Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

_Bir halden yoksun olmak veya sahibi olmak, yoksunluk veya sahip olma ile aynı şey değildir. Sahip olma, söz gelimi, görmedir. Yoksunluk ise körlüktür ama ne görme sahibi olmak görmedir, ne de kör olmak körlüktür. Körlük herhangi bir yoksunluktur. Halbuki kör olmak, yoksun olmaktır, yoksunluk değildir. Üstelik, körlük, kör olmanın özdeşi olsaydı her iki terim aynı konu hakkında da tasdik edilmiş olabilirdi. Öyleyse insanın kör olduğu söylenirse de insanın körlük olduğu hiçbir zaman söylenemez. Öyle anlaşılıyor ki bir halden yoksun olmak ile bir hal sahibi olmak, yoksunlukla sahip olmanın kendi aralarında karşı oldukları tarzda, karşıdırlar çünkü karşı-olum şekli aynıdır. Gerçekte, tıpkı körlüğün görmeye karşı olduğu gibi, böylece, kör olmak da görme sahibi olmaya karşıdır. Körlük de görmenin körlüğüdür denilemez. Bu, görmenin körlüğünden daha çok görmenin yokluğudur. Henüz tabii olarak görme sahibi olmayana ne kördür, ne de görüyor denir. _Adalet ve adaletsizlik, zıt cinsler içindedirler. Çünkü adaletin cinsi fazilettir. Adaletsizliğin cinsi ise rezilettir. _Doğru önerme, hiçbir suretle nesnenin varlığının sebebi değildir. Bunun aksine olarak, insana öyle geliyor ki önermenin hakikat oluşunun sebebi herhangi bir şekilde nesnedir çünkü önermenin doğruluğu veya yanlışlığı nesnenin varlığı veya yokluğuna bağlıdır. _Zamandaş, hiçbiri öbüründen ne önce, ne de sonra olmayıp, oluşları aynı zamanda olan nesneler için söylenir. Onlara, zaman içinde beraberlik (zamandaş) denir. Biri hiçbir suretle öbürünün varlığının sebebi olmaksızın, varlık sıralanışında birbirine karşılıklı olan nesneler zamandaştırlar. Aynı cinsten çıkan bu son nevi’ler(tür) içinde tabii bir zamandaşlık vardır. _Var olma sırasında, karşılıklı var olmayı kabul etmeyen şey öncedir. Söz gelimi,1 sayısı, 2 sayısından öncedir çünkü 2 varsa bundan derhal 1’in var olduğu sonucu çıkar. Halbuki var olan bir ise bundan gerekli olarak 2’nin var olduğu sonucu çıkmaz. Böylece 1 sayısının varlığı, karşılıklı olarak öbür sayının varlığını gerektirmez. _Daima karşı olanlardan birinin doğru, öbürünün yanlış olması gerekli değildir. Söz gelimi, sağlık ve hastalık zıttır. Öyleyse ne biri, ne de öteki doğru veya yanlış değildir. _Altı türlü hareket vardır: Oluş, yok oluş, artma, azalma, başkalaşma ve yer değişimi. _Her hareket nevi’nin(tür) hususi bir zıttı vardır. Oluş’un zıttı yok oluş, artma’nın zıttı azalma, yer değişimi’nin zıddı ise yer sükûnetidir. En karşı gibi görünen hareket, zıt bir yere doğru olan değişimdir. Böylece aşağıya doğru hareketin zıttı yukarıya doğru olan hareket, yukarıya doğru hareketin zıddı da aşağıya doğru hareketir. _Gerçekte zıt bir niteliğe doğru bir değişme husule geldiği zaman başkalaşma vardır. _Hiçbir kategoryanın ilk özden çıkmadığı gerçektir. Çünkü onun kendi de hiçbir konu hakkında tasdik edilmemiştir. Fakat ikinci özler arasında, nevi, fert hakkında, cins ise hem nevi, hem de fert hakkında tasdik edilmiştir. _Özlerin başka bir karakteri de, hiçbir zıtları olmamasıdır. İllâki çoğun, azın zıddı veya büyüğün, küçüğün zıddı olduğu ileri sürülsün. Fakat gerçekte, hiçbirinin hiçbir vakit zıddı yoktur. _Öz, azalıp çoğalmaya elverişli değil gibi görünüyor. Ben bir özün başka bir özden daha çok veya daha az öz olduğunu değil fakat her özün, olduğundan daha çok veya daha az olduğunun söylenemeyeceğini kast ediyorum. Söz gelimi, şu öz, şu insan kendinden veya başka herhangi bir insandan daha çok veya daha az insan olmayacaktır. Gerçekte, bir ak’ın başka bir ak’tan daha çok veya daha az ak olduğu, güzelin başka bir güzelden daha çok veya daha az güzel olduğu söylendiği gibi, bir insan bir başkasından daha insan değildir. sıcak ise daha çok veya az sıcaktır denilebilir ama özün kendisinin, olduğundan ne çok, ne de az olduğu söylenemez. Öyleyse öz azalıp çoğalmaya elverişli değildir. _Fakat hepsinden çok öze has olan karakter, göründüğüne göre, özün tamamıyla özdeş ve sayıca bir tek kalmakla beraber zıtları da kabul edebilmesidir. Bu suretledir ki, öz olmayan bütün başka şeyler arasında, sayıca bir tek olduğu halde zıtlar kabul edebilecek bir şey bulmak imkânsız olacaktır. Söz gelimi sayıca bir ve özdeş olan renk, kara ve ak olamaz; özdeş ve sayıca bir tek olan fiil de iyi ve kötü olamaz, öz olmayan bütün başka şeyler için de bu böyledir. Fakat özün kendisi sayıca bir ve özdeş kalmakla beraber, zıtlar almaya elverişlidir. Söz gelimi: fert olarak alınan insan, bir ve aynı olmakla beraber, bir ara ak, bir ara kara, bir ara sıcak, bir ara soğuk, bir ara iyi, bir ara kötüdür. Gerçekte aynı deyim hem doğru, hem de yanlış görünebilir. Söz gelimi: filân adam oturuyor hükmü doğru ise, insan ayağa kalkınca, bu aynı hüküm yanlış olacaktır. Sanı için de bu böyle olacaktır. Birinin filân adamın oturduğu hakkında gerçek bir sanısı varsa, ve o adam ayağa kalktıktan sonra da onun hakkında aynı sanıyı muhafaza ederse yanlış bir sanı sahibi olacaktır. Bir yandan, gerçekte, özler kendilerini değiştirmekle zıd alabilirler. Önce soğuk olan bir şey, bir değişme ile (gerçekte bu bir başkalaşmadır) sıcak olmuştur; ak olan kara olmuştur; iyi olan kötü olmuştur. Başka bütün özler için de bu böyledir. Buna karşılık, hükme ve sanıya gelince: onlar ne iseler mutlak olarak o ve hiç değişmemiş kalırlar. Onlarda zıt nesnede bir değişiklik olunca belirir. Gerçekte, büküm ve sanının zıt alabilecekleri söylenebilirse de bu, onların bir değişmeye uğramalarından ötürü değil, bu değişikliğin yabancı bir nesnede belirmesinden dolayıdır. Gerçekte, hükmü doğru veya yanlış kılan, hükmün zıtlar almaya elverişli olması değil, nesnenin gerçek oluşu veya gerçek olmayışıdır. Bir kelime ile hükmü veya sanıyı değiştirebilecek hiçbir şey yoktur. Öyleyse, kendilerinde hiçbir değişiklik olamayacağına göre, zıtları alamayacaklardır. Fakat öze gelince, kendinde zıttı kabul ettiğine göre, onun zıt alabileceği söylenebilir. Çünkü o hem hastalık, hem sağlık, hem aklık, hem karalık alabilir. Öyleyse sayıca bir ve özdeş kalarak, kendinde olan bir değişiklikle zıdları alabilmek, özün karakteridir. _Nitelik – Nicelik_ _Nicelik: Varlıkların, ölçülebilen, sayılabilen ve gözlemlenebilen tüm özellikleri anlamına gelir. _Nitelik: Bir şeyin nasıl olduğunu belirten özelliği, kalitesi, iyi kötü, olumlu olumsuz, yararlı yararsız gibi. _Nicelik ya süreksiz ya süreklidir. Süreksiz nicelik örnekleri: Sayı ve söz. Sürekli nicelik örnekleri: Çizgi, düzey, cisim; bundan başka, zaman ve mekân. Çizgi, sürekli niceliktir. Çünkü bölümleri birbirine dokunan müşterek bir sınır düşünmek mümkündür. Bu, noktadır, düzey için ise çizgidir çünkü düzeyin bölümleri birlik bir sınırda birbirine değerler. Cisim için de tıpkı böyledir. Cismin bölümlerinin birbirine dokunacakları, çizgi veya düzey olarak, müşterek bir sınır düşünülebilir. _Zaman ve mekân da bu türlü nicelikten sayılır. Şimdiki zaman gerçekte, hem geçmişe, hem de geleceğe bağlıdır. _Zamanın bölümlerinden hiçbiri sabit ve daimî değildir. Sabit ve daimî olmayanın ise nasıl bir durumu olabilir? Gerçekte, zamanın bölümlerinin bir düzeni olduğunu ve bu düzenden ötürü bunlardan birinin önce, ötekinin sonra olduğunu söylemek daha iyi olur. Bu düşünce sayıya da uyar. İkiden önce bir, üçten önce iki sayılır. Ve böylece, sayının bir durumu olduğu hiçbir suretle kabul edilemezse de, bir çeşit düzeni haiz olduğu söylenebilir. Gerçekte, sırf bu nicelikleri göz önünde tutarak, öbürlerine nicelik diyoruz. _Taayyünlerin her birine özlerinden dolayı nicelik denmiyor. _Nicelik hiçbir zıt kabul etmez. Çünkü kendinden ve kendi kendine kavranamayan fakat ancak başka bir şeye nispet olunabilen şeye nasıl bir zıt verilebilir? Çoğun aza veya büyüğün küçüğe zıt olduğu mu ileri sürülecek? Fakat bu anlamlardan hiçbiri bir nicelik değildir. Bunlar göreliler arasına girerler çünkü kendi kendine alındı mı hiçbir şey için büyük veya küçük denemez ama ancak bir başka şeye nispet edilmiş olmasından ötürü, denebilir. Böylece biz bir şeyin başka bir şeyle olan münasebeti ile karşı karşıya bulunuruz. Gerçekte, ara sıra aynı şeyin aynı zamanda hem büyük, hem de küçük olduğu da olur. Çünkü bir şey bir şeye göre küçük, bir başkasına göre de büyük olabilir. Öz, zıt alabilirse de hiç olmazsa aynı zamanda hem hasta hem de sıhhatte olamaz. Bunun gibi, hiçbir şey hem ak, hem de kara değildir. Gerçekte, büyük, küçüğün zıttı ise aynı şey aynı zamanda hem büyük, hem de küçükse bu şey kendine zıt olacaktır. Halbuki aynı şeyin kendine zıt olması imkânsızdır. Öyleyse ne büyük küçüğün; ne de çok, azın zıddı değildir. _Aynı cinsten olup birbirinden en uzakta bulunan uçlar, zıt olarak tarif edilmişlerdir. _Niceliğe en çok has olan karakter, ona eşitliğin ve eşitsizliğin yüklenebilmesidir. Buna karşılık, nicelik olmayan başka ne varsa hiçbiri, bakılırsa, hiçbir suretle eşit ve eşitsiz diye tasdik edilemezler. Benzer veya benzemez denilebilir. _Nitelik diye kendisiyle bir şeyin nasıl olduğu söylenen terime derim. _Niteliğin nevi’lerinden(tür) birine hal ve istidat(yetenek) adı verilebilir. Fakat hal, daha çok sürekliliği, daha çok duraklılığı ile istidattan farklıdır. Bilimler ve erdemler haldirler çünkü kendisinden pek az bir şey elde etmiş olsak bile yerinden güç oynatılan şeylerden biridir. Buna karşılık, sıcaklık ve soğukluk, hastalık ve sağlık ve bu türlü şeyler gibi kolayca yerinden oynatabilecek ve değişebilecek niteliklere istidat denir. Haller aynı zamanda istidat’tırlar fakat istidatların hal olması gerekli değildir. _Bir başka nitelik cinsi de, iyi güreşçilerin veya iyi koşucuların, bir tek kelime ile tabii bir kabiliyet veya kabiliyetsizliğe göre söylenen her şeyin, sözünü ettiğimiz zaman kullandığımız nitelik cinsidir. Sıhhatte olanlar başlarına gelebilecek her şeye kolaylıkla tahammül etmekte tabii bir kabiliyete sahip olduklarından: hastalar da, bunun aksine olarak, başlarına gelebilecek her şeye tahammül etmekte tabii bir kabiliyetsizliğe sahip olduklarından dolayı böyle adlanmışlardır. _Bir üçüncü nitelik cinsi de, duyguluk niteliklerinden ve duygulanımlardan teşkil edilmiştir. Söz gelimi, tatlılık, acılık, ekşilik ve bu neviden bütün taayyünler. Bunlara sıcaklık, soğukluk, aklık ve karalık da eklenebilir. Gerçekte, sözünü ettiğimiz bu niteliklerden her birinin duyumlarda bir değişme hâsıl etmeye kabiliyetli olmalarındandır ki bu niteliklere duyguluk nitelikler adı verilir. Çok defa, renk değişmeleri bir duygulanma yüzünden olur. Olgu apaçıktır; utanma kızartır, korku sarartır, ötekiler de bu türlüdür. Bize niteliğimizi veren işte bunlardır. _Yok edilmesi ve bertaraf edilmesi kolay sebeplerden ileri gelen taayyünlere gelince, bunlara nitelikler değil, tesirlenmeler adı verilir çünkü insan onlara göre nitelik olmaz. Gerçekte ne utançtan kızaran adam hakkında kırmızı olduğu, ne de korkudan sararan hakkında da sarı rengi olduğu söylenemez. Daha çok, herhangi bir tesirlenme duyduğu söylenir. Öyleyse bunlar nitelik değil, tesirlenmedir. Kaynağı bazı duraklı tesirlenmeler olan bütün taayyünlere nitelik denilir. Çılgınlık, öfke ve bu türlü başka haller böyledir. Zihin sapıklıkları için de bu aynıdır: bunlar da niteliklerdir, çünkü insan onlara «göre vasıflandırılır. Çabucak dağılan sebeplerden- ileri gelen taayyünlere gelince; bunlara tesirlenme adı verilir, işte söz gelimi, bir zıtlığa öfkelenen bir kimse: böyle bir heyecan içinde öfkelenen bir adama öfkecil denmez; daha çok onun bir tesirlenme duyduğu söylenir. _Dördüncü çeşit nitelik her varlığa ait olan kılık veya şekli, ve bundan başka, doğruluk ve eğriliği ve buna benzer başka bütün hassalar] ihtiva eder. Gerçekte bir varlık işte bütün bu taayyünlere göre, vasıflanmıştır çünkü üç köşeli veya dört köşeli olduğu için veya doğru veya eğri olduğu için bir şeye böyle bir niteliği haizdir denir ve her şeye sıfatını veren surettir. - Seyrek ve sıkı olan, pürüzlü olan veya düz olan demek, görünüşte bu nitelikte bir şey demektir. _Bazı hallerde niteliklere bir ad verilmediğinden, vasıflandırılan nesnelerin bu niteliklerden çıkma adlarla gösterilmesi mümkün değildir _Zıtlık da niteliğe aittir. Söz gelimi, adalet adaletsizliğin, karalık aklığın ve hep bunun gibi, zıttıdır. Böylece adalet adaletsizliğin zıddı ise, adalet de bir nitelik ise, adaletsizlik de bir nitelik olacaktır. _Üçgen ve dörtgen, diğer şekiller gibi, çokluk ve azlık kabul etmezler. Gerçekte üçgen veya daire kavramlarının uyduğu nesnelerin hepsi aynı tarzda üçgen veya dairedir. Bu kavramlara uymayan nesnelere gelince, birinin ötekinden daha fazla (üçgen veya daire) olduğu söylenemeyecektir. Dörtgen dik dörtgenden daha fazla daire değildir. Zira daire kavramı ne ona, ne öbürüne tatbik olunamaz. Öyleyse bütün nitelikler çokluk ve azlık kabul etmezler. _Bir nesne, ancak kendinin vasıfladırılmış olduğu şeylerden başka hiçbir şeyle bir başkasına benzer değildir. Bundan, niteliğin hususiyetinin kendine benzerlik veya benzemezlik isnat edilmesinden ibaret olacağı sonucu çıkar. _Göreli_ _Göreli diye bütün varlığı, başka nesnelere bağlı olduğu veya herhangi bir şekilde bir başka şeye taallûk ettiği söylenmiş olanlardan ibaret olan şeylere denilir. Söz gelimi, en büyük, bütün varlığı başka bir şeye göre söylenmiş olmaktan ibaret bir şeydir. Çünkü onun daha büyük olması bir şeye göredir. Göreliklerin de zıtları olabilir. Söz gelimi: Her ikisi de görelik olan fazilet, reziletin zıddıdır; bilim, bilimsizliğin zıddıdır. Bütün göreliler bağlaşımlıdır. Söz gelimi: köle hakkında, efendinin kölesi denilir. Efendi için de kölenin efendisidir denir. Misil yarımın misli, yarım da mislin yarısıdır denilir; daha büyük olan, daha küçüğünden daha büyük; daha küçük olan daha büyüğünden daha küçüktür. _Bilinebilenin bilgisine bilgi, bilgi ile bilinebilene de bilinebilen; duyulabilenin duyumuna duyum, duyumla duyulabilene de duyulabilen diyoruz. _Münasebet uygunca yapıldığı zaman, bağlaşmanın da olduğudur. Kanat, bir kanatlının kanadıdır ve kanatlı da kanat yüzünden kanatlıdır. Ara sıra da, şüphe yok, bir göreliğin terimini uygun bir tarzda anlatmak için hiçbir isim bulunmadığı zaman hususi bir isim yaratmak gereklidir. Söz gelimi, dümeni gemiye görelik olarak koymak, göreliği doğru belirtmek değildir. _Bir şeyin, (kendine görelik olduğu şeyi) anlamanın, şüphe yok, en kolay yolu, isim olmadığı takdirde, isimleri ilk terimlerden çıkarmaktan, ve onları, ilk terimlerin kendileriyle bağlaşma halinde oldukları nesnelere tatbik etmekten ibarettir. Böylece, yukarda geçen örneklerde, kanadı kanattan, dümenli, dümenden gelir. Böylece, bütün göreliklerin bir bağlaşması vardır. Bağlaşmalıya göre değil de belirsiz olarak alınan bir terime göre ortaya konuldukları zaman, bağlaşma yoktur. Demek istiyorum ki herkesin üzerinde uyuştuğu ve isimleri bulunan bağlaşımlılar için bile, terimlerden biri, bağlaşımlının kendi adıyla değil, bağlaşımlı ancak ilinti olarak anlatan bir isimle gösterilmişse bağlaşma yoktur. _Kölenin bağlaşımlısı olarak insanı, kanatlınınki olarak da kuşu gösterelim. İnsandan da efendilik karakterini ayıralım. Efendi ile köle arasındaki bağlaşma devam edip gidemeyecektir. Çünkü efendisiz, artık köle yoktur. Kuştan kanatlılık karakteri ayrılırsa, muhakeme aynıdır. Kanatlı da artık bir göreli olmayacaktır. Çünkü kanaldı yoksa artık kanadın bağlaşımlısı olmayacaktır. Efendi varsa köle de vardır: köle varsa efendi de vardır. Başka haller için de aynı düşünce yürütülür. Üstelik bu göreliler karşılıklı bir şekilde birbirlerini yok ederler. Misil yoksa yarım yoktur; yarım yoksa, misil de yoktur. _Gerçekte, bilimin konusu, bilimden önce var gibi görünebilir. Çünkü çok defa biz önceden var olan konulardan bilim elde ederiz. Konusuyla aynı zamanda var olan bir bilim bulmak, imkânsız olmasa da, güç olacaktır. Bundan başka, konunun yok olması, buna karşılık olan bilimin de yok olmasını gerektirir. Halbuki bilimin yok olması konusunun da yok olmasını gerektirmez. Gerçekte, bilimin konusu mevcut olmayınca, bilim de mevcut olmaz çünkü artık bilinecek hiçbir şey olmayacaktır. Ama var olmayan bilim olursa hiçbir şey, konusunu var olmaktan alıkoyamaz. Duyum hakkında da bu böyledir. Gerçekte, duyulabilen, her yönden, duyumdan öncedir. Duyulabilen yok olursa, duyum yok olur. Halbuki duyum yok olursa duyulabilen yok olmaz. duyulabilenin yok olması duyumun yok olmasını gerektirir. Buna karşılık. duyumun yok olması duyulabilenin de yok olmasını gerektirmez: _Özün göreliklere girmediği açıktır. Ancak bazı ikinci özler için mesele ortaya atılabilir. Söz gelimi, baş’a, kendinin bir bölümü olduğu şeyin başı denilir. Görelikler hakkında verilen tanım yetseydi, hiçbir özün bir görelik olamayacağını tasdik etmek imkânsız olmasa da, pek zor olacaktır. _Apaçıkça çıkan sonuç, belli bir şekilde bir görelik bilindiği vakit, neye göre ise, onun da belli bir şekilde bilineceğidir. Bu kendinden de apaçıktır çünkü filân nesnenin bir görelik olduğu biliniyorsa göreliklerin varlığının görelikte olmaktan başka bir şeyde müdemiç bulunmadığı bilinmekle, onun kendine görelik olduğu şey de bilinir. Fakat onun kendiyle görelikte olduğu şey mutlak olarak bilinmezse, onun görelikte olup olmadığı da bilinmeyecektir. Filân şeyin daha güzel olduğu bilinmiyorsa, gene gerekli olarak, o şeyin kıyaslanarak, kendinden daha güzel olduğu şeyin de doğrudan doğruya ve belli bir şekilde bilinmesi gerekir. Buna karşılık, onun daha az güzel bir şeyden daha güzel olduğu belirsiz bir şekilde bilinmeyecektir. Aksi takdirde bu bir bilgi değil; bir sanı olur. _Hususi bilimler göreliklere katılmazlar. Böyle bir nitelik alırsak bu sadece hususi bilimlere göredir çünkü bizim haiz olduğumuz bu hususi bilimlerdir: bu hususi bilimlerden birine sahip olmamızla bize bilgin denir. Bilim, cins olarak, 'kendi özü içinde, başka bir şeye göre olan şeydir. (Çünkü bir şeyin bilimi vardır, denilir). Buna karşılık, hususi bilimlerden hiçbiri, kendi özü içinde, başka bir şeye görelik değildir. Söz gelimi, ne gramerin herhangi bir şeyin grameri, ne de musikinin herhangi bir şeyin musikisi olduğu söylenemez. Fakat onlar göreliklerse, ancak cinsleri yönünden öyledirler. ___ _Yalnız adı bir ama bu adın ifade ettiği anlamı başka başka olan nesnelere homonimler(Eş sesli) denir. Söz gelimi, resimden insan da, gerçek bir insan da hayvan’dır. Bu iki şeyin gerçekte isimden başka müşterek bir şeyleri yoktur. Halbuki ismin ifade ettiği anlam başkadır. Öte yandan, hem isim birliği, hem de anlam özdeşliği olan için de sinonim(Eş anlamlı) denilir. Söz gelimi, hem insan, hem de öküz hayvandır. Paronimler ise eş anlamlı sözcüklerle zıttır. Benzer şekilde telaffuz edilen ancak farklı sözcük anlamlarına sahip sözcüklerdir. _İlk özler vasıtasıyla var olmamak yüzünden, başka hiçbir şey var olamayacaktır. İkinci özler arasında, nevi(tür) cinsten daha özdür. Çünkü ilk öze daha yakındır. Gerçekte ilk özün tabiatı bilinmek istenilirse, onu cinsten daha çok, nevile açıklayarak, hakkında daha açık, daha uygun bir bilgi verilecektir. Böylece, fert olarak alınan insanı bildirmek için, onun bir hayvan olduğunu söylemekten çok, bir insan olduğunu söylemekle daha açık bir bilgi verilir. Filân ağacın tabiatını anlatmak için bunun bir bitki olduğunu söylemekten çok, bir ağaç olduğunu söylemekle daha açık bir bilgi elde edilecektir. Üstellik, başka bütün özlerin dayanağını teşkil etmesi, bütün geri kalanların onun hakkında tasdik edilmesi veya onların içinde bulunması yönünden ilk özlere, bu yüzden en yetkin özler denilmiştir. _Nevi, gerçekte, cins için bir dayanaktır. Çünkü cinsler nevi’ler hakkında tasdik edilirlerse de, buna karşılık nevi’ler cinsler hakkında tasdik edilmezler. Bundan, gene bu sebeplerden ötürü, nev’in cinsten daha öz olduğu sonucu çıkar. _Cins olmayan nevilerin kendilerine gelince, bunların, biri ötekinden hiçbir suretle daha çok öz değildir. Çünkü fert olarak alınan at hakkında onun at olduğunu söylemekle edinilen bilgi, fert olarak alınan insan hakkında onun insan olduğunu söylemekle edinilen bilgiden daha uygun değildir. İlk özlerin durumu da böyledir. Bunlardan biri ötekinden daha öz değildir. Çünkü fert olarak alınan insan, hiçbir suretle fert olarak alınan öküzden daha çok öz değildir. Öyleyse haklı olarak ilk özlerden sonra, bütün geri kalanlar arasında yalnız nevi’lere ve cinslere ikinci öz denilmiştir. Çünkü bütün yüklemler arasından, yalnız onlar ilk özü ifade ederler. Gerçekte, fert olarak insanın tabiatı nevi veya cins yoluyla açıklanmak istenilirse bu uygun bir açıklama olur ve bu bir hayvandır, deneceğine, bu bir insandır, denirse açıklama daha aydınlatıcı olur. _Bütün geri kalanların dayanağı olmalarından ötürü ilk özlere kelimenin en gerçek anlamında özler adı verilmiştir. Şu halde ilk özlerin öz olmayan her şeyle münasebeti de nevi’lerin ve cinslerin nevi ve cins olmayan bütün geri kalanlarla olan münasebetidir. Çünkü nevi’lerle ve cinslerle bütün geri kalanlar tasdik edilmiştir. _İnsan şüphesiz bir konunun yüklemi, yani fert olarak alınan insanın yüklemidir fakat bir konu içinde değildir çünkü insan, fert olarak alınan insanın bir bölümü değildir. Bir konunun yüklemi olan, yani fert olarak alınan insanın yüklemi olan hayvan için de aynı düşünce ileri sürülür. O da fert olarak alınan insanın bir bölümü değildir. _Taayyünün(belirgin) cinste, nevi’dekinden daha büyük bir kaplamı vardır. Çünkü hayvan terimi insan teriminden daha çok sayıda varlıkları içine alır. _Etki ile edilgi de zıtlık kabul ederler. Çokluk ve azlığa elverişlidirler. Isıtmak soğutmanın zıttıdır, ısıtılmak soğutulmanın, sevinmek gamlı olmanın zıttıdır. Bu ise pekâlâ zıtlık kabul etmektir. Azlık ve çokluk için de bu tıpkı böyledir. Bir şey az veya çok ısıtılabilir, az veya çok ısıtılmış olabilir. O halde etki ile edilgi de azlık ve çokluğa elverişlidir. _Bir terimin başka bir terime karşı olması, dört tarzda söylenir: Görelilerin karşı-olumu, zıtların karşı-olumu, yoksunluğun sahip olmaya karşı-olumu, tastikin inkâra karşı-olumu vardır. Bu hallerin her birinde, karşı-olum şu şekilde şematik olarak ifade olunabilir: Görelilerin karşı-olumu, mislin yarıma olduğu gibi; zıtların karşı-olumu, iyiliğin kötülüğe olduğu gibi; yoksunluğun sahip olmaya karşı-olumu, körlüğün görmeye olduğu gibi; tasdikin inkâra olan karşı-olumu, oturuyor’un oturmuyor’a olduğu gibi. _Bilgi, kendi özü içinde, bilinebilenin bilgisi; bilinebilen ise, özü içinde, karşı-olanı hakkında, yani bilgi hakkında söylenmiştir. _Zıtlar gibi karşı-olan terimlere gelince, bunların varlığı birbiriyle olan münasebetten ibaret değildir. Bunlara ancak birbirlerine zıt denilmiştir. Gerçekte, iyilik, kötülüğün iyiliğidir denilmez ama kötülüğün zıttıdır denilir. Ak, karanın akıdır denilmez ama karanın zıttıdır, denilir. _Bazı hallerde, bu orta terimlerin isimleri vardır; söz gelimi: ak ile kara arasında boz, sarımsı, ve başka bütün renkler bulunur. Başka hallerde ise orta terimi bir isimle ifade etmek kolay değildir. Orta terim her bir ucun inkârı ile tarif edilmiştir. Söz gelimi şöyle: ne iyi ne kötü; ne haklı ne de haksız. (“Bir halden yoksun olmak veya sahibi olmak, yoksunluk veya sahip olma ile aynı şey değildir” konusunun devamı) _Biri veya öbürü, kendilerini kabul eden konuya gerekli olarak ait olmak zorunda bulunan zıtlar arasında hiçbir orta terim yoktur. Hastalık’la sağlık, tek’le çift hali böyledir. Birinden biri, kendilerini kabul eden konuya gerekli olarak ait olmayan zıtların bir orta terimi vardır. Yeter ki bunlardan biri konuya tabii olarak ait olmasın, ateş için sıcak olmak, kar için ak olmak gibi. _İlk ilerleyiş ne kadar az olursa olsun, fazilete doğru gitgide daha kolayca meylolunur. Bunun içindir ki belki de, daha da mühim bir ilerleyiş kaydedecektir ve bu ilerleyiş süreklice artmakla, insan sonunda zıt halde büsbütün yerleşecektir. Buna karşılık, sahip olma ve yoksunluk için karşılıklı bir değişikliğin olması imkânsızdır. Sahip olma’dan yoksunluk’a pekâlâ bir geçit vardır ama yoksunluk’tan sahip olma’ya imkânsızdır. Çünkü kör olan görmeyi yeniden ele geçiremez, saçsız olan yeniden saçlanamaz, dişsiz olan da dişlerinin yeniden çıktığını göremez. _Tasdik ve inkâr için bu bambaşkadır. Konu var olsun veya olmasın, her halde biri doğru, öbürü yanlış olacaktır. Gerçekte, diyelim ki Sokrates hastadır ve Sokrates hasta değildir. Sokrates’in kendisi varsa bu iki önermeden birinin doğru, öbürünün yanlış olduğu açıktır. Sokrates yoksa gene böyledir çünkü Sokrates yoksa onun hasta olduğunu söylemek yanlıştır ve onun hasta olmadığını söylemek doğrudur. Böylece her zaman birinin doğru, öbürünün yanlış olma hassası ancak tasdik ve inkâr gibi karşı olan şeylerde bulunur. _Zıtlar içinde, birinin varlığı, öbürünün varlığını gerektirmez: Herkes sıhhatte ise sağlık var olacaktır, hastalık da olmayacaktır. Bunun gibi, bütün varlıklar ak iseler, karalığı dışarıda bırakarak, aklık var olacaktır. Üstelik, Sokrates sıhhattedir, Sokrates hastadır’a zıt ise iki zıt halin birlikte aynı konuya ait olmaları imkânsız olduğundan, bu zıtlardan birisi var iken öbürünün de var olması imkânsız olacaktır. _Haiz olmak terimi birçok anlamlara gelir. Hal ve istidat mânasında veya herhangi başka bir nitelik mânasında alınır: Biz, gerçekten, bir bilgi veya bir fazilet sahibi olmak, deriz. _Deyimler, bağlantılı ve bağlantısız olarak ayrılır. _Bir konu içinden, bir bölümü olarak bulunmamakla beraber, içinde bulunduğu şeyden ayrılamayan şeyi anlarım. Söz gelimi, herhangi bir gramer bilimi bir konu içinde, yani ruhta vardır fakat o hiçbir konu hakkında tasdik edilmiş değildir. Başka varlıklar ise hem bir konu hakkında, hem de konu içinde tasdik edilmişlerdir. Söz gelimi, bilim bir konu içinde, yeni ruhtadır ve bir konu hakkında, gramer hakkında tasdik edilmiştir. Daha başka varlıklar da ne bir konu içindedirler, ne de bir konu hakkında tasdik edilmişlerdir. Söz gelimi, bu insan, bu at gibi. Çünkü böylesine varlıklardan hiçbiri ne bir konu içindedir, ne de bir konu hakkında tasdik edilmiştir. _Hiçbir bağlantısı olmayan deyimler, öz, nicelik, nitelik, görelik, nerelik, zaman, durum, sahip olma, etki ve edilgi ifade ederler. _Gerçekte, her tasdik ve her inkâr, göründüğüne göre, doğru veya yanlıştır. Halbuki hiçbir bağlantısı olmayan deyimler için ne doğru, ne de yanlış vardır. Söz gelimi, insan, ak, koşuyor, galiptir gibi. __ _Önsöz_ _Organon, Aristoteles'in 6 ciltlik klasik mantık üzerine olan kitap serisi. 6 adet kitaptan oluşur: Kategoriler, Önermeler, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler, Sofistik tutamakların çürütülmesi. _Kategoriler: Mantıksal bir metin olmaktan çok metafizikseldir. Organonun diğer parçalarının tamamlayıcısı olarak söz edilir. Bu kategoriler öz, nicelik, nitelik, izafet, mekan, zaman, durum, aidiyet, eylem ve infial'dır. _Birinci Analitikler: Aristo'nun kıyas yöntemi bu eserde açıklanır. İki gözlem ya da bilgiden nasıl bir tüme varımsal sonuç çıkarılabileceği açıklanır ve geçerli kıyas biçimlerinin neler olduğu açıklanır _Topikler: Bu eser diyalektik akıl yürütme ile ilgilidir. Geçerli argümanlar oluşturma, mutlak olandan çok olası sonuç çıkarmalar gibi konularla ilgilenir. İslam felsefesinde ise Cedel adıyla anılır. Buradaki akıl yürütmeler genel kabul görmüş fikirlerden yol çıkarak yapılan akıl yürütmelerdir. _Sofistik Deliller: Mantıksal safsataları içerir. _Organon, İslâm düşüncesi ve düşünürleri üzerinde sürekli ve büyük tesirleri olmuştur. _Muallim-i evvel aristotales için söylenir. İslam düşünce geleneğinde ve filozoflarında yaptığı tesirler ve mantık ilminin kurallarını düzenlemesinden dolayı kullanılan mantık ilminin ilk öğretmeni manasını ifade eden unvan. Dünya literatüründe muallim-i sani versiyonu da vardır. Sani olan farabi'dir. Farabi'nin bu unvanı elde etmesinin sebebi de aritoteles mantığının yeniden yorumlayıcısı olmasıdır. _Mantık iliminin babası Aristo, zamanın en geniş ansiklopedik, sistematik ve yaratıcı kafasıyla; hem genişliğine, hem de derinliğine, bilginin her alanındaki buluş ve görüşleriyle; her şeyi açıklamak isteyen idealiyle; şiirden ve yapmacıklıktan uzak kuru bir üslûp, her kelimeyi sanki ölçerek, tartarak söyleyen bir ağızla; soğuk bir “Profesör” salâhiyetiyle Aristo, felsefe ve ilim tarihinin kaydettiği büyük dehalardan biridir. _Batı âlemi de, XII’nci yüzyıl ortalarına kadar tanımadıkları mantık eserlerini yine Arap ve Türk düşünürler sayesinde tanımış oldular. _Aristoya göre mantık, ilimlerin girişi, ilmin aleti veya ilmin şekli ve hattâ bütün ilimler bu âlete muhtaç olduklarından ilimlerin ilmi’dir. Gerçek varlığın, varlık olarak varlığın ilmi ilk felsefe veya fizikötesi olduğundan mantık gerçek varlığın ilmi değildir. Fakat “varlığın kanunları düşüncenin de kanunları olduğundan” varlık kanunlarıyla düşünce kanunlarının bu özdeşleştirilmesi sonucunda mantık fizikötesi veya ontolojik karakterine bürünerek “objektif hakikatin bilgisi, aklî varlıkların bilgisi” olmaktadır. Bu suretle o ilmin âleti olmakla kalmıyor, ilmin kendisini de konu olarak alıyor. _Böyle bir mantığın kuruluş ve gelişmesini gerektiren sebep ve şartları göz önünde tutacak olursak görürüz ki o günkü sosyal müesseselerin ve demokrasinin çözülüşü ile beraber yürüyen münakaşa ve retoriğin kötü kullanılması ve kötüye kullanılması; öteden beri sürüp gelen çelişik felsefî ve İlmî doktirin ve sistemlerin, okulların dogmatizmleriyle hiççilik arasında açtığı türlü uçurumlar bir epistemolojik ve kritik hareketi doğurmakla kalmadı; aynı zamanda bu epistemolojik ve kritik hareketin tahlil ve tetkikinin de gerekliliğini ortaya koydu. Yunan sosyal yapısı ve demokrasisi Retorik’i bir “hükümet aleti”, bir kazanç vasıtası olarak geliştirirken, aynı zamanda türlü sofistlerin elinde, birçok teferruat içinde de olsa, insan zihninin tahlili ve bu tahlilin zaruriliği; okullar ve doktrinlerinin karşılaştırılması ile ilmin ve kesin bilginin kaynak, sınır ve değeri üzerindeki meseleler kozmolojik alanın arka plâna atılmasını, hattâ bırakılmasını gerektirmişti. Greklerin iyi yapma ve güzel konuşma ideali içinde ve yanında açık ve doğru düşünmenin de ön plâna geçtiği görülüyordu. Fikirlerin, teori ve sistemlerin ayrılıkları ve birbirlerine karşı aykırılıklarından kuvvet alarak türlü düşünürlerin elinde diyalektik, sofistik ve eristik, hakikati ve bir hakikat ilgisini boş, hakikat araştırılmasını da imkânsız saymakla bilgi meselesiyle mantıkî meselelerine olan ilgiyi azaltacak yerde büsbütün artırmıştı. _Onun kavram, önerme, usavurma veya kıyas ve ispat teorilerinin; diyalektiği hem ilim ve felsefenin kendisi, hem de felsefenin yöntemi olarak anlaya« hocası Platon'dan ayrı ve Topikalar'in konusunu teşkil eden. Sanı’nın bilgisi olan diyalektik anlayışı, hem bir bilgi teorisi, hem de ilk mantık kitabı olan Organon’un başlıca konularıdır. _Bu mantık, bir varlıklar hiyerarşisi üzerine dayanan, bir cins-nevi mantığı, bir sınıf mantığıdır. Ona yapılan itirazlar da buradan başlar. Bu mantığın ilimlerin gelişmesinde ve gerektirdiği yeni düşünüş şekilleri karşısındaki yetersizliği, zamanının matematik ilmini yetkin ve bitmiş gibi almasıyla bugünkü matematik düşüncenin gösterdiği gelişmeleri ifade edemeyeceği olgulara, denemeye ve tümevarıma dayanmadığı için verimsizliği ve hattâ fizikötesi ve fiziğinin ilim ve yöntem teorisi olduğundan onlarla birlikte yıkıldığı sık sık ileri sürülmektedir.
··
288 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.