Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Diyalektik 2 – Şeref, Bilgelik, Sanat
*_Düşünce_ _Buda: Her şey düşüncedir. Ne düşünüyorsak o oluruz. Bize düşüncelerimiz şekil verir. Hepimiz düşüncelerimizden doğarız. Bu dünyayı yaratan, zihnimizdir. Bu dünyayı bir hava kabarcığı, bir serap gibi düşün. Dünyayı böyle gören kişiyi ölüm görmez. Biz, içselliğimizin meyvesiyiz. İçimizde ne varsa biz oyuz. Bizi biz yapan zihnimizdir. Zihin uzaklarda bedensiz gezer. Hiçbir dost ya da düşman, düşüncenin verdiği iyiliği ve kötülüğü veremez.. _Ralph Emerson: Ne düşünüyorsak, o oluruz. Her eylemin atası düşüncedir. Birine göre adaletli olan şey, diğerine göre haksızlıktır; birine göre güzel olan, diğerine göre çirkindir; birine göre bilgelik olan, diğerine göre çılgınlıktır. Hissetme biçiminiz, neden bir başkasının kafasındaki düşüncelere bağlı olsun? Eğer ne düşüneceğinizi şansa bırakırsanız ya da gazete ve radyoya bırakacak olursak, kendi zihnimiz üzerindeki denetim gücümüzü büyük ölçüde yitiririz. Diğer tüm insanlar, kendi zihnimizi yansıtmak için bize yöneltilen aynalardır. İnsanlar, görüşlerinin aynı zamanda kendi karakterlerinin bir itirafı olduğunu görmüyor gibiler. Bir kar fırtınasındaki kar taneleri kadar çok yanılsama yastıkları vardır. Biz bir rüyadan diğerine uyanırız. Büyük insanlarla birlikte, düşünce ve davranışlarımız da büyür. Bir toplulukta bir bilge olsun yeter, bilgelik çabucak herkese bulaşır. Parlak zekalı biriyle sık konuşalım, olaylara aynı açıdan bakmayı çabucak öğreniriz. Değerli insanların en iyi etkilerini, onların yanından ayrıldığımız zaman hissederiz. Büyük insanlar dünyayı düşüncelerin yönettiğini görenlerdir. - İnsan ruhu, en baştan beri kendine ait her melekeyi, her düşünceyi, her duyguyu uygun olaylarda dışa vurur. Ancak düşünce her zaman olaydan önce gelir; tarihteki bütün olaylar önceden zihinde yasa olarak mevcuttur. Her yasayı da koşullar yaratır; doğanın sınırları sırayla birbirine can verir. - Stoacıların, Doğu'dakilerin ya da modem denemecilerin bilge insan hakkında bütün söyledikleri, her okuruna kendi düşüncesini anlatır, erişmediği ancak erişebileceği benliğini tarif eder. Bütün edebiyat, bilge insanın kişiliğini anlatır. _Lao Tzu: Düşüncelerinizi değiştirin, hayatınız değişsin. Arzulardan arın, esrarengizi gör; arzulara bürün, arzu uyandıranı gör. Düşlerini endişe ve korkuyla sularsan, yaşamını boğan yabani otlar biçersin. Düşlerini iyimserlikle, çözümlerle sularsan, başarı biçersin. _Marcus Aurelius: Hayatımız düşüncelerimizin eseridir. Her şey senin düşüncene bağlı. Güç zihninizdedir. Neyi sık sık düşünüyorsanız, aklınızda ona benzer düşünceler olacaktır çünkü ruhu dolduran düşüncelerdir. _Demokrit: Evrende atom ve boşluktan başka bir şey yoktur. Geri kalan her şey düşüncedir. _Einstein: İnsanlar, ağızlarından çıkan cümlelerin, beyinlerinden çıkan düşüncelerin, bütün evreni dolaşıp tekrar kendilerine geri döndüğünü bilse, eminim daha çok dikkatli olurdu. _William James: Nasıl bir durumda olmak istiyorsanız zaten o durumdaymış gibi davranın. “Cesur gibi davran, cesur olursun.” İngiliz atasözü. _John Milton: Zihin neresi olmak isterse orasıdır. Kendi içinde cehennemi cennete, cenneti de cehenneme dönüştürebilir. _Shakespeare: Ne düşünüyorsak o oluruz. Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir. Kişinin düşüncesi düşünün rengine boyanmıştır. Aslında hiçbir şey iyi veya kötü değildir. Her şey bizim onlar hakkında düşündüğümüze bağlıdır. İyimser kişi, yaranın üstünde artık kabuk görür; kötümser kişi ise kabuğun altında yine yara görür. Zaman, bekleyenler için çok yavaş, korkanlar için çok hızlı, acı çekenler için çok uzun, eğlenenler için çok kısa, ama zamanı sevenler için sonsuzluktur. Akıl ve erdem, iğrenç olana iğrenç gelir. Pislik ancak pislikten tat alır. En acı söz ninni gibi gelir sersemin kulaklarına. Şu cılız çiçeğin çanağında hem zehir var hem şifa. Koklarsan iyi eder, yersen hasta. Yeryüzünde faydasız hiçbir şey yok, ama iyi kullanılmazsa zarar vermeyecek bir şey de yok. İyi kullanılmazsa erdem bile dönüşür kusura. Keza, kusur da eylemle düzelip erdeme dönüşür çabayla. _Bütün günler gecedir ben seni görene kadar; geceler ışır, gün olur seni gösterince rüyalar. ___ _Nöroplastisite: Beynin yeniden yapılandırılması, değişikliklere karşı uyum geliştirme yetisidir. En çok neyi düşünürseniz hayatınızda onu çoğaltırsınız. Beynimiz durmadan değişir. Bir cümleyi okuduğunuzda beyninizde milyonlarca yeni bağlantı kurulur. Yeni bir aktivitede ise beyin ona aşina olmadığı için daha fazla enerji harcamak zorunda kalıyor. Yeni şeyler öğrendiğimizde yeni patikalar açılır. Kullanılma sıklığıyla ilgili olarak bağlantı noktaları güçlenir ya da güçsüzleşir. Çok sık kullanılan patikalar alışkanlıklarımızdır. Beynimiz odaklanan hedefe kilitlenme özelliğine sahiptir. Hedefimiz olumsuz olsa bile beyin onu sizin için gerçekleştirmeye çalışır. _Nöroplastisite 2 yönlü hereket eder. 1- Potansiyasyon: Sinir sistemindeki bilgi akışının artması. 2- Depresyon: Bilgi akışının azalması _Sinirbilimci Cajal: Bir bebeğin beyni henüz yeni karıştırılmış bir harç gibidir; onu istediğiniz kalıba sokabilir ve arzu ettiğiniz gibi şekillendirebilirsiniz. Kişi yetişkin olduğunda ise artık elinizde şekil verilemez bir beton olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak erişkinin elinde betona şekil vermeye çok uygun farklı çekiçler vardır ve uygun çekiç hamleleriyle beynini değiştirmesi sandığımızdan daha kolaydır. Beyninizi yeniden şekillendiren en önemli çekiç, öğrenmedir. Yeni bir dil öğrenmek, yeni bir müzik aleti çalmayı öğrenmek, yeni bir dans ya da spor türünü oynamayı öğrenmek beyninizi en çok değiştiren eylemlerdir. İnsan beyni her zaman yeniden şekillendirilebilir. İnsan beynindeki sinirsel bağlantılar (sinapslar) kullanıldıkça güçlenir, kullanılmadıkça zayıflar. _John Watson: Bana rastgele bir bebek verin. Soyu, sopu, yetenekleri, eğilimleri, becerileri, vs. ne olursa olsun, ondan istediğim şeyi yaratayım: Bir doktor, avukat, tüccar, hatta bir hırsız, bir katil. *** _Aristo: Düşündüğü gibi yaşamayanlar kendilerine adaletsizlik eder. _Mevlana: Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol. _Seneca: Gerçekten sizi rahatsız eden şeylerden kaçmak istiyorsanız, ihtiyacınız olan şey farklı bir yerde olmak değil, farklı biri olmaktır. _Fromm: Düşünceyi felce uğratmanın yolu: Önce acı bir haber, ardından komik, bir magazin, bir kaza haberiyle zihin felce uğratılır. Yapboz parçaları arasında kaybolup, her şeye karşı sığ ve kayıtsız olur. (Bilimsel olarak da, sık frekans değişimleri sersemliğe neden olur.) _Para hırsıyla durmadan çalışan adam, tutkularının esiri olmuştur, yani etkin görünmesine karşın, aslında, edilgindir (pasif). Öte yandan, kendini tanımak ve evrene kulak verebilmek için, hiçbir şey yapmadan oturup düşünen adam, edilgin gözükmesine karşın, aslında, etkindir. _Hasta insanlar, hasta bir kültürün ürünleridir. Sağlıklı insanlar ise ancak sağlıklı bir kültürde yetişebilir. Bununla birlikte, hasta insanların yaşadıkları kültürü daha da bozduğu, sağlıklı insanların ise daha sağlıklı bir kültür yarattığı da bir gerçektir. Birey sağlığını geliştirmek daha iyi bir dünya yaratmanın yollarından biridir. Maslow _İnsana büyüklük saglayan düşüncedir. Ben elsiz, ayaksız, başsız bir insan düşünebilirim ama düşüncesiz bir insan düşünemem. Düşünsem ancak bir taş ya da yırtıcı bir hayvan düşünürüm. Pascal _Seneca: Zihinsel bir uğraşı içermeyen boş zaman ölümdür ve diri diri gömülmektir. _Bazı şeyleri unutmak için baskılarsam, benzer diğer şeyleri de unutuyorum. Freud _Düşüncelerinizi baskılarsanız er geç bilincin altında veya üstünde yeni bir bilinç alanına girer ve burada daha engin bir benliği yaşarsınız. Bu gözlem, tartışılmaz bilimsel veriler arasında benim bildiğim en temel ve sağlam olanıdır. William James _Bir şeye dosdoğru, objektif şekilde bakarsak, onu gerçekte olduğu gibi görürüz. Halbuki arzu ve endişelerimizin karıştırdığı bakış (yamuk bakış) bize, bulanık bir görüntü verir. Endişelendiğimiz zaman, küçük bir güçlük dev boyutlara ulaşır, mesele bize gerçekte olduğundan çok daha beter görünür. Tam tersi bir ilişki de söz konusudur: Slavoj Zizek _Her canlıda elektromanyetik güçler vardır. Hoşlanılan ya da hoşlanılmayan şeylere karşı düşünce ve enerji dönüşüme uğrar. Aşırı bir tutku ya da duygu patlaması çok fazla enerji çekerek büyüsel bir etki yaratır ve bu olay bilinci daraltırken, bilinçaltının güçlendirerek bilinci etkisi altına almasına ve gömülü halde duran içgüdüsel dürtülerin bilinci ele geçirmesine neden olur. Bunlar komplekslerdir. İnsanlar ise özgür olduklarını düşünürler ama kompleksler tarafından kuklarar gibi yönetilmektedirler. Jung _Okültist Murry Hope: Düşünceler, büyük ölçüde soyut ve yönsüz olduklarından, kuantum dünyalarında yer alabilirler. Telepati; hem zamanı hem de uzayı dışarıda bırakmaktadır ve mesajları, ışık hızının önünden gitmektedir. Her düşünce bir enerji parçası taşır ve bunun sonucunda bir zaman bölgesinden diğerine transfer edilebilirler. (Einstein ve Tesla’ya göre her şey enerjidir, düşünce de) _Tesla: _Artık kozmik düşünmeye başladık. Hislerimiz bilinmeyen uzaklıklara kadar yayılıyor. Dünyanın herhangi bir yerinde, irademiz dahilinde elektriksel bir etki yaratabiliriz. İnsan beynindeki alfa dalgaları 6 ile 8 hertz arasındadır. Dünyanın elektriksel frekansı da 6 ile 8 hertz arasındadır. Bu sistemi elektronik olarak kontrol edebilirsek insanoğlunun bütün zihinsel sistemini de kontrol edebiliriz. _Düşünceler baş döndürücü doruklar gibidir. Önce seni rahatsız ederler; bir an önce aşağı inmek istersin, kendi gücüne güvenemezsin. Ama sonra hayatın karmaşasından uzakta olduğundan ve bulunduğun irtifanın ilham verici etkileriyle sakinleşirsin, adımların kararlı ve sağlam bir hal alır ve sonra daha da baş döndürücü dorukları aramaya başlarsın. _Benim çok çalışkan olduğum söylenmiştir hep; düşünce emeğe denk görülüyorsa belki de öyleyimdir çünkü neredeyse bütün çalışma saatlerimi düşünmeye adadım. Ama çalışmak katı bir kurala bağlı kalarak, belli bir zamanda belli bir performans göstermekse şayet, o halde aylakların en boşta gezeni olabilirim. Zorlama altında gösterilen her türlü çaba yaşam enerjisinden feda etmeyi gerektirir. Ben asla böyle bir bedel ödemedim. Tam tersine ben düşüncelerimle beslendim, geliştim. _Yalnız kalın, icadın sırrı buradadır; yalnız kalın, fikirler buradan doğar. Akıl inziva halindeyken ve kesintisiz kendi başınalığında daha çok işler. Düşünmek için büyük bir laboratuvara ihtiyaç yoktur. Yaratıcı zekâyı köstekleyen harici tesirlerden uzakta özgünlük büyüyüp serpilir. _Ben bir ışığın parçasıyım ve bu müziktir. Işık, altı duyumu da doldurur: Onu görürüm, duyarım, hissederim, koklarım, ona dokunur ve onu düşünürüm. Düşünmek altıncı duyumdur. Işık parçacıkları notalar şeklinde yazılmıştır. Yıldırım başlı başına bir sonat olabilir. Binlerce yıldırım ise bir konserdir. Bu konser için Himalayalar’ın buzlu tepelerinde duyulabilen Yıldırım Balosu’nu yarattım. _Duyularımız, dış dünyanın yalnızca küçük bir bölümünü algılamamızı sağlar. Ancak belli bir mesafe kadar işitebiliriz. Birbirimizi anlayabilmek için duyusal algılarımızın ötesine ulaşmalıyız. Zekâmızı iletebilmeli, malzemeleri taşıyabilmek ve varlığımız için elzem enerjileri nakledebilmeliyiz. _Müziğin, sözlerin ve üslubun bir enerjisi vardır. _Söz ile sihir eskiden aynı şeydi. Sözlerin sihirli güçleri vardır. Freud _Kelimeler, insanlığın kullanmış olduğu en güçlü zehirdir. Rudyard Kipling _Eğer doğru kullanırsan sözcükler X ışınlarına dönüşüp her şeyi delip geçebilirler. Aldous Huxley _Söz var dağa çıkarır; söz var dağdan indirir. _Ne söylediğin değil, nasıl söylediğin önemli. Fırtına ayaklı küheylanın kızları demek başka, eşeğin kızları demek başka. Aristoteles _Üslup, zihnin fizyonomisidir. Schopenhauer _Ralp Emerson: İnsanın yalnızca yarısı kendisidir; öteki yarısı da kendisini nasıl ifade ettiğidir. _Konfüçyüs: "Eğer üslup doğru değilse, o zaman söylenen şey, söylenmek istenen şey olmaz. O zaman yapılması gereken yapılmaz ve eğer işler yapılmadan kalırsa, maneviyat ve sanat bozulur. O zaman adalet, sahtekârlıkla yürür. Eğer bu olursa, insanlar kendilerini umutsuz bir karmaşanın içinde bulurlar. Bu nedenle, söylenen şey, her şeyden önemlidir ve bu konuda dikkatsizlik yapılmamalıdır." _Nörolog Candice Pert, Dna’nın kendi melodisi vardır ve titreşerek evren ile uyuma girer der. ************ *_Bilinç - Gelenek_ _Buda: Sizden inanmanız beklenen şeyleri sorgulayın. Aklınızla uzlaşmıyorsa hiçbir şeye inanmayın; onu ben demiş olsam bile. Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın; birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın. Sırf hocalarınızın ya da din adamlarının otoritesine dayanıyor diye hiçbir şeye inanmayın. Ancak bizzat hissettiğiniz, denediğiniz ve doğru olarak kabul ettiğiniz, kendinizin ve başkalarının hayrına olan şeylere inanın ve tutumunuzu onlara uydurun. _Hipokrat: Hiçbir şeyi şansa bırakmayın. Hiçbir şeye göz yummayın. Akıl ve bilimin yolundan gidin. _John Locke: Gelenek ve otoritenin her çeşidinden kurtulmak gerekir. Hayatlarımıza yalnızca akıl, kılavuzluk etmelidir. _Epikür: İnandığın şey yanlış, inanmadığın şey de doğru olabilir. Hiçbir şeyden emin olma. Şüphe duy. Araştır. İnancının mutlak bir gerçek olduğu konusundaki aptalca kibrini bırak. Zihnini bütün olasılıklara aç. _Aristo: Erdem ve kabiliyet yönünden üstün olan kimselerin arkasından gitmek ve onlara uymak doğrudur. _Nietzsche: Bir inancı sırf âdettir diye kabullenmeye namussuzluk, korkaklık, tembellik denir _İbn-i Sina: Gerçekten de nice hata ve gafletin sebebi, adettir diyerek bir başkasının yolundan gitmektir. Pek çok yanlış, eskilere güzel duygular beslemek ve onlara ait olanı derhal sorgulamadan kabul etmek sebebiyle doğmuştur. Yine pek çok alışkanlık (gelenek) gerçekten saptırdığı gibi, başkasından elde edilen destek de kişiyi, konuyu derinliğine incelemekten alıkoymuştur. Biz ise tüm gayretimizle gerçeğin kendisini bizzat bulmaya; gücümüz elverdiği ölçüde geleneklere, alışkanlıklara ve adetlere ait düşüncelere sorgulamadan katılmamaya gayret ettik. Temkinli olmak her zaman olmasa da çoğunlukla hatadan korur. İsteğimiz olan doğruya erişme ve hatadan kaçınmada bizi rahmetiyle muvaffak kılacak olan Allah'tır. _Atatürk: Eğer bir gün sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin. _Bruyere: Gerçeğe ancak tek yoldan gidilir ama ondan uzaklaştıran binlerce yol vardır. _Ömer Hayyam: Uyan! Uyumak için önümüzde sonsuzluk var. _Lao Tsu: Uyanmış insan işlenmemiş cevheri görür. Eğer pes edebilirsen güçlüsündür. Kötülüğe iyilikle karşılık ver. _Marcus Aurelius: Kendine gel, ayıl, uykudan uyan ve seni rahatsız eden şeylerin rüya olduğunun farkına var, yeniden uyanıksın, her şeyi önceki gibi gör artık. Akla uygun yaşamalıyız. Mal mülk gibi her şey geçici. İnsanlar içgüdüleri tarafından kuklalar gibi oynatılıyor. _Marki de Sade: Ruhunu özgür bırak. Diğerlerinin düşüncelerini ciddiye alma. Enerjini yanlış yerlerde boşa harcama. Modası geçmiş adetlerden kurtul. Aklının büyüleyiciliğini kullan. _Buda: Sana yanlışlarını gösteren bir bilge kişi bulursan, bu bilgeyi izle; kesinlikle iyi olursun. Onda gizli hazineler bulursun. Bırak o seni uyarsın, bırak öğretsin, bırak yanlışını yasaklasın! O zaman iyiler seni sever, kötülerse senden nefret eder. _Kendine hakim olmadan, yüreğini kötülükten arıtmadan, kim altından değerli kıyafetler giyerse, giydiği bu giysiler ona değer kazandırmaz ama kim erdem kazanmışsa ve gerçeğe saygı duyuyorsa, altın giysi işte ona değer kazandırır. _Işıkla dolmuş olanlar özgürlüğü bu dünyada tatsın; zihin temelleri sağlam olanlar aydınlanıp bağlılıktan soyutlansın; tüm bağlarını sevinçle koparsın, tüm heveslerini, iştahlarını yensin. _Ralph Emerson: Ne ararsan kendinde ara. Yıldızı kendisidir insanın. Hiçbir şey insanın zihinsel bütünlüğü kadar kutsal değildir. Kendi fikrine yürekten inanmak, herkes için doğrudur; deha denen budur. Sıradışı ve özgün düşüncelerin aşıladığı duygular, içerebileceği herhangi bir fikirden daha değerlidir. İnsan -ozanların ve bilgelerin gökkubbesindeki perdahtan çok- kendi içinden gelip zihninde yanan ışığı görüp seyretmeyi öğrenmelidir. Kendinizi affedin, dünya size destek olur. Yetişkin insan buyruk dinlememelidir. Şan isteyene iyilik adı altında engel olmamalıdır, onun gerçekten iyi olup olmadığını araştırmalıdır. _Deham ve ilham perim beni çağırdığı zaman herkesten uzak dururum. Yapmam gerekendir beni ilgilendiren, başkalarının ne düşündüğü değil. Gerçek hayatta ve entelektüel hayatta eşit derecede ağır olan bu kural, büyüklükle alçaklık arasındaki farkı ortaya koyabilir. Ağırdır, çünkü yapmanız gerekeni sizden daha iyi bildiğini sanan insanlar hep olacaktır. Dünyanın ne düşündüğüne göre yaşamak kolaydır bu dünyada, yalnızken de kendi kafamıza göre yaşamak kolaydır, ancak büyük insan, kalabalığın ortasında yalnızlığın bağımsızlığının kusursuz tadını yaşayandır. _Kendinize güvenin; her gönlü, o demir tel titretir. Takdiri ilahinin size verdiği yeri, çağdaşlarınızdan oluşan toplumu ve olayların arasındaki bağlantıları kabul ediniz. Büyük insanlar hep öyle yapmış, çocuksu bir samimiyetle zamanlarının dehasına teslim olmuşlardır; mutlak güvenilir olanın kendi gönüllerinde ikamet ettiğine, elleri aracılığıyla iş gördüğüne, bütün varlıklarına hâkim olduğuna dair algılarına ihanet ederek. Şimdi insanız ve en üstün aklımızda aynı aşkın kaderi kabul etmeliyiz, korunaklı bir köşedeki küçük çocuklardan ve malullerden değiliz, bir devrimden kaçan korkaklardan da değıliz, Kadiri mutlakın kudretine biat eden, kaosun ve karanlığın üzerine giden rehberler, kurtarıcılar ve hayırseverleriz. _Epey gençken kilisenin o eski öğretileriyle başımın etini yemeyi adet haline getirmiş saygın bir akıl hocasına vermek zorunda kaldığım bir cevabı hatırlıyorum: Bütünüyle içimden geldiği gibi yaşarsam, geleneklerin kutsallığını ne yapacağım? dememin üzerine, arkadaşım şöyle dedi: Ama bu dürtüler yukarıdan değil de aşağıdan geliyor olabilir. Şöyle cevap verdim: Bana pek öyle gelmiyor. Şeytanın çocuğu isem, o zaman şeytana göre yaşarım. Kendi tabiatımın kurallarının dışında hiçbir kural benim için kutsal olamaz. İyi ve kötü, ona buna kolayca takılabilecek isimlerdir yalnızca, tek doğru benim yaradılışıma göre doğru olandır, tek yanlış ise ona ters düşendir. İnsan, bütün muhalefete rağmen kendisi dışında her şey itibari ve gelip geçiciymiş gibi ayakta durmalıdır. Nişanlara, isimlere, büyük topluluklara ve ölü kurumlara ne kadar kolayca teslim olduğumuzu düşününce utanıyorum. _Meleklerimizdir yaptıklarımız, iyi ya da kötü, ölümlü gölgelerimizdir yanı başımızda hala yürüyen. Fırlat ufaklığı kayalara. Dişi kurdun emzirsin onu. Atmaca ve kartalla kışlasın. Kuvvet ile sürat olsun elleri ayakları. İnsanı dürüst ve mükemmel kılabilen ruh da hükmeder bütün ışığa, tesire, kadere. Hiçbir şey onun için geç ya da erken değildir. _İnsan, yüreğini yaptığı işe koyup elinden gelenin en iyisini yaptığında rahat ve neşelidir, ancak aksini söyleyip yapması ona huzur vermeyecektir. Bu, insanı yükten kurtarmayan bir kurtuluştur. Böylesi bir teşebbüste dehası, insanı bırakıp gider, hiçbir ilham perisi elinden tutmaz, ne keşif ne umut kalır elde. . __ *_Bilgi_ _Bilgi, en büyük güçtür. Epictetos _Liderlik bilgidedir. Büyüklükte ve güçte değil. Oktay Sinanoğlu _Bilgi, karşımızdaki kişinin tepkilerinin esas nedenini görmemizi sağlar. Kızgın görünen birinin, derinde yatan başka sebepler yüzünden öyle olduğu bilinirse, o kişinin artık kızgın değil, acı çeken biri olduğu anlaşılır. Erich Fromm _Bilmek, insanı daha büyük, bilge, zengin, güçlü, gelişmiş ve daha olgun kılar. Çok fazla şey bilen insanlar başkaldırmaya eğilimli olacaktır. Bilgi, uyumlu bir köleye uygun olmayan bir şeydir. Bu tip bir durumda bilgi çok sakıncalıdır. Güçsüz, boyun eğmiş bir konumda olmak ya da özsaygının yitimi bilme gereksinimini dizginler. Maslow _İnsanın üstünlüğü bilgiye dayanır. Bilgide, kralların hazineleriyle satın alamayacağı, iradeleriyle hükmedemeyeceği, muhbir ve casuslarının ihbar edemeyeceği, kaynağı olan ülkelere denizci ve kaşiflerinin sefer düzenleyemeyeceği pek çok şey muhafaza edilir. Adorno _Bilgili insanların umutları, bilgisiz insanların zenginliğinden daha değerlidir. Demokrasilerdeki yoksulluk, zorba diktatör yönetimlerindeki refahtan çok daha iyidir. Köleliğe karşı özgürlüğü tercih etmek de aynı nedenden ötürüdür. Demokritos _Bilgi size güç verir ama saygıyı karakterinizle kazanırsınız. Bruce lee _İnsan, bilgi ile her şeyin üzerine yükselir. Hermes _Bilgi gıdadır ve aklın alabileceği her şeyi öğrenmek gerekir. Her şeyin fazlası da sıkıntı yaratır. John Milton ___ *_Bilgelik nedir?_ _Chuang Tzu: Mükemmel bir insanın zihni ayna gibidir. Hiçbir şeyi kavramaz ve hiçbir şeyi ummaz. Böylece mükemmel insan hayatın içinde hiçbir çaba harcamadan hareket eder. _Carl Sagan: Gerçek bilgelik, sınırlarımızı bilmekte yatar. Kuşkusuz, bazı yönlerimizin gelişmiş olması, her alanda kusursuz olduğumuz anlamına gelmiyor. Bazı becerilerdeki kusursuzluğumuz, diğer yeteneklerimiz açısından kendimize gereğinden fazla güven duymamıza neden olabilir. Algılarımızda yanılabiliriz. Kimi zaman, aslında var olmayan şeyler görebilir, yani görsel yanılgının tuzağına düşebiliriz. Zaman zaman sanrılar görmemiz de olasıdır. Hataya düşmeye eğilimli olduğumuz noktaları görmeyi ısrarla reddedersek, hatanın hatta ciddi hatanın, büyük yanlışların peşimizi asla bırakmayacağından da kesinlikle emin olabiliriz. _John Keats: Beyni geliştirmenin tek yolu, hiçbir fikre saplanmayıp tüm düşüncelere açık olmaktır. _John Stuart Mill: Bilgeliği elde etmenin yolu nedir ve uslamlaması gerçekten güven verici olan herhangi bir kişinin uslamlaması bu hale nasıl gelmiştir? Gelmiştir, çünkü o kimse kendi düşüncelerinin ve davranış biçiminin eleştirilmesine karşı anlayışını açık tutmuştur. Çünkü kendisine karşı söylenebilecek bütün şeyleri dinlemeyi, onlardan doğru olduğu oranda yararlanmayı ve yanlış olan şeyin yanlışlığını kendine, fırsat düştükçe de başkalarına açıklamayı alışkanlık edinmiştir. Çünkü o, insanın bir konunun tamamını bilmeyi az çok yaklaşabilmesinin tek yolunun o konu üzerinde türlü türlü düşüncelere sahip kimselerin söyleyebileceklerini dinlemek, her anlayıştaki insanların o konuya, mümkün olan bütün bakış biçimleri üzerinde durmak olduğunu hissetmiştir. Hiçbir bilge, bilgeliğini başka türlü elde etmemiştir, ancak böyle elde etmiştir; başka herhangi bir yolla bilgeleşmek de insan aklının doğasında yoktur. Kendi düşüncelerini başkalarınınkilerle karşılaştırıp düzeltme ve tamamlama alışkanlığı, o düşünceyi uygulamaya koymada duraksamayı gerektirmek şöyle dursun, ona haklı bir güven beslemek için dayanılacak biricik sağlam temeldir; çünkü, kendisine karşı söylenebilecek olan şeyleri, hiç değilse açıkça söylenebilerleri öğrenmiştir; bütün yadsınanlara karşı durumunu almıştır; itirazlardan ve güçlüklerden kaçacak yerde onları aramış olduğunu; herhangi bir taraftan konunun üzerine salınabilecek hiçbir ışığa da perde çekmemiş olduğunu bilir. Bunlardan ötürü de o insanın, kendi uslanılamasının, böyle bir pratikten geçmemiş olan herhangi bir kişinin veya herhangi bir kalabalığın uslamlamasından daha iyi olduğunu düşünmeye hakkı vardır. _Bruyere: Gerçeğe ancak tek yoldan gidilir ama ondan uzaklaştıran binlerce yol vardır. _Kant: Kendini bil. Görevinle, kalbinle, bağlantı kurarak, bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu, davranışlarının kaynağının güvenilir mi güvenilmez mi olduğunu bil. Kalbin karmaşık derinliklerine girmeye çalışan ahlaksal kendini biliş, insansı bilgeliğin başlangıcıdır. _Epikür: Felsefi tartışmalarda kaybeden kazanandır, çünkü o, yeni bir bilgelik elde etmiştir. _Marcus Aurelius: Başarısız olduğunuzda ayağa kalkın. İnsan gibi davranmayı kutlayın. _Hasan Ali Yücel: Hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan varlığının en müşahhas şekilde ifadesi olan sanat eserlerinin benimsenmesiyle başlar. Sanat şubeleri içinde edebiyat, bu ifadenin zihin unsurları en zengin olanıdır. Bunun içindir ki bir milletin, diğer milletlerin edebiyatını kendi dilinde, kendi idrakinde tekrar etmesi; zeka ve anlama kudretini o eserler nispetinde artırması, canlandırması ve yeniden yaratmasıdır. Hangi milletin kütüpanesi bu yönden zenginse o millet, medeniyet aleminde daha yüksek bir idrak seviyesinde demektir. _Platon: Bilgisizlik neden kötüdür? Cahil kişi güzellikten, iyilikten, akıldan yoksunken, hepsini kendinde toplamış sanır da ondan. Yoksun olduğunu bilmeyen kimse ne diye kendinde olmayanın peşine düşsün? _Lao Tzu: Bilge kişi su gibidir. Su ki, beslerken dört bir yönü, yarışmaz ve tartışmaz. Kibirsizce akar, seçmeden sağı solu; bu yüzdendir ki, uyumludur. Büyük iyilik su gibidir. Doğal olarak akar. Reddeden insana bile faydası olur. Tao gibidir. Bilge kişi de su gibi yaşar, arzusuz ve alçakgönüllü, entelektüel düşünceli, sevecen, adildir. Bilge kişi sessizce çalışır. Ne övgü ne de şöhret aramaz. Uyuyan bir bebek gibi nefes alır ve uyumu gözetir. Kutlu kişinin bu sınırsız iyiliği karşısında herkesin ağzı açık kalır. İyilikbilmez gökyüzü. En büyük iyiliği de budur işte .“Sevgi, iyilik, insaniyet, bağlılık”…Taoculuk bu tür sevgiyi reddeder: Böylesi sevgi, kimilerini başkalarına karşı kayırmak demektir. Oysa TAO’nun, doğanın, dünyanın iyiliği, tarafsızlığında, kimseyi sevmeyip, kimseyi kayırmamasındadır. Aydınlanmış kişi arkadaş edinmekle ilgilenmez, ne de düşman kazanmakla; iyi ya da kötü ile, övgü ya da suçlama ile. Bu tür bir tarafsızlık insanın en üst halidir. Uyanmış insan işlenmemiş cevheri görür. Bilmemek gerçek bilgidir. Bildiğini farz etmek bir hastalıktır. Öncelikle hasta olduğunuzu fark edin; ondan sonra iyileşmeye başlayabilirsiniz. Bilgiye ulaşmak için, her gün bir şeyler ekleyin. Bilgeliğe ulaşmak için, her gün bir şeylerden kurtulun. _Bilge, gece içinde bir okyanus gibi, durgun ve sessizdir ama bir kış rüzgarı kadar yakıcıdır. Bilge kişi bulutlar gibi sürüklenir, belli bir yeri olmadan. Yeni doğmuş bir bebek gibi kendini ifade etmeye çalışmaz. Bilge kişi bilir ki kişi yenilerek yenebilir ve yenerek yenilebilir. Bilge kişi kendine önem vermez, ama başkalarının ihtiyaçlarını duyumsar o alçakgönüllü ve utangaçtır, böylelikle diğerlerinin kafasını karıştırır. Çocuk gibi görünür ve dinlenir. Bilge kişi kafasında yenmeyi kurmaz ki yenilsin, bir şeye sarılmaz ki yitirsin. Bilgenin yolu kurnazlığa kaçmadan çalışmaktır. _Eskinin yetkin ustaları özlü ve gizemliydiler. Derindiler erişilip bilinmez. Kışın bir ırmağı geçer gibi çekingen. Komşuların gözü altında gibi dikkatli, konuklar gibi sakıngan, eriyen buz gibi geçici, işlenmemiş balçık gibi şekilsiz, vadi gibi geniş, sis gibi bulanık. _Kutlu kişinin kendi kalbi yoktur. Yetmiş iki milletin kalbidir onun kalbi. O kendi çocukları gibi bakar hepsine. İyilere iyiyim Kötülere de iyiyim. Çünkü iyiliktir ERDEM. Dost olana dostum Dost olmayana da dostum. Çünkü dostluktur ERDEM. Kutlu kişi sükûnet içinde yaşar. Geniş kalbi dünyaya açık. _Kutlu kişi isteksizliği ister. Değerliye değer vermez. _Tao Karıncayla imparator arasında fark gözetmez. Rahmetini iyiden de kötüden de esirgemez. _Kutlu kişi örnek olur dünyaya. Çevresine ışık saçmaz ve aydınlanır. Kendisine değer vermez ve yüceltilir. Kendini övmez ve yarar verir. Kendini öne koymaz ve kalıcılaşır. Çünkü savaşmayanla Kim savaşabilir dünyada _Kendini bilen bilge. Başkasını bilen bilgilidir. _Övgü beklemeyen bilge kişidir._Yaptığını kendi yaşamı için yapmayan daha bilgedir, yaşama değer verenden. _Gerçek bilge aydınlanmanın amaç değil, anlam olduğunu anlar. _Bilmediğini bilmek büyüklüktür. Bildiğini bilmemek eksiklik. _Çok bilenler konuşmaz, çok konuşanlar bilmez._Başkalarını anlamak olgunluk, kendi kendini anlamak ise daha üstün bir olgunluktur. _İnsan ne kadar çok bilirse hükmedilmesi o kadar zor olur. Bu nedenledir ki eğiterek hükmetmek isyan getirir, cahil bırakarak hükmetmek mutluluk. _Bilge kişi kendi kişiliğini en sona koyar ama yine de en öndedir _Buda: En büyük bilgelik nedir? Bu dünyada özgürlüğe ulaşmak için tüm bağlardan ve arzulardan kurtul; kendi içine dalıp zihnini arındır ve dinginliğe ulaş. Böyle biri insanların en yücesidir; zihni, kale gibi sağlamdır ve hiçbir şeye ihtiyacı kalmamıştır. İşte bu en büyük bilgeliktir. Sağlam kaya nasıl sarsılmıyorsa rüzgarda, bilge olan da öyle sarsılmaz; ne övgüden, ne yergiden etkilenmez. Derin bir gölün temiz ve durgun olması gibi, bilge de gerçeği öğrenmekle durgunlaşır. Bilge insan, başına ne gelirse gelsin aldırmaz; tutkulara kapılmaz; ister mutluluk gelsin üzerine, ister keder; ne coşar, ne de yıkılır. Hiç etkilenmeden yoluna gider. Duyguları denetimli olana, sahibinin eğittiği at gibi, gururdan ve iştahlardan uzak olana, Tanrılar bile gıpta eder. Derin düşünen bilge kişinin tek bir günlük yaşamı, bilgisiz ve kontrolsüz kişinin bütün bir yaşamından daha değerlidir. Nasıl arı, gülü incitmeden, rengini kokusunu bozmadan, nektarını toplar giderse, işte öyle yaşamalıdır bilge de. Ne başkalarının yanılgıları, ne hataları, suçları, unutkanlıkları. Bilgenin tek ilgisi kendi noksanlıkları olmalı. _Nasıl ki çöp yığını içinde büyüyen çiçek, pislik arasında bile gönül ferahlatıcı koku saçarsa, gerçekten aydınlanmış olan kişi de öyledir. Bilgelik ışığıyla kör kalabalıkların üstünde ay gibi parlar. Tüm hoş kokulu çiçekler arasında hiçbir koku erdemin kokusundan güzel olamaz. _Erasmus: Bir deliyle bir bilge arasındaki fark birinin tutkularına, diğerinin aklına boyun eğmesidir. Gerçek bilgelik, deliliktir. Öteki görüşe göre ise kendini bilge sanmak, gerçek deliliktir. İnsana yeryüzünde yaşama gücü kazandıran şey, gerçek bilgelik olma niteliğiyle doğrudan doğruya deliliğin kendisidir. ___ _Bilim ve cehaket_ _Tosun Terzioğlu(Matematik Prof.): İnsanlığın ortak hazinesi olan bilim, herkese açıktır. Bilimin amacı, anlamaktır. Bilimin aydınlatmadığı bir dünya, karanlıkta kaybolur. Bilime ve bilimsel düşünceye değer vermek, çağdaş olmanın bir gereğidir. Bilimi ve bilimsel yöntemleri dışlarsak, demagoji batağına saplanırız. Çevremizde komploların olduğunu düşünür, cadılar, eciş bücüşler görmeye başlarız. Bugünkü uygarlığımızın temelidir bilimdir. Copernicus'un Güneş sistemi modelini inceleyen Kepler, kendi adıyla anılan yasaları bulmasaydı, Newton yer çekimi yasasını ortaya koymasaydı ve Einstein bu yasayı çok yüksek hızlar için geçerli hale getirmeseydi bugünkü ve gelecekteki teknolojik gelişmeler olmazdı çünkü bilim, birikim ile ilerler. Bilimi dışlayıp, kafasına göre analiz yapan insanlar var. Bildiğim kadarıyla dünyanın hiçbir ülkesinde böyle müthiş yeteneğe sahip bilim adamları yok! _Lev Troçki: Yalnızca taşra evlerinde değil, kentlerdeki gökdelenlerde de, 13. yüzyıl, 20. yüzyıl ile koyun koyuna yaşıyor. 100 milyon insan elektrik kullanırken, bir yandan da işaretlerin gizemli güçlerine, şeytan çıkarmaya inanılıyor. Film yıldızları, medyumlara gidiyor. İnsan dehasının ürünü mucizevi makineleri uçuran havacılar, gömleklerinin altında muskalarla geziyorlar. Öylesine bitmez tükenmez bir karanlık, cehalet ve barbarlık kaynağını besliyorlar ki! _Einstein: Dinler, özgürlük düşmanları olarak insanları köle haline getirir. Kölelik, olumlu her türlü gelişmeyi köstekleyen bir bataktır. Hayat, özgürlük olmadan yaşanmaya değmez. Özgürlük, kendi varlığına saygısı olan bir insan için zorunludur. Buluşlar, keşifler yalnız özgür insanlara vergidir. Yalnız özgür insanlar yaratabilir biz modern insanların hayatlarını yaşanmaya değer hale getiren düşünce eserlerini. Bu özgürlük olmasaydı, ne Shakespeare, ne Goethe, ne Newton yetişirdi. O olmasa, ne halk için konforlu evler olurdu, ne demiryolları, ne telsiz telgraf, ne salgınlara karşı korunma çareleri, ne ucuz okuma kitapları, ne kültür, ne de herkese açık sanatlar. Hayatın belli başlı gereksinmelerini karşılıyacak gereçleri meydana getirmek için insanın çabasını kolaylaştıracak makineler olmaz, çoğu insanlar eski Asya zorbalarının zamanındaki köle hayatını yaşardı. _Erasmus: Hiçbir şey bilmemek, ah ne mutlu bir yaşam! Mutluluk, aklın bittiği yerde başlar. Bilgeyi bir akşam yemeğine davet et de gör, ya hüzünlü sessizliğiyle ya da sıkıcı sorularıyla herkesi canından bezdirecektir. _Carl Sagan: Bilim: Olguları ve iddiaları, düşünce, gözlem ve deneyle sistematik bir şekilde inceleyen, neden sonuca dayalı bir disiplin. Bilimin en önemli özelliği somut kanıtlar sunmasıdır ki bu da bilimin güvenilirliğini arttırır. Bilim, bir düşünme tarzıdır. Evrenin kuşkuyla sorgulanma tarzıdır. Bilimin amacı anlamaktır. İnsanlığın ortak hazinesi olan bilim, herkese açıktır. Bugünkü uygarlığımızın temeli bilimdir. _Platon’a göre bilimsel cehaletin tanımı: Biri, ikiyi, üçü sayamayan, tek sayıları çift sayılardan ayıramayan ya da hiç sayı sayamayan, geceyle gündüzün farkından ya da Güneş'in, Ay'ın ve diğer yıldızların deviniminden tümüyle habersiz biri. _Bilimsel cehaletin sonuçları, çağımız için çok büyük tehlike taşıyor. _Hayal gücü bizleri çoğu zaman bilinmedik diyarlara götürür ve o olmadan hiçbir yere ulaşamayız. Kuşku da bize, düş ürünüyle gerçek arasındaki farkı bulmamızı ve varsayımlarımızı sınamamızı sağlayan yolu açar. Bütün o buluşlarla keşifler, kuşku ve hayal gücünden hız alarak gerçekleştirilmiştir. ************ _Uygarlık_ _Medeniyet, gelişmiş yüksek kültür demektir ve temeli de özgürlük, sanat ve bilimdir. Sanat sürekli bir yenileşme iken, bilim doğruların birbirine eklenmesiyle oluşan bir birikimdir. Medeniyet; sanat ve bilimle yeşeren renkli bir çiçektir. Sanat, bilim ve özgürlük, medeniyet çiçeğinin suyu havası ve toprağıdır. Darwin ise medeniyeti; bir kanadı bilim, diğer kanadı da sanat olan bir kuşa benzetmiş ve bilim ve sanatla uğraşırsanız uçarsınız demiştir _Bir ülkenin bütün varlığı ve zenginliği, yasalarına bağlıdır. Aristo _Çağımızda gelişmişliğin bir ölçütü de halkın bilgi ve kültür düzeyidir. Carl Sagan _Uygarlığın gerçek ölçüsü, ne nüfus çokluğu, ne kentlerin büyüklüğü, ne de üretim bolluğudur. Gerçek ölçü, ülkenin yetiştirdiği insanların kalitesi ve nitelikleridir. Ralph Emerson _Ülkelerin geleceği binalara ve milli gelire değil, ahlaki değerlerine bakılarak anlaşılabilir. Luther _İnsanî değerlerin değil maddî değerlerin hakim olduğu her toplum kendi arsızlığı altında ezilmeye mahkûm aslında. R. Collins _Bir uygarlığın seviyesini ölçmek isterseniz, derhal kadınların hayat şartlarına bakın. John Stuart Mill _Uygarlığın en önemli tarafı maddiyat değildir. Önemli olan, bilim ve sanat yaratılarına, idealizme olan katılımdır. Uygarlık için, insanların, kendilerine acı gelse de ilkel dürtülerinden vazgeçmeleri gerekir. Böylelikle uygarlık karşıtı eğilimlerini aşacaklardır. Freud _Medeniyet, insanların ne kadar para kazandığıyla ya da kaç tane lüks arabaları olduğuyla ölçülmez. Medeniyetin para birimi Sanat’tır. Sanat aristokrattır ve sanatla uğraşan kimseler de yükselerek seçkinleşirler. Müzelerimizde ve kütüphanelerimizde korunan da sanatın ta kendisidir. Stella Adler _Kitap okumayan cahil halk kitlesi, edebiyatın yarattığı zihinsel devrimden etkilenmemiş olarak kalır. Bu yüzden Avrupa’da sözlü olarak bugüne gelmiş olan boş inançlar, genellikle dinden çok daha eski ve ilkel tiptedir. Eğitimli dünyayı baştan aşağı sarsmış ve değiştirmiş olan büyük entelektüel güçler, köylüleri pek etkilememiştir. Onlar, en derindeki inançları yönünden, bugün Londra’nın bulunduğu yerlerde, ormanlarda sincapların oynaştığı günlerde, ataları ne idiyse hala odurlar. James Frazer _18. Yüzyıl Fransa’sının % 80’i muhafazakar köylülerden oluştuğu için laiklik ve ateizm gibi modern fikirlere düşmandılar. Marki de Sade _Gelişmek ile zenginleşmek farklı şeylerdir. Mesela araplar zengindir ancak gelişmiş değillerdir. Biz de araplara özeniyoruz; gelişmek değil, zenginleşmek istiyoruz. Bu yüzden bilgili ve kültürlü değil, paralı ve nufuzlu insanlara saygı duyuluyor bu coğrafyada. Atatürk ne demiş: Ne kadar zengin olursa olsun bağımsızlıktan mahrum bir millet, uygar insanlık karşısında uşak olmak durumundan yüksek bir davranışa layık olamaz. __ _Adalet_ _Doğruluk ve adalet, yükseklerde kanat çırpmalıdır. Kant _Adalet yerini bulsun da varsın dünya yıkılsın. Max Stirner _Doğruya ve gerçeğe yönelmiş her türlü çabaya duyduğum saygı ve hayranlığı, ayrıca belirtmem gerekmiyor sanıyorum. Einstein _Düsturum: İsterse dünya icin felaket olsun. Yeter ki adalet tecelli edip, hakikat hükümran olsun. Başkalarının kalın kafalılığından dolayı yalanlara ve sahtekarlıklara neden saygı duymam gerektiğini anlamıyorum. Her yerde hakikate saygı duyarım ve bu sebepten ötürü, ona karşı olan hicbir şeye saygı duyamam. İnsanların akıllarına böyle pranga vurduğunuz surece, hakikat asla ışıldamayacaktır. Eğer hakikati bulamadıysak bunun baş sorumlusu dinin bütün donemlerde felsefe üzerinde icra ettiği baskıdır. Kalabalıkları felsefi olarak aydınlatmak imkansızdır. Din misal, mesel ve mitoslarla ifade edilmiş ve bu haliyle bir butun olarak insanlık icin anlaşılıp hazmedilmesi mümkün hale getirilmiş hakikattir. Çünku insanlar saf ve yalın haliyle hakikate asla tahammül edemezler. Mecaz ve teşbih dilini bir tarafa bırakırsak diyebiliriz ki hayatın derin anlamı ve yüksek hedefi kitlelere ancak simgesel bir dille gosterilip takdim edilebilir çünku onlar hayatı gerçek anlamıyla kavrayamazlar. Schopenhauer. _Ne adaletsiz bir dünya: kimi günahları ile yükseliyor, kimi iyilikleri ile kaybediyor. Kimileri bin türlü kötülük edip tek bir hesap vermeden yaşıyor. Kimileri tek bir yanlışla mahkum oluyor. Adalet yuvarlandıkça, dünya yerinde sayıyor. Ve dünyanın yerinde saydığı noktada; körleşiyor gözlerimiz, duyarsızlığın girdabındayız! Ne garip ne acayip haldir ki bu, insanın en büyük günahı başkalarına fazla iyilik etmesi oluyor. Düşen büyük adamı en sevdiği unutur; yükselen züğürde, düşmanları dost olur. Sevgi, talihin peşindedir diyecek insan. Bunca dost görünce büyüklere kul kurban! Başı darda olan dayanak aramaya görsün, sözde dostları düşman. Shakespeare _John Satuart Mill: _Hakikat_ _İnsanlar hakikati yalnızca kendilerinin bildiğini sandıkları için, birbirlerine zulmediyorlar. İbni sina _Her din hakikatin kendi egemenliği altında olduğunu ve bundan farklı düşünenlerin de yanlış yolda olduklarını zanneder. Aslına bakarsanız, o da en az ötekiler kadar sisin içindedir. B. Franklin _Kalabalıkları felsefi olarak aydınlatmak imkansızdır. Hakikat, kalabalıkların anlayış guclerini katbekat aşacaktır. Kalabalıkların kaba ve kötü eğilimleri dizginlenmelidir. Schopenhauer _Bir konu hakkında son derece emin olmak için, bir kişinin o konu hakkında ya her şeyi bilmesi ya da hiçbir şey bilmemesi gerekir. O. Miller _Bilgeliği elde etmenin yolu, kişi farklı düşüncelere ve eleştirilere açık olmaktır. Çünkü o, insanın bir konunun tamamını bilmeyi az çok yaklaşabilmesinin tek yolunun o konu üzerinde bütün bakış biçimleri üzerinde durmak olduğunu hissetmiştir. Yanılmazlık taslama ise, bir öğretiden emin olma hali değildir. O sorunu başkaları için, hem de onların aleyhte söylenebilecek şeyleri duymalarına izin vermeksizin, karara bağlamaya girişmektir. -Halk, birkaç akıllıyla birçok akılsızdan oluşan karışık topluluktur. John Stuart Mill ************ *_Algı_ _Algı: İzlenimlerdir; çevredeki uyarıcılara anlam verilmesidir. Herkesin algısı farklıdır. _Ralph Emerson: Hangi dili kullanırsanız kullanın, olduğunuzdan fazla bir şey söyleyemezsiniz. Hepimiz başkalarını kendi yüreğimizde taşıdığımız biçimde görürüz. İnsanlar arasındaki fark, çağrışım ilkelerindedir. Birine göre adaletli olan şey, diğerine göre haksızlıktır; birine göre güzel olan, diğerine göre çirkindir; birine göre bilgelik olan, diğerine göre çılgınlıktır. Bazıları nesneleri renklerine, boyutlarına ve başka niteliklere göre sınıflandırır, bazıları içkin benzerliklerine ya da sebep-sonuç ilişkisine göre sınıflandırır. Zihin, sebeplerin daha açık görünmesine doğru yol alıp yüzeysel farklılıklıklara aldırmaz. Şair, filozof, aziz için her şey yakın ve kutsaldır; bütün olaylar kazançlı, bütün günler mübarek, bütün insanlar ilahidir. Zira göz hayata dikilmiş, koşullar hiçe sayılmıştır. Her kimyasal madde, her bitki, her hayvan kendi gelişiminde sebebin birliğini, görünüşün çeşitliliğini öğretir. _Epikür: İnandığın şey yanlış, inanmadığın şey de doğru olabilir. Hiçbir şeyden emin olma. Şüphe duy. Araştır. İnancının mutlak bir gerçek olduğu konusundaki aptalca kibrini bırak. Zihnini bütün olasılıklara aç. _Bir durum gerçek olarak algılanıyorsa, o durum o kişinin gerçeği olacaktır. Bir durumun yanlış tanımlanması, yanlışı doğru hale getiren yeni bir davranışa yol açar. Bir düşmanı alt etmenin en iyi yolu onu düşman olmaktan çıkarmaktır. Sosyolog Robert Merton _Freud: Her şey algıdır, insanların dünya görüşleri farklıdır. O halde şu ya da bu görünüşe katılıp, katılmadığımızı bilmenin pek az önemi vardır, çünkü onların tümü de aynı eşitlikte doğru ya da yanlıştır. _Marcus Aurelius: Duyduğumuz her şey bir görüştür, bir gerçek değildir. Gördüğümüz her şey bir bakış açısıdır, hakikat değildir. _Kant: Deneyimler bilgiler yaratır ve bu deneyimlerin içeriği de duyu organlarına bağlıdır. Eğer gözümüzün yapısı farklı olsa tüm deneyimlerimiz farklı olurdu. Bilgilerimizin de içeriği farklı olurdu ve sonuçta, oluşturacağımız tüm üst düzey kavramlar da bunları temel alacağından, bu duyu organlarının yapısına bağlıdır. Bundan hareketle madem deneyimler duyularımıza bağlı, demek ki biz bir nesnenin gerçek halini algılayamıyoruz. İşte bizim algıladığımız dünya fenomenler dünyasıdır. Nesnelerin özlerinin oluşturduğu dünya da numenler. Biz doğuştan hiçbir bilgi getirmesek bile (a priori) yine de tüm bilgiler deneyimlerden kaynaklanmaz. _Schopenhauer: Sıcakkanlı birinin yalnızca ilginç bir çatışma ve ağırkanlı birinin de önemsiz bir olay bulduğu yerde, melankolik biri bir trajedi sahnesi görür. Bunun nedeni, her gerçekliğin, yani doldurulmuş her şimdiki anın özne ve nesne olmak üzere iki yarıdan oluşmasıdır. Herkes, kendi bilincinin içinde yaşar. Bu yüzden dışarıdan pek de yardım edilemez ona. Herkesin içinde yaşadığı dünya, kendi kendisini kavrayışına bağlıdır. Aynı dışsal koşullar, herkesi başka başka etkilerler ve herkes aynı ortamda yine de başka bir dünyada yaşar. Çünkü ancak kendi tasarımlarıyla doğrudan bir ilişki içindedir. Dışsal olaylar ancak içsel olayların izin verdiği ölçüde o kişiyi etkilerler. _Sadece karınca gibi çalışıp, kendini geliştirmemiş kişilerin zihni boştur. Bu yüzden başka her şeye kapalıdırlar. En yüce hazlara, zihinsel olanlara ulaşamaz; bunların yerini geçici, duyusal, az zamana ama çok paraya malolanla, kendine ara sıra izin verdiği şeyle doldurmaya çalışır boş yere. İç dünyalarının boş oluşu, bilinçlerinin yavanlığı, zihinlerinin yoksulluğu onları dostluklar kurmaya yöneltir, ama yine kendileri gibi olanlarla. _From : Narsist kişi, yalnız kendi içinde olanları gerçek sayar, kendisi dışında olan biten şeylerin gerçek olduğunu kabul etmez, olayları sadece yararlı ya da tehlikeli olarak değerlendirir. Narsizmin karşıtı olan kutup ise "Nesnellik"tir; bu yetenek, kişileri ve diğer şeyleri oldukları gibi görme ve bu görüntüyü kendi istek ve korkularından oluşmuş görüntüden ayırt edebilme yeteneğidir. Psikozlar (akıl hastaları) dış dünyayı nesnel değerlendirebilmekten tamamen yoksundur. Akıl hastası için tek gerçek, onun korku ve isteklerini içeren, onun içinde var olan gerçektir. Dış dünyayı, kendi iç dünyasının simgeleri, kendi yaratısı olarak görür. _Filister: Alman dilinde filister, zihinsel gereksinimleri olmayan bir insandır. Hayvansallığa yakın, donuk kuru bir ciddiyet, filister'e özgüdür ve onun karakteristik özelliğidir. Kendini değerli ya da yüksek görmekten vazgeçmek hiçbir zaman aklına gelmeyecektir; sadece, onun gözünde hakiki öncelikler olan, onlarda mükemmelleşmeyi arzuladığı, mevkiye ve zenginliğe, güçlü ve nüfuzlu olmaya bağlı kalacaktır. Ama bu durumun nedeni, onun zihinsel gereksinimleri olmayan bir insan olmasıdır. _Aristo: Mutlu olduğumuz zamanlardaki yargılarımız, düşmanlık duygularıyla dolu olduğumuz zamanlardakilerin aynı değildir. Yargı verenler, coğu kez, dostluk duygularının, nefretin ya da kişisel çıkarların etkisinde o kadar kalabilirler ki, hakikati acık olarak göremeyebilirler ve yargılarına kişisel hoşnutluk ya da acı gibi düşüncelerin gölgesi düşebilir. _Hırslı insan onur adına kötülük işler, tez canlı insan öfkeden, zafer tutkunu zafer adına, gücenik insan öc aşkıyla, aptal insan doğru ve yanlışın ne olduğu hakkında yanlış yonlendirildiği icin, utanmaz insansa insanların kendisi hakkında ne duşuneceğine aldırmadığı icin kotulük işler; geriye kalanlar icinde aynı şey - bir insanın başkalarına karşı işlediği kotuluk onun belli karakter hatalarına denk duşer. Başkalarına para konusunda kotuluk yapan insan cimri; bedensel zevk konularında kotuluk yapan edepsiz; kendi rahatı, huzuru icin kotuluk yapan kadınsı; tehlike soz konusu olduğundaysa korkak insandır - korkusu, aynı tehlike icinde olan kimseleri terkettirir ona. _Lao Tsu: Nesnelere ve kavramlara verdiğimiz anlamlar arzuları ve amaçları doğururlar. İyi ve kötü, alçak ve yüksek, aydınlık ve karanlık gibi. Bu anlamlardan kopmamız arzu ve amaçlarımızdan ayrılmamız sonucu eylemsizliğe varırız. Eylemsizlik bir kere kavrandığında uyumlu yaşama geçiş kapısı açılır. Geçmişin pişmanlıkları ve gelecek kaygısı ve planları gibi gerçek yaşamdan koparan etkiler aynı zamanda insan yaşamında bir tür dengesizlik hali yaratır. Uyumlu yaşam ve doğal akış insanın içinde bulunduğu an ile bütünleşerek yaşamasını sağlar. Bu uyuma yolu izlemek denir. _Slavoj Zizek: Bir şeye dosdoğru, objektif şekilde bakarsak, onu gerçekte olduğu gibi görürüz. Halbuki arzu ve endişelerimizin karıştırdığı bakış (yamuk bakış) bize, bulanık bir görüntü verir. Endişelendiğimiz zaman, küçük bir güçlük dev boyutlara ulaşır, mesele bize gerçekte olduğundan çok daha beter görünür. Tam tersi bir ilişki de söz konusudur: _Jim Rohn: Dünyanın en zeki insanı da olsanız, bulunduğunuz ortam vasat ve vasatın altındaki kimselerden ibaret ise, düzeyinizi bile koruma imkanınız yoktur. İnsan, birlikte en çok zaman geçirdiği beş kişinin ortalamasıdır _Descartes : Almanlar arasında yaşayan kişi Almanlara, Çinliler arasındaki de Çinlilere benzer. 10 yıl önce giydiğimiz ya da 10 yıl sonra giyeceklerimizin komik geldiğini görüp şu sonuca vardım. Her şey alışkanlık ve algıdır ve kesinlikten çok izafidir. _Carl Sagan: Bugün bizler için apaçık olan gerçekler, eski zamanlarda evrenin akıl sır ermeyen olguları arasındaydı. Diş ağrısı için tanrılara yalvarıyorlar ve tılsımlı sözler söylüyorlardı. _Duygularınızın görüşünler tarafından ateşlenmesine izin vermeyin. Epictetos _Senin görme biçimin benim kimliğim değildir. _Bir şeyi ne kadar sıklıkla söylersen algıda seçicilik yaratıyor. _Epictetos: Gözünüz sürekli algılarınızın üzerinde olsun. Koruduğunuz şey küçük ve önemsiz bir şey değil. Bu sizin saygınlığınız, güvenirliğiniz, istikrarınız, iç huzurunuz, acıdan ve korkudan uzak kalabilme halinizdir. Kısaca bu sizin özgürlüğünüzdür. . _Schopenhauer: Hiç kimse, kendi seviyesinden fazlasını göremez. Herkes, başkasında kendisi olabildiği kadarını görür çünkü onu ancak kendi zekası ölçüsünde anlayabilir. Bu zeka düşük türden ise, tüm zihinsel yetenekler, en büyükleri bile, onun üzerinde etkide bulunamayacaklar ve o da bu yeteneklerin sahibini algılayamayacak, sadece onun bireyselliğindeki en düşük olanları, kendisiyle ortak olan zayıflıkları, mizaç ve karakter eksiklikleri algılayacaktır. Kendisi için o kişi bunlardan ibaret olacaktır. Aynı adamın daha yüksek zihinsel yetenekleri, onun gözünde, bir körün gözünde renklerin olabileceği kadar vardırlar. Çünkü zihin sahibi olmayanın gözünde hiçbir zihin görünmez. İnsanın her konuştuğu kişinin düzeyine inmesinin, daha önceki her üstünlüğünün ortadan kalkmasının ve hatta bunun için gerekli yadsımanın bile farkında olmamasının nedeni budur. İnsanların çoğunun düpedüz düşük zekalı ve düşük yetenekli yani kesinlikle seviyesiz olduğunu düşünüldüğünde, insan kendisi de zaman içinde(elektrik dağıtımına benzer şekilde) seviyeyi düşürmeden onlarla konuşmanın olanaksız olduğunu görecektir ve o zaman seviye düşürmek deyiminin asıl anlamı ve isabetliliğini iyice anlayacaktır. Salaklara ve delilere karşı aklını kullanmaktan başka bir yolu olmadığını, bunun onlarla konuşmamak olduğu görülecektir. İşte o zaman kimi insanlar toplumun içinde bir baloya gelip de sırf kötürümlerle karşılaşan bir dansçının durumuna düşeceklerdir. Kiminle dans edebilirler ki? _Ralp Emerson: (Her şey algı’dır.) İnsanlar arasındaki fark, çağrışım ilkelerindedir. Maddenin kahlığı ve kabalığı arasında, incelikli bir ruh her şeyi kendi arzusuna göre büküp eğer. Bazıları nesneleri renklerine, boyutlarına ve başka niteliklere göre sınıflandırır, bazıları içkin benzerliklerine ya da sebep-sonuç ilişkisine göre sınıflandırır. Öğrenci, şövalyelik çağını kendi şövalyelik çağına göre, denizcilik maceralarını ise kendisinin bir hayli benzer, minyatür tecrübelerine göre yorumlar. Zihin, sebeplerin daha açık görünmesine doğru yol alıp yüzeysel farklılıklıklara aldırmaz. Şair, filozof, aziz için her şey yakın ve kutsaldır; bütün olaylar kazançlı, bütün günler mübarek, bütün insanlar ilahidir. Zira göz hayata dikilmiş, koşullar hiçe sayılmıştır. Her kimyasal madde, her bitki, her hayvan kendi gelişiminde sebebin birliğini, görünüşün çeşitliliğini öğretir. _Platon'un bir düşüncesi benim bir düşüncem haline geldiğinde, Pindaros'un ruhunu ateşleyen bir hakikat benim ruhumu da ateşlediğinde, zaman yoktur artık. İkimizin bir algıda buluştuğumuzu, ruhumuzun aynı renge çaldığını ve tek bir renkte birleştiğini hissettiğim zaman, neden arz derecelerini ölçeyim, neden Mısır yıllarını sayayım ki? _Doğunun ve batının inançları, bireyin özel hayatı bağlamında yorumlanır. Kah bir şekilcinin, küçük bir çocuk üzerindeki ruhunu, cesaretini baskılayan, anlayışını felç eden, öfkelenmeden ancak yalnızca korkup itaat etmesine, hatta zorbalığa sempati duymasına sebep olan kısıtlayıcı etkisi, çocuğun büyüdüğünde vakıf olduğu tanıdık bir gerçektir. Sadece gençliğindeki o devir de -aslında başka isimlerin, sözcüklerin ve şekillern baskısı altında olup o zorbalık için yalnızca araç olan- bir çocuk olduğunu görerek vakıf olduğu bir gerçektir bu. Bu gerçek ona piramitlerin nasıl inşa edildiğini öğretir. Asur höyüklerini kapısında bulur çünkü yolu kendi açmıştır. ************* _İYİ – KÖTÜ – YALNIZ - KISKANÇ_ _İyi insanlar_ _Tüm kurallar kalksa bile iyi insan yine iyidir. Aristophanes _İyi insanlar, zayıfken gururlu; güçlüyken merhametli olurlar. Kötü insanlar, zayıfken onursuz; güçlüyken zalim olurlar. _Basit bir insana değer verdikçe seni ezer. Çünkü kendini vazgeçilmez sanır. Kişilikli bir insan ise değer gördükçe seni yüceltir. Çünkü seninle değerli olduğunu bilir. _Kant: İnsan, eğitilmesi zorunlu olan tek yaratıktır. İnsanın yaratıldığı böyle yamuk odundan düzgün hiçbir şey yapılamaz. _G. Ortega: Disiplinli hayvan, insana benzer. (Disiplinsiz insan da hayvana benzer.) _İyi kalpli, duygusal ve iyi bir insan eğer delirmezse, tam bir budala demektir. Miguel de Unamuno _Tanrı size ihtiyacınız olan insanları verir. _Lao Tsu: Tanrı size istediğiniz insanları değil, ihtiyacınız olan insanları verir. Bu insanlar size yardım edecek, sizi inciticek, acı verecek, sizi terkedecek, sizi sevecek ve olmanız gereken insan olabilmenizi sağlayacaktır! Çamurlu su, doğada kat ettiği yol sayesinde arınır. İnsan yaşamının önüne çıkardıkları sayesinde kemale erer. Sürekli eylem sayesinde en hareketsiz hale kendiliğinden erişilir _Marcus Aurelius: Birçok kişiyle karşılaşacağım bu dünyada, aralarında patavatsızlar, iyilik bilmeyenler, küstahlar, kalleşler, kıskançlar, geçimsizler gibi insanlar da olacak. Ancak unutma ki, ben kendi düşüncelerim ve davranışlarım üzerinde kontrol sahibiyim. Bu tür insanların beni etkilemesine izin vermek yerine, iç huzuru ve anlayışı korumayı tercih edeceğim. Onların olumsuzluklarına rağmen, sevecenlik, hoşgörü ve sabır prensiplerimi benimseyeceğim. Çünkü gerçek güç ve erdem, dışarıdaki koşullardan değil, içsel duruşumuzdan kaynaklanır. _Kötülük_ _Kant: İnsan, doğası itibariyle kötüdür. _Machiavelli: İnsanIar geneI oIarak kötüdürIer. Bu nedenIe de her türIü kötüIüğü hak ederIer. _Leonardo da vinci: İnsan hayvanlar aleminin efendisi değil, yırtıcı canavarların en azgınıdır. _Wilhelm Reich: Her insan faşisttir. İnsanlar aldatılmadı. Sadistçe, faşist diktaları arzuladılar ama Neden? _Jung: Her insan kötüdür. İyi naif insanlar da vardır ama bu tıpkı bulaşıcı bir hastalığın varlığından habersiz insanların birbirleriyle yaşamalarına benzetilebilir. Kötülük bulaşıcıdır. İyiler sadece kendini kandırır. _Hobbes: İnsan insanın kurdudur. İnsanlar içgüdüsel olarak bencil ve acımasızdır. Bu yüzden onları ahlaki varlıklar haline getirmek için yapılacak her girişim zaman kaybıdır. İnsan, doğası gereği anti-sosyal, sadece kendi çıkarlarını düşünen bir varlıktır. O, soğuk, kopuk ve içine kapalı bir kuzey yaratığıdır. Sosyalleşmesinin nedeni menfaatleri içindir. _Freud: Tüm kalbimle şuna inanıyorum: Birkaç istisna dışında, sevgili insan kardeşlerim beş para etmez, değersiz varlıklardır. _Schopenhauer: İnsan, zalimliğiyle bir kaplan ve bir sırtlandan hiç de aşağı kalır bir yaratık değildir. İnsanın yüreğinde tıpkı bir yılanın dişi üzerinde toplanmış zehir gibi nefret, öfke, kıskançlık, kin ve kötülük toplanmıştır. Tüm bunlar, zehirlerini akıtmak ve sonra da tıpkı zincirlerinden boşanmış bir şeytan gibi esip gürlemek için sadece bir fırsat beklemektedir. Her insanın kalbinde sadece esip gürlemek için bir fırsat bekleyen, başkalarına acı verme arzusu duyan vahşi bir hayvanın yattığı kesin bir gerçektir. Ben yine de bunun, varoluşun daimi acılarıyla gittikçe daha çok acılaşmış bir yaşama isteminin kendi acılarını, başkalarına acı çektirerek hafifletme arayışı olduğunu düşünüyorum. Başkalarının başına gelen talihsizliklerden duyulan haince bir zevk, insan tabiatındaki en kötü özellik olma niteliğini korur. Başkasının felaketinden alınan zevk, şeytani bir şeydir ve onun alayları cehennemde atılan bir kahkahaya denktir _Maslow: Bir insan hem iyi hem de kötüdür, hem erkek hem dişi, hem yetişkin hem de çocuktur. Tek bir doğrultuda ele alınamaz. Az gelişmiş insanlar, kavramların kesin sınırlarla ayrıldığı ve erkek-dişi, yetişkin-çocuk, kibar-acımasız, iyi-kötü vb.'de olduğu gibi karşılıklı dışlayıcı olduğu Aristocu bir dünyada yaşarlar. Aristocu mantıkta A, A'dır ve onun dışındaki her şey A olmayandır ve ikilemler asla bağdaşmaz. Ancak kendini gerçekleştiren insan için A ve A olmayan birbirinin içinde erimiş ve bir olmuştur _Sade: Erdemin güzel hazlarını reddedenler veya karşı çıkanlar, bunu sadece diğerlerini kendileri kadar suçlu ve mutsuz yapmanın zalimce zevkinden ve kıskançlıktan yaparlar, emin olun. Kördürler ve herkesin de kör olmasını isterler, yanılmışlardır ve herkesin de yanılmasını isterler ama kalplerinin derinliklerini görebilirseniz sadece keder ve pişmanlık bulursunuz; bütün bu suç havarileri sadece kötü ve çaresiz insanlardır; aralarında zehirli sözcüklerine veya tehlikeli yazılarına sadece tutkularının yön vermediğini dürüstçe söyleyecek samimi bir insan bulamazsınız. Ve doğrusu, kim soğukkanlılıkla ahlakın temellerinin risk alınmadan sarsılabileceğini söyleyebilir? Kim iyilik yapmanın ve iyiyi arzulamanın insanoğlunun temel amacı olmadığını savunabilir? Ve sadece kötülük yapan bir insan, en güçlü kaygısının iyiliğin çoğalması olan bir toplumda mutlu olmayı nasıl ümit edebilir? _Yalnız ve Dahi_ _Shakespeare: Beni kendi keyfimle baş başa bırakan, hiç elde edemediğim bir şeyle baş başa bırakmış oluyor. _Atatürk: Çocukluğumdan beri bir huyum vardır. Oturduğum evde ne kız kardeş, ne de ahbap ile beraber bulunmaktan hoşlanmazdım. Ben, yalnız ve bağımsız bulunmayı çocukluktan çıktığım zamandan itibaren daima tercih etmiş ve sürekli olarak öyle yaşamışımdır. _Einstein: Ben, tek başına bir insanım. Tek başıma düşünürüm. Hiçbir zaman ne devlete bağlı kalmışımdır, ne anayurda, ne dostlar çevresine, ne de aileye. Bütün bu bağlara karşı hiç eksilmeyen bir yabancılık ve yalnızlık duygusu beslemişimdir. Benim politik ülküm demokratik ülküdür. Herkes saygı görmeli ama hiç kimseye tapılmamalıdır. Yolumu aydınlatan, bana durmadan yaşama sevinci ve cesareti veren ülküler: İYİLİK, GÜZELLİK ve DOĞRULUK olmuştur. Herkesin davranış ve yargılarını yöneten bir takım ülküler vardır. Bu bakımdan, rahatlık ve mutluluğa, hiç bir zaman birer amaç gözüyle bakmadım. Nice insanların her gün ardına düştükleri mal mülk edinme, kolay başarı kazanma, süslü püslü yaşama, tâ çocukluğumdan beri tiksinti uyandırmıştır bende. Böyle bir ahlaksal temel, domuz sürülerine yaraşır daha çok. Toplumumuzda yalnızlığı gerektiren ve beden ya da akıldan yana büyük bir çaba gerektirmeyen bazı görevler vardır. Örneğin deniz feneri ve yüzen fener bekçiliği. Bu görevleri bilim, özellikle, bazı matematik ya da felsefe sorunlarını derinliğine incelemeyi amaç edinen gençlere vermek mümkün değil mi? Bu dediğim gerçekleştirilirse, belki yaratıcı kafalara şimdi olduğundan daha geniş ölçüde gelişmek olanağı verilmiş olur. _Tesla: Yalnız kalın, icadın sırrı buradadır; yalnız kalın, fikirler buradan doğar. Akıl inziva halindeyken ve kesintisiz kendi başınalığında daha çok işler. Düşünmek için büyük bir laboratuvara ihtiyaç yoktur. Yaratıcı zekâyı köstekleyen harici tesirlerden uzakta özgünlük büyüyüp serpilir. _Didderot: Yalnızlığa katlanmak için, sefalete katlanmaktan daha büyük ruh kuvveti gerekir herhalde; sefalet insanı aşağılar, el etek çekmeyse mahrum bırakır. Delirmek mi yeğdir, yoksa iğrenç bir şekilde mi yaşamak mı? Buna yanıt vermeye pek cesaret edemeyeceğim, ama ikisinden de sakınmak gerek. _Yalnız – Sosyal_ İnsan yalnız mı yoksa sosyal bir varlık mıdır? _Einstein: Toplumsal varlık: İnsan, aynı zamanda hem tek başına, hem de toplumsal bir varlıktır. Tek başına bir varlık olarak, kendini ve kendine yakın olanların varlığını korumaya, onların isteklerine karşılık vermeye, doğuştan sahip olduğu yetilerini geliştirmeye çalışır. Toplumsal bir varlık olarak da, benzerlerine kendini beğendirip sevdirmeye, onların beğenilerini paylaşmaya, üzüntülerini gidermeye ve yaşama koşullarını iyileştirmeye çalışır. Hayvanlara karşı üstünlüğümüzü bir toplum içinde yaşamamıza borçluyuz. Birey doğumundan beri tek başına bırakılırsa, duyularında ve duygularında aklımızın alamayacağı kadar ilkel ve hayvanımsı kalır. İnsan, kendini topluma adayarak, kısa ve tehlikelerle dolu hayatta bir anlam bulabilir ancak. Toplumdaki durumları ne olursa olsun, bütün insanoğulları bu bozulma olayının acısını çekmektedir. Bencilliklerinin kölesi olduklarından habersiz, kendilerini güvensizlik içinde yapayalnız duymakta, saf, temiz ve yalın bir hayat sevincinden yoksun bulmaktadırlar. ************ Devamı yorumda
··
2.388 görüntüleme
Onur okurunun profil resmi
_Kıskançlık_ _Kıskançlık, gizli hayranlıktır. Mutluluğunun olanaksızlığını hisseden hayran kıskanmayı seçer. Soren Kierkegart _Schopenhauer: Kıskançlık, kendisinden daha mutlu olanlara karşı duyulan bir nefrettir. Kıskanç kişi, kendi acılarını, başkalarına acı çektirerek hafifletme çalışır. Gerçekte vahşi ve korkunç bir hayvandan başka bir şey değildir insanlar ve vahşiliklerini maskeler takarak gizlerler. Başkasının acılarından alınan zevk, şeytani bir şeydir ve onun alayları cehennemde atılan bir kahkahaya denktir. Kişi, kıskanılanı ya görmezden gelecek, ya onu zehirli sözleriyle alaya alacak ya da ona karşı bayağı ve vasat birini yüceltecektir. Kıskançlık kıyastan doğup kin ile beslenir ve karşıtı ise duyguaşlıktır. Her varlığın, kendi kendisine: ben güvende olduğum sürece varsın batsın bu dünya demesinin nedeni, bencil yaşam istemidir. _Aşağı türlere mensup cahil avam takımına kesinlikle özgürlüğün verilmemesi gerekmektedir. Bunun nedeni de bilinçsizlikleridir. Cahil ve sıradan kimseler, bilge insanlara karşı içgüdüsel olarak birleşip bir ittifak oluşturur ve onlara tabii düşmanları gözüyle bakar. Cumhuriyetlerde, hilekâr ve adaletsiz kişler, yüksek konumlara ulaşabilir ve dolayısıyla doğrudan siyasi güce sahip, monarşiden daha güçlü olabilirler. Bu insanları bir araya getirip böylesine sıkı sıkıya kenetleyen şey de üstün zekâ sahibi insanlara karşı duydukları ortak kindir. Çok sayıda budala ve zayıf insan bulunur ve bir cumhuriyet idaresinde onları gölgede bırakmasınlar diye yetenek sahibi insanları bastırıp saf dışı etmek onlar için bir hayli kolaydır. Alçaklığın gördüğü değer, erdemlerin uğradığı ihanet, hep aynı mesleğin mensuplarının ellerinden gelir. Gerçeğe ve büyük yeteneklere karşı duyulan nefret, bilim insanlarının kendi sahalarındaki cehaleti; gerçek mamullerin neredeyse her zaman aşağılanması ve sahtelerinin rağbet görmesi böyle bir şeydir. _Wilhelm Wundt: İnsanlar öldükten sonra karanlıklara hapsolmuş kindar şeytanlara dönüşmektedir çünkü ölenler, yaşayamadıkları aydınlık hayata özlem duyup yaşayanları kıskanır ve kin beslerler. Hayatını dilediği gibi yaşayamayan insanlarda da benzer şeytani kin vardır ve mutlu insanların da kendileri gibi sürünmelerini isterler. _Marquis de Sade: Güzel hazlara karşı çıkanlar, bunu sadece diğerlerini kendileri kadar suçlu ve mutsuz yapmanın zalimce zevkinden ve kıskançlıktan yaparlar, emin olun. Kördürler ve herkesin de kör olmasını isterler. Yanılmışlardır ve herkesin de yanılmasını isterler ama kalplerinin derinliklerini görebilirseniz sadece keder ve pişmanlık bulursunuz. Bütün bu suç havarileri sadece kötü ve çaresiz insanlardır; aralarında zehirli sözcüklerine veya tehlikeli yazılarına sadece tutkularının yön vermediğini dürüstçe söyleyecek samimi bir insan bulamazsınız. Ve doğrusu, kim soğukkanlılıkla ahlakın temellerinin risk alınmadan sarsılabileceğini söyleyebilir? Kim iyilik yapmanın ve iyiyi arzulamanın insanoğlunun temel amacı olmadığını savunabilir? Ve sadece kötülük yapan bir insan, en güçlü kaygısının iyiliğin çoğalması olan bir toplumda mutlu olmayı nasıl ümit edebilir? _Suçlu kişi, suçunu başkaları üstüne atıp temize çıkmak için iğrenç tuzaklar kurar. Böylece hedefteki masum kimseler de suçluluk ağına yakalanıp kapana kısılacak ve gerçek suçlu ile dengeleneceklerdir ama hedefteki masum kişi, eğer tuzaklara düşmez ise, o zaman da tuzağı kuran suçlu, bu defa da iftiraya başvuracaktır. Yalancı şahitler ve sahte belgelerle suçsuz kimseyi karalayıp, kendi suçlarını gölgelemeye çalışacaktır. _Freud: Medeni azınlık, zengin ve mutlu bir hayat sürerken, çoğunluğun yoksul hayat sürmesi ve sömürüldüğünü düşünmesi, nefrete ve isyana neden olacaktır. Ezilen bu insanlar da asla medeni kültüre uyum sağlamayacak ve medeni düzeni yok etmek isteyeceklerdir. Bu insanların uygarlığa düşmanlıkları apaçık görülür. ************** _Sanat_ _Sanat, üstün yaratıcılığın ve hayal gücünün etkili bir biçimde, estetik değerde, resim, müzik, heykel vs. ile ifade edilmesidir. Sanatçı eşsiz algısı ile seçkin bir kişiliktir ve peşinden sürüklediği sanatseverleri de seçkinleştirir, farklı bakış açıları kazandırıp dönüştürerek yüceltir. Sanat, insanın kendini keşfetmesidir ve sanat sayesinde kişiler sürekli gelişirler. Sanat, sisi dağıtıp hayatı gerçekte olduğu haliyle göstermeye çalışır. Zenginliğin ölçütü kişinin malı mülkü değil, yaşam kalitesi ve kültürüdür. _Sanat; hayatın şarabıdır. J. Richter _Sanatkâr, toplumda uzun çalışma ve çabalardan sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır. Atatürk _Sanat, insanın kendini keşfetmesidir. Ben romantik olmaya başladıktan sonra dağlar güzelleşti. Sanattan sonra insanlar dağlara farklı bakmaya başladı. Sanatla insanlar güzeli fark etmeye başladılar. Eugene Delacroix _Alçak bir takım ihtiyaçların tatmini için kullanılan yetenek, güya artistik bir şekil verir kirli muhtevaya. Bu kör ve sağır dönemlerde insanlar şekilci olurlar ve sadece maddiyata önem verirler. Maneviyat aşağılanır. Bu körlük dönemlerinde görenler alay konusu olur. Wassily Kandinsky _Sanat, sisi dağıtır. Sanat eseri bize, hayatı ve şeyleri, gerçekte oldukları haliyle göstermeye çalışır; o sanat eserini ancak kabiliyeti ve kültürü elverdiği nispette anlar. Resmin önünde, bir prensin huzurunda durduğu gibi saygıyla durmalıdır. Şarap karşısında üzümler ne ise bu sanatlar karşısında felsefenin durumu da odur. Hayal gücü asla işin dışında tutulamaz. Bu estetik etkinin koşuludur ve güzel sanatların tümünün temel bir kuralıdır. O seyircinin hayal gücünde doğmalı-uyanmalıdır. Schopenhauer _Sanatın sahtelikleri doğanın yarattığı hiçbir güzellikle başa çıkamaz. Erasmus _Sanatın yaratıcı gücü, doğadan, sanatçının eli değmeden, kendiliğinden çıkar ortaya. Her sanatçı, doğanın özünde bulunan sanat nitelikleri karşısında, Aristoteles'in deyimiyle bir "öykünücü"dür. O, ya Apollo'ca bir düş sanatçısı, ya Dionysos'ca bir coşkunluk sanatçısı ya da hem coşkunluk hem de düş sanatçısıdır. Niçe _Doğa hiçbir durumda sanattan daha aşağı değildir, çünkü sanatlar doğayı yansılarlar. Bu böyle olduğuna göre, her bakımdan kusursuz olan ve her şeyi kapsayan doğayı hiçbir teknik yetenek aşamaz. Öte yandan, her sanat daha yüce olanların yararına daha aşağı olanları yaratır; evrensel doğa da aynı şeyi yapar. Adalet buradan kaynaklanır, bütün öteki erdemler de adalete dayanır, çünkü ilgisiz nesnelere değer verirsek, ya da kolayca kandırılırsak, yargıda bulunmakta aceleci davranırsak, kararlı olmazsak, adil olamayız. Marcus Aurelius _Nikola Tesla: Ressamlar ve müzisyenler evlenmeli, evet; ama mucitler evlenmemeli. Ressamla müzisyen, kadından ilham alabilir ve en güzel eserlerini aşkları sayesinde verebilir; oysa mucidin tabiatı öyle güçlü, vahşi ve arzuludur ki bir kadına kendini adadığında bilime verecek bir şeyi kalmaz. Sanmıyorum ki çok sayıda büyük icadını sayabileceğiniz bir mucit olsun. _Sanatçıların eserlerine hep hayranlık beslemişimdir ama benim fikrime göre, onların eserleri yalnızca gölge ve suretlerdir. Oysa mucitler dünyaya elle tutulur, yaşayan ve işleyen eserler kazandırırlar. _Soylu reformcularla filozofların öğretilerinde insanseverlik ruhunu uyandıran, sanatçının ta kendisidir. Bu ruh, her alandan ve konumdan insana, maddi kazanç için değil başarmanın verdiği keyif ve yoldaşlarına sağlayabileceği iyilikler için çalışma azmini aşılamıştır. Bu tesirin altında insanlar işlerine devam ediyor, çalışmalarına derin bir sevgi besliyor, kendi alanlarında mucizeler yaratıyorlar. Bununla birlikte bilgiyi edinip yaymayı ana gayeleri ve keyif kaynakları olarak görüyor, dünyevi şeylerin ötesine bakabiliyor ve mükemmeliyet bayrağını taşıyorlar. O halde sanatçıyı onurlandıralım, ona şükranlarımızı sunalım; sanatçının şerefine içelim! _Ralp Emerson: Ozanın o küçük doğası için fazlasıyla güçlü olan evrenin doğası, ozanı aşar ve onun eli aracılığıyla yazar, böylece ozan değişken ve yabani bir öyküyü dışavurmuş gibi görünür, bu durum tam bir alegoridir. Platon da, şairler bilgece şeyler söylerler, kendilerinin de anlamadığı demişti. _Gerçeklerin gizli anlamlarını taşıdığı o yüksekten bakışa erişmeli ve onu sürdürmelidir. Gelişen insan, edebiyatta -bütün masallarda ve bütün tarihte- ne kadar derin bir varlığı olduğunu keşfeder. Şairin, insan hallerini tasvir eden garip biri olmadığını, o evrensel kalemiyle biri için ve herkes için doğru olan bir itirafı yazıya döktüğünü görür. Mısralarda kendisi için mükemmel bir biçimde anlaşılır olan o gizli biyografisinin, o doğmadan çok önce kağıda döküldüğünü fark eder. Ezop'un, Homeros'un, Hafız'ın, Aristo'nun, Chaucer'ın, Scott'ın her kıssasında kendi maceralarıyla birbiri ardına karşılaşır, kendi zihni ve elleriyle bunları doğrular.' _Ralp Emerson - Heykel: Antik eserlerin, edebiyatın ve heykellerin cazibesini sağlayan şey, sadelik, doğallık ve gerçekçiliktir. Antik olana hayranlığımız eski olana hayranlık değil, doğal olana hayranlıktır. _Görünüşü ve görgüsüyle içimizde derin bir doğa uyanır, bir heykel ya da resim galerisinin yarattığı gücün ve güzelliğin aynısıdır bu. Sonra ifade dengesindeki dil, azami hareket özgürlüğündeki biçimin çokluğu, Tanrıların huzurunda dini bir raks sunan adanmışlar gibi asla ideal dinginliği bozmayan, insanı sarsan bir acı çekmesine ve ölümcül kavgaya tutuşmuş olmasına rağmen dansın adabını ve figürlerini asla bozmaya cüret etmeyen bir de heykelde karşımıza çıkar. Edası, eski Yunan sanatının kalıntılarındaki yalın ve hayranlık uyandıran heykellerin ihtişamıyla aynı olan insanlar vardır. *************** _Basitten Karmaşığa_ _Einstein: Doğa yasalarını basitten karmaşığa doğru okuyarak ve bulmacanın parçalarını doğru yerlere yerleştirerek birçok şey aydınlanır. Evrenin işleyişi de kapalı bir saatin işleyişi gibidir ve açmadan anlamak imkansızdır. _Newton: Bilimin amacı, “Olgulardan doğanın kuvvetlerini keşfetmek, sonra da bu kuvvetler yardımıyla diğer olayları açıklamak. Oluşturulan kuram, olayları açıklayabilmek ve deneyler ile birlikte bu olayları matematiksel kuramlar ile genelleştirmektir. _Kelebek etkisi: Bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük sonuçlar doğurabilmesine verilen addır. _Göl deneyi: Durgun haldeki gölün ortasına ufak bir taş atın. Taşın atıldığı yerden dışa doğru dalgaların yayıldığını görürsünüz. Bu dalgalar gölün her yerindedir. Şimdi, gölde oluşan dalgaları kaldırın ve yerine maddeyi, yani elektronları ya da protonları koyun. Parçacık olarak bildiğimiz elektron, proton gibi maddenin temel taşlarının aslında su dalgası gibi davrandığını ve aynı su dalgalarının gölün her yerinde dağılması gibi bir elektronun da evrenin her yerinde dağılabileceği gibi sarsıcı ve beyin yakan bir gerçekle karşılaşıldı. _Diderot: Titreyen tellerin başka başka telleri titretmektedir. Bir fikir ikinci bir fikri çağırır, ikinci üçüncüyü. Filozof duyar; o hem musiki aleti hem de müzisyendir. Düşüncelerine dalmış, yahut kendini dinlemekte olan filozofun kafasında uyanan, birbirine eklenip akıp giden fikirlere bir son çekmek mümkün olmaz. Bir fikir bir armoni meydana getirir. Ses veren, cansız, birbirinden ayrı tellerde görüldükten sonra neden canlı ve birbirine bağlı noktalar, devamlı ve duyar lifler arasında olmasın? _Platon: Müzik yasalarından sapma, azar azar yerleşip sinsi sinsi göreneklerimize ve çalışma biçimlerimize sokulur; buradan, daha da güçlenerek insanlar arasındaki ilişkilere iner. Bu ilişkilerden de büyük bir küstahlıkla, devlet işlerine yayılır, sonunda da özel ve genel yaşamda ne varsa, hepsini alt üst eder. Çeşitlilik ruhta aşırılık doğurur, bedende ise hastalık; oysa müzikte sadelik, ruhlara ağırbaşlılık, beden eğitiminde ise vücutlara sağlık verir. _Ralp Emerson: Deha, sebep-sonuç ilişkisine dayalı düşünceyi inceler ve her şeyin ta menşeinde, bir küreden çıkan ışınların, düşmeden önce sonsuz çapa ayrıldığını görür. Bir zerrenin, doğadaki ruh göçünü gerçekleştirirkenki bütün maskelerini seyreder. Sinek, tırtıl, larva, yumurta, durağan birey, sayısız birey aracılığıyla sabit türleri inceler, pek çok tür aracılığıyla cinsleri, bütün cinsler aracılığıyla değişmez türü, hayat düzenindeki bütün âlemler aracılığıyla da sonsuz birliği inceler._Bir katedralin yapılışının tarihiyle ilgileniriz. İnşa edenin yerine koyarız kendimizi. Orman sakinlerini, ilk tapınaklarını, ilk türüne olan bağlılığı, ulusun zenginliği arttıkça içindeki süslemeleri, oymacılıkla ahşaba verilen değeri, bunun katedralin kocaman bir kayadan oyulmasına yol açmasını hatırlarız. Bu süreçten geçip Katolik Kilisesi'ni, haçını, müziğini, tören alaylarını, azizlerin günlerini, puta tapmayı buna eklediğimiz zaman, manastır kilisesini yapan adam gibi olduk, nasıl olduğunu ve olması gerektiğini gördük. _Kant: Metodum; sıradan ahlaktan felsefi ahlaka, felsefi ahlaktan ahlak metafiziğine ve ahlak metafiziğinden pratik akla yolculuk. _Einstein: Doğa kitabının okunması, bize şimdiden çok şey kazandırmıştır; bize doğa dilinin başlangıç ilkelerini öğretmiştir. Bu görüngüleri anlamak için, bulunabilen en basit durumdan başlamak ve daha karmaşık durumlara doğru yavaş yavaş ilerlemek uygun olur. Doğa kitabını okuyan bilim adamı, şu bilinen benzetmeye bir daha başvurmamıza izin verilirse, çözümü kendi başına bulmak zorundadır; çünkü, öbür öykülerin sabırsız okurlarının sık sık yaptıkları gibi, kitabın sonunu açıp okuyamaz. Bizim örneğimizdeki okur da, olaylar ile onların çeşitli ön ve art tutarlılıkları arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışan bir polis hafiyesidir. Bilim adamı, parçasal bir çözüm elde etmek için bile, bulunan düzensiz olguları toplamalı ve yaratıcı düşünce lle, onları tutarlı ve anlaşılabilir duruma getirmelidir. _İyi bir polis romanında göze en çok çarpan ipuçları, çoğu zaman yanlış sanılara yol açar. Bunun gibi, doğa yasalarını anlama çabalarımızda da, en açık sezgisel açıklama çoğu zaman yanlış bir açıklamadır. _Yanlış bir ipucunun romanı karıştırması ve çözümü ertelemesi olağandır. Aristoteles'in bütün Avrupa'nın boyun eğdiği büyük otoritesi, bu sezgisel düşünceye uzun süre inanılmasının belki de ana nedeniydi. Galilei'nin bilimsel düşünmeyi bulması ve kullanması, insanın düşünce tarihindeki en önemli başarılanndan biridir ve fıziğin gerçek başlangıcıdır. _Nitelikli sanat, nitelikli edebiyatı, nitelikli edebiyat ise felsefeyi tetikler. Bir genç, dinlediği bir şarkıda, izlediği bir oyunda Shakespeare ile tanışır. Nitelikli edebiyat ise kişiyi Platon'dan Spinoza'ya, felsefe dünyasına açık hale getirir. Kulağa çalınan bir şarkı veya ufak bir kent tiyatrosuna sergilenen bir oyunla başlayan süreç, genç bir insanın aydınlanma sürecini tetikler. O genç farklı zamanları aynı anda görebilmeyi, olaylara bireysel değil toplumsal bakabilmeyi öğrenir. Mahrum kalan insan ise, ömrünü tamamlamış yıldız gibi kendi içine çöker. Sadece yaşadığı an içinde, kendisi ve yakın çevresiyle ilgilenir. Kıyafet bakar, dedikodu yapar. Karadelik gibi, ışığı bile yutan bir hal alır. İşte bu yüzden ölüm de var demez, kendi çıkarını düşünür. Çünkü zihnen kendinden ve içinde bulunduğu zamandan öteye, farklı bir bakış açısına geçemez. _Hayat, özgürlük olmadan yaşanmaya değmez. Özgürlük, kendi varlığına saygısı olan bir insan için zorunludur. Buluşlar, keşifler yalnız özgür insanlara vergidir. Copernicus'un Güneş sistemi modelini inceleyen Kepler, kendi adıyla anılan yasaları bulmasaydı, Newton yer çekimi yasasını ortaya koymasaydı ve Einstein bu yasayı çok yüksek hızlar için geçerli hale getirmeseydi bugünkü ve gelecekteki teknolojik gelişmeler olmazdı çünkü bilim, birikim ile ilerler. Bu özgürlük olmasaydı, ne Shakespeare, ne Goethe, ne Newton yetişirdi. O olmasa, ne halk için konforlu evler olurdu, ne demiryolları, ne telsiz telgraf, ne salgınlara karşı korunma çareleri, ne kültür, ne de herkese açık sanatlar. Eğer sihirli bir el laik Batı’yı uygarlığını dünya haritasından silse, petrol zengini Müslüman halklar deve sırtında vahadan vahaya gitmekten öte ne yapabilirdi? Düşünce özgürlüğü var olmaksızın ilim ve irfan gibi değerler, insan hak ve hürriyetleri de olamaz. ************
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.