Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Özdeyişler - Filozoflar
_Büyücü elini şıklattı, fakirlik yok oldu; büyücü bir kez daha elini şıklattı, savaşlar yok oldu. Politikacı elini şıklattı; büyücü yok oldu. _Halinize şükredin, zira Allah sizi Amerika, İsviçre ya da Fransa gibi bir ülkede yaşayan, her türlü sosyal hakka sahip, mutlu ve huzurlu zengin bir kâfir olarak da yaratabilirdi. _Yücelmek için özür
·
5,4bin görüntüleme
Onur okurunun profil resmi
Devamı: _Kendimizi gerizekalılığın baştan çıkarmalarına kaptırmak için, akıl: esaretinden kurtulacağımız bir düşman olur çıkar. Diplomalı hekime karşı şarlatanı ortaya çıkaran odur; eleştirmeyi uyutan, algıları yanıltan, hurafelere sahip çıkan odur. _Bir zaman gelecek ve bizler tüm ümitlerimizden tek tek vazgeçmek zorunda kalacağız. İşte o vakit anlayacağız ki bir zamanlar körü körüne bel bağladığımız ümitler, aslında hayatımıza daha fazla acı ve zorluk katan yanılsamalardan başka bir şey değil. _Deliler dış gerçeği algılayamazlar. Salt bundan dolayı iç gerçek üzerine bizden çok daha fazla şey bilirler. Hayalleri gerçeğe dönüşür. _Herhangi bir alanda normal sayılan kimse, benim deneyimlerime göre anormaldir. _Sapıklık normal süreçtir. Nevroz, sapıklığın negatifidir. Çocuklar sapık doğar, nevroz, sapıklığın yerini alır. Sanatçı analizi, yaratma, sapıklık ve nevroz arasında. Tüm nevrozlularda bilinçsiz olarak bir eşcinsel eğilim vardır. Aşkın kine, tatlı heyecanın düşmanlığa dönüşmesinin nedeni olan şey, libidodaki bu kıyıcılık öğesidir. Nevrozun enerji kaynağı cinselliğin bastırılmasıdır. _Fetişizm: Cinsel Nesnenin Yerini Alan Şeyler. Bu yerini almalar, ilkel insanın tanrısını canlandırdığı fetişle kıyaslanabilir. _Çocuklar, sevilen kimsenin yokluğu ya da libidosu doyuma erişmediği anda bunaltıya döner. Doyuma ulaştırılmamış bir libido yüzünden nevrozlu bir yetişkin ise bunaltıları içinde bir çocuk gibi davranır. _Cinsellik tüm aktivitelerin yegane motivasyonudur. Milyonerler ve hayalperestler ateşli bir aşkla aynı şeyi isterler; değerini göstermek ve ulaşmak; sahip olmak. Bir devrimci, aşkına ulaşmak için dünyanın yarısını yakmaya hazır biridir. Onun için devrim dahi bir tür cinselliktir. Toplumsal mücadele ve güç mücadelesi de bilinçaltında bir kadın için verilen mücadeledir. _Bütün olgularda 2 karşıt etmenin aynı sürecin 2 ayrı yolunu oluşturacak şekilde birlikte etki gösterdiği doğrudur. _Hayat çok zordur; karşımıza bir sürü acı, hüsran ve imkansız vazifeler getirir. Yatıştırıcı çareler olmadan hayatın üstesinden gelemeyiz. bu çarelere üç örnek sayabiliriz: acımızı hafifletecek güçlü saptırmalar, acımızı geçirecek ikame mutluluklar ve acıya karşı bizi duyarsızlaştıracak uyuşturucu maddeler. _Eğer üzerinizde saldırgan bir izlenim bırakıyorsam, bu sadece kendimi savunmak istediğim içindir. _Saplantı nevrozu: İnsanın belirli düşüncelerden kurtulamayarak sinirli bir hal alması olayı _Nevrozlu bildiğinden fazlasını söylemek zorundadır. _Türkler, cinsel hazza her şeyden fazla değe veriyorlardır ve cinsel bozukluklarla karşılaştıklarında ölüm korkusu karşısında duydukları kabullenilmişlikle çelişen bir umutsuzluğa kapılıyorlardı. Cinsel bir hasta intihar etmişti. Türkler inanılmaz şekilde kaderci ve doktorun dediği her şeyi kabul ediyorlardı. Yapacak bir şey yok deyince ne diyelim kader. _Masumluk maskesi altındaki erotik amaç. _Erkek cinsellik hücresi etkindir, devingendir, dişi hücrenin peşine düşer, yumurtacık ise devinimsizdir, edilgindir. Erkek ele geçirmek istediği dişiyi hırsla kovalar, yakalar ve onun içine girer. Sadizmin erkekliğe, mazoşizmin ise kadınlığa sıkıca bağlı olduğuna da dikkat edebilmişsinizdir. _Doyurulmamış libidonun bunaltıya döndüğünü söyleyebileceğimi sanıyorum. _Düş: Örümcek korkusu anayla cinselliği, köprü doğumdan ölüme gidişi, kürk de kadını saran erkeği sembolize eder. Labirentler bağırsak. Küçüklük uzak geçmiştir. Düşleri istek, sıkıntı, ceza düşleri diye üçe bölerek öğretimizi doğrulayıp destekledik. Biz dahi, düş ile mistizm arasında birçok bağ bulunduğunu yadsımaya çalışmıyoruz. _Her birey gerçekte bir uygarlık düşmanıdır. _Medeni azınlık, zengin ve mutlu bir hayat sürerken, çoğunluğun yoksul hayat sürmesi ve sömürüldüğünü düşünmesi, nefrete ve isyana neden olacaktır. Ezilen bu insanlar da asla medeni kültüre uyum sağlamayacak ve medeni düzeni yok etmek isteyeceklerdir. Bu insanların uygarlığa düşmanlıkları apaçık görülür. __ _Şemsettin Sami_(1850-1904) Arnavut asıllı yazar. _İlk Türk romanı Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat ile ilk Türkçe sözlük Kamus-ı Türki’nin yazarı. Yaptığı çalışmalarla devrinde Türkolojinin temellerini atmıştır. Osmanlı devletinin modernleşerek güçlenmesini savunmuş, bunun için imparatorluğun ortak dili olan Türkçenin önemini vurgulamıştır. Türkçeyi incelemek, modernize etmek, geliştirmek ve öğretmek alanlarında, yalnız kendi çağında değil, tüm dönemlerde, Şemseddin Sami kadar emek vermiş kimse azdır. _Giderek Türkçemiz eski huşûnetinden asla eser kalmayacak derecede latîf ve şirin bir lisân oldu. Cengâver ve haşin bir aşiret lisânı halinden çıkıp en nazik ve en güzel pir-i peyker ve melek sima bir kızın ağzının letâfetini arattıracak bir halâvet peydâ etti. _Osmanlı Türkçesinin “lisan-ı Osmani”, diye adlandırılmasına karşı çıkmış ve tıpkı Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Has Hacib, Ali Şir Nevai gibi dilin adının “Türkçe” olduğunu ifade etmiştir. Söylediğimiz lisan ne lisanıdır ve nereden çıkmıştır? Osmanlı lisânı tabirini pek de doğru görmüyoruz. Çünkü bu unvan, bir devletin unvanıdır. Hâlbuki lisân ve cinsiyet devletin kuruluşundan eskidir. Bu lisânı konuşan kavmin ismi Türk’dür. Lisânın ismi de Lisân-ı Türkî’dir. “Osmanlı Devletinin tabiiyeti altında bulunan bütün kavimlerin efrâdına da Osmanlı denilir. Türk ismi ise Adriyatik sahilinden Çin hududuna ve Sibirya’nın iç taraflarına kadar yayılmış muazzam bir milletin adıdır. Bunun için bu unvanı küçük görmek şöyle dursun, onunla övünmek ve sevinmek lazımdır. _Türkçe çok eski bir dildir. İtalyanca ve Yunancadan kat be kat üstündür. Osmanlıca diye bir dil yoktur. Bu bozulmuş Türkçedir. Türkçede ne İtalyancanın birbirini takip eden ye’leri ve şeddeli re’leri ne Rumcanın yılan fısıltısını andıran se tetâyileri ne de peltek se ve ze’leri vardır. Şimdilerde yeniden yükselişe geçti. Bir nehir gibiydi kollara ayrıldı şimdilerde kollar birleşiyor. Yazar, Türk edebiyatını kadim bir konağa benzetmiş ve eski bir konağı tamir etmenin nasıl zorlukları varsa, eski edebiyatı yenilemenin de aynı derecede zor olduğundan bahsetmiştir _Osmanlı yönetici sınıfının ve eğitimli seçkinlerin kullandığı bir yazışma ve edebiyat dili olan Osmanlı Türkçesi, günlük hayatta konuşulan bir dil olmamıştır. _Döktüğünüz gözyaşlarının her bir tanesi yüreğime bir kurşundur. Ben seni bekliyorum, ecel beni bekliyor. _İnsanlığa başlıca borcumuz: Bıkmaksızın okumak, üşenmeksizin okumaktır. _Erkeklere verilen eğitim yalnız kendi şahıslarında kalır, ölümleriyle yok olur. Kadınlara verilen eğitim ise çocuklarına ve gelecek nesillere de geçer. Erkekleri eğitmek gölge veren bir ağaç dikmektir, kadınlara verilen eğitim ise hem gölge veren hem de meyve veren ağaç dikmektir. Türkiye’nin bugünkü durumu da asırlardır kız çocuklarının eğitimsizliğinden kaynaklanmaktadır. _Bir kötülüğü beğenen onu işleyenden daha kötüdür. _Hiç insan kendi ruhuna darılır mı? _Bilgelik Takvimi_Tolstoy _Jefferson: Kontrolünüzü kaybettiğiniz anlarda, bir şey yapmadan ya da söylemeden önce 10′a kadar sayın. Eğer hala sakinleşmediyseniz 100′e kadar sayın; yine de sakinleşmediyseniz, o zaman. 1000′e kadar sayın. _Çin Atasözü: Büyük ve harika ruhlu insanlar daima sessiz, daima mutludurlar. Az bilen çok konuşur. _Üç şekilde bilgeliğe ulaşabilirsiniz. Birinci yol meditasyondur. Bu en soylu yoldur. İkinci yol taklittir. Bu en kolay ve en az tatmin eden yoldur. Üçüncüsü tecrübe yoludur. En zor yol budur _Kötülüğe iyilikle karşılık vermenin zevkini bir kere yasayanlar, bu zevki hep yasamaya çalışırlar. Size yapılan kötülüklere iyilikle cevap vermelisiniz. Böylece, kotu insanin kötülükten aldığı zevki yok etmiş olursunuz _Kralın size hediye ettiği bir elbise güzel olabilir ancak kendi sade elbiseniz daha güzeldir. _En keskin kılıç dahi yumuşak ipeği kesemez. Oysa, yumuşak sözlerle ve iyilikle, tek bir sac kılıyla bir fiili istediğiniz yere götürebilirsiniz. ___ Hobbes _Tahayyül, hayal yani zayıflayan algıdan başka bir şey değildir. hem uyurken hem de uyanıkken, insanlarda ve başka pek çok yaşayan varlıklarda bulunur. algı solduğunda buna anı deriz. Böylece, tahayyül ve anı aynı şey olup, değişik isimler alırlar. _ Anı. Çok fazla anı veya pek çok şeyin anısı deneyim olarak adlandırılır. anı ise, bir kimse daha önce gördüğü bir insanı düşündüğü zaman olduğu gibi, basit tahayyüldür. Diğeri ise bileşiktir; belirli bir zamanda gördüğümüz bir insan ve başka bir zamanda gördüğümüz bir attan esinlenerek, zihnimizde bir Kentaur*-1* yaratmamız gibi. daha doğrusu zihnin bir kurgusundan başka bir şey değildir. _Eğer bir insan ürkek ve hurafelere inanan biri ise ve korkunç hikâyelerin etkisi altında ise, karanlıkta yalnız başına iken, tamamiyle uyanık durumda olsa bile, benzer hayaller görmeye yatkın olup kilise bahçelerinde ruhlar ve hortlaklar gördüğüne inanır; oysa bu, ya sadece kendi muhayyilesinin bir ürünüdür. _Bir insanın rüyaları ile uyanık haldeki düşünceleri arasında ayrım yapmanın en zor olduğu durum, uyumuş olduğumuzu fark etmememizdir. _Rüyaların ve hayallerin algıdan nasıl ayırdedileceğini bilmemekten, geçmişte, satirlere, geyiklere, nemflere ve benzer şeylere tapınan pagan dinlerinin çoğu ve, şimdilerde, cahil insanların perilere, hortlaklara, cinlere ve cadıların gücüne olan inancı doğdu. Perilere ve hortlaklara olan inanç, şeytan kovmanın, haçların, kutsal suyun, ve hayaletler hakkında benzer icatların faydalı olduğu inancını diri tutmak için, bilerek öğretilmektedir. _Tahayyül. Bir şey hareketsizken, başka bir şey onu dürtmedikçe daima hareketsiz kalacağı hiç kimsenin şüphe etmediği bir gerçektir. Fakat, bir şey hareket halinde iken, başka bir şey onu durdurmadıkça sonsuza kadar hareket halinde olacağı ise, neden aynı olsa da, o kadar kolayca kabul edilmez. Çünkü insanlar her şeyi kendilerine göre ölçerler ve hareketten sonra acı ve yorgunluk duydukları için,-başka her şeyin hareketten yorulduğunu ve kendi çabasıyla hareketsizliğe doğru yöneldiğini düşünürler. felsefe okulları, cansız varlıklara, insanın sahip olduğundan daha fazla bir istek ve kendilerini korumak için neyin iyi olduğu bilgisini izafe ederler. _Rüyalar. Uyuyanların tahayyüllerine rüyalar deriz. Bütün diğer tahayyüller gibi, bunlar da, tamamen veya kısmen daha önce algıda yer almışlardır. Duyu için gerekli organlar, uyku halinde uyuşuk oldukları için, uykuda tahayyül, dolayısıyla rüya olmaz; sadece, vücudun deruni kısımlarının kaynaşmasından doğan şeyler olur; o deruni kısımlar ki, organlarla olan bağlantılarından ötürü, uyarıldıkları zaman, organları hareket halinde tutarlar; böylece, daha önce vuku bulmuş tahayyüller, insan sanki uyanıkmışçasına, ortaya çıkarlar. Rüya görmenin nedeni, vücudun bazı iç kısımlarının uyarılması olup, değişik uyarılar değişik rüyalara neden olmalıdır. Böylece, soğukta yatmak korkulu rüyalar üretir ve korkunç bir nesne düşüncesi ve imgesini uyandırır. Arzu ve öfke vücudun bazı kısımlarında ısınmaya yol açtığı gibi, uyku halinde iken vücudun bazı kısımlarının aşırı ısınması da öfkeye ve arzuya yol açar ve zihinde bir düşman hayali ya da arzulanan şey uyandırır. _Özet olarak, rüyalarımız, uyanık haldeki hayallerimizin tersidir; bir yanda biz uyanık iken başlayan hareket ve diğer yanda rüya görürken başlayan hareket. _Ben rüya görürken kendimi uyanık sandığım halde, uyanık iken rüya görmüyor olduğumdan gayet eminim. Din: “Kutsal varlıklara bağlılık ve inanç dindir, her din bu dinden olanlar arasında manevi bir birlik meydana getirir.” (Önder, age, s. 416) Dinsel inançlar ve dinsel duygular da tahrik konusu yapılmamalıdır. Ayrı din mensupları arasında kin ve düşmanlık yaratılamayacağı gibi, aynı dini ve hatta aynı mezhebi kabul edenler arasında da farklı anlayışı, sapkınlık, dinsizlik vb. gibi göstermek ve bu bağlamda, esasen bir dine mensup olmasına karşın farklı göstermek, dinsiz olarak nitelemek ve varsayım temeli üzerinden tehlikeli bulunması da bu kapsamda düşünülmelidir. Aynı din içinde, halkın bir kesiminin, varsayılan dini düşünce farklılığına dayalı olarak, dini saikle hareket edilmesi suretiyle kin ve düşmanlık yaratacak ölçüde inanmayanlar biçiminde nitelenmesi suçun oluşması için yeterli sayılmaktadır _Fromm_ _Bedenimiz, ruhumuzun bir sembolüdür! Düşüncelerimiz, yüz ifademizi ve davranışlarımızı o kadar etkiler ki, insanlar bizi dinlemekten çok bu belirtileri gözleyerek ruhsal durumumuz hakkında önemli bilgiler elde ederler. Derinden ve gerçekten hissedilen bir düşünce, bütün organizmamıza yansıyacaktır. İşte evrensel sembollerde de, böyle bir ruh ve beden ilişkisini görebiliriz. Çünkü bazı bedensel olaylar, bir takımı duygusal ve ruhsal gerçeklere işaret etmektedirler. _Somut bir şeyin, duygularımız gibi soyut bir şeyi açıklayabilmesi, yani, cisimlerin duygularımızın sembolleri olabilmeleri, aslında pek de şaşılacak bir durum değildir. Çünkü, ruhumuzda oluşan duyguların, bedenimize aynen yansıdığını hepimiz biliyoruz. Örneğin sinirlendiğimizde, beynimize kan fışkırdığını söyleriz ya da korktuğumuzda, "başımızdan aşağı soğuk sular boşaldı" deriz. _Jung_ _Sebep mahiyetinde ele alındığında her psişik yapının, daha önceki bir psişik içeriğin sonucu olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla sonuç mahiyetinde ele alındığında her psişik yapının, fiili psişik işleyiş içerisinde kendi özel anlamı ve amacı olduğunu da biliyoruz. Bu kriterin rüyalara da uygulanması gerekir. Yani bir rüyanın psikolojik açıklamasını istiyorsak, öncelikle bu rüyayı oluşturan daha önceki yaşanmışlıkları bilmeliyiz. _Ölümsüzlük düşüncesi arzudan başka bir şey değildir. Hayatımızı arzularımızın farkına varmak için mücadele ederek geçiririz: Yaptığımız her şey bir şeylerin olmasını ya da olmamasını istememizden kaynaklanır. Eğer gerçek hayatta bir arzuyu gideremezsek en azından bunun hayalini kurarız. Her yaştan her insanın içinde bulunduğu dini ve felsefi sistemler bunun en iyi kanıtıdır. _Psikolojik bir gerçeğin açıklanmasında psikolojik verinin iki taraflı bir bakış açısına ihtiyacı olduğu unutulmamalıdır: nedensellik ve sonuçsallık. Sonuçsallıkla, özümüzde var olan bir amaç uğruna mücadele etmeyi kastediyorum. Amaç uğruna mücadele etmek” yerine “amaç sahibi olma” da denebilir. Bütün psikolojik fenomenlerin özünde bu tür bir amaç sahibi olma yatar. Hakaret karşısında duyulan öfkenin amacı intikamdır; yas tuttuğunuzu göstermenin amacı diğerlerinden anlayış görmektir vesaire. Nedensel bakış açısını rüyayla ilişkili malzemeye uygularken rüya içeriğini, eğilim ve düşüncelere indirgeriz. Rüyasında bahçede elma koparan bir adam tedirgin olmuştur. Bunun nedeni çocukluğundaki bir olaydır gibi. Platon _Madem ki gerçeğin geçmişte ne olduğunu bilmiyoruz, yalanı mümkün olduğu kadar gerçeğe benzetmekle onu yararlı kılmış olmaz mıyız? _Her şeyin en önemli noktası başlangıcıdır. Bu, en çok genç ve körpe kimseler için geçerlidir; çünkü insan tam o çağlarda biçimlenir, hangi kalıbın damgasını taşımasını istersen o kalıba girer. O halde çocuklar, rastgele kimselerin uydurduğu masalları dinlemeli mi? Ruhlarına, büyüyünce edineceklerini umduğumuz fikirlere çoğu zaman karşıt fikirler mi girsin? Buna göz yumacak mıyız? _Bir kere bildiği bir şey yoksa, bilmediğini de itiraf ediyorsa; sonra bir fikri varsa, değersiz olmayan bir adam da ona düşündüklerini söylemeyi yasaklıyorsa, nasıl cevap versin? _Doğru olmanın aşkına mı, yoksa onur ve kazanç aşkına mı doğrudur belli olmaz. Doğruluk yerine eğriliği övenler derler ki: Doğru adam benim anlattığım adamsa; dayak yiyecek, işkence çekecek, zincire vurulacak, gözlerine mil çekilecek, sonunda bütün bu eziyetleri çektikten sonra çarmıha gerilince, doğru olmak değil, doğru görünmek gerektiğini anlayacaktır. _Nasıl ki bir yontuyu boyarken, biri gelip vücudun en güzel yerlerine en güzel renkleri koymadığımızı, örneğin yüzün en güzel yeri göz olduğuna göre, gözü erguvan rengine boyayacak yerde siyaha boyadığımızı söyleyerek kusur bulursa, ona: 'Ey garip insan, sakın gözleri ya da başka bir uzvu, göz biçiminden çıkaracak, kendine benzemeyecek kadar güzel boyamak gerektiğini sanma! Sen asıl, her organa yakışan renkleri koyarak, yontunun bütününü güzel yapıp yapmadığımıza dikkat et' derdik. Bunun gibi, şimdi de koruyuculara, onları koruyucudan başka her şey yapacak bir mutluluk sağlamamız için bizi zorlama. Yasaların ve kentin koruyucuları olan kişiler aslında koruyuculuk yapmadıkları halde koruyucu yerine geçerlerse, kuşkusuz, bütün kenti baştan aşağı mahvederler.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.