. Filozoflar ise mağaranın dışını bilen ve insanlara bunu anlatmaya çalışan kişilerdir. _İktidar, iktidara düşkün olmayan ve iktidardan gelecek yararlara ihtiyacı bulunmayanlara verilmelidir. _Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın, yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır. _Bilinen bir şey hakkında araştırma yapmak gereksiz, bilinmeyen bir şey hakkında araştırma yapmak imkânsızdır. _Bir zorba, ne zaman düşman ülkeyi işgalle veya anlaşmayla sustursa ve artık düşmandan korkacak bir şey kalmasa, tekrar bir başka savaşı başlatmalıdır ki insanlar bir lidere ihtiyaç duysun. _Oğullarım büyüdüğünde, dostlarım onları cezalandırmanızı istiyorum sizden; eğer servetini veya herhangi bir şeyi erdemden daha çok önemserlerse veya aslında hiçbir şey değilken bir şeymiş gibi davranırlarsa, hayatta göreceğiniz iş ne olursa olsun, erdem olmayınca elde edeceğiniz her şeyin, yapacağınız her işin sonunda utanç ve kötülük vardır. _Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır. Eğer bu sağlanamazsa demokrasi, otokrasiye geçebilir. Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. _Gençler için müzik kadar beden eğitimi de önemlidir. Bunun ilk basamağını doğru beslenmek oluşturur. Bir hekim pek çok hasta görmüş tecrübeli kendisini kafasıyla tedavi edebilen bir insan olmalıdır. Diğer yandan kötülüklere savaşacak olan yargıç içinse bu durum tam tersidir. Yargıç çocukluğundan itibaren kötülerle düşüp kalkmamış ve yaşlı çevresindekileri gözlemleyerek iyi ile kötüyü ayırma tecrübesine ulaşmış olan bir kimse olmalıdır. _Öğretmenlik her şeyden evvel bir Tanrı sanatıdır. _Varlıktaki anlaşmazlık sürekli bir ahenktir. ************ Sokrates'in Savunması _Ben Tanrının gönderdiği bir at sineğiyim ve gün boyunca ve her yerde sürekli olarak üzerinize yapışır, sizi uyandırır, inandırır ve kınarım. Benim gibi bir başkasını kolay kolay bulamazsınız ve bu yüzden sizlere beni sakınmanızı salık veririm. Uykudan birden uyandırılan biri gibi canınızın sıkıldığını duyabilir ve Anitus'un öğütlediği gibi kolayca beni bir vuruşta ezebileceğinizi düşünebilirsiniz ama o zaman yaşamlarınızın geri kalanı boyunca uyuyacaksınız, ta ki Tanrı sizlerden kaygılanarak bir başka atsineği gönderinceye dek. Size sizin için Tanrının armağanı olduğumu söylediğim zaman, bu ödevin tanıtı şöyledir: Eğer başka insanlar gibi olmuş olsaydım, tüm kaygılarımı gözardı etmemem ya da bütün bu yıllar boyunca sizin çıkarlarınızı gözetirken kendiminkilerin gözardı edilişini dayançla seyretmemem gerekirdi. _Hiçbir şey bilmediğimin bilincindeydim, bilinç asla yıkılmaz. _Sizlere tarafımdan aldatılmamak için kendinizi kollamanız gerektiği çünkü çok inandırıcı bir konuşmacı olduğum söylendi. Benim için doğru olan şey ilkin bana yöneltilen suçlamalara karşı savunma yapmaktır. _Devlet adamlarımızdan biriydi; kendisiyle konuşmaya başladıktan sonra aslında bilge olmadığını düşünmeden edemedim, üstelik hem başka birçoklarına hem de özellikle kendisine bilge olarak görünmesine karşın ve sonra ona bilge olduğunu düşündüğünü ama gerçekte olmadığını açıklamaya çalıştım. Sonuç: Benden nefret etmesi. _Beni burada gençleri yozlaştırmak ve bozmakla suçlarken, onları bilerek mi yoksa bilmeden mi yozlaştırdığımı ileri sürüyorsun? Ben, bu yaşımda, öylesine karanlık ve bilgisizlik içindeyim ki, eğer kendisiyle birlikte yaşamam gereken bir insanı yozlaştırılacak olursam, ondan pekala zarar görebileceğimi bilmem ve gene de onu yozlaştırır ve üstelik, dediğin gibi, bunu bile bile yaparım. Eğer bunu amaçlamadan yapıyorsam, yasa böyle kasıtsız yanlışlıklar yapanları mahkeme karşısına çıkarmaz: Tersine, yasaya göre beni özel olarak karşına alman ve uyarıp öğüt vermen gerekirdi; çünkü açıktır ki eğer doğru öğütler almış olsaydım, kasıtsız olarak yapmakta olduğuma son verirdim. Ama senin bana söyleyecek hiçbir şeyin yoktu ve beni bilgilendirmekten kaçındın. Bunu yapmadın ve şimdi beni bir öğretim yeri değil ama bir cezalandırma yeri olan bu mahkemeye getirdin. _Hiç süvariliğe inanıp ta atlara inanmayan, ya da flüt çalmaya inanıp ta flüt çalanlara inanmayan biri olmuş mudur? _Hiç kimse insanların korkularında en büyük kötülük olarak gördükleri şeyin en büyük iyilik olup olmadığını bilmez. _Bundan böyle bu yolda araştırmaya ve felsefe yapmaya son vereceksin ve eğer bir kez daha bunları yaparken yakalanırsan öleceksin derseniz, eğer beni bırakma koşulunuz bu olursa, yanıtım şu olacaktır: Ey Atinalılar, sizleri sayıyor ve seviyorum ama sizlere olmaktan çok Tanrıya boyun eğecek ve yaşamım ve gücüm sürdükçe hiçbir zaman düşünmeye ve sizleri zorlamaya son vermeyeceğim, karşılaştığım herkese gerçeği gösterecek ve ona kendime özgü konuşma yolumda şunları söyleyeceğim: Sen, dostum,—büyük ve güçlü ve bilge Atina kentinin bir yurttaşı—en büyük parayı, en büyük onuru, en büyük şanı kazanmak için sınırsız bir kaygı göstermekten, ve hiçbir zaman saymadığın ve özen göstermediğin bilgelik ve gerçeklik ve ruhunun en büyük gelişimi konusunda böylesine az kaygılanmaktan utanmıyor musun? Ve eğer tartıştığım kişi ''Evet, ama kaygı duyuyorum'' derse, o zaman hemen gitmesine izin vermeyecek ve onu inceden inceye sorgulamaya ve sınamaya geçecek ve eğer kendisinde hiçbir erdemin olmadığını, ama yalnızca olduğunu söylediğini bulursam, en değerli olanı değersizleştirdiği ve bayağı şeylere aşırı değer verdiği için onu kınayacağım. Erdemin hem bireyi hem de devleti varsıllık ve başka her türlü iyiliğe ulaştırdığını söylüyorum. _Şimdi eğer kamu yaşamına katılmış olsaydım ve iyi bir insan olarak her zaman doğruyu ileri sürmüş ve herşeyden önce yapmam gerektiği gibi haklı olanı savunmuş olsaydım, gerçekten de tüm bu yıllar boyunca sağ kalabilir miydim sizce? Gerçekten de hayır. _Size iyilik eden ve boş zamanı sizleri bilgilendirebilmek için isteyen yoksul birine uygun bir ödül ne olacaktır? _Ölümün bir iyilik olduğunu ummak için çok büyük bir neden olduğunu göreceğiz; çünkü ölüm şu iki şeyden biri olmalıdır: ya bir hiçlik ve hiçbir şey duymama durumudur, ya da, dedikleri gibi, ruhun bir değişimi ve bu dünyadan bir başkasına bir göçüdür. Şimdi, eğer hiçbir şey duyulmadığını, ama düşlerin bile rahatsız etmediği birinin uykusu gibi bir uyku olduğunu düşünüyorsanız, ölüm anlatılamayacak denli büyük bir kazanç olacaktır ama eğer ölüm bir başka yere yolculuk ise, ve orada, dedikleri gibi, ölüler kalıyorsa, bundan daha büyük ne olabilir. _Oğullarım büyüdükleri zaman, ey dostlarım, eğer varsıllık konusunda ya da başka herhangi bir şey konusunda erdem için olduğundan daha fazla kaygı gösterirlerse ya da eğer gerçekte birer hiçken birşeymiş gibi davranırlarsa, sizden onları cezalandırmanızı, benim sizlere sıkıntı verdiğim gibi onlara sıkıntı vermenizi isteyeceğim. _Ayrılma saati geldi ve kendi yollarımıza gidiyoruz—ben ölmeye, siz yaşamaya. Hangisinin daha iyi olduğunu yalnızca Tanrı bilir. _________ _Ünlü komedya yazarı Aristophanes de Sokrates’i Sofistlerle (Şüphecilerle) bir tutmuştur. Sokrates’in kötü ve yalancı biri olduğu, her şeye karıştığı, eğriyi doğru olarak gösterdiği gibi suçlamalar söz konusudur. Aristophanes, eserine Sokrates’in öğrencilere para karşılığında ders verdiğini, öğrencilerin aklını karıştırdığını yazmaktadır. Oysa Sokrates’in kimseye verecek bilgisi yoktur. Sürekli olarak kendinden daha bilgili birisini arar. Sonunda görür ki hiç kimse bilgili değildir. Yalnız kendisinin ayrıcalığı, bilgili olmadığını bilmesidir. Etrafındaki pek çok kişi, onun gençleri doğru yoldan çıkardığını, tanrıların yerine yeni tanrılar koyduğunu söylemektedir. Bu söylentiler onu mahkemeye sürükler. Sokrates, mahkum olursa suçlandığı gibi tanrıtanımaz olduğu için değil, insanların kinini üzerine çektiği içindir. Sokrates, bilgiyi arama sürecinde bile çok düşman kazanmıştır. Çünkü pek çok kişinin gerçekte bilgisiz olduğunu ortaya çıkarmıştır. Önce devlet adamlarının bilgisizliğini ortaya çıkarmıştır. Sonra şairlere gitmiş, onların şiirlerini yalnız içgüdü ile yazdıklarını ortaya çıkarmıştır. Sanat sahiplerinin de aynı kusuru taşıdıklarını, bilmedikleri şeylerden dem vurduklarını ispatlamıştır. _Tehlike karşısında yılmamak, korkmamak onun prensibidir. Ona göre insanların en çok korktuğu şey olan ölüm, aslında kaçınılacak bir şey değildir. O, sadece kötülük yapmaktan korkar. _Mahkeme para cezası vermez, çünkü parası yoktur. Sürgün etmez, çünkü sürgüne gittiği yerlerdeki insanları da fikirleriyle yönlendirecektir. Nihayet ölüm cezası verilir. Sokrates’e göre ölüm bir ceza değildir; sadece bir yolculuktur. ********* Devlet _Ya hükümdarlar filozof yahut da filozoflar hükümdar olmalıdırlar; böyle olmazsa, devlet ve insanlık için mutluluk beklenemez. Çocukken, delikanlıyken, olgun adamken denenmiş ve bu sınavları sarsılmadan başarmış olanı devletin önderliğine, koruyuculuğuna getirmeliyiz. Biz kentimizi, bütün kente olabildiğince büyük bir mutluluk sağlamak için kuruyoruz, bir sınıf diğerlerinden daha mutlu olsun diye değil. _Müzik yasalarından sapma, azar azar yerleşip sinsi sinsi göreneklerimize ve çalışma biçimlerimize sokulur; buradan, daha da güçlenerek insanlar arasındaki ilişkilere iner. Bu ilişkilerden de büyük bir küstahlıkla, devlet işlerine yayılır, sonunda da özel ve genel yaşamda ne varsa, hepsini alt üst eder. _Bir insanın ruhunda iyi olan bir yanla kötü olan bir yan var. Doğası gereği iyi olan yan, kötü olana egemen olduğu zaman, buna 'kendi kendine egemen olmak' diyorlar ama kötü bir eğitim ya da kötü bir çevre yüzünden iyi olan yan azınlıkta kalarak, çoğunluktaki kötü yana yenilirse, bu bir ayıp gibi, eksiklik gibi görülür. Buna 'kendi başına buyruk olmak', denir.'' _Birinin ruhunda güzel huylar, görünüşünde de bu huylara yakışan nitelikler birleşmişse, bu insan, görmesini bilen için, dünyada görülecek en güzel şey değil midir? En güzel şeydir doğrusu. Erdem ruhun bir çeşit sağlığı, güzelliği, sağlam bir durumudur. Kötülükse, ruhun hastalığı, çirkinliği, zayıflığıdır.' _Madem ki gerçeğin geçmişte ne olduğunu bilmiyoruz, yalanı mümkün olduğu kadar gerçeğe benzetmekle onu yararlı kılmış olmaz mıyız? _Çeşitlilik ruhta aşırılık doğurur, bedende ise hastalık; oysa müzikte sadelik, ruhlara ağırbaşlılık, beden eğitiminde ise vücutlara sağlık verir. _Soylu kişiler gençken saf görünürler. Kötü yollara sapmış kişiler tarafından kolayca aldatılırlar; çünkü ruhlarında kötüleri anlamalarına olanak sağlayacak örnek yoktur. Ruhu soylu olan insanlara emretmek yakışık almaz. _Her şeyin en önemli noktası başlangıcıdır. Bu, en çok genç ve körpe kimseler için geçerlidir; çünkü insan tam o çağlarda biçimlenir, hangi kalıbın damgasını taşımasını istersen o kalıba girer. O halde çocuklar, rastgele kimselerin uydurduğu masalları dinlemeli mi? Ruhlarına, büyüyünce edineceklerini umduğumuz fikirlere çoğu zaman karşıt fikirler mi girsin? Buna göz yumacak mıyız? _Bir kere bildiği bir şey yoksa, bilmediğini de itiraf ediyorsa; sonra bir fikri varsa, değersiz olmayan bir adam da ona düşündüklerini söylemeyi yasaklıyorsa, nasıl cevap versin? _Şairler şiirlerini, babalar da oğullarını nasıl severlerse, kendi emekleriyle servet edinmiş olan kimseler de paraya kendi eserleri imiş gibi düşkündürler. _Peki, sen kime dost dersin? Sana iyi görünenlere mi yoksa öyle görünmeseler de gerçekten iyi olanlara mı? Bunun gibi, kime düşman dersin? Birçokları için, insanlar hakkında yanılan herkes için, doğruluk dosta zararlı, düşmana faydalı olmaktır; çünkü birçokları gerçek dostlarını kötü, düşmanlarını ise iyi adam sanırlar. _Ne söylemeli, nasıl söylemeli? _İnsan güçlü bir gülmeye kapıldı mı, ruhunda da güçlü bir değişim olur. _Güzellikten anlamadığı için, 'haksızlık etmekte ustayım, her türlü dolaba aklım erer, ceza giymemek için kaçamakların hepsine başvurup bir yılan gibi sıyrılarak savuşmasını bilirim' diye böbürlenirler. _Çömlekçi zengin olunca zanaatıyla uğraşmak ister mi?' _Zenginlik ve yoksulluk_ Çünkü biri sefahat, tembellik, değişiklik sevdasını doğurur; öteki, değişiklik sevdası doğurduğu gibi insanı küçültür, kötü iş çıkarmasına neden olur.' _Semiz ve gevşek koyunlara karşı köpeklerle birleşmek yerine, dinç ve kaslı köpeklere karşı savaşmayı yeğleyeceklerini sanır mısın?'' _Gençlerin yetişmesinde müzikten sonra beden eğitimi gelir. Beden kendi iyiliğiyle ruhu iyi etmenin üstesinden gelemez. Tersine iyi bir ruh, kendi iyiliğiyle bedeni olabildiği kadar iyileştirir. _Sporla uğraşanlar fazlasıyla haşin, sadece müzikle uğraşanlar ise kendilerine yakışmayacak derecede gevşek oluyorlar. Haşinlik ruhun gücünden gelir ama bu ruh gücü doğru geliştirilirse cesaret doğurur, yok bir yay gibi gereğinden çok gerilirse, doğal olarak katlanılmaz bir sertlik çıkar ortaya. Böylece bu adam söze düşman, müziğe yabancı biri olur; sözle inandırma yoluna artık hiç baş vurmaz, bir hayvan gibi her şeyi zorla, kaba güçle elde eder ve yaşamını bilgisizlik ve sapkınlık içinde uyum ve inceliklerden yoksun olarak geçirir. _Doğruluk_ _Doğru olmanın aşkına mı, yoksa onur ve kazanç aşkına mı doğrudur belli olmaz. Doğruluk yerine eğriliği övenler derler ki: Doğru adam benim anlattığım adamsa; dayak yiyecek, işkence çekecek, zincire vurulacak, gözlerine mil çekilecek, sonunda bütün bu eziyetleri çektikten sonra çarmıha gerilince, doğru olmak değil, doğru görünmek gerektiğini anlayacaktır. _Öncelikle, doğru görünerek devlet görevlerine atanır, sonra istediği aileden kız alır, kızlarını da seçtiği kocalara verir. Kimi gözüne kestirirse, onunla dost, ortak olur ve bütün bunlardan faydalanır; haksızlık etmekten çekinmediği için kazançlı çıkar; kendi işlerinde ya da devlet işlerinde biriyle kavgaya tutuştu mu, üstün gelir; düşmanlarından fazla kazanır; kazanınca da zengin olur, dostlarına iyilik, düşmanlarına kötülük eder; tanrılara bol bol kurban keser, görkemli adaklar adar. Tanrılara ve istediği insanlara, doğru adamdan çok daha iyi saygı gösterebilir; her halde tanrıların da doğrudan çok onu sevmeleri doğaldır. Böylece Sokrates, tanrıların da, insanların da doğruya verdikleri hayattan daha iyisini eğriye verdiklerini söyler. _Babalar oğullarına doğru adam olacaksın derler, doğruluk yolunu gösterirler; fakat doğruluğu doğruluktur diye değil, insana ün kazandırdığı için överler, doğru görünüp böylece yüksek mevkiler, evlilikler… _Eğriliğin çoğu zaman doğruluktan daha yararlı olduğunu söylerler; kötüler, zenginliğe ve başka güçlere sahiplerse, onların mutluluğunu halkın önünde, dostları arasında övmeye, onlara saygı göstermeye hazırdırlar. İyilere gelince, eğer bunlar, aciz ve yoksulsa, ötekilerden daha iyi oldukları kabul edilmekle birlikte, hiçe sayılır, hor görülürler. __Biri söylediklerimizin yanlış olduğunu ispat edebiliyorsa ve doğruluğun en iyi şey olduğunu yeterince kavramışsa, çok anlayışlı bir adamdır, eğrilere öfkelenmez; çünkü bilir ki tanrı gibi yaratılmış olduklarından dolayı eğrilikten tiksinen veya bilgiye erdikleri için eğrilikten uzaklaşan insanlardan başka kimse doğru olmak istemez. _Doğuş halinde bir devlet tasarlayalım. Orada doğruluğu da eğriliği de doğarken görmez miyiz? Bence bir devlet; insan, tek başına kendine yetmediği, birçok şeye ihtiyaç duyduğu anda doğar. Yoksa devlet kurmanın başka bir başlangıcı var mıdır? Ne dersin?" kenti daha da büyütmeliyiz. Sağlıklı kentimiz artık yetersiz kaldığından onu şişirmeli, kent için zorunlu gereksinimleri aşan şeylerle, yani türlü türlü avcılarla ve kimi çizgiler ve renklerle, -şairler ve yardımcıları, oyuncular, korocular, oyun düzenleyiciler gibi -müzikle uğraşan taklitçilerle ve hertürden işçiyle, her şeyden önce kadın süsüne yarayan şeyleri yapan işçi kalabalığıyla doldurmalıyız. _Doğru olan şey yalnızca güçlünün işine geleni yapmak değil, karşıtını da, yani işine gelmeyeni de yapmaktır. _Kimse beni eğriliğin doğruluktan daha kazançlı olduğuna inandıramaz. _Doğru olan kendine benzeyeni değil, benzemeyeni aşmak ister; doğru olmayan ise, hem kendine benzeyeni, hem de benzemeyeni aşmaya çalışır. Öyleyse doğru adam usluya, iyiye; eğri adam kötüye, bilgisizliğe benzer. Sen görmeyi değil, körlüğü demek istiyorsun? _Köpek, tanımadığı birini görünce, ondan kötülük görmediği halde, hırlar; tanıdıksa, ondan hiçbir iyilik görmediği halde sevinç gösterir. _Bak; demin ayakkabıcıya, ayakkabı işlerimiz güzel olsun diye, aynı zamanda çiftçi, dokumacı, mimar olmaya kalkışmasını yasaklamıştık, onun yalnız ayakkabıcı kalmasını istemiştik. Aynı şekilde ötekilere, her türlü başka işten serbest kalıp ömürleri boyunca sürekli uğraşarak başarabilecekleri bir iş, yaratılışlarına uygun bir iş aramıştık. _Güçlü üstün olduğu için, yönetilenler de güçlünün yararına olanı yaparlar. _Zihninde değerli düşünceler doğuran derin fikir tarlalarının meyvelerini toplar. _Yalvarıp yakarmakla tanrılar bile kandırılır; insanlar bir kabahat, bir günah işlemiş olurlarsa, kurbanlarla, yatıştırıcı adaklarla, şarap armağanlarıyla, kurbanların yağıyla ve yalvararak onların öfkesini giderirler. _Ne para için yönetmeye razı olurlar, ne de şeref için; çünkü yönetmelerine karşılık ücret isteyecek olurlarsa, kendilerine 'ücret kölesi' derler diye korkarlar. Yönetim mevkiinden faydalanarak gizlice para çekecek olurlarsa, 'hırsız' derler diye korkarlar. Şeref için de razı olmazlar; çünkü şerefe düşkün değildirler. Bu yüzden yönetimi üzerlerine almak için karşılarında bir zor, bir ceza bulunması gerekir. _12 nedir? On iki, iki kere altıdır, yok üç kere dörttür, yok altı kere ikidir, yok dört kere üçtür demeyeceksin; çünkü böyle boş sözler söylersen, ben kabul etmem' diye ona önceden ihtar etseydin, böyle bir soruya kimsenin cevap veremeyeceğini herhalde bilirdin! _Akıllı uslu bir adam, yoksullukla birlikte yaşlılık yükünü pek kolay taşıyamayacağı gibi, uslu akıllı olmayan biri de, zenginleşse bile, gönlünde huzur bulamayacaktır. _Akıllı uslu adam, iyi yaşamak için kendi kendine yeter. O öbür insanlardan farklı olarak başkalarına pek az muhtaçtır. _Toplandığımız zaman arkadaşlarımızın çoğu ağlaşır durur, gençliğin zevklerini, aşkı, şarabı, cümbüşleri, o çağın buna benzer daha başka hazlarını hatırlar, özlerler. Sanki büyük nimetlerden mahrum kalmışlar, vaktiyle pek iyi yaşadıkları halde, şimdi hiç yaşamıyorlarmış gibi kederlenirler. Ölçülü, uysal olsalar, yaşlılık da o kadar zorlarına gitmez. Halbuki öyle olmayanlara yaşlılık da gençlik de ağır gelir. _Sokrates'le düşüp kalkma sayesinde diyalektikte elde ettikleri ustalık, onlara, bu görüşü asıl benimseyenlerden daha keskin düşünce ile fikirlerinde daha büyük tutarlılıkla ilerlemek imkânını veriyor. _Hephaistos_ Zeus'la Hera'nın oğludur. Hera, onu doğar doğmaz, gökten aşağı atmış; bu becerikli tanrı da, annesinden öc almak için, içinde görünmez zincirler saklı bir taht yapıp Hera'ya armağan etmiş. Hera tahta oturunca zincirler onu birdenbire sarmış. Tanrıların hiçbiri bağları çözüp tanrıçayı kurtaramamış. Sonunda Dionysos Hephaistos'u sarhoş etmeyi, onu Olympos'a götürüp, Hera'yı çözdürmeyi başarmış. _Nasıl ki bir yontuyu boyarken, biri gelip vücudun en güzel yerlerine en güzel renkleri koymadığımızı, örneğin yüzün en güzel yeri göz olduğuna göre, gözü erguvan rengine boyayacak yerde siyaha boyadığımızı söyleyerek kusur bulursa, ona: 'Ey garip insan, sakın gözleri ya da başka bir uzvu, göz biçiminden çıkaracak, kendine benzemeyecek kadar güzel boyamak gerektiğini sanma! Sen asıl, her organa yakışan renkleri koyarak, yontunun bütününü güzel yapıp yapmadığımıza dikkat et' derdik. Bunun gibi, şimdi de koruyuculara, onları koruyucudan başka her şey yapacak bir mutluluk sağlamamız için bizi zorlama. Yasaların ve kentin koruyucuları olan kişiler aslında koruyuculuk yapmadıkları halde koruyucu yerine geçerlerse, kuşkusuz, bütün kenti baştan aşağı mahvederler. _Suda olsun, aynada olsun harflerin terslerini görsek, harflerin kendilerini bilmeden yansılarını tanıyamayız; bilmeliyiz ki bunların ikisi de aynı sanatın konusudur. Ben de diyorum ki, kendimiz de, yararlılığı, ruh yüksekliğini, soyluluğu ve bunlara kardeş olan iyi huyları, aynı zamanda bunların karşıtları olan kötü huyların biçimlerini bütün durumlarda tanımadıkça, nerede olursa olsun onları veya terslerini fark etmedikçe, tuttuğu yer küçük olsun, büyük olsun birini yabana attıkça, müzik eğitimi gördük diyemeyiz, çünkü bunların hepsi aynı sanatın, aynı çalışmanın konusudur. O halde, dedim, birinin ruhunda güzel huylar, görünüşünde de aynı örnekten ve bu huylara uyan ve yakışan nitelikler birleşmişse, bu insan, görmesini bilen için, dünyada görülecek en güzel şey değil midir? En güzel şeydir doğrusu. _Yargıç da, ruha ruhuyla hükmeder; ruhun, genç yaşından beri kötü ruhlar arasında büyümesi, onlarla birlikte yaşaması ve her türlü haksızlığı kendi denemiş olması; böylelikle hekim kendi hastalıklarından hastalarınkileri anladığı gibi, yargıcın da ötekilerin işlediği kötülükleri kendinden pay biçerek çabucak ortaya koyabilmesi doğru değildir. Yok, güzel ve iyi bir ruh olarak, doğru olup olmayana ilişkin sağlıklı kararlar verecekse, gençken kötü huylardan uzak ve temiz kalmış olması gerekir. Bu yüzden de soylu kişiler gençken saf görünürler. Kötü yollara sapmış kişiler tarafından kolayca aldatılırlar; çünkü ruhlarında kötüleri anlamalarına olanak sağlayacak örnek yoktur. _Kendi yanlışları yüzünden mutlu olmayacaklarmış. Öyle ki, kendi keyifleri için yolculuk etmek, yosmalara para yedirmek veya bahtlı sayılanların harcadıkları gibi, her hangi bir yere para harcamak isterlerse, onlara izin verilmeyecektir. Biz kentimizi, bütün kente olabildiğince büyük bir mutluluk sağlamak için kuruyoruz, bir sınıf diğerlerinden daha mutlu olsun diye değil. _Ölçmesini bilmeyen bir adama, birçok kimse boyunun dört arşın olduğunu söylese, o kendinin böyle olduğuna inanmayacak mı sence? _Boyacılar yünü erguvan rengine boyamak istedikleri zaman, önce o kadar rengin içinden yalnızca birini seçerler: Beyazı. Yün, boyanın bütün parlaklığını alabilsin diye, hazırlarken çok özen gösterirler, ancak bundan ˜sonra boyaya batırırlar. Bu biçimde boyanırsa, kumaşın boyası hiç çıkmaz. İster sabunla yıkansın, parlaklık akıp geçmez. Beyazdan başka bir renkteki kumaş boyanırsa ya da beyaz kumaşa bu ilk özen gösterilmezse, ne olur bilirsin.'' "Öyleyse,'' dedim "bizim de, askerleri seçip müzik ve idmanla eğittimiz zaman, elimizden geldiği kadar buna benzer bir şey yaptığımızı varsay; inan, tek amacımız, kumaşın boyayı çekişi gibi, askerlerin de yasaları derin bir inançla benimsemelerini sağlamaktan başka bir şey değildir, ta ki korkulacak şeyler ve başka şeyler hakkındaki kanıları iyi tutmuş olsun; renkleri bozacak nitelikte olan çamaşır tozu, küllü sulardan daha soldurucu olan zevk ve her temizleyici maddeden daha güçlü olan acı, korku, tutku, renklerini almasın. İşte böyle bir güce: Korkulacak ve korkulmayacak şeyler hakkındaki yasaya uygun kanının her zaman korunmasına gözüpeklik diyorum ve böyle nitelendiriyorum. Eğer buna eklenecek bir sözün yoksa?'' Herhalde'' dedim nitelikleri gereği, herhangi bir şeyle ilişkisi olan şeyler arasında belli niteliği olanlar, benim düşünceme göre, belli niteliği olan bir şeyle ilişkilidirler, ama o şeylerin kendisi, yöneldikleri o şeylerle ilişkilidir.'' _Kentimize de, köpeklerin çobanlara baş eğmesi gibi, yöneticilere baş eğen yardımcılar koyduk.' _İster birçok kimse, ister bir tek kimse olsun, gözden geçirdiğimiz eğitim ve öğretimle yetiştirilmişlerse, kentin temel yasalarında bir şey değiştirmezler. __ _Platon (MÖ 427– 347) _ _Hocası Sokrates ve öğrencisi Aristoteles ile birlikte felsefe tarihinin en etkili ismidir. Dünyada üniversite düzeyindeki ilk kurumlardan biri olan Atina Akademi'nin kurucusu. Filozof Alfred North Avrupa felsefesi, Platon'a ait bir dizi dipnottan oluşur demiştir. _Politik felsefenin kurucusu kabul edilen Platon'un, sadece akıl aracılığıyla bilinebileceğini iddia ettiği tümel gerçekler olan idea teorisi, ruhun akıl, duygular ve arzulardan oluşan üç parçası olduğu ve bu parçalar arasında aklın yönetimine dayanan bir uyum kurulması gerektiği iddiası _Sokrates'in bir konu hakkında konuştuğu kişinin verdiği cevapları çürüterek o insanı kendini sorgulamaya ve böylece felsefe yapmaya yönlendirme sürecini tasvir ettiği eğlenceli diyalogları tarih boyunca oldukça popüler olmuşlardır. _Platon'un hayatıyla ilgili hemen hemen hiç kaynak bulunmamaktadır. 3. yüzyılda biyografisini yazan Diogenes Laertios Platon'un asıl isminin dedesinin adı olan Aristokles olduğunu, Platon'nun iyi bir güreşçi olduğunu, 'geniş' anlamına gelen 'Platon' isminin güreş hocasının taktığını anlatır. Politikaya atılmayan Platon muhtemelen bütün hayatını ailesinden kalan mal varlığını felsefe yapmaya harcayarak geçirmiştir. Kız kardeşinin oğlu Speusippus Platon öldükten sonra Akademi'nin başına geçmiştir. _Platon altmışlı yaşlarındayken 17 yaşındaki Aristotales Platon'un okuluna gelmiş ve yirmi yıl burada bulunmuştur. Bir yandan Aristotales'in Platon'la oldukça farklı bir felsefesi olması, metinlerde Platon'u pek çok nokta da eleştirmesi, Platon'un düşüncesinin çoğu noktasında problemler görmesi, öbür yandan Platon'un son döneminde yazdığı düşünülen eserlerindeki bazı iddiaların önceki metinlerinden uzaklaşması veya farklılaşması, Platon ve Aristotales arasında, aralarındaki yaş farkına rağmen üretken bir diyalog olduğunu düşündürebilir. Platon seksenli yaşlarının başında ölmüş, yerine Akademi'nin başına yeğeni geçtiğinde Aristotales Akademi'den ayrılmış, daha sonra o da Atina'nın Lyseum (bu isim de günümüzdeki 'lise' sözcüğünün kaynağıdır) bölgesinde kendi okulunu kurmuştur. _İlk dönem olarak adlandırılan eserler Sokrates'in konuyla ilgili otorite kabul edilen ya da kendini otorite olarak gören birisine nedir? _çoğunlukla ahlak kavramlarının anlamlarını sorması, verilen çeşitli cevapları mantıkla test ederek çürütmesi, ve en sonunda konuştuğu kişinin cevabı bilmediğini göstermesi sürecini anlatmaktadır. Orta dönem olarak ayrılan eserlerin Platon'un idealar(ya da formlar) teorisini geliştirdikten ve özellikle Pisagor, Heraklit ve Parmenides'in düşüncelerini inceledikten sonra yazdığı düşünmektedir. _İdealar teorisi_ Algılanan şeylerle düşünülen şeyler arasındaki ayrıma dayanır. Bilginin nesnesinin, yani bilebileceğimiz şeylerin yalnızca düşünülen şeyler olabileceğini söyleyen Platon, algıladığımız şeylerin ancak kanıların, kanaatlerin, görüşlerin, sanıların nesnesi olabileceğini iddia eder. Platon ideaların ne olduğunu söylemektense onları ve onlarla ilgili çeşitli özellikleri var sayar. İdealar, fiziksel nesnelere karşıt olarak fiziksel olmayan, dolayısıyla fiziksel nesnelerin değişmek, ortaya çıkmak ve yok olmak gibi kusurlarına sahip olmayan mükemmel varlıklardır, idealarının bir çeşit öteki dünya; ya da ;ruhlar alemi; gibi yorumlanması Orta Çağda yaygınlaşan Hristiyan ve İslam inanışlarının ruh ve evren anlayışlarından kaynaklanmaktadır. _ Sokrates, öldüğünde bedenin bütün sıkıntılarından kurtulmuş saf akıl olarak gerçek filozoflarla öbür dünyada sonsuza dek gerçeği konuşmaya gideceğine inanmaktadır. Fakat Devlet diyaloğunda ruh, bedenin toplum içindeki aktif faaliyeti içerisinde değerlendirilirken ruh bedenin etkilenimleriyle beraber açıklanmaktadır. _Sofistler retorikle yani inandırıcı konuşma yöntemleriyle pek çok yanlış iddiayı doğruymuş gibi göstermektedirler. _Ruhun ölümsüz olduğuna inanan Sokrates ölümüne hiç de üzülmemektedir, üstelik arkadaşlarının onu kurtarıp başka şehre kaçırma tekliflerini de reddetmektedir. Dostları da Sokrates'e ruhun ölümsüzlüğünden nasıl bu kadar emin olabildiğini sorarlar. Sokrates ideaların varlığına inandığını, bütün düşüncesinin bunun üstüne kurulu olduğunu söyler, ruh da idealar gibi algısal değil düşüncede bir şeydir. ****************** _Şölen_ (Aşkın felsefeyle olan ilişkisi üzerine yazılmış diyaloglar.) _Aşk, Tanrılardan daha kutsaldır. Yiğit savaş tanrısı Ares bile karşı koyamaz Aşk'a. Çünkü söylenceye göre Ares, Aşk'ı ele geçiremez; tersine Aşk, Aphrodite'nin aşkı, ele geçirir Ares'i. Ele geçiren de ele geçirilenden daha güçlüdür. _Bence insanlar aşkın gücünü tam olarak anlamış değil; anlasalardı eğer onun için görkemli tapınaklar inşa eder, en gösterişli adaklarını ona sunarlardı. Aşk hem insanların koruyucusu hem de iyileştirildiğinde insan soyuna en büyük mutluluğu getirecek olan hastalıkların şifacısıdır. _Eros bir şeyi zorla yapmaz yaptırmaz. Aşkla yaptırır. Ey aşk. Odur sağlayan insanlar arasında banşı, denizde durgunluğu rüzgarlann dinginliğini ve keder içinde rahat uykuyu. _Şarap, Aphrodite'nin sütüdür. Şarap tanrısı Dionysos ise Aphrodite'nin oğludur. Hakikat şaraptadır ve Çocuklar da, şarap da doğru sözlüdür. _Bilgisizlik neden kötüdür? Cahil kişi güzellikten, iyilikten, akıldan yoksunken, hepsini kendinde toplamış sanır da ondan. Yoksun olduğunu bilmeyen kimse ne diye kendinde olmayanın peşine düşsün? _Ahlaklı insanları memnun etmek güzel ama ahlaksızları memnun etmek çirkindir. _Eros en özel tanrıdır. Ne insana ne tanrıya benzer. Tanrıların en eskisidir. _Yemekten önce köleler efendilerinin en ayaklarını yıkar ve yemeği uzanarak yerler. _Tanrılar Aşk yeminini yeminden saymazlar. Bir aşığa her türlü serbestliği tanımışlardır. _Eskiden 3 cinsiyet vardı. En asilleri oydu. Sonradan utanılacak bir hal aldı. Erkek başlangıçta Güneş'in, dişi Dünya'nın, her ikisinden ay alan cinsiyet de Ay'ın soyundan geliyordu da ondan. Çünkü her iki cinsiyetten de pay alır Ay. _Sahi gece ve gündüzün sizi birbirinizden ayıramayacağı kadar birbirinizle koyun koyuna olmak mı can attığınız. Şey? Bunu çok istiyorsanız eğer, eritip kaynatayım sizi birbirinize _Aşık da filozof olmak zorundadır. Filozof olduğu için de bilge ile cahil arasında bulunur. _Ben de böyle pek belalı bir yaratık tarafından sokuldum. Hem de bir insanın sokulabileceği en hassas yerinden, yüreğimden, _Böyle bir adamın gönlünü yapmadım diye akıllı kimselerden utanacağıma, gönlünün yaparım da akılsızlardan, kuru kalabalıktan utanırım daha iyi. _Yunan sınıfsaldı. Asiller ve köleler sınıfları. Asiller hiçbir işle uğraşmazlar, yalnızca düşünürlerdi. “Birlikte içmek” yunan erkeklerinin en temel sosyalleşme ortamlarından biriydi. Koltuklara yayılıp törensel bir sekilde sarap içer, sohbet eder, mitolojik konulu siirler, şarkilar söyler, ask, sanat ve politika hakkinda konusurlardi. O dönemin entellektüelleri olan agathon, sokrates, eryksimakhos, phaidros, aritophanes, alkibiades sıra ile söz alıp güzellik ve sevgiden ne anladıklarını anlatırlar. _Eserin tamamında anlatıcı kişi (Apollodoros), adları verilmeyen bazı dostlarının Agathon'un evinde düzenlenen symposionda konuşulanlar hakkında kendisine yönelttiği soruları cevaplamaktadır. _Apollon, Pherai kralı Admetos'a, eğer yerine ölecek birini bulursa ölümünün gecikeceğini bildirir. Ne var ki Admetos kendi yerine ölecek kimseyi bulamaz. Bir tek kansı Alkestis ölmeyi kabul eder. Fedakarlık örneği bu kadın bu davranışından dolayı onurlandırılır ve tekrar yeryüzüne gönderilir. _Eğer birisinden para koparmayı, yönetimi eline almayı ya da başka herhangi bir yetkeye konmayı dileyip de tıpkı aşıkların sevgililerine yaptığı gibi yapmak istese, yalvarsa yakarsa, yeminler etse, kapı önlerinde yatıp uyusa, hatta hiçbir kölenin katlanamayacağı köleliklere razı olsa dostları da düşmanları da böyle bir işi yapmaktan meneder onu. Düşmanları onu yaltaklıkla ve uşaklıkla suçlarken dostları öğütler verir ona ve utanç duyar bu yaptıklarından. Ama bütün bunları bir aşık yaptı mı hoş karşılanır ve tümüyle güzel bir iş ortaya çıkaracağı için de suçlamalar olmadan yapmasına yasayla izin verilir. Tanrılar Aşk yeminini yeminden saymazlar çünkü. Dolayısıyla hem tanrılar hem de insanlar, buradaki yasanın da söylediği gibi, bir aşığa her türlü serbestliği tanımışlardır. _Adi olan, ruhtan çok bedene tutulan bayağı aşıktır. Kalıcı olmayan bir şeye aşık olduğu için o da kalıcı olmaz. Çünkü aşığı olduğu kişinin beden çiçeği sararıp solduğunda o da bütün söz ve vaatlerinden utanarak kanatlanıp gider. İyi huylu birine aşık olansa kalıcı olanla kaynaştırıldığı için ömrü boyunca böyle kalır. _Bir aşkın yerini diğeri alacak şekilde değişiklik yaratan ve içlerinde aşk olmayıp da olması gereken bedenlere onu aşılamayı, olup da olmaması gereken bedenlerden de sürüp çıkarmayı bilen kişi de usta bir zanaatkar olabilir ancak aşık olamaz. _Uzlaşmaz şeylerin kendi aralannda nasıl uzlaştığını anlamazlar. Karşıt dönüşlerin uyumu; düzgün olmayan insanlar daha düzgün olabilmek için düzgün insanları memnun etmeli ve koruyup gözetmeli onların aşkını. _Sıcak, soğuk, yaz ve kış mevsimlerin uyumu doğaya uyum getirir. Uyumsuzluk ise yıkım. _Aristophanes Eros'u erkeklerden oluşan bir ordunun komutanı ve önderi olarak gösterir ve her erkeğe; sözüyle kadınların aşkını dışarıda bırakır. _Eros diğer tanrıları birbirine kırdırır, erkeği erkeğe aşık eder, hadım ettirir. _Çirkinlik ile Eros boyuna savaşır durur birbiriyle. Teninin güzelliği tanrının yaşamını çiçekler arasında geçirdiğini gösterir; zira çiçeksiz ve sararıp solmuş bir bedenin, ruhun ya da böyle başka herhangi bir şeyin içine yerleşmez Eros. Ama nerede çiçeklerle donanmış mis kokulu bir yer varsa yerleşir ve kalır orada. _Herkesin birbiriyle buluştuğu böyle toplantılar düzenleyerek, bayramlarda, korolarda, adak törenlerinde yol gösterici olarak içimizdeki yabancılığı boşaltan, bizi içtenlikle doldurup taşıran odur. Nezaketi veren, kabalığı defeden; cömertçe iyilikte bulunan, kötülükte bulunmayan; sevimli, uysal; bilgelerin hayranlıkla seyrettiği, tanrıların takdir ettiği; nasipsizlerin kıskandığı, nasiplilerin değer verdiği; rahatlığın, inceliğin, kibarlığın, iyiliklerin, arzunun ve iptilanın babası; iyilere özen gösteren, kötülere aldırış etmeyen; sıkıntıda, korkuda, eğlencede, muhabbette yolcu ve kaptan, yoldaş ve en iyi kurtarıcı; bütün tanrıların ve insanların onuru; hem tanrıların hem de insanların aklını başından alırcasına söylediği şarkısına herkesin eşlik edip ahenkle terennüm ederek peşine düşmesi gereken en iyi, en güzel yol gösterici hep odur. _Eros. (Tanrısal varlığın doğası)_Poros ile Penia'nın oğlu olduğuna göre Eros'un da böyle bir talihi vardır. Bir defa hep sefildir o ve çoklarının zannettiği gibi duyarlı ve güzel olmaktan çok uzaktır. Tam tersine sert ve kabadır, yersiz yurtsuz ve yalınayaktır, yataksız döşeksiz hep yerde yatan, kapı önlerinde ve yol kenarlarında açıkta uyuyan, annesinin doğasına sahip olduğundan hep yoksunluk içinde yaşayan biridir. Ama babası bakımından iyi ve güzel şeylere tuzak kuran, yürekli, gayretli, istekli, usta bir avcı, hep bir takım planlar kuran, düşünceyi arzulayan ve veren, bütün yaşamı boyunca felsefe yapan, usta bir hokkabaz, usta bir büyücü ve sofisttir o. Ne bir ölümsüz olarak doğmuştur ne de ölümlü; ama ne zaman bolluk bereket görse aynı gün bir bakarsın yaşam bulur ve gelişip serpilir, bir bakarsın ölür gider. Sonra babasının doğası sayesinde yeniden hayata döner ama elde ettiği şey boyuna kayıp gider elinden. Sonuçta Aşk hiçbir zaman yoksulluğa düşmez ya da varlık içinde yüzmez.. Öte yandan bilgelik ile cehaletin arasında bulunur. Çünkü şöyle bir şey var: Hiçbir tanrı felsefe yapmaz ya da bilge olmayı arzulamaz, öyledir çünkü; isterse başka bir bilge olsun, o da felsefe yapmaz. Aynı şekilde cahiller de ne felsefe yaparlar ne de bilge olmayı arzularlar. Tam da budur cehaletin kötülüğü, yani ne iyi-güzel ne de düşünceli olmayan bir adamın yeterli olduğunu sanması. O halde yoksun olduğunu düşünmeyen bir adam yoksun olduğu aklının ucundan bile geçmeyen bir şeyi arzulayamaz. Çaresizlik, yoksulluk, Eros'un annesi Penia'nın; çare ise babası Poros'un niteliğidir. Bu nedenle Eros ikisinin de doğasını benimsediğinden bu bakımlardan ikisi arasında yer almaktadır. _Sokrates mantıktan anlamazmış gibi çelişik durumlar ile karşıt kavramları birbirine karıştınyor. Sokrates nasıl da güzellere vurulur. Sürekli onların yakınındadır ve hayran kalır onlara; sonra her şeyden habersizdir ve hiçbir şey bilmez. Bu da onun bir oyunudur. Silenosça bir durum değil mi bu? Elbette öyle. Tıpkı yontulmuş bir Silenos gibi dışına büründüğü kılıftır bu. Ama içi açıldığında onun ne kadar büyük bir akıllılıkla dolu olduğunu tasavvur bile edemezsiniz, ey yiğit kadeh arkadaşlarım! Bilin ki bir insanın güzel olması, varlıklı olması ya da kalabalıkların gıpta ettiği türden herhangi bir mevkiye sahip olması hiç mi hiç ilgilendirmez onu; tam tersine hiçbirinizin hayal edemeyeceği kadar hor görür bunları. Bütün bu servetlerin hiçbir değeri olmadığını düşünür, hatta bizlerin bile. Sizi temin ederim, bütün hayatını bilmiyormuş gibi davranıp insanlarla alay ederek geçirir o. Ama bir ciddileşip de içi açıldığında içindeki tasvirleri bilmem gören var mıdır. Ben günün birinde gördüm onları ve öyle tannsaldılar, öyle altın gibi pırıl pırıl, öyle eşsiz ve güzeldiler. Sokrates herkesten daha çok içerdi am hiç kimse onu sarhoş göremezdi. ***************** _Sokrates_(MÖ 469 – 399) _Sadece bir iyi vardır, bilgi ve sadece bir kötü vardır, cehalet. _Tokgözlülük doğal zenginliktir; lüks ise yapay yoksulluk. _Bir insan için ahlak terbiyesi ekmek ve elbiseden daha lüzumludur. _Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir. _Bilgi ruhun gıdasıdır. _insan denen yaratığı eğitimle aydınlanmış ya da aydınlanmamış olarak düşün _Kadın erkekle bir kez eşit hale getirildi mi, artık ondan üstün olur. _Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın _Ey Atinalılar! Beni dinsizlikle suçluyorsunuz; oysa bilgisizlik daha büyük bir günah değil midir? _Endişelerinizden kurtulmak istiyorsanız, yaşamaktan en çok korktuğunuz şeyin bir gün başınıza geleceğini kabul edin. _Söylediklerimden çok, sakladıklarımda gizliyim. En iyisi anlamak için, konuştuklarımdan çok, sustuklarıma kulak ver. _Ne pahasına olursa olsun, evlenin. Karınız iyi çıkarsa mutlu olursunuz, yok fena çıkarsa o zaman da filozof olursunuz. _En ateşli aşklar, en soğuk şekilde biter. _Haksızlığa uğramak, haksızlık yapmaktan iyidir. _Ölüm insanlara verilmiş nimetlerin en büyüğü olabilir. _Bir insanın onsuz yapabileceği ne kadar çok şey vardır. _Bu kadar gök gürültüsünden sonra, bu yağmuru bekliyordum. _Bir değil bin kere ölmem gerekse bile yolumdan dönmeyeceğim. _En derin arzular genellikle en ölümcül nefretlere sebep olur. _Eğitim kıvılcımla ateş yakmaktır. Boş bir kabı doldurmak değildir. _Atlar at olarak doğar; insanlar insan olarak doğmaz, insan olunur _İnsan, gülmediği günü, yaşadım diye hayat defterine kaydetmemelidir _İyimser bir insan ayakkabıları çalınınca ayaklarım var ya diyebilen insandır. _Yalnız işsiz olanlar değil, daha iyi işler yapabilecek olanlar da başıboştur. _Bir şey, Tanrı emrettiği için mi doğrudur; yoksa doğru olduğu için mi Tanrı onu emreder? _Yeşillikler toprağın çirkinliklerini kapattığı gibi, tatlı söz de insanların kusurlarını örter. _Güç olan ölümden kaçınmak değil, kötülükten kaçınmaktır. Çünkü kötülük ölümden daha hızlı koşar. _Bütün sözlerinizi ve hareketlerinizi övenleri değil; hatalarınızı nazikçe eleştirenleri sadık kabul edin. _Eğer istediğin olmazsa acı çekersin, eğer istemediğin bir şey olursa yine acı çekersin, hatta istediğin şey tam olarak olsa da yine acı çekersin çünkü onu kaybetme riskin vardır. Zihin böyle belalı bir şeydir. Değişimden özgür olmak ister. Hayatın koşullarından ve ölümden özgür. Fakat değişim hayatın kanunudur ve ne kadar dirensen de bu gerçeği değiştiremezsiz. – Sokrаtes sormuş: “Kimdir insаn, insаn nedir?” Agorа’dаki gönüllü öğrencileri: “Onu bilmeyecek ne vаr? İnsаn; iki аyаklı, tüysüz bir yаrаtıktır.” demişler. Ertesi gün, pаzаr yerine tüyleri yolunmuş bir horozlа gelen Sokrаtes, cаnlı hаyvаnı göstererek sorusunu yinelemiş: “Yаni böyle bir şey midir insаn dediğiniz?” _Sokrates bir gün eve geç gelmiştir. Karısı da sürekli bu gecikmenin nedenini sormaktadır. Konuşmuş, bağırmış, çağırmış; Sokrates karısına karşı hiçbir tepki vermeyip önüne bakmaya devam etmiştir. Bunun üzerine karısı bir kova suyu Sokrates’in kafasına boşaltmıştır. Sokrates ise gayet sakin bir şekilde karısına şu cevabı vermiştir: Adalet, insanın kendi üzerine düşeni yapması, en iyi ve en uygun olduğu işi yapması, herkese hak ettiğini vermesidir. Peki o zaman; bir insan bilgeliğe, kendisine ilişkin bilgiye sahip oldukça, nasıl olur da, kendisine ait, kendisinin bir parçası olan şeyi, en uygun olan işi yapabilir? Bütüne, başkalarına ilişkin bilgiye sahip oldukça, nasıl olur da, başkasının hakkını verebilir, bütünün adaletine katkıda bulunabilir? _Talebelerden biri Sokrates'e sormuş: - Herkese güzel konuşma dersleri verdiğin ve onlara hitabet sanatını öğrettiğin halde, niçin sen de çıkıp bir konuşma yapmıyorsun? - Evlat, demiş Sokrates. Bileytaşı keskin değildir ama, en sert demiri bile keskin eder… ******************
··
1.505 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.